01.02.2012
Primitif Ressamlarımız
1795'te açılan Mühendishane-i Beri-i Hümayun’da II Selim döneminde ilk kez resim derslerinin verilmeye başlandığı bu okulda atıldı. Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’u Baron de Tott kurar. Bu okulun öğretim programında resim dersi yer almıyordu. Okulda haritacılık ve teknik çizim önem kazanmıştı. Ama III. Selim döneminde kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun’da resim derslerine de programda yer verilmişti. İngiltere’ye öğrenim amacıyla 1835’te gönderilen mühendishaneli 12 genç içinde daha sonra Ressam Ferik İbrahim Paşa diye bir üne sahip olacak bir genç bulunuyordu. 1835’te İngiltere ye gönderilenler arasında Bekir Paşa 1847’de Mühendishane Nazırı olur ve bu kurumun düzeltilmesine çalışacak, resme yetenekli genç mezunları okulun matbaasında görevlendirilecek haritacılığın gelişmesi için de gerekeni yapacaktır.[1]
1834’te eğitim, öğretime açılan ( resmi açılış 1835 ) mektebi Fünun-u Harbiye-i Şahane’de başından itibaren resim derslerine önem verilmişti. Mekteb-i Harbiye “İfadiye” ve “Harbiye” diye iki aşamaya bölündü. İdadi dönemi resim öğretmenliğine Fransız Kes getirildi. Böylece “Asker Ressamlar” olarak anılan ilk ressamlar da bu okuldan yetişti. [2]
Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve hendese-i tersimiyye, resm-i hatii gibi resim sayılabilecek bilgilerin verilmesi, yetenekli gençlerin yabancı ülkelere - özellikle Fransa'ya -gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece batılı resim anlayışı sanatımıza girmiştir. [3] 1859'da açılan Mekteb-i Mülkiye, 1868'de açılan Galatasaray İdadîsi (Lisesi) ve 1872'de açılan Darüşşafaka İdadîsi’nde de programlara resim dersleri konuldu. Figürsüz Türk resim sanatını geliştiren asker ressamlar, eserlerini padişaha sunarak dikkat çekmek istediler. Önce Ferik İbrahim Paşa (1815–1891), Ferik Tevfik Paşa (1819–1866) ve Hüsnü Yusuf Bey (1817–1861) resim öğrenimi için İngiltere ve Fransa'ya gönderildiler, onları 1861 yılında Şeker Ahmet Paşa (1841–1907), Süleyman Seyyit (1842–1913), Hüseyin Zekâi Paşa (1860-1919) ve Ressam Osman Nuri Paşa (1839-1906) izledi.
Türkiye’de Batılı anlamdaki resim sanatının başlatıcılarının büyük bir bölümü askerî okul çıkışlı ressamlardır. Bu okullardan mezun sanatçılar öğrenim için Avrupa’ya gönderilmiştir. Bunlardan Ferik İbrahim Paşa Batı etkisindeki Türk resminin öncülerindendir.
19.yüzyılda Avrupa’ya gönderilen İlk Türk ressamlarımız” parlamenter dönemin sanat akımları olan Romantizm, Natüralizm, İmpressionizm gibi sanat akımları yerine, Monarşik dönemin anlatım biçimi olan ölü bir akademik anlayışın peşinden gitmişlerdir” (Gérome ve Boulanger gibi) diye eleştirilmektedir. İlk ressamlarımız, doğa resimlerine ve natürmortlara yönelmemişler primitif ressamlarımız dini gerekçeler ve kaygıları nedeni ile figürsüz resme yönelmişlerdir. Bunun nedeni ise bilindiği gibi şeriatla idare edilen o dönemde insan resimleri veya portreleri dini inanışlara göre men edilmiş bir mevzudur. İlk ressamlarımızın nadir şekilde figür ve portre yapmalarının nedeni budur.
