KategorilerEDEBİYATDivan Nesri Mesnevi TarihPir Mahmut Bahtiyarname Çevirisi

Pir Mahmut Bahtiyarname Çevirisi

06.07.2015

 


Pir Mahmut  ve Bahtiyarname Çevirisi

Pir  Mahmud hakkında hemen hiç bir eski ve yeni eserde belli bir bilgi yoktur. Hayatı  hakkındaki tüm bilgi sadece adını ve künyesini ilave etmiş olduğu Bahtiyarnme adlı çeviri eserindeki bilgilerden ibarettir. O eserde ise sadece adını yazmıştır.  On dördüncü yy ‘ın ikinci yarısında yazıldığı tahmin edilen  Bahityarname adlı çevirisinde adının  Emir Ali oğlu Pir Mahmut olduğunu yazmıştır. Babası olduğunu öğrendiğimiz Emir Ali’nin de  hakkında bir bilgi bilinmemektedir.

Pir Mahmut’un bu eseri bir çeviridir.  Bahtiyarname   Sâsânîler döneminde Pehlevî diliyle yazılan edebî bir eserdir. Günümüze ancak Arapça tercümesiyle Arapça’dan Farsça’ya yapılan tercümelerinden bazıları gelebilmiştir. En eski Farsça çevirisi ise, VI. (XII.) yüzyıl sonlarının âlim, şair ve vâizlerinden Şemseddin Muhammed b. Ali Dekâyikı-yi Mervezî’ye nisbet edilen  “Lüm’atü’s-sirâc  li hazreti’t-tâc” [1]adlı  süslü bir nesir ile yazılmış olan eserdir.  Eser Siraceddin adlı bir yazar tarafından da Semarkand hükümdarı Taceddin Mahmud adına Lemeâtü’s-Sirâc li Hazreti’t-Tac adıyla Farsça olarak yeniden yazılmıştır. “Bazı doğubilimcilere göre bu eser, Pehlevi diline, Hint kaynaklı bir hikaye derlemesi olan Sindbad-nâme'den çevrilmiş ya da uyarlanmıştır.”

Bahtiyâr-nâme'nin Anadolu Türkçesine yapılmış olan çevirileri  ve Pir Mahmut’un yaptığı çeviri  Lüm'atü's-Sirac li Hazreti't-Tâc'ın eserinden yapılmıştır. [2] Bahtiyarname’nin konusu  İran ve Arap Edebiyatında yazılmış mesnevilerde ortaya çıkmış “ on vezir hikâyesi olarak” bilinen  tanınmış bir mesnevi konusudur.[3]Bahtiyarname’nin  Anadolu Türkçesi ile  ilk çevirisini Pir Mahmut yazmış,[4]Doğu Türkçesiyle 14. yüzyılda yapılan diğer bir Türkçe çevirisi ise  Mansur Bahşı tarafından  1435’te Uygur harfleriyle yazılmıştır.  Bahtiyarname’nin h. 1339 tarihli Osmanlıca baskısı da vardır. [5]Fakat Pir Mahmud’un eseri Latin harfleri  ile baskısı ve çevirisi  yapılmamış  günümüz Türkçesine çevrilmemiştir.

Pir Mahmud bu eserini ismini zikretmediği bir hükümdara sunmak için yazmıştır. Hükümdar için yazdığı kaside şu beyitlerle  başlar:

Zeh-i cemal ki oldur bahar – âlem i can
Ki ol cemal ile pür nur oldı  cümle cihan

Ger olursa biza hakdan inayet
Diyavuz girü bir ziba hikayet

Kim okursa bu ziba destanı
Bedayiden münevver kıla canı

Ki bir tuhfe-i acaip dasitandır
Gülistana müşabih  busitandır [6]

Bahtiyarname çevirisi  Allah’a ve Hz. Peygamber’e yazılan iki küçük  manzume ile başlayıp adı verilmeyen Sultan’a bir sunum kasidesi ile başlar. Bu kasideden sonra da asıl hikâyeye girilmiştir.

Pir Mahmud’un bu eseri çevirirken aslına sadık kaldığı hikâye üzerinde çok oynamadığı hikâyenin esas vakıa düzenine pek karışmadığı   anlaşılmaktadır.

 


BAHTİYARNAME’NİN KONUSU  VE ÖZETİ
[7][8]

 

Sîstan’da on veziri olan Âzâdbaht adlı bir padişah vardır.  Sert ve  zalim bir kahraman olan ser askerinin kızına âşık olur ve bu komutanın  kızı ile evlenir Fakat ser askerin bu evliliğe gönlü yoktur. Korkusundan  razı gibi gözükmüş ama  sultana çok içerlemiştir. Bu komutan daha sonra askerleri isyana teşvik ederek  sultanın üzerine yürür. Sultan  Azad Baht bu isyan sonucu  karısını da alarak ülkesini terk eder. Ama yolda karısı doğum yapar.  Fakat hızlı kaçmak zorunda olduklarından doğan erkek çocuğunu yoldaki bir kuyunun başına bırakmak zorunda kalırlar. Çocuğun koluna da bir mücevher bağlar.

