Bu Eser 15.12.2013 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir
ÖZ ŞİİR KURAMINI OLUŞTURAN YABANCI VE YERLİ ŞAİRLER
Öz şiir kuramı edebiyatımızda 1930 yıllarından sonra şekillenmeye
başlamış, şairlerimiz, bu tarzın öğretilerini yabancı asıllı şairlerin
şiir görüşlerinden esinlenerek oluşturmuşlardır. Öz şiir kuramımıza esin
kaynağı olan başlıca yabancı asıllı şairler: Baudalaıre’, Mallarmé,
Valery, Stephane ve Arthur Rimbaund' dur.
Öz şiir tarzını benimseyen ve bu tarzın şiirimizde şekillenmesini
sağlayan başlıca Türk şairleri: Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet
Hamdi Tanpınar,Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet
Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl
Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba’dır.
ÖZ ŞİİRİ SAVUNAN YABANCI ŞAİRLER VE ŞİİR GÖRÜŞLERİ
Öz şiir kuramının ortaya çıkmasında ve edebiyatımızda yansıma
bulmasında etkili olan şairler: Baudelaire, Rimbaud, Mallarme, Stephane
ve Valery'dir. Çoğunu sembolist şiir akımının içerisinde gördüğümüz bu
şairler edebiyatımızdaki sembolist şairleri ve öz şiire taraftar olan
şairlerimizi etkilemiş isimlerdir.
BAUDLAIRE VE ŞİİR SANATI
Baudelaire, Batı edebiyatında klasik anlayışa başkaldırı yaparak
modernist anlayışın başlanğıcı kabul edilen teoriler ve şiirler üreten
ilk şairdir. Gerçekçiliğe kafa tutan, Paris metropol yaşantısı üzerinde
yenilikçi, farklı, deneyci bir yaklaşımla; çağındaki mevcut estetik
kabullerin aksi bir imgeleme, betimleme ve konu yaklaşımıyla uçlarda
gezinen şiirler oluşturur. " Aynı anda hem kendisi hem de bir başkası
olamayan kişi sanatçı "değildir düşüncesiyle hareket eden şair,
ahlaksızlıkla suçlanacak şiirler yazmış,hatta ahlaksızca kabul edilmesi
gereken bir hayat yaşamış, romantizmin yapaycılığına karşın çılgınca ve
kontrolsüz yaşantısından aldığı izlenimleri şiir muhayyilesinde
sentezleyerek marjinal bir yorumla şiirlerinde dile getirmiştir. İç
gözleme dayanan, güçlü ve etkileyici simgeler kullanan şair, müzik,
resim ve şiir arasında bağlantılar kurarak şiirler yazmıştır. Renkleri "
doğanın ezgileri" olarak görerek şirlerinii ressam, bestekar ve
şairlerin birleştirilen bakış açıları ve ortaklaşa aklıyla şiirler
yazmaya çalışmıştır.
Paris'in arka sokaklarındaki suçluların,
yoksulların, içkiye, uyuşturuculara alışık, bohem hayatı yaşayan
lümpenlerin çürümüş yaşantılarını dile getirmekten hoşlanmış; zaten
kendisi de bu şekilde yaşamıştır. Şiirlerinin kuşaklar boyunca
sevilmesini sağlayan büyülü dizeleri değil, okurlarının, kendi
umutsuzluk, tiksinti ve çocukça isteklerini Baudlaıre'nın şiirlerinin
içerisinde bulabilmesiydi. İç gözlemlerini ve kendi duygularının analizi
ile elde ettiği verileri " inanılmaz bir açık sözlülükle dile
getirirerek kültürler arasında ve zaman ötesinde insani duyguların
bütünleşmesini sağlıyordu."( Yazın Sanatı, Asuman Kafaoğlu) Doğadaki
herşeyin birbirine bağlı olduğu fikriyle beş duyu veya beş duyudan biri
ile algılanan bir şeyin diğer duyularla betimlenmesini önemli buluyordu.
Evrendeki herşeyi bütünün parçası gördüğünden bilimi insanlığın
sorunlarının çözümünde otorite olarak kabul edememişti. Ona göre
sanatçının görevi "bireysel bilinçlerin deneyimlerini uyarmak ve
netleştirmektir"( Yazın Sanatı, Asuman Kafaoğlu) Zıtlıkları varlığın
doğal iki ağırlığı ve birbirlerini tamamlayan dengeler olarak gören şair
şiirlerinde zıtlıklar üzerinde durmayı sevmiştir. Şeytan ve meleği,
kötü ve güzeli madde ve ruh içinde varlığın tamamlayıcıları olan
çelişkiler olarak değerlendirmiştir. Nesnelere zıtlık dengeleri ve
zıtlıkların birliktelikleri olarak bakan Baudlaıre'nin asıl ilgisini
çeken "çiçekten çok, çiçeğe bakan ozandır. " İşte bu düşünceleri A.