Tuval resimlerinin ilk örnekleri 1835 ’den itibaren Mühendishane çıkışlı asker kökenli ressamlarca uygulanır. 19. yüzyıl Türk manzara resminin asker ressamlar zümresinin en eski temsilcileri olarak Ressam Osman Nuri Paşa , Ahmet Ali, Süleyman Seyyit , Cihangirli Mustafa ve Eyüplü Cemal, Ferik Tevfik Paşa ve Ferik İbrahim Paş gibi ressamlarımız vermişlerdir. ( bkz Askeri Ressamlarımız ve Biyografileri )
Fotoğrafın icadından kısa bir süre sonra, 1840’lı yıllarda Türkiye’ye girmesiyle, 19.yüzyıl ressamlarımızın İstanbul’un çekilmiş fotoğraflarına bakarak resimlerini yaptıkları bilinmektedir. Bu sebeple, ermiş sabrıyla tuvallerini boyayan bütün bu ustalar, sözleşmişçesine hep aynı manzarada buluşurlar. [4] Pirimitif ressamların resme alışmaları ve aldıkları eğitim fotoğrafa bakarak resim yapmalarına neden olmuştur.
Batı etkisindeki resim sanatımızın ‘primitifler’i yani bu dönemi başlatan öncü ressamlarımız: Fahri Kaptan, Ahmet Bedri, Hüseyin Giritli, Ahmet Münip, Salih Molla Aşki, Ahmet Ziya ve bugün isimleri tam olarak bilinmeyen bir grup ressamdır. Bu ressamların pek çoğu da “ayrıntıya inen titiz çalışma teknikleri uygulayan özellikle de fotoğraftan yararlanma yöntemleriyle ile resimler yaparak batılı anlamdaki resim sanatımızı geliştirip kuran” [5] ilk ressamlarımız olmaktadır.
Batılı resim sanatımızın gelişiminde Pariste açılan Mekteb-i Osmanî adlı okulun da çok önemli katkıları olmuştur. Zamanın Paris elçisi Cemil Bey’in Sultan Aziz’e önerisi sonucu 1860’da Paris’in Karanel semtinde Viyola sokağında kuruldu ve kapısına Osmanlı tuğrası asılmıştı. [6] Mekteb-i Osmanî'de yabancı asıllı Fransız ressam öğretmenler de bulunuyordu.[7] Sultan Abdülaziz’in Tıbbıye idadisi resim öğretmen yardımcısı Ahmet Ali Efendi, Şeker Ahmet Paşa ile Mektebi Harbiye mezunuSüleyman Seyyit Efendi bu okulda ders gören [8] ilk ressamlar olmuşlardı.
Askeri okullarda desen ve resim çalışmaları askeri yüksek okulların müfredat programlarına alınan desen dersleriyle başlamış, ilk meyvesini İbrahim Paşa ile vermişti. Bu çalışmaları Hüsnü Yusuf takip etmiş ve Batı tekniği alanında Türk resim sanatı öncüleri bu sanatçılarımız olmuştur. Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Şeker Ahmet Paşa, Hoca Ali Rıza (1885–1930) Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa ile Türk resminde figür üzerine kurulu köklü bir geleneğin başlatıcısı sayılabilecek Osman Hamdi (1842–1910) Batılı tarzda resim sanatımızın başlangıcındaki ilk önemli ressamlarımızdır.
Diyarbakırlı Tahsin – Yelkenli
PRİMİTİF NE ANLAMA GELİR VE İLK RESSAMLARIMIZ İÇİN NEDEN BU TABİR KULLANILMIŞTIR.