 

Kuyu başına terk edilen çocuğu  bir eşkıya bulur ve ona Hudâdâd adını verir. Hudadad bir eşkıya olarak büyümeye başlar.

Bu arada Azad Baht’a isyan eden başkomutan ülkede tahta geçmiştir.  Oğlunu da bırakıp kaçmak zorunda kalan Azad Baht ise Kirman padişahının ülkesine sığınmış Kirman padişahı ona iyi davranmıştır. Kirman Şah’ından ikram gören Azad Baht  Kirman Şah’ının yardımıyla ordusunu toparlayıp ülkesine girer. İsyan eden komutanını öldürerek yeniden tahta oturur.

Bir yol eşkıya  olarak yetiştirilen Hudâdâd yolunu kestikleri bir kervandaki pehlivanların eline esir düşer. Kervanbaşı ondan bir daha eşkıyalık yapmayacağına dair söz aldıktan sonra onu evlâtlık edinir. Kervanbaşının evlâtlığı olarak hayatını sürdüren Hudâdâd, kervan Sîstan’a geldiğinde padişaha mal satmak üzere huzura çıkar. Padişahın delikanlıya kanı ısınır. Onu evlatlık edinen Tüccar da  Hudadad’ı sultana takdim eder.  Sultan  onu kervan cıdan alıp zeki ve güzel bir çocuk olan Hadadad’ın adını Bahtiyâr olarak değiştirir.

Bahtiyâr önce ahırda çalışır, daha sonra mîrâhur ve hazinedar olur. Günün birinde sarhoş iken hazine dairesinden harem dairesine geçer ve padişahın tahtına oturarak  uyuyakalır.  Tahtta uyurken yakalanır ve  sultanın birinci veziri bunun hıyanet olduğunu ve asılması gerektiğini söyler.

Diğer vezirler de bunun  padişahın hayatına ve namusuna göz dikmek olduğunu ve asılması gerektiğini söylerler.  Sultan asılmasına razı olmasa da onun zindana atılmasına karar verir.

Bahtiyar  bunun üzerine zindana atılır. Ama her gün  diğer bir veziri Bahtiyar’ın öldürülmesi konusunda padişahı ikna etmek için uğraşır. Sonunda sultan da ikna edilir  ve darağacı kurulur. Darağacına giderken Bahtiyar sultana  sabır, tedbir ve adil karar almasını telkin eden  enteresan bir hikâye anlatır.  Hükümdar bunun üzerine  o gün asılmasını erteler.  Her gün bir veziri gelerek Sultan’a asılması için telkin vermek te  Bahtiyar da her gün güzel bir hikâye anlatarak  o gün asılmaktan kurtulmaktadır. Bahtiyar da  her defasında padişaha bir hikâye anlatarak onun kararını on gün boyunca ve her defasında ertelemeyi başarmıştır.  

 

Nihayet vezirleri iyice kızar ve halk da galeyana gelir. Baş vezir Bahtiyar’ın asılmasını emreder. Tam o anda Bahtiyar’ı tüccara satan Harami ortaya çıkarak hadiseyi öğrenir ve  cellâda yalvarır.  Harami, Sultan’ın huzuruna çıkarak “ Bahtiyar senin oğlun dur” der ve  kuyu başında bulduğunda padişahın çocuğunu terk ederken koluna bağladığı mücevheri Sultan’a gösterir.

Mücevheri görüp tanıyan sultan  Bahtiyarın kendi çocuğu olduğunu anlar.  Sultan   çok sevinerek oğlu  Bahtiyar’ın  elinden tutup hareme götürür ve hanımına oğullarını bulduğunu müjdeler. Arkasından  oğluna taç giydirip onu tahta geçirir. Bahtiyâr da padişah olunca vezirleri cezalandırır. [9]


KAYNAKÇA

[1] LÜM'ATÜ'S SİRAC Lİ HAZRETİ'T - TAC, BAHTİYAR – NAME, Kültür Bakanlığı Yayınları 1994, Ankara

[2] Yayımlayan: Muhammed Rûşen Çeviri:  Doç. Dr. ABDÜSSELAM BİLGEN, Yrd. Doç. Dr. BETÜL BİLGEN, Lüm'atü's-Sirâc Li Hazreti't-Tâc (Bahtiyâr-Nâme), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ank. 1994

[3] A. Naci Tokmak BAHTİYÂRNÂME,TDV İA cilt: 04; sayfa: 525

[4] V. M. Kocatürk, Türk  Edebiyatı Tarihi, Ank. 1970, shf 131-133

[5] Mustafa Rahmi, Bahtiyarname, İstanbul : Matbaa-i Amire, 1339.

[6] V. M. Kocatürk, Türk  Edebiyatı Tarihi, Ank. 1970, shf 131-133

[7] V. M. Kocatürk, Türk  Edebiyatı Tarihi, Ank. 1970, shf 131-133

[8] A. Naci Tokmak BAHTİYÂRNÂME,TDV İA cilt: 04; sayfa: 525

[9] A. Naci Tokmak BAHTİYÂRNÂME,TDV İA cilt: 04; sayfa: 525

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da