S Harfiyle Başlayan Edebiyat Terimleri

18.06.2015


- S -

SADR

Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası.

SAĞAR

Farsça Kadeh, içki kupası. İçki, şarap bardağı, Ayaklı kadeh. Divan şiirinde çok sık kullanılan bir kelime ve mazmundur. Ayaklı olası sebebi ile ayak kelimesi ile sık sık tevriye ve kinayeli kullanılır. Ayak çekmek, ayak götürmek anlamlarıyla birlikte düşünülür. Saki, sagar, bezm , meclis, kadeh, Cem mazmunları ile birlikte ve tenasüplü kullanılır.

Devr-i meclis bana girdab-ı beladır sensiz
Mey-i zehr-ab-ı sitem sagar-ı gerdanı bile "

Bezm i safaya sâgar ı sahbâ gelür gider
Güya ki cezr ü medd ile derya gelür gider


SAGU

İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler. Sevilen, sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından, yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur, ölen kişinin yiğitliği, iyiliği, cömertliği, faziletleri dile getirilirdi.

ŞAHESER

Nesilden nesile geçen, benzeri yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser. Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve takdir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslararası unsurlar içerir, pekçok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur.

SAKİ

İçki dağıtan güzel, kişi. Divan şiirinde bezm, meclis, sagar, kadeh, Cem, Cem’in şarabı sözcükleri ile tenasüplü kullanılır. İçkiyi dağıtmakla görevli güzel veya kişidir.

Tasavvufta mürşid-i kâmil anlamında kullanılır. Mürşid-i kâmil, tasavvufa giren kişiye ilahî aşk yolunda ilerlemesi için yol gösterir.

Sakiya gönlüm karardı lutf edip bir buse ver
Kaygılı gönüllere derler şarab-ı al açar

Necati
Öğme şarabi zemm edip afyonu sakiya
Açtırma ehl-i keyfe kutunun kapağını

SAKİNAME

Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini, adetlerini, içkiyle alakalı bütün düşünce, duygu ve kavramı bazan tasavvufi, bazan da dünyevi işleyen şiirler. Mesnevi şeklinde yazılır. Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür.

SALİYE

Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler. Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur.

SARMA KAFİYE

Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlükte birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında kafiyelidir. Kafiye şeması şöyledir: Abba, cddc, effe. Örnek:

Rûhumu bu çarmıha kendi ellerimle gerdim:
Bir nebi ızdırabı kaynıyor her yerimde.
Ölüm, siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde
Aldığım her nefesi son nefes gibi verdim!
Yusuf Ziya Ortaç


SATRANÇ

Saz şairleri tarafından aruzun müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler. Musammat beyitlerden oluştuğu için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür. Bu parçalar alt alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar. Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb… Örnek:

Sevdi gönül bir püsteri /   Sanatı terzi güzeli
Hüsnünü bir muhtasarı /   Şerh ederek söylemeli
Matlanın fâikını           /    Sohbetinin lâyıkını
Ben gibi bir âşıkını      /     Eylemiş aşkıyle deli

Düştü gönül çâresine /    Kaşlarının karesine
Çehre-i menâresine   /     Yandı derûnum göreli
Vardı ellerim eline     /     Tutuldu dilim diline
Kâkülünün bir teline  /     Bağladı bu cân ü dili

Emrahî


SATİRİK ŞİİR

Satirik şiir eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay veya durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda [Didaktik şiir]] özellikleri de görüldüğünden, Didaktik şiirler içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur.

Bu tür şiirlere [[Divan Edebiyatı]nda Hiciv, Halk Edebiyatında Taşlama, Yeni Edebiyatımızda ise yergi adı verilir.

Edebiyatımızda Nef'i, Seyrani, Ziya Paşa, Neyzen Tevfik, Orhan Veli Kanık bu tür şiir örnekleri vermişlerdir 

Aşağıda satirik şiir örneği görülüyor.

Bir arzuhal yazsan makama varsan
Ağlasan derdini davanı sorsan
Ağır hasta olsan hekime varsan
Yarana bir ilaç sürmez parasız.