Primitif, anlam olarak “Zamanda en eski olan, ilkel” anlamına gelmektedir. Türk Primitifler adını ilk kez 1936 yılında Güzel Sanatlar Akademisinin düzenlediği “Elli Yıllık Türk Sanatı” sergisinde Burhan TOPRAK tarafından “Türk İptidaileri” olarak kullanılmıştır. Nurullah Berk 'e göre 19. Yüzyıl ressamlarımızı Primitifler olarak adlandıran ilk kişi a René HUYGUE'dir. Konuyla ilgili olarak ‘Nurullah Berk şunu yazmıştır“(...) HUYGUE, müzemizi gezerken bu ilk yağlıboya ressamlarımızın tablolarını en ilginçleri olarak nitelendirmiştir. (...)” İlk yağlıboya ressamlarımız çoktan sönmüş bulunan minyatürlerle batı anlamında “Penture” arasındaki birinci aşamayı temsil ederler. [9]
Primitif diye adlandırılan Türk ressamlarının pek çoğu, çekilmiş fotoğrafları model olarak kullanıp resim yapan ressamlardır. Fotoğraf tekniği Türkiye'ye ilk defa 1840'lı yıllarda girmiştir. İstanbul’daki fotoğraf atölyelerine yabancılar ve azınlıklardan başka, Osmanlı sarayı da ilgi göstermiştir. Resimlerini İstanbul'un ilk ünlü fotoğrafçıları olan Abdullah biraderlerin çektikleri fotoğraflarından yararlanarak yaptıkları sanılan 19, yüzyıl Türk ressamları genellikle Primitifler diye anılır.
Bazı 19.Yy. sonu ressamlarına, foto yorumcuları diyebiliriz. Bu sanatçılar asker ya da sivil okul mezunu, yaşam öyküleri pek bilinmeyen kişilerdir, 19. Yy. resim etkinlikleri içinde özgün bir grup halinde karşımıza çıkarlar. Fotoğraftan yararlanmış olan bu sanatçılar, bir iki ya da üç resimle tanınıyorlar. Fotoğraftan, modern hiperrealistleri özendirecek kadar duru. Sakin, ıssız bir yorum elde etmişlerdir. 1980’lere kadar bu sanatçıların resimlerin fotoğraftan yapıldığı bilinmiyordu. Söz konusu sanatçılar imzaları ardına “Kulları” deyimini ekliyorlardı. “Kulları” deyimi dinsel olup, sanatçı çekingenliğine de bağlanabilir. Hüseyin Giritli, Hilmi Kakıspaşalı, Fahri Kaptan, Ahmet Şekür bu sanatçılardan bazılarıdır. Bu foto-yorumcu sanatçılar pek de anlaşılır olmamakla birlikte bazı yazarlar tarafından “primitifler” ya da iptidai” ler şeklinde de adlandırmışlardır. “Foto-yorumcuların fotoğraftaki kompozisyonu, genellikle insan figürleri ve diğer ayrıntılardan çoğunlukla sıyırarak sakin, adeta düşsel denebilecek bir atmosfer yorumuna kavuşturarak aynen uyguladıkları görülür. Bu durumda resmi ön ve arka planları arasında netlik farkı olmaz, ancak çizgisel perspektife ilişkin değerinin ve objektifin yansıttığı net ışık-gölge effektlerinin özenle uygulandığı dikkati çeker.”.” ( Anadolu Uygarlıkları ansiklopedisi. Cilt. 6 s. 1147-1148. Görsel yayınlar)
İstanbul Resim ve Heykel Müzesinin ilk salonunda yer alan bu sanatçılar asker ya da sivil okul mezunudurlar. Hüseyin Giritli, Hilmi Kasımpaşalı, Salih Molla, Fahri Kaptan, Ahmet Bedri, Ahmet Şekur, Necip Selahattin, Aşki, Munip, Ahmet Ziya Sam, İbrahim, Mustafa, Şefik,Şefki, Osman Nuri. Konular: Yıldız sarayı ve camii, Kâğıthane, Ihlamur Köşkleri, Havuzlu bahçeler, Fıskiyeler, Fenerli yollar, Ziyafet sofraları, İstanbul’dan görünümler, Anadolu görünümleri oluşturmuşlardır. 1879 Başında "Türk Primitifler Sergisi'ne eserleriyle katılan ressamlarımız Şunlardır: Hüseyin Giritli, Hilmi Kasımpaşalı,Salih Molla, Fahri Kaptan, Ahmed Bedri Ahmet Şekur. [10]
Fahri Kaptan
PRİMİTİF RESSAMLARIMIZ NERELERDE VE NASIL YETİŞTİ
Türk Pirimitiflerini yetiştiren okullar, Darüşşafaka, Galatasaray Lisesi ( Mekteb-i Sultani ) ve Mektebi Harbiye okullarıdır. Türk primitiflerinin kaynağı ise İngiltere’ye ve Fransa ya gönderilen öğrencilerden ressam olarak yurda dönenlerdir.
