RUBAİ
Fars edebiyatından geçen ve bir başka adıyla dübeyt (iki beyit) diye anılan Rubai, Anadolu şiirinde 16. yüzyıla kadar yaşayan tuyuğ nazım türünün benzeridir. Rubai Fars edebiyatında oluşmuş, Türk ve Arap Edebiyatına da İran- Fars- edebiyatından girmiştir.
Rubai, kısa şiirlere mahsus olan özlü söz ve nükte yoğunluğu ile yazılması gereken bir şiirdir. Nükteli olmak, son derece özlü ve yoğun anlamlar taşımak zorunluluğu doğuran bir tür olarak özel bir yere sahiptir. Rubailer tek bir dörtlüğe yoğun anlamlar, nükteler, söz sanatları ve anlam oyunları yükleyen bir Divan Edebiyatı Nazım Türü haline dönüşmüştür. Rubai yazmanın zorluğu da buradan gelir. Rubailer çok dikkat isteyen bir tür olduğundan rubai yazmak yoğun düşünmeyi, çarpıçı ifade etmeyi, bir dörtlüğe pek çok anlamı sığdırmayı gerektirir. Tüm bu özellikleri bir arada bulundurmak oldukça zordur. Rubailer, bu özellkleri dolayısıyla eski edebiyatın en seçkin nazım türleri arasında yer almıştır.
Rubailerde genellikle ilk iki dize, son iki dizede vurgulanacak olan mesaj, nükte ve anlam oyununa hazırlık dizeleri şeklindedir. Rubainin vurucu nükteleri veya anlam oyunları son iki dizede ortaya çıkar. Rubainin bu özelliği TÜRK HALK ŞİİRimizdeki Manilere benzer.
Rubai, ARUZ ÖLÇÜSÜyle yazılır. Birimi 4'lüktür. 4 dizelik (mısralık) bir Divan Edebiyatı Nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler KAFİYELİ, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere "rubai-i musarra" ya da "terane" adı verilir. [1] Rubainin, aruzun hezec bahrinden 24 kalıbı bulunur. Rubailer birinci mısralarındaki ilk cüz’ü göz önünde bulundurularak ikiye ayrılır. Çünkü rubailerin ilk mısralarının cüzleri, ya Mef’u lün, ya da Mef’u lü ile başlar. Mef'ûlü cüz’ü ile başlayan 12 kalıba "ahreb", mef'ûlün birimiyle başlayan öbür 12 kalıba da "ahrem" denir. [2] Kalıpların sonu "fâül" ya da "fa" birimiyle biter. Türk Divan Şiirinde daha çok ahreb kalıpları kullanılmıştır.[3] Türk şiirinde ahrem kalıplarının hepsi değil, en ahenkli olanları kullanılmıştır.
Rubai’nin kıta ve dörtlüklerden ayrı bir tür olarak kabul edilmesi rubainin yazıldığı vezinlerin rubai’ye özel olmasındandır. Yani rubai’nin kendine özgü vezinleri vardır ve rubai, bu vezinlerle yazılır. Esasında bu kural divan edebiyatının kalıpçılık anlayışı içinde şekillenmiştir. Günümüzde rubai yazılmak istenirse illaki rubainin kalıpları içerisinde kalınacak diye bir şart gözetilmeyecektir. Fakat Divan şairleri rubaiyi bu şekilde düşünmüşler ahreb ve ahrem kalıpların dışında rubai yazmaya heves etmemişler; ve aruzun farklı kalıplarıyla rubai yazmamışlardır.
Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere “rubai-i musarra” ya da “terane” denir.[4] [5]
Rubai-i Musarra Örneği:
Luft ile şem’i ümîdimi rûz eyle
İkbâlimi tevfîk ile firûz eyle
Leylâ gibilafzımı dil- efrûz eyle
Mecnûn gibi nazmımı çiğer-sûz eyle
Fuzuli
Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Bu bakımdan rubailerde şairlerin mahlaslarına rastlamak çok da mümkün değildir. Rubailer mürettep divanlarda olması lazım gelen nazım türlerindendir. Fakat rubai konusunda ustalaşan şairler rubailerini ayrı bir eser oalrak da verebilirler. Divan Şairlerinin divanlarının sonunda rubailer de sıralanır. Şairler diğer şiirlerini divanlarında toladıktan sonra divanlarının sonunda rubailer için ayrı bir bölüm açarlar ve rubailerini rubaiyyat başlığı altında sıralarlar.
Rubai türünün en büyük şairi tartışmasız olarak i Ömer Hayyam’ kaabul edilmektedir. Arap edebiyatında ise Ömer İbn’ül Fârid önemli bir rubaicidir. [6]
Türk şiirinde de oldukça başarılı rubai örnekleri verilmiştir. Fuzuli, Azmizade Halleti, Kara Fazlı Rybai türünde başarılı olan şairlerimizdir. Tuyug türünde eserler vermiş olmasına rağmen Tuyugları da bir tür rubai kabul edersek Kadı Burhaneddin enfes tuyug örnekleri vermiş bir şairimizdir.
Rubai tek dörtlükten ibaret bir nazım şeklidir. Fakat Rubai kalıpları ile gazel örnekleri de yazılmıştır. Şeyhülislam Yahya’nın böylesi bir denemesi vardır.
Edebiyatımız ilk rubaileri Mevlana'nın Farsça yazdığı felsefi rubailerle tanımaya başlamıştır. Kara Fazlı, FUZULİ , Azmizade Haleti, NEFİ, Divan Şiirİmizde rubaileri ile de dikkat çeken şairlerdir. Bu türde en verimli Türk Şairi Azmizade Haleti olmuştur. Azmizade Haleti yazdığı bin kadar rubai ile en büyük Osmanlı rubai şairi olarak tanınmıştır. Öyleki kimi tezkireciler Azmizade Haleti'yi dünyaya rubaai yazamak için gelen bir şair olarak tanımlamışlardır. ( Bkz: Azmizade Haleti: Hayatı Edebi Yönü, Şiirleri (17.yy)
Türk edebiyatında Mevlana’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün Divan Şiirinde hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlı, FUZULİ 16.Yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. ’nda 17 Yüzyıl Divan Şairleri için rubainin altın çağı oldu. Azmizade Haleti, yazdığı bin kadar rubai ile "en büyük Osmanlı rubai şairi" olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini "Rubaiyyat-ı Arif " adlı eserinde yer almıştır. NAZIM HİKMET , Arif Nihat Asya, Atilla İlhan, YAHYA KEMAL, Ümit Yaşar Oğuzcan, Rubai üzerinde örnekler veren çağdaş şairlerimizdir.
EY KÖR!.. - ÖMER HAYYAM
Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar,boştur boş![7]
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Ömer Hayyam
Rubainin Özellikleri:
1. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir. Her dizesi aynı kafiyede olan rubailere Terane denir.
2. Rubailerde aşk, şarap, eğlence, nükte, hayattan çıkarılan anlık ironiler ve hayat felsefesi, tasavvuf, çarpıcı fikirlere dayanan tespitler ve ölüm gibi çeşitli konular işlenir.
3. Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
4. Rubaide ilk iki dize, son iki dizede vurgulanacak olan nükte, ironi, fikir veya çarpıcı düşüncenin hazırlayıcısıdır. Asıl düşünce 3. veya 4. dizede verilir.
5. Genelde mahlassız şiirlerdir.
6. Diğer divan şiiri nazım biçimleri gibi özel ve sabit konuları yoktur. Fakat şekil özelliği ve kalıpları sabit ve değişmeyen şekildedir
[1] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lüğati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Rubai
[3] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lüğati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973
[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Rubai
[5] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lüğati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973
[6] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lüğati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973
[7] https://www.e-sehir.com/siirler/siir2845.html#.UMXBEKypm0I
RUBAİ ÖRNEKLERİ
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Ömer Hayyam
En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur, iyilik edersen.
Ömer Hayyam
Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.
Ömer Hayyam
Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhi neye uyduk gittik
Erbâb-i zekâ riyayi mezhep bildi
Bizler dili divâneye uyduk gittik
YAHYA KEMAL
Ya Rab dilimi sehv-ü hatâdan sakla
Endîşemi tezvîr-ü riyâdan sakla
Basdım reh-i vâdî-i rubâîye kadem
Tan'ı har-ı nâdân-ı dü-pâdan sakla
NEFİ
GENÇLİK BİR KİTAPTI OKUDUK -
Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
ÖMER HAYYAM
Bir kalb ki onun sevmesi, aldanması yok.
Tutkunluğu yok, bir güzele yanması yok.
Bin kez yazık olsun sevisiz bir yüreğe,
Aşksız geçecek günlerin faydası yok
ÖMER HAYYAM
Arkadaş dünya için boş yere üzülme
Şu hurda dünya için gereksiz yere üzülme
Var olan zaten geçti yok da ortada yok
Şen ol da var için, yok için üzülme
ÖMER HAYYAM
Ahvâl-i cihânı her zaman söyleşelim
Amma gam-ı aşkımız nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı aşk olan ârif-i cân
Ney gibi seninle bî-zebân söyleşelim
Azmizade Haleti
Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin cehennemin üstün desin
ÖMER HAYYAM
Adil davranmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, seccade... ama
Tanrı kanar mı bunlara
ÖMER HAYYAM