SAYA

Aşık edebiyatında nesir. Mensur karşılığı olarak da sayalı kullanılır. Secili (müsecca) nesre ise ayaklı saya adı verilir.

SEBK-İ HİNDÎ

Divan edebiyatında kullanılan bir üslup. Terim, “Hint tarzı, Hint üslûbu” anlamına gelir. Türk edebiyatına XVII. İran şairlerinin etkisiyle girdi. Bu nedenle sebk-i İsfahâni diye de bilinir. İran edebiyatına ise Hindistan’dan geçmiştir.

SECİ

Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği. Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir. Secili nesre müsecca adı verilir. Edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir.

SEHL-İ MÜMTENİ

Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde güçlüğü ortaya çıkan söz. Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar. En güzel örneklerini Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Mehmed Akif Ersoy vermişlerdir. Örnek:

Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Yunus Emre

SELİS

Halk şiiri nazım şekli. Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır. Murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır. Kafiye düzeni divan, semai ve kalenderi nazım şekilleri ile aynıdır. Örnek:

Benden özge sana yok âşık-ı âvâre güzel
Sûziş-ı firkat ile yakma beni nâre güzel
Dün gece dîde-i hunkâr ile ettikte nigâh
Ciğerim başına açtın yine bir yâre güzel
Nûrî

SİLSİLENAME

Arapça, bir şeyi diğer bir şeye bağlamak ve iliştirmek, zincir yapmak, birbirine ulamak, bir soyun şeceresini yapmak, su şelâle hâlinde dökülmek anlamındadır. zincir, bağ, uzayıp ve dolaşıp uzayan şeyler, soy sop, sülâle; bir zürriyet ve neslin tevalisini gösteren şecere anlamına gelen "silsile" kelimesi ile; Farsça mektup, kitap, bir hüküm ve vesika ifade eden evrak, bir şeyden haber veren vesika anlamına gelen "nâme" kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Bir neslin, tarikat yahut birliğin şeceresini gösteren yazılı vesikalar anlamına gelmektedir. Tasavvuf kültüründe ise silsilename tarikatlarda şeyhten şeyhe ulaşarak tarikat pirine, ondan da yine şeyhten şeyhe, tâ Arapça, müteaddî bir fiil olan ve bir şeyi diğer bir şeye bağlamak ve iliştirmek, zincir yapmak, birbirine ulamak, bir soyun şeceresini yapmak, su şelâle hâlinde dökülmek anlamına gelen "selsele" fiilinin ismi olan ve zincir, bağ, uzayıp ve dolaşıp uzayan şeyler, soy sop, sülâle; bir zürriyet ve neslin tevalisini gösteren şecere anlamına gelen "silsile" kelimesi ile4; Farsça mektup, kitap, bir hüküm ve vesika ifade eden evrak, bir şeyden haber veren vesika anlamına gelen "nâme"5 kelimelerinin Farsça terkibinden oluşan "silsilename" kelimesi bir neslin, tarikat yahut birliğin şeceresini gösteren yazılı vesikalar anlamına gelmektedir. Tasavvuf kültüründe ise silsilename tarikatlarda şeyhten şeyhe ulaşarak tarikat pirine, ondan da yine şeyhten şeyhe, tâ Hz. Peygamber (s.a.v)'e kadar dayandığına inanılan bey'at zincirini gösteren kitap, liste ve cetvellere verilen genel bir isimdir.6 Silsilenameler şecere, tomar ve ensâb olarak da isimlendirilmektedir.7

İslâm kültüründe silsile ilk defa hadis ilminde bir terim olarak kullanılmış ve hadisi rivayet eden kişilerin, kesintisiz Hz. Peygamber'e kadar çıkarılması silsile veyaHz. Peygamber (s.a.v)'e kadar dayandığına inanılan bey'at zincirini gösteren kitap, liste ve cetvellere verilen genel bir isimdir.6 Silsilenameler şecere, tomar ve ensâb olarak da isimlendirilmektedir.

SEMAİ

Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir. Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü kullanılarak yazılanları da vardır. Karacaoğlan, Gevheri, Aşık Ömer semai türünde güzel örnekler vermişlerdir.