Batılı anlamda resmin, önceliklşe asker kökenli ressamlar arasından çıkmak zorunda kalmıştır. Çünkü II. Selim zamanında açılan batılı anlamda mühendishane mekteplerinde, coğrafya, çizim, perspektif, yön tayini harita çizimi vb çok önem kazanmış bu nedenle deniz ve topçu okullarında yurt dışından getirilen ressamlar görevlendirilmiş, askeri eğitim alan subaylar da bu dersler öğrenmek zaruretini duymuşlardır. Bir başka deyişle resim sanatımız askeri ihtiyaçlar nedeni ve devlet planlaması neticesinde oluşmuştur.
Türk resim sanatının ortay çıkmasında diğer bir gerekçe ise Tıbbiye mektepleri olmuştur. O yıllardaki şartlara göre anatomi bilgisini öğretmek için anatomi bilgisi olan ressamlara ihtiyaç duyulmuş bu nedenle tıbbiye okullarına da yabancı asıllı ressamlar getirilmiş, bu ressamlar atölyelerinde özel resim dersleri de vermişlerdi.
Bu nedenle resim sanatında ilk ciddi eğitim alan ve ilk önemli ressamlar aynı zamanda askerlik eğitimi almış olan subaylardır. İlk ressamlarımızın paşa unvanlı olmalarının nedeni de budur.
İşte bu gerekçeler ile Halil Paşa, Şeker Ahmet Paşa, Tevfik Paşa, Hasan Rıza, Hüseyin Zekai Paşa, Sevili Ahmet Emin, Hüsnü Yusuf, Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey gibi ressamlar Mühendishane ve Harp okulu gibi kurumlarda eğitim gören sanatçılardır. Türk Primitiflerinin pek çoğunun Darüşşafaka Lisesi çıkışlı olduğuna dair ileri sürülen tezler tarihi bilgilerle çelişmektedir. Kabul edilebilecek en kuvvetli tez, Türk Primitiflerinin genellikle Asker kökenli ve harb okullu çıkışlı oldukları, Darüşşafaka ve Galatasary mezunu birçok ressamımızın da primitifler içinde sayılması gerektiğidir.
Primitif Ressamlarımız arasında Darüşşafaka kökenli olanlar arasında Fahri Kaptan lakaplı ressamımız bu açıdan dikkat çekicidir. Esasında Fahri Kaptan’ın Darüşşafaka mezunu olup olmadığı da kesin değildir. Üstelik Fahri Kaptan adlı priimitif ressamımızın Darüşşafaka Okulu’nda öğretmenlik yaptığı yıllarda Fahri imzasını taşıyan, birbirinden ayrı üsluplarla yapılmış birçok resim bulunur. “Bazı yazarlar onu asker olmayan ressamlar arasında sayıyorlardı. Askeri okullarda sadece asker kökenli ressamların görev yaptığı düşünülürse, askeri okuldan mezun olduğu kanısı ağırlık kazanmaktadır. Nitekim; 1890 ve 1892 tarihli Bahriye Salnamelerinde Fahri Kaptan’ın Mekteb-i Bahriye’nin öğretmen sınıfından mezun olduğu öğrenilmiştir.”[11]
Ahmet Rifat ile manzara liman eserleriyle tanıdığımız Ahmet Münip adlı ressamların nereden mezun oldukları ve kimden resim eğitimi aldıkları bilinmemektedir. Bu cevapsız sorular, bu iki ressamın da Darüşşafakalı olup olmadığını düşündürmektedir.[12] Netice olarak 19. yüzyıl ressamlarımızın büyük çoğunluğu askeri okullardan mezun olmuşlar ve bu kurumlarda çalışmışlardır. Nedeni ise mühendishane mekteplerinde resim, harita, teknik ressamlık vb ile ilgili eğitime duyulan askeri gereksinimlerin karşılanması için resim eğitimi almış subaylara ihtiyaç duyulmasıdır.
