Konu
bakımından da klasik gazellerden farklı, münacatlara benzeyen, hece
ölçüsü ile yazılmış bir gazel. Şeklen gazel ve kasidenin özelliklerini
taşımakla birlikte diğer açılardan bir başkaldırı şiiriydi.
Gazeller
aşk, şarap, eğlence konuludur. Gazellerde dini konular aşk, şarap
eğlence, meyhane konuluymuş gibi değişmeceli benzetmeler ve sembollerle
anlatılırdı. Şiir 5–15 beyitlik mısra sayısına sahip klasik gazellerden
uzun olduğu gibi, konusu bakımından da gazelden farklıdır. Dini konulu
bu şiir, klasik gazel ve kasidelerdeki benzetme, sembol, mecaz ve diğer
unsurlarına riayet etmez. Gazel olarak adlandırılmasına rağmen Münacat
konulu kasidelere daha yakın bir çizgidedir.
Kafiye örgüsü ve dil
anlayışı kaside ve gazelin özelliklerini taşır. Şirin dili divan
şairlerinin yolunda ve Arapça, Farsça terkip ve tamlama ve kelimelerle
haşır neşir gözükmektedir.
Şiirin kafiyesi (– ar ) redifi "beni"
dir. Kafiye, kimi zaman kelime kökleri(yar, bergüzar, bahar, sar...),
kimi zaman geniş zaman eki, kimi zaman da –lar çoğul eki üzerinde
kurulmuştur. Dikkatli bakıldığında şairin farklı anlam ve görevdeki
seslerle kafiye oluşturduğunu ve kafiyede kusura düşmediği, hassasiyet
gösterdiği anlaşılır. Kafiyeyi oluşturan –ar hecesini kelime olarak
düşündüğümüzde utanma, mahcubiyet manası taşır. Bu bakımdan şairin bunu
da göz önünde bulundurduğu düşünülebilir.
Şiirin, hemen her
mısrası Allah, İslamiyet, Kuran, peygamber ve ahiretle ilgili işaretlere
haizdir. Vahiy, Vekil,Zül- Celal, Ve'l ikram, Münker –Nekir, secde,
Malik'ül Mülk, Rıdvan, Haremeyn dini anlamlar ve çağrışımlar içeren
kelimelere sahiptir.
Şiir, gazel ve kaside olarak divan şiirinin
ahenk ve üslubuna benzer nitelikler gösterse de düşün, izah, ifade ediş
açısından hiçbir divan şairinin yaklaşımına benzer bir patikada
değildir.
Şiir, bakış açısı, düşün, sentez, irdeleme ve sunum açısından şairine özgü bir özgünlük içerisindedir.
Şiir,
divan şairlerine has, benzetme, sıfat, telmih ve mazmunlarını
kullanmadan onların dil hususiyetlerine riayet eden bir yaklaşımla
yazılmıştır. Şiirdeki dil ve söylem nitelikleri belirli bir şairin değil
genel olarak divan şiirinin dil özelliklerini gösterir. Bu açıdan şiir,
Arapça, Farsça, Türkçe kelimelerle karışık Osmanlıcanın dil
hususiyetleri ve inceliklerine sahiptir.
İÇERİK İNCELEMESİ (Anlam, mazmun, sembol, söz sanatları, imge, fikir buluş... analizi)
Vahyin aydınlığında handan eyle yar beni
Hükmün ile dîdar-ı cemîline sar beni.
Beytin
anahtar benzetmesi "yar" sözü ile kastedilen yaratandır. İlahi
hükümlerin ışığını gören bir göz olabilmek arzusu "dîdar-ı cemîline sar"
ibaresi ile izah bulur. didar-ı cemil sözü ile güzel bir görünüş
kastedilir. Ama bu görünüş İnanan kimselerin yüzüne inen nur,
peygamberin emirlerine sadık olanların görüntüsü ile ilgilidir. Bu
vasıflara bürünebilirse şair handan( mutlulukla ve huzurla gülen biri)
olacaktır.
Kuran'ın insanlığı karanlıktan kurtaran bir ışık
olarak tahayyül edildiği beyitte, yüzlere nur inmesi, arınmak,
karanlıktan kurtulmak, ilahi kelamın ışığında huzura gark olmak gibi
sezdirilmek istenen pek çok mananın bir beyte sığdırılıp sezdirildiği
dikkatten kaçmamaktadır.
Şiirde ayetlerin içine sarılıp dürülmek
imgesi dikkati çeker. İlk mısradaki kelimelerin ilk sesleri de vahiy
kelimesini oluşturur.
(V)ahyin (a)ydınlığında (h)andan (e)yle (y)ar
beni ( e) e ve i sesi Arap alfabesinde aynı harf ile yazılabilir veya e
veya i olarak okunabilir.
Beyitte vahiy, aydınlatan bir ışığa
benzetilerek teşbih yapılır. Şiirde nida (seslenme) sanatıyla, göz ve
aydınlık ile handan, cemil, didar kelimeleri arasında tenasüp vardır.
Bu
beyitte (y ve n) sessizlerin tekrarı (aliterasyonu) ile divan şiirine
özgü ustaca bir melodi sağlanmıştır. Şiir, aruz ahengini yakalamayı
başarmıştır.
Sevdam arzuhalimdir, iner kirpiklerimden
Mümeyyiz eyle, dil-hun düşmeden uyar beni
Sevdasına gözyaşı ile kişilik kazandıran şair, ağlayan göz imajında bir sevdalı tablosu oluşturmuştur.
Gönülde
yaralanan ( dil-hun) sevda, yaralı bereli ve kanlı haliyle kirpiklerden
inen, sevdanın halini arz eden bir âşık portresi gibi resmedilir.
Mümeyyiz ( doğruyu yanlış ilan eden ) bu kanlı gözyaşının yüzden yere
düştüğünü duyuracaktır. Mümeyyiz sözcüğünün manasını göz önünde
bulundurduğumuzda bu sevdanın dünyevi mi yoksa ilahi bir sevda mı
olduğunun ayırt edileceği de ifadesini bulur.
Beyit, imge bakımından
buluş mahiyetindedir ve son derece güzel ifade edilmiştir. Bu açıdan
şiirin beyt-ül kasid sayılabilecek beyitlerindendir
Kaygı ağından aczin kurtulayım, ey Vekil
Dava için revanım; beklesin bahar beni
Beyitte
Peygamber'e ( Vekil) seslenilmiştir. "Kaygı ağı" dünyevi endişeler ile,
dünyevi tuzakları ifade eden mecazi bir örümcek ağıdır. Bu ağdan
kurtulmak için Vekilden medet uman şair bahar sözcüğünün mecazi
çağrışımlarıyla bu yolda revan ( yürüyen) olduğunu bildiriyor. "Bahar "
şairin yeni teşebbüslerini ifade eder. Şair, acizlikten kurtulma
umudundadır.
Menfîdir, uzak kalsın tenakuz eğilimi
Davayı istemezsem ruhum, kim duyar beni
Tenakuz,
sözleri davranışlarına uymayan (dolayısıyla ikiyüzlü, münafıklık
manaları kastedilir)anlamındadır. Şair beyitte kendisine dermiş gibi
gösterip, dilinde inançlı davranışlarında inançsız kişilere tenkit
etmektedir. Dava olarak kastedilen şey samimi bir mümin kisvesine
yakışacak gayelerdir.
Meşakkat, ulağıdır kün adına dünyanın
Darıbekadır ihya; menzilden kurtar beni.
Kün:
Allah " Ol " deyince Âlem olmuştur. Dar ı beka dünyevi hayatın sırrına
vakıf olanların gideceği kalıcı cennettir. Yol, merhale, güzergâh
anlamına gelen menzil sözcüğü ile meşakkat manaları arasında irtibat
kurulunca Menzil Şeyhi'nin mekânına gitmekten kurtulmak manasına ihamlı
bir anlam da kastedilmiş olabilir. Beyit, dünyevi hayatın bir imtihan,
meşakkatlerin dar ı bekaya varmak için olduğu, dünyanın gelip
geçiciliği, samimi bir mümin olarak yaşamak gerektiği fikirlerini
içerir.
Meğer ufak adamın hasadıymış gururum
Hayr istemezse ruhum, efendim atar beni
İslamiyet
müminleri gurur ve kibirden men eder. Efendim sözcüğü ile Yaratan
kastedilirken, kibre düşenlerin dinden çıkacağı izah edilmiştir. Hayr
sözcüğünün anlamlarının hepsi kastedildiğinden tevriye yapılmıştır.
Ermeliyim vedanın yeryüzü zirvesine
Vedud'a eğilmezsem, labirent yutar beni
Tasavvuf
âlemin mayasının sevgi olduğunu savunur. Vedud'a erenler Allah'ın
sevgisine mazhar olabilmiş veli mertebesindeki kişilerdir. Veliler
dünyevi hayatı geçici bir imtihan yeri olarak düşünüp, asıl mekânın
ilahi sevgi ile bütünleşmek olduğuna inanırlar. Bu yüzden ölüm gününe
kadar "vedanın zirvesine ulaşmak " arzusu bu mertebeye ulaşmış zatların
sırlarına ermek olacaktır. Labirent, inananları bu ana bulvardan
uzaklaştıran dolambaçları ifade eden değişmeceli bir ifadedir. Dünyevi
hayatın yoldan çıkarabilecek, nefse hoş gelen tehlikelerini sembolize
eder. Mevlevilerdeki ölüm gününü " düğün gecesi" düşünmek fikrine
uzaktan bir telmih vardır.
Arasat, irkildiğim düşün gerçekliğidir
Haşir ibdaya rücü günüdür, tutar beni
Şairin
muhayyilesinde oldukça yoğun bir yer tutan öbür dünya kavramının bu
beyitte bariz bir ürperti ve korkuya neden olduğu belirleniyor. Arasat,
ahrette cennet ve cehennem arasındaki deliler, hayvanlar, küçük yaşta
ölenler, hiç sevap işlememiş, hiç günah da işlememiş olanların kaldığı
tepeciklere ve mahşer yerine denir. Kullar haşirde ( mahşer ve toplanma
yeri) dirilecek dünyadaki eylemlerinden dolayı tek tek
sorgulanacaklardır.
Zerafetinden artık öteyim görüntünün
Harameyn için Rabbim, eyle bergüzar beni
Haremeyn(
Mekke ve Medine)'e vasıl olarak hac farzını yerine getirmek arzusu dile
getirilmiştir. Beyitte edebi anlamda tarizler gözükür. Haccı turistik
gezi olarak gören ya da hacı görüntüsüyle insanları istismar eden
kişilere göndermeler Tarih, ıstılahıyla nev-zemîn yazar beni
Fena:
yokluk, yok olma, geçip gitme anlamlarındadır. Fena f'illah tasavvufta
en yüksek mertebedir. Bu mertebe, İlahi varlıkla bütünleşerek mutlak
varlıkla birleşerek yok olmayı ifade eder. Bu mertebe dünyevi olan her
şeyden vazgeçmiş olmak demektir. Yok, olma sonrasında tarihin tabiriyle
yeni bir yere yazılmak ihtimalinin izah bulduğu bu beyitte şairin
muhayyilesinden geçenleri anlamak biraz güç olmaktadır.
İlk mısradaki ifadenin düşünceyi izahta yetersiz kaldığı düşünülebilir.
Virdine alıştığım andan beri... Hüsna'nın
Layemüt isteğiyle sardı ah ü zar beni
Vird:
Sürekli okunan dua, akıcılık manasına da gelen devamlılık ifade eden
bir kelimedir. Hüsna kelimesi güzellik manasına da gelirken Allah'ın 99
ismini de ifade eder.( Esma'ül Hüsna) Şairin, namaz sonrası 99 tespih
çekilmesine de işaret ettiği açıktır.
Sevgilini adını sürekli anmak isteğinden veya ölümsüzlük arzusu ile ağlayıp inlemektedir.
Mecnun ürpertisiyle tevbe eşiğindeyim
Ayetinde lütfundur; incitmez nazar beni.
Mecnun
gibi titreyerek cezbe ile tevbe eden şaire ( aşkından dolayı) nazar
değemez, çünkü şairi nazardan koruyan nazar ayetleri vardır. ( Kelam
suresi, 51.52. ayetler)
Batın ey, ruhsatınla rıdvanına gideyim
Semendere çevirir yoksa intizar beni
Bâtın,
sırlı, gizli esrarlı manasındadır. Cennette kimlerin gidip gidemeyeceği
bir sır olduğundan, cennetin kapısındaki meleğe ulaşmak aruzu ifade
edilmiştir.( Rıdvan) Bu emeline nail olmazsa şair semender gibi haline
gelecektir. Semender mazmunu cehennemi ifade eder. Bu sürüngen
kesesindeki suyu dökerek ateş içinde yaşayabilmektedir. Şairin bu
teşbihle cehennem yaşamına dair bir tablo çizmektedir.
Taşıyorum ehlibeyt vamıkını içimde
Vecd ateşidir bağrım; söndürmez Hazar beni
Ehlibeyt,
Hz. Muhammet'in çevresine yakın olan kimselerdir. Vamık , Mecnun gibi
Arapların meşhur bir aşığıdır ( Vamık u Azra) İlahi aşkını Vamık'ın
aşkına benzeten şairin vecd ile yandığı gönül ateşini Hazar denizinin
suları söndüremeyecektir.
Müracaattır ümidim nedametle affına
Tatmazsam eğer, karsız iletir mezar beni
Tövbe
edenlerin günahları bağışlanacaktır. Pişmanlığını( nedametini) dile
getiren şair, dünyadaki amellerinden mezara kârsız gitmemek
arzusundadır.
Ahengiyle donanmak gerekiyor Furkan'ın
Fedakarsam, ülfete vesîle kılar beni
Kuran'ın
25. ayeti olan Furkan'ın ahengine ve iyiyi kötüyü ayırt eden anlamına
işaret ederek, fedakâr olmanın dostluklara vesile olacağını ifade eder.
Rüzgar alıp götürse nefsanî illetimi
Uyku felaketinden alsa korkular beni
Nefsinden
tamamen arınmakta kararlı olan şair, rüyasında şeytani nefsin oyununa
düşme korkusunu dile getirir. Nefis belasını bilincinden attığını
düşünen şair, bilinçaltından da atabilmek için rüzgârın alıp götürme
umuduna bağlanmıştır.
Malikül-Mülk, sağımdan uzatılsa defterim
Altından nehir akan köşke koysalar beni
Şiirde
dünyevi imtihandan başarıyla çıkan müminlerin iyi amellerini yazan
defteri sağdan uzatılır.( Münkir ve Nekir sual melekleri) Defteri sağdan
uzatılanların gideceği cennet mekânında altından nehirler akan köşkler
vardır. Beyitte amel defterine ve ölülerin sorgulamalarına telmih
vardır. Malik ül Mülk( mülklerin sahibi olan Allah'tır) Her iki cihanın
mekân sahibi anlamına işaret edilir. Burada dünyanın geçici mekân,
ahretin asli mekân olduğuna telmih bulunur. Müslüman'ın amacı cennete
gitmektir.
Madem utanıyorum kem yüzümle gelmeye
Secde ile tenimden yıkasa sular beni
Vefat
edenlerin yıkanmasına güzel bir sebep bulunmuştur. Şairin ölünce
yıkanmış olacağının sebebi yüzündeki dünyevi kirlerden ve kemliklerden
kurtulmak için olacaktır. Hâlbuki ölülerin yıkanma nedeni cenabet gitme
ihtimalini ortadan kaldırma maksatlıdır.( Hüsnü Talil) Yüzü kem kötü
olan şair, huzura ermeden önce yıkanınca temizleneceğini umut eder.
Ölenlerin yıkanmasına işaret vardır.
TENKİT
Klasik gazellerin
tarzına sahip olmasına rağmen, konusu ve 15 beyitten fazla olması
nedeniyle bu şiir kaside özelliğine daha yakın durmaktadır.
7+7 = 14
hece ölçüsü, divan şiiri şekilselliğinde, beyitler halinde yazılmıştır.
Bu haliyle aşk, şarap, eğlence konulu gazellerin klasik şekline farklı
bir yaklaşım ve yorum getirilmiştir.
Şiir, popüler kaygıdan azade,
halk yardakçısı kaygılardan uzak sanatsal bir yaklaşımı ortaya koyar.
Şairin, şiir sanatını icra etmek istediği açıktır. Bu bakımdan moda şiir
tarzlarına itibar etmeyen, emek, işçilik ve birikim kokan sanatsal bir
şiir oluşturmaya çalıştığı ortadadır. Türkçenin cümle ve mısra
karakterlerine, imla, gramer, yazım kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir
şiir oluşturma gayesi ayan beyan ortadadır.
Şiirde ahenk, anlam,
fikirsel derinlik, buluş, imge açısından özgünlük, anlam bütünlüğü ve
şekilsel olarak ( kafiye, kafiye dizilişi, ölçü, durak vb)açılarından
kusursuz bir hassasiyet içinde olduğu ortadadır.
Arapça ve Farsça
terim, kelime ve sıfatları çok kullanmasına rağmen ( şiirin muhtevası ve
atmosferi de önemli bir amil olmuştur.) beyit ve mısralardaki anlam
kolay anlaşılır ve rahat kavranabilir özelliklere sahiptir.
Şairin,
anlam oyunlarına ve cambazlıklarına tenezzül etmeden şiir sanatında sehl
i mümteni olarak adlandırabileceğimiz söylenmesi zor olanı çok kolay
söylemek yeteneğini sergilemeye özel önem verdiği anlaşılır. Anlam
karmaşasından medet umarak imge icat ettiğine inanan şairlerin aksine
kelimelerin anlamı bilinince ortaya bariz ve buluş değerindeki
imgelerle, açık ve kolay anlaşılır manalar çıkıveriyor.
Sevdam arzuhalimdir, iner kirpiklerimden
Mümeyyiz eyle, dil-hun düşmeden uyar beni
Bu beyti bu açıdan güzel bir örnek olarak verebiliriz.
Ahenge önem veren şairin bunun için melodik açıdan uyumlu kelime, ek ve seslerin dizaynı için özel çaba gösterdiği ortadadır.
Ermeliyim vedanın yeryüzü zirvesine
Vedud'a eğilmezsem, labirent yutar beni
Beytindeki
gibi ermeliyim sözcüğündeki (m) seslerinin, vedanın sözcüğündeki ( n)
sesleri ile yeryüzü zirvesindeki (z) seslerinin, labirent yutar
seslerindeki ( t) seslerinin yarattığı melodik etkilere dikkat edelim.
Yine bu beyitte (m ve n ) seslerinin arasındaki birbirlerine yakınlık
ilgisini de göz önünde bulundurarak periyodik tekrarlarına dikkat
edilince şairin çabası daha iyi anlaşılacaktır.
Şiirde, klasik şiirin
kaynaklarından ziyadesiyle yararlanılmıştır. Bu açıdan mazi ile güncel
arasında köprü kurma niyeti açıkça ortaya çıkar. Vamık, semender ve
Mecnun gibi mazmunlara bu açıdan bakmak gerekecektir.
Şiirin teması ve ana fikri her beyitte –aşağı yukarı her beyitte –yinelenmiştir.
Şiir,
sanat ve estetikle ilgili kaidelere sıkı sıkıya bağlı olduğunu her
mısrasında, sözcüklerinde, hatta sözcüklere gelen eklerde bile belli
ettirmektedir. Şiir, hiçbir ses eksiltilemeyecek, tek bir ek veya ses
ilave edilemeyecek kadar muntazam ve bütünlükte inşa edilmiş bir yapıt
niteliği gösterir.
Şiirin fonunda dinsel temaya ve kavramlara uygun
olarak renk çağrışımı yapan kelimelere fazlaca rastlanılmaz. Zihinsel
zeminde öbür dünyayı betimlemeye çalışan şairin renkler dünyasında
dünyevi renkler sönük ve solgun kalmaktadır.
Şiir, dini lirizmi
kuvvetle ortaya koyan duygusal tasvirler, hayaller ve tablolar
bakımından oldukça zengindir. Bu özellikler şairin konuya içtenlikle
yaklaştığına, düşüncelerindeki samimiyetine kesin delillerdir. Bu konuda
yazılmış didaktik ve kuru şiirlerden daha öğretici niteliklere de sahip
olmasına rağmen, kesinlikle lirik bir şiir niteliği taşımaktadır. Zaten
şiirdeki kuvvetli lirizm hemen her beyitte fark edilmektedir.
Kısaca
şair bu didaktik temayı, didaktik bir gayeye uygun olarak ama tamamen
duygusal ve lirik bir içtenlik içinde sunmayı fevkalade güzel bir
şekilde başarmıştır.
Şiir, yabancı asıllı kelimeleri kullanmasındaki
yoğunluk bakımından tenkit edilebilir. Şiir, halkın anlayamayacağı bir
dil ve sanat anlayışı ile yazıldığı suçlamasına maruz kalabilir. Fakat
şairin, halkın da anlayabileceği bir şiir icrası arayışında olduğu
açıktır.
Şiir, güncel ve moda şiire, sanatsal şiire sahip çıkma açısından bir başkaldırı niteliği taşır.
Bu
şiir, çağdaş alışkanlıklara uygun gündelik tüketime ayak uydurmaya
çalışan gündelik fabrikasyon şiirlere sanatsal bir karşı duruş
sergilemektedir.