Haşim'in karanlığı aydınlığa tercih eden, ışıktan loşluğa götüren
yaklaşımına temel teşkil edecektir. Baudlaire'nin zıtlıkları tek vucudu
meydana getiren denge orantısından oluşan tek beden olarak düşünmesi
Haşimdeki aydınlık karanlık, gerçek, hayal, ikilemlerine temel teşkil
etmektedir.
Kendi yaratma eylemi üzerinde kafa yorarak sanat, sanatçı ve sanat
eserinin oluşumu üzerinde kafa yoran şair "en yakın labaratuar olarak
kendini" incelemiştir. Sanatçıyı hem eleştirmen, hem üreten, hemde
yaratıcılığını nasıl ürettiğinin farkında olması gereken zıtlıklarla
dengelenmiş bir bütün olarak düşünür. Ona göre sanatçı iç güdülerini ve
duygularını dile getirmenin ötesinde ve yanı sıra; sanatı; nasıl
yaptığını hatta neden yaptığını bilen ve irdeleyen birisi olmalıydı. Bu
görüşleri sadece içgüdüleri ve duygularını dile getiren sanatçıya olan
acımayı dile getirirken sanatçının yapıt üretebilmesi için sanatının tüm
ilke ve tekniklerini bilmesini zorunlu kılar.
Yahya Kemal'in şiiri
imge ve hayalden daha öte emek işi olarak değerlenirmesinde
Baudlaire'nin bu yaklaşımının esin olduğu düşünülebilir. Necip Fazıl'ın "
Şiirin onda dokuzu emek onda biri ilhamdır" sözü, şiirde emeği,
dolayısı ile şairin şiir bilgisi ve aynı zamanda şiir eleştirmeni olması
gerektiği düşüncesine de vardıran bu veciz fikir dahi Baudlaire'nin
şiir görüşünü onaylamak anlamına gelmektedir.
Baudlaire,
sanatçıyı; üreten ve eleştirmen olmak üzere iki kişilikten oluşan
bilinçli bir tek kişi olarak düşünmüştür. Baudlaire, şiir biçimi ve
şiir teorisdeki yenilikçi yanıyla özellikle sembolistler- simgeciler-
üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu etki A. Rimbaud'un "Baudelaire ilk
göreğendir, ozanların kralı, gerçek bir tanrı!"sözüyle ifadesini
bulmuştur.
Özetle Badulaıre şiirlerinden ziyade sanat görüşleri ile evrensel şiire etki etmiş bir şairdir.
MALLARME VE SEMBOLİZİM
Dış alemdeki nesnel gerçeği ve somut varlıkları öznelliğin
algılayış biçimde var olan simgesel bağlantılar olarak gören
sembolistler varlığın kendi nesnel niteliklerinden çok iç dünyadaki
alğılanış haline önem vermekteydiler. Sembolistler nesneleri ve dış
dünyayı iç dünyaya yansıyan bağlantılar ve izlenimler yaratan simgeler
olarak görüyordu. Dış gerçeğin kendi gerçekliğinden ziyade insanın onun
nasıl algıladığının ve nasıl manalandırabildiğinin daha önemli olması
gerektiği tezinden yürüdüler. Şiiri, enstürümanlara nota olamayan bir
şarkı , müziği şiirdeki tek amaç olarak gören sembolizmin
kuramcılarından en önemlisi Mallarme'dir.
Şiirin gizem dolu olması gerektiğini savunan Mallarmé kapalılık ve
anlaşılmazlığı şiirin özü olarak kabul eder. Sanatı avamın anlayamacağı
üstün bir değer olarak görmektedir."Sanatçı halka inebilse de sanat
halka inemez" tezindeki Mallaerme, şiiri kelimelerden örülmüş bir beste
olarak düşünür. Sesleri nota haline getirmeye çalışan bu bakış açısı,
şiiri dimagda tat bırakması gereken , kalbin ve duyguların çalgı aleti
haline sokar. " Şiir sözcüklerin dinidir." ilkesine ulaşan bu bakış
açısı nesneleri ap açık izaha yeltenmeyi şiirden alınacak hazza yapılan
bir katliam şeklinde değerlendirmektedir. Açıklama yerine çağrıştırmaya,
anlatmaktan ziyade hissettirmeye, nesneyi adıyla zikretmek yerine
hakkında ip ucu vermeye, izah ve bilgilendirmeden ziyade ruh halini
ortaya koymaya önem veren Mallarme bu tutumlar ile sebolizmin
belirginleşen kuramlarını belirler.
Mallarme doğrudan anlatmanın keyif yaratmayacağı gibi imgelerin
doğumuna engel olacağına, çağrışım ve çoşkuyu gereksiz kılacağına
inanmaktadır. Şiiri tek düzeliğe düşmekten kurtaran şeylerin gizemcilik
olduğunu savunur. Dolaylı anlatıma değer veren şair, dize güzelliğine
önem verirken şiirin tümünde oluşacak tek düzelikten kaçınılması
gerektiği fikrindedir.
Yazan : Şahamettin Kuzucular
( Bu konu üç veya dört başlıklı seri yazı şeklinde tamamlanacaktır.)