19.yüzyılda Türk resmimiz yağlıboya ve tuvalle buluşmuş, geçmiş 500 yıllık minyatür geleneğinden çağdaş resme geçmiştir. Osmanlıda resim öğretimi askeri okullarda başlamış, yurt dışına (batıya) öğrenciler gönderilmiştir. Elbette ki ilk dönemde geleneklere bağlılığı hissedilen, bunun yanında batı görünümünde resimler yapılırken, bu geçişi yaşayan ressamlarımız olmuştur.
Türk Primitifler bu ismi alırken asıl önemi Türk resim geleneklerine borçlu diyebiliriz. Batı perspektifi ve izlenimciliğinden yararlanarak, uygulama yapmışlar, bununla birlikte minyatürdeki estetik anlatışı duru, sakin, şematik anlatıma da bağlı kalarak eserler meydana getirmişlerdir. Primitif kelimesinin çağrıştırdığı olumsuz anlam ile Osman Hamdi Bey, Osman Nuri, Süleyman Seyyit gibi çok önemli isimlerin bir arada kullanılıyor olması bir tezat teşkil etmektedir. Modern resim sanatını icra ettiklerini düşünerek bu ressamlarımız için bu tabiri kullananların böyle bir tabiri kullanırken birçok isme haksızlık ettikleri kanaati ortaya çıkmaktadır.
Bu ilk çağdaş resimler arasında çoğunun kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen eserlerin sahipleri primitif ressamların arasında anılmaktadır. Klasik sayılan ve ilk çağdaş örnekleri veren; Osman Hamdi, Ahmet Ali, Hüseyin Zekai gibi isimlerin de Primitif ressamlar arasında anılmış olmaları geçiş dönemine yakın olmaları yüzünden olmuş olmalıdır. Türk İptidaileri adlandırması yapanların bu tabiri Avrupa sanatındaki Primitif adlandırılmasından esinlenerek yaptıkları kuvvetle muhtemeldir. Belki de klasik ressamlarımızın da bu kategoriye dahil edilme sebepleri bu ressamlarımızın kendilerine göre bir yağlı boya anlayışı oluşturarak resim yaptıkları içindir.
Klasik ressamlarımıza da Pirimitif denmesini Bedir Rahmi; “19. Yüzyıl yağlıboya ressamlarımıza yol gösteren ne bir müze, ne fırçalarını adım adım izleyen bir müze vardır. (...) Nasılsa yağlıboyanın tadını alan bu ressamlar bizim Primitiflerimizdir” [13]diyerek yorumlamıştır. Bu yorumun içerisinde de Osman Hamdi Bey, Hüseyin Zekai bey fibi isimlerin dâhil edildiği açıktır. Buna mukabil çoğu Avrupa’da eğitim gören ve çağdaşlarından daha üst düzeyde resim eğitimi aldıklarını düşündüğümüz ressamlarımız için bu tabirin kullanılması ileri ve amacını aşmış bir yorum olmalıdır.
Gerçek olan şurası vardır ki Primitifler olarak adlandırılması gereken ressamlarımızın birçoğu imzasız ve tarihsiz tabloları yapan isimleri bilinmeyen sanatçılardır.
Tevfik Paşa
ASKERİ OKULLARDA RESİM DERSİ VE PRİMİTLERİN EĞİTİM ŞEKİLLERİ
19.yüzyılda modernleşme adımları arasında, Osmanlı ‘da askeri okullarda resim eğitiminin verilmeye başlandığını görüyoruz. Gerekli mezunlar için Mühendishane-i Berri-i Hümayun ve Mekteb-i Harbiyye ‘de öğretim programlarında resim dersi girmiştir. [14]Bu okullarda resim mezunları verebilmek için, “öğretmen sınıfı”, “piyade sınıfı” ve “menşe-i muallim” gibi dalların oluştuğunu görmekteyiz. Mühendishane-i Berri-i Hümayun ‘da perspektif ve nesneyi iki boyutlu yüzeye ışık, gölge gibi kurallarla yerleştirme dersleri verilmiştir. Bu dönemde Heykel dersi programlarda görülmemektedir. Bahriye ve Harbiye olmak üzere iki bölümden oluşan mühendishane, batılı anlamda ilk ressamlarımızın yetiştiği önemli bir okuldur.
Turan Erol, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarhi 1. ciltte, Türk Resminin Önemli Ustalarından Sami Yetik’in 1840 kuşağı asker ressamların okulda aldıkları dersleri şu şekilde özetlediğinden bahsetmektedir: “Menşe-i Muallim “sınıfı evvel” ve “sınıfı sani” olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Dört yıl süreli sınıfı evvel mezunları askeri liselerle resim öğretmeni olarak atanıyordu. Bu bölümde Hendese-i Resmiyle, menazır ve gölge, resmi hattı, karakalem resmi, sebya ile resim, çini ile resim, boyalı resim, kopya ve modelden resim, makine tersimatı, fenni teşrih, bilhassa mefassıl bahsi, fotoğrafçılık, elbise tarihi gibi dersler vardı.Askeri Rüştiyelere öğretmen olmak isteyen gençler de iki yıl süreyle Sınıfı Sani bölümünde öğrenim görüyorlardı. Dersler şöyleydi: Menazır ve gölge, resmi hatti, karakalem resim, sepya ile resim, çini ile resim, boyalı resim, modelden resim, tarama, yalama, müsvedde, perspektif, anatomi, makine resmi gibi resimlerin dışında kalan derslerin aslında hepsi resim dersi kapsamında sayılabilecek derslerdi. Malzeme türüne ve uygulama yöntemlerine göre, resim 130 dersi değişik adlar alıyordu ve resim derslerinin Mühendishane’de ve Harbiye’de öğrencilere taş baskısı örneklerden kopyalar yaptırılmak suretiyle yürütülüyordu.”[15]
Primitif ressamlarımızın yetişme tarzını ve eğitim şekillerini ele alan Doç. Dr. Erol KILIÇ, Darüşşafa ve Galatasaray Lisesinden yetişen primitleri şu şekilde değerlendirmektedir." Aldıkları derslerden de anlaşıldığı gibi, yapılan resimlerde gerçekten olduğu kadar hayali (Tasavvuri) unsurlar da kullanılmıştır. Fırçayı yalatarak yapılan resimlerde mimari perspektife büyük bir önem verilmiş, tüm detaylar ayrıntılarıyla gösterilmiştir. Bu dönem resimlerinde pentüral anlamda bir boya olgunluğu, Batı resminde olduğu gibi, ışığa ve gözleme dayalı değildir. Manzaralarda bir pentür tadı da yoktur. Fotoğrafik bir kopyalama söz konusudur. Tüm ayrıntılar fotoğraf algılaması içinde verilmiştir. Bu resimleri yapanların kendi deneyimi ve gözlemlerine dayalı, ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir üsluptan söz edemeyiz. Bu nedenle de her ne kadar bu dönemde yapılan resimler tek bir elden çıkmışçasına birbirlerine benzeseler de, bir üslup birliğinden bahsetmek söz konusu değildir.” [16]
Darüşşafakalı ressamlar olarak resim tarihimize geçmiş olan, Darüşşafaka’dan mezun olmuş öğrencilerin resimlerinde de benzer özellikler söz konusudur. Açılmasından itibaren resim derslerinin yer aldığı ilk özel mektep olan Darüşşafaka Mektebi’nde resim eğitimi Fahri Efendi Kaptan, Şeker Ahmet Paşa ve Hoca Ali Rıza’nın nezaretinde verilmiştir. Bu okulda da canlı modelden çalışma yoktu. Resimler fotoğraftan ve basma resimlerden kopya edilerek yapılmıştır.
PRİMİTİF RESSAMLARIMIZ VE KUŞAKLARI
Doç. Dr. Erol KILIÇ 1930 lara kadar Türk resminde manzara adlı eserinde, primitif ressamlarımız hakkında şu şekilde bir kategori oluşturmaktadır. Ona göre Sanay-iNefise mektebinin açılışına kadarki süreçte yetişen ressamlara İlk Kuşak Pirimitifler, Şeker Ahmet Paşa kuşağı denilebilecek süreçteki ressamlara ise İkinci Kuşak primitifler adı verilmelidir. Doc. Dr. Erol Kılıç konuyla ilgili olarak şöyle bir izahat getirmektedir. " Batılılaşma dönemi Türk Resmi’nde, Sanayi Nefise kuruluncaya kadar süre içindeki asker kökenli ressamlar Türk Resmi’nin Primitifleri olarak değerlendirilmektedir. Şeker Ahmet Paşa’dan önceki ressamları birinci dönem primitifleri olarak adlandırılırsa, Şeker Ahmet Paşa kuşağı da diyebileceğimiz ikinci dönem primitifleri farklı özellikler gösterirler. 1860 kuşağı ressamlar ağırlıklı olarak manzara konulu resim yapmalarının yanında, natürmort, portre ve figürlü manzara resimleri de yapmışlardır. Bu ressamlar da, diğerlerine göre daha olgun bir boya, leke düzeni, renk pasajları, fırça kullanış farklılıkları vardır. Şeker Ahmet Paşa’nın resimlerinde Coubert’in orman resimlerindeki realizmin etkisi hissedilir. Olgun bir boya ve plastik üslup içinde resimler yapmıştır."[17]
19.yüzyılın ikinci çeyreğinde, ikinci Dönem Primitifler olarak adlandırdığımız Şeker Ahmet Paşa kuşağı asker ressamların, Paris’te atölyelerden aldıkları eğitim gereği de pentüral prosedürlerinde daha farklı bir yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz. Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa ve Osman Hamdi’nin pentüral prosedürü Rönesans’tan sonraki Avrupa Barok sanatçılarının boya prosedürlerine bağlı olarak geliştiği gözlemlenir.
İkinci Kuşak Pirimitifler ve Asker kökenli ressamlardan sivil kuşağa ve modern resim sanatımızın başlama süreci olan 1914 kuşağına kadarki geçiş sürecini Doç. Dr. Erol KILIÇ age eserinde şu şekilde noktalamıştır. “1860’larda Avrupa’ya gönderilen asker ressamlar (Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa, Osman Hamdi ve arkadaşları) Academie des Beaux Arts‘da Fransızların David-İngres klasizminin boyama yöntemlerini benimsedikleri için, yaptıkları natürmort, portre ve peyzaj resimlerinde öğrendikleri bu yöntemi uygulamaya çalıştıklarını görüyoruz. Sınırları sonuna kadar zorlanan bu yöntem 1910’lara kadar gelenekselleştirilen bir biçimleme yöntemi olarak Türk Ressamları’nca benimsenmiştir."[18]
Bu görüşlerden de anlaşılacağı gibi 1830 yılında başlayan modern resim sanatımızın 1914 yılına kadarki sürecinde eserler veren bütün ressamlarımız Türk Pirimitifleri olarak anılmaktadır. İlk Kuşak Sanay-i Nefise mektebinin açılışına kadarki yetişen ressamlarımızdan oluşmaktadır. İkinci Kuşak ise Şeker Ahmet Paşa Kuşağı da denilen Sanayi nefise mektebi açıldıktan sonra ve 1914 yılına kadarki süreçtir. Dolayısıyla 1914 kuşağı ile modern resim sanatımızın ortaya çıkmaya başladığı kabul edilmektedir.