Bize nisbet mi sultânım
Adûlarla salınırsın
Yusuf misli cânım
Sevildikçe alınırsın   
( Gevherî )


SEMBOLİZİM

Sembol, kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke, bilgi ve fikirleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanır. Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir. Sembol sözcüğünün kökeni, eski Mısır dilindeki symbolon sözcüğünün Grekçe’ye geçmiş hali olan symballein fiilidir, “birlikte tartışmak, birlikte birleştirmek, bir arada toparlayıp bağlamak” anlamlarına gelir. Latince’de symbolum biçimine dönüşmüştür.

Sembolizm ya da simgecilik, en genel anlamıyla farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanımıdır. Sembolizmesanatta, özellikle resim, müzik veedebiyat alanlarında rastlanır.

19. yüzyılda beliren, realizmi reddeden bir akımdır. Sembolizm akımlarına roman ve şiir alanlarında da rastlanır. Sanattaki sembolizm 1870 yılına doğru Fransa ve Belçika’da natüralizme ve parnasse akımına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Akım daha sonra özellikle Valéry Brioussov vasıtasıyla Rusya’ya da sıçramıştır. Edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fünun döneminde görülür. Ayrıca Ahmet Haşim bu akımın en büyük temsilcilerindendir.

SERBEST NAZIM

Bend, vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli. Bendlerin, mısraların ve hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir. Şair isterse kafiyeli yazar. Bendleri sınırlayabilir veya sınırlamaz. Önce Fransız sembolistleri arasında yayıldı. Türk edebiyatına Servet-i Fünûn döneminde Batı edebiyatından girdi. Serbest nazmın uygulanışı üç aşama geçirdi:

1. Vezinli-kafiyeli serbest nazım: Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti döneminde görülür. Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı, kafiye belli bir kurala göre sıraland. Aruz veznine yer verildi, bir şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı.

2. Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş, 1930’dan sonra yaygınlık kazanmıştır. Vezin bırakılmış, bir heceye kadar küçülen dizeler kurulmuştur. Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı değildir. Şair belirtmek istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır. Büyük harfler sadece cümle başlarında kullanılabilir. Kafiyeli mısraların arası açılarak kafiye örgüsü gevşetilir.

3. Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu anlayışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı. Örnek:

Aynalar beni göstermezmiş!
Ben miymişim şu gümüşi satıhtan şapşal bakan?
Mucidi şaklaban mı görüntü enkazının?
Öyleyse alık aklım, tarumar gönlüm nerde?
Nerede hatıralar,
Gülüp ağladıklarım?
Kederler, hülyalarım...
Ruhum, umudum nerde?

Gerçi bu burun benim darbelerle yamulmuş,
Ahmet usta vermişti gözlükler de tanıdık.
Yolunduğundan belli bu kaşlar benimkidir.
Kapkara, darma duman... Saçlar benim olmalı.

İki bıçak çekmişler kaşların arasına,
İki de yay germişler dudak kenarlarında,
Kaç kere kırık çıkık kirpikte kalan oklar...
Bakışlar, sinivermiş cephanesiz korkudan.
Bir Pirus zaferinden* yeni çıkmış olmalı.

Alnının orta yeri: Tarla, dağ, cadde, sokak...
Alnının orta yeri, hep siperler, kanallar.
Farzet ki Plevne \'de dövülmüş bu tabyalar...
Ak süngülü düşmanlar zapt etmiş sakalları,
Mübarek surat değil; sanki savaş meydanı!

Gözlerin kenarları kuru çay yatakları,
Gözlerin kıyıları ha hisar hendekleri,
Sularıyla semirmiş gözaltında torbalar.
Bayat zaferleriyle bir teselli derdinde,
Fersiz destanlar dizer mecalsiz dudakları.

Şimdi şu şapşal şapşal bakan alık sen misin?
Nerede kazık yiyip dut gibi döküldüğün?
Nerede... Bir antika çul gibi söküldüğün?
Bu hengâme artığı kaşarlı baş seninse,
Öyleyse alık aklın...
Derbeder yurdun nerde?
Şahamettin Kuzucular

SERENAT

Batı kültür ve edebiyatına özgü bir aşk ifade aracı olan serenat, “gece vakti sokakta sevgilinin penceresi altından verilen küçük konser” anlamına gelmektedir. en ünlü serenat olarak, shakespeare'in ünlü oyunu romeo ve juliet'ten romeo'nun juliet'e aşkını ilan ettiği balkon sahnesini verebiliriz.

SERİM BÖLÜMÜ:

Roman ve hikâyede olayların girişine zemin hazırlayan, olayların başlangıcını oluşturan unsurları belirten, olayın kişileri, yeri, zamanı, çevresi hakkında girişler yapılıp serilen bölüm.

SKEÇ

Genellikle radyo ile yayımlanmak için hazırlanmış, genellikle güldürü niteliğinde kısa oyun.

İşleyeceği konuyu genişletmeden, en can alıcı çizgiler içinde veren, çoğu kez güncel olaylara ve aile sorunlarına değinen ve bir nükte ile biten kısa güldürü. Vodvil, burlesk, revü gibi, kurgu dizgesine göre ortaya çıkarılan gösterilerde yerini alır. Bugün televizyon reklâmlarında da çok kullanılır.

Genellikle günlük yaşamdan alınmış bir konuyu en can alıcı çizgileriyle, dikkati çekici tiplerle, oldukça abartılmış olarak kısa bir süre içinde sunan, hızlı dizemli, esprili bir güldürü çeşidi.

SONE

İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser. Sone kafiye sistemi üçe ayrılır.

1. İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede

2. Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed

(İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)

3. İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar. Kafiye şeması: a b a b c d c d e f e f g g. Örnek:

Yüksük

Yüksüğün ince şeklini yazmak
Bana pek güç gelir kadınlardan
Sorunuz belki bir güzel parmak
onu tersim için bulur imkan

Bunu bir çekmenin içinde gören
Mu’teber bir refik-i hane sanır;
Kadrini pek bilirler elde iken,
Düştüğü anda mutlaka alınır.

O da layık nezâketin eline:
Tenine saplanır iken iğne,
Yine pekçok sever iş işlemeyi;

Bin letâfetle çırpınır her ân…
Sanki bir nahl-i nev-hayâta konan
Küçücük bir kuşun küçük yüreği!
Ali Ekrem (Bolayır)


SÖZLÜK

Bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, kelimenin kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren eser. Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir. Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder. Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir. Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı. XIV.-XV.yüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı. İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir. İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri. Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir. Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü Lügati’t-Türk’üdür.

SÖYLEV( NUTUK)

Söylev (nutuk / hitabet): “Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe.” “Bir topluluğa, bir konu üzerinde görüş ve inançlarını aşılamak amacıyla yapılan konuşma; bilimsel konular üzerindeki konuşmalara göre kişisel biçem ve coşku taşır. Konularına göre siyasal, dinsel söylev, hukuk söylevi, tören söylevi… Olarak çeşitli adlar alır. 

SUFİ

Arapça bir kelimedir. Farsça'ya da Arapça'dan geçmiş ve anlam farklılaşmasına ve anlam genişlemesine uğramıştır. Değişik Sufi tarikatlarının seremonilerinde yer alan; dua, dua eden kişi, şarkı, dans ve diğer ritüelistik aktivitelerin bazıları için kullanılır.

Batı dünyası genellikle Sema deyince sadece bir Sufi tarikatın dans ritüelini, yani sadece Mevleviliğin içerdiği kendi etrafında dönerek yapılan dans ve bu dansın altyapısındaki dini, felsefi ve mistik görüşleri anlar. Oysa ki, semanın bir çok formu bu eylemi içermemektedir.

SUFİYANE

Sufice, sufilere mahsus, Sufiler gibi düşünüp, konuşup, giyinme, Sufice tavırlar, sözler. Sufiler gibi tavırlar…

SÜLÜS YAZI

Sülüs yazı, hicretin IV.yılında ortaya çıkmıştır. Kûfî yazıdaki düz ve köşeli şekiller bu yazıda yerini yuvarlaklığa ve eğri çizgilere bırakmıştır. Sülüs yazının, bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi sülüs ” adı verilir. Büyük levhalar, kitabeler ve birçok mezar taşları bu yazıyla yazılmıştır.

SURE

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'da ayetlerden meydana gelen 114 bölümden herