“ANADOLU NOTLARI I, II”
REŞAT NURİ GÜNTEKİN
İnkılap Yayınları, 26. Baskı, 287 Sayfa
Okuma Tarihi: Ekim-Kasım 2021
Yazar Hakkında Kısa Bilgi:
“Reşat Nuri Güntekin (1889-1956), Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Gece ve Anadolu Notları gibi eserlere imza atmış Türk roman, öykü ve oyun yazarıdır. Müfettişlik görevi ile Anadolu'da gezdiği için Anadolu insanını yakından tanımıştır.”
Kaynak: wikipedia
“… Bazı bir ova yolunda saatlerce gidersiniz. Karşınıza bir köy çıkar… Hayretle düşünürsünüz: Ben bu alçak toprak kulübeleri, bu sokakları; tekerleğinin biri çıkmış bu öküz arabasını; onun üstüne tünemiş tavukları, yarı çıplak çocukları; biraz ötede omuzunda testi ile su taşıyan yalınayak küçük kızı, sırtında bir çalı demetiyle yokuştan inen peştemallı büyükanayı bir saat evvel bir daha, iki saat evvel bir daha gördüm…” (10, 11.s.)
ANADOLU İNSANINA VE COĞRAFYASINA SAMİMİ BİR BAKIŞ
Reşat Nuri Güntekin, “Anadolu Notları” adlı kitabında, Anadolu insanına ve coğrafyasına dair izlenimlerini, duygu ve düşüncelerini samimi bir bakış ve akıcı,anlaşılır bir anlatımla dile getirmiş. Roman tadındaki gezi notlarını; duygulanarak, aydınlanarak ve birçok manzarayı gözünüzde canlandırarak okuyorsunuz. Her bölüme açılan sayfaların arkasında, yazarımızın insan sevgisiyle atan kalbinin sıcaklığını hissediyor; tasvir ve gözlem gücünün etkisini görüyorsunuz. Yazarın gözlemleri, duygu ve düşünceleri; insana, düşünce yapımıza, Anadolu insanının yaşayış tarzına ışık tutuyor.
“Bu istasyonda memleketin en acı bir derdiyle yüz yüzeyim: Memura inanmamak, vazife ve insanlık denen şeye inanmamak.” (22.s.)
“Bu araba, mihneti kendine zevk etmiş, peygamber ahlâklı Anadolu fakirinin arabasıdır. Onun içindeki insan, yüreğini kemiren şifasız speeleni lüks otomobilinde, hususi yatında dolaştıran İngiliz milyonerden, zihni hesap ve hırsla dolu zengin iş adamından çok daha şen, sakin ve mesuttur.”(35.s.)
“ Efendi Anadolu… Boşuna yorulma. Sen ahlaksızlığa karar verdiğin zaman da beceremeyeceksin.”
Reşat Nuri, sadece bir gezi kitabı kaleme almamış; izlenimlerini, duygu ve düşüncelerini, bir roman, bir hikâye akışında dile getirmiş. Adeta her kare, bir romanın, bir hikâyenin sayfalarından birer kesit gibi. Her izleniminde, sizi de adeta o ortama çekiyor. O an, siz de bir istasyonda veya bir kamyondasınız sanki. Yolculuğuna, izlenimlerine eşlik ediyorsunuz sıkılmadan.
“Anadolu notları arasına bugün dumanı üstünde bir Rumeli notu sıkıştırıyorum. Trenle Çatalca’ya şöyle bir gidiş, geliş… İstanbul sonbaharı için bundan daha hoş bir gezinti olur mu?” (107.s.)
“Çardaklardan biri kır kahvesi… Üstünde ağaç dalları ve tek tük yapraklar var. Kahve ocağının bulunduğu yerin üstü ve etrafı nisbeten daha muhafazalı…” (109.s.)
İzlenimlerinde duygu yüklü ifadelere de yer veriyor Reşat Nuri. Anadolu insanını ve coğrafyasını çok iyi gözlemlemiş ve betimlemiş. Sadece Anadolu insanını ve coğrafyasını değil elbette, gezip gördüğü başka yerleri ve oranın insanlarını da başarıyla betimlemiş. Gezip gördüğü yerlerde rastladığı insanların davranışlarını, düşünce yapısını da iyi tahlil etmiş.
“Sabırsızlığı ve bekleyişi bu şekilde anlatmasına göre istasyon memuru bir parça filozof, yahut edebiyatçı…”(18.s.)
“Anadolu’yu dolaşmamış İstanbullunun en gözünde büyüttüğü şeylerden biri de yoldur. Onda aşağı yukarı şöyle bir fikir yerleşmiştir. İstanbul, asırlarca Anadolu’nun kanını emmiş, onun zararına gelişip güzelleşmiş bir şehirdir…”(29.s.)
Yazar, Anadolu insanının özünü samimi bir bakışla tahlil etmiş. Ondaki eksikleri veya cevheri objektif olduğu kadar çok insancıl bir yaklaşımla ortaya koymuş. Gezerek, görerek ve tanıyıp anlamaya çalışarak…
“Anadolu âlim değildir; fakat âriftir. Kolay tesir altında kalmaz; vakalar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle umulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır…” (157.s.)
“Anadolu Notları”, sadece bir gezi kitabı değil, insanımıza, kültürümüze ve hayata dair farklı bakış açıları da sunuyor okura. İnsanların davranışlarını tahlil ederken incelikle yaklaşıyor insana ve o anki duruma. Davranışların arkasındaki kültürü, alışkanlıkları ve insanın yapısını hesaba katıyor. Anadolu insanının davranışlarını, yaşam tarzını ve hayata bakışını ortaya koyuyor.
“… Anadolu kamyon yolcusu, kamyona yeni adam almak için sıkıştırıldıkça darılmıyor, kızmıyor; ‘başkasının kârı için ben neye rahatsız olayım!’ demeyi aklından geçirmiyor.”(36.s.)
“Anadolu’yu gezenlerin kahvelerden şikayet etmeleri adet olmuştur: Bir kasabada on iki dükkan varsa mutlaka bunun dördü, beşi kahvedir. Memlektte ne kadar tembel, işsiz, serseri varsa buralara dolar… Pislik burada, kumar burada, kavga, dedikodu, hasılı, ne kadar istemediğiniz şey varsa buradadır. Memleketin ilerlemesine engel olan bu miskin yurtlarına ne zaman paydos diyeceğiz?" (147.s.)
Yazar, Anadolu insanı için kahvenin nasıl bir ihtiyaç olduğunu bakın nasıl dile getirmiş: “Güzel amma burasını kapatırsan biz bu kadar kişi bu saatte nereye gideceğiz? Ben neyse ne… Bugün varsa yarın yok… Fakat ötekiler ne yapacaklar? Şu neredeyse sobanın içine girecek başı, boynu sarılı ihtiyarın evde acaba ateşi var mı? Bekleyeni var mı? Karısının bu zamana kadar yaşamış olması şüpheli… Fakat sağsa bile her halde çekilmez bir acuze olmuştur, yahut da kötürüm filandır…”(148.s.)
“Hasılı bu kahveler de kapanırsa buralarda guruptan sonra gece hayatı, medeni hayat namına kalan tek ışıklar da sönmüş olacaktır.” (151.s.)
Yazar, iyi bir gözlemci olduğunu hemen her yazısında ortaya koyuyor. Mekan tasvirinde, ruh tahlillerinde başarılı anlatımı var. Bazıları gezi kitabının roman veya hikâye tadında olmasını istemeyebilir ki kitabın sonunda böyle bir eleştiri yazısı ve ona verilen yanıt da (“Bir Dost Tenkidine Cevap”, 28 Aralık 1938) var. Yazarın, kitabın sonunda eleştiri yazısını ve bu eleştiriye verdiği yanıtı paylaşması, onun kendine ve anlatım tarzına olan güvenini gösteriyor bir anlamda.
Aslında öyle değil midir zaten! Her gezdiğimiz yer bir manzaradan, bir insan topluluğunun yaşadığı yerden ibaret değildir. Her mekânın, her yörenin kendine has bir ruhu, geçmişi, kültürü ve duygusal bir yanı, bir hikâyesi vardır. O yöre insanının kendine has davranışları, yaşam biçimi vardır. Yazar bunları anlatırken insana ve hayata dair farklı bakış açılarına, o dönem yaşananlara da yer veriyor. Nitekim yazar, 76.sayfada o yıllarda görülen grip salgınının (1918-1920 yılları arasında bütün dünyada görülen salgın) Adana’da nasıl yaşandığından söz ediyor: “Grip, İstanbul gazetelerinin yazdığından Bu çok fazlaydı. Yerli gazetelerde çıkan listede ölüm vakaları yirmi, yirmi beş olarak gösteriliyordu…”
“ Anadolu köylüsünden her türlü beden fedakârlığını isteyebiliriz… Heybesini omuzundan indirir; kolları sıvar; saatlerce kan ter, çamur yağmur içinde uğraşır; güzel kuvvetini acımadan israf eder. hizmete karşı bir şey verirsen alır; fakat vermezsen istemeyi aklından geçirmez. Anadolu’nun paraya verdiği kıymet onu aslanın ağzından almak için çektiği korkunç zahmetin bir reaksiyonudur; fazla tahrik olmuş sinirlerin bir hırsıdır. Anadolu’nun paraya tapıyor görünmesi hasisliğinden değil, onun en lüzumlu yerde kullanmak fikir ve meylinden doğmaktadır.” (237-238.s.)
Bütün bu satırlar, Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu insanının özüne, insanımıza samimi bakışının bir tezahürüdür. O, Anadolu coğrafyasına sadece bir gezgin gözüyle bakmamış; gördüğü yerlerin ruhunu, insanının iç dünyasını da yansıtmış gezi notlarına. Her satırda bunu ne kadar insani bir bakışla ifade ettiğini görebiliyorsunuz. O, Anadolu insanını, kısaca insanı, yargılamak yerine anlamaya analiz çözümlemeye çalışmış. Ruh haline ayna tutmuş. Kültürünün, yaşam şartlarının Anadolu insanının dünya görüşüne olan etkisini ortaya koymuş. O, sadece gezip konaklamamış, tanıtmamış; aslında daha çok insana, o insanların yaşam şartlarına yoğunlaşmış daha çok. Bir bakıma gezi kitabından çok Anadolu insanının özüne ve yaşamına ayna tutmuş. Bu da farklı bir bakış ve ifade ediş tarzı. Anadolu insanının özünü tanımaktan ve anlamaktan hoşnut olacağınızı düşünüyorum. Sadece bir gezi kitabı, hatta sadece gezi izlenimleri okuma beklentisi içinde olanlar elbette farklı bir bakış açısıyla karşılaşacakları için biraz hayal kırıklığı yaşayabilirler. Ama insanı ve yaşadığı coğrafyayı bir bütün olarak görenler inanıyorum ki keyifle okuyacaklardır.
Gezi notları arasında; anlatılan coğrafyanın insanı, hayatı ve yaşam biçimiyle, yazarın gezi izlenimlerini roman, hikâye üslubunda kaleme aldığı satırlarla buluşacaksınız. Tabii kelime dağarcığınıza da yeni kelimeler (ilbay, ilçebay, talika, istiğna, gayrimüsellâh, hebenneka…) ekleneceğini hatırlatayım. İnsana, toprağa, kültüre ve yaşama dair izlenimlerin, etkileyici bir anlatım ve farklı bir yaklaşımla ele alındığı “Anadolu Notları” nı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. Sevdiklerinizle paylaşacağınız birçok satırla yolunuzun kesişeceği bu değerli eseri, okumayı düşündüğünüz kitaplar arasına koyabilirsiniz.
Herkese güzel ve iyi okumalar!
Not: Bugünkü yazılışa uymayan kelimeleri (benziyen, bekliyecekler, azçok, kızile, ikisaattenberi vb.) orijinal metne bağlı kalmak için değiştirmedim.
KİTAPTAN BAZI SATIRLAR:
“Hakiki bedbahtlar, hakiki fakirlere benzerler, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar.” ( 18.s.)
“Edebiyatçılar ümidi daima ışık şeklinde tasvir ederler; fakat o, pekâlâ insana bir karaltı şeklinde de gülümseyebilir.”(19.s.)
“Bu istasyonda memleketin en acı bir derdiyle yüz yüzeyim: Memura inanmamak, vazife ve insanlık denen şeye inanmamak.” (22.s.)
“Zengin zenginliği zamanında pek bir şeye benzemiyor, kibirli ve laf anlamaz oluyor. Yahut da biz onları bir parça kıskandığımız için öyle görüyoruz. Zenginin asıl kibarlığı servetini kaybettikten sonra başlıyor.”(41.s.)
“Hasta ziyaretçilerinin hastanın ateşini mutlaka elleriyle anlamak iddialarını ve buna niçin lüzum gördüklerini bir türlü anlayamamışımdır.”(79.s.)
“Yolda hastalık, yolculuğun hiçbir başka sıkıntısına, felaketine benzemiyor.”(86.s.)
“Kırk sene evvelkine nisbetle şimdiki İstanbullu, Evliya Çelebi yahut Bay Tevfik Rüştü Aras kadar seyyahtır. Yeni hayatımızdaki değişikliklerin en hayırlılarından biri olan memleketini yalnız bir mücerret mefhum olarak değil, aynı zamanda da gezerek ve tanıyarak sevmeyi öğretmesi olmuştur.”(121.s.)
“Ne yapalım çocuklar nebat değil ki camekânlı kış bahçelerinde saklıyalım. Sokakta ne söyleniyorsa zaruri olarak işitecekler.(138.s.)
“Okumak, bir kitaptan alınan elemanlarla kendine bir manevi dünya yapmak, onun içinde tek başına yaşayabilmek demektir. Bu, tâ çocukluktan başlamış uzun itiyatlar ve egzersizler neticesidir.”(149-150.s.)
“Her facianın, her ölümün bir romantik tarafı vardır.”(21.s.)
“İnsanı, hayatın tabiî olan seyrini lüzumsuz hayallere düşürdüğü için çok evvel gördüğü yerleri, bu kadar uzun fasılalardan sonra görmek iyi olmuyor, insana beyhude hüzünler veriyor.”(217.s.)
Not: Burada noktalıyorum bu bölümü. Çünkü diğer güzel satırları sizin keşfedeceğinize inanıyorum. Her kitap, eksiğiyle fazlasıyla bir hazinedir. Yeni bakış açıları kazanmak, yeni kelimeler öğrenmek, başka dünyaların kapılarını aralamak, aydınlanmak ve daha da insanca bakabilmek için bir fırsattır.
25.11.2021