YARARLANDIĞIMIZ DİĞER KAYNAKLAR
(1) Şahamettin Kuzucular, 19.yy.Çağdaş Resim Sanatımız ve Askeri Ressamlar,.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/115-
(2) Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –Tiglat Yayınları 1980
(3) Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 ).
(4 ) Doç. Dr. Erol KILIÇ,TEKNİK VE ÜSLUP BAKIMINDAN 1930’LARA KADAR TÜRK RESMİ’NDE MANZARA, shf-130 https://e-dergi.atauni.edu.tr)
(5).Nursen GÖrsen,TÜRKİYE'DE SANAT AKIMLARI-DÖNEMLER VE RESSAMLAR,https://gorseldil.blogspot.com
(6)., (8):Geçmişten Bugüne Çağdaş Türk Resim Resim Sanatı Tarihi. Günsel Renda,Turan Erol , Cilt: 1, Sayfa: 100
(7) : Çağdaş Türk Resmi, Sezer TANSU
(8) bknz. Felsefe Sözlüğü, Orhan HANÇERLİOĞLU, Sayfa: 181
(9) Anadolu Uygarlıkları ansiklopedisi. Cilt. 6 s. 1147-1148. Görsel yayınlar)
KAYNAKÇA
[1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cagdas-resim-sanatimiz-baslangici-ve-askeri-ressamlar/78160
[2] Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –Tiglat Yayınları 1980
[3] Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 ).
[4] Doç. Dr. Erol KILIÇ, TEKNİK VE ÜSLUP BAKIMINDAN 1930’LARA KADAR TÜRK RESMİ’NDE MANZARA, shf-130 https://e-dergi.atauni.edu.tr)
[5] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/askeri-ressamlarimiz-ve-biyografileri/79839
[6] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/seker-ahmet-pasa-hayati-resim-sanati/78308
[7] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/suleyman-seyyit-hayati-ve-resim-sanati/78309
[8] Günsel Renda -Turan Ero, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, l Sunuş: Suut Kemal Yetkin, C. : 1 Tiğlat Basımevi
[9] Günsel Renda,Turan Erol, a.g.e., Sayfa: 94).
[10] .(.Nursen GÖrsen,TÜRKİYE'DE SANAT AKIMLARI-DÖNEMLER VE RESSAMLAR,https://gorseldil.blogspot.com)
[11] Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 )
[12] Günsel Renda, Turan ErolGeçmişten Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi. ,Cilt: 1, Sayfa: 95 )
[13] Günsel Renda,Turan Erol, a.g.e., Sayfa:shf,96)
[14] Nursen GÖrsen,TÜRKİYE'DE SANAT AKIMLARI-DÖNEMLER VE RESSAMLAR,https://gorseldil.blogspot.com
[15] Turan Erol, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarhi 1. cilt
[16] Doç. Dr. Erol KILIÇ,TEKNİK VE ÜSLUP BAKIMINDAN 1930’LARA KADAR TÜRK RESMİ’NDE MANZARA, shf-130 https://e-dergi.atauni.edu.tr
[17] Doç. Dr. Erol KILIÇ, ag.e, shf 129-133
[18] Doç. Dr. Erol KILIÇ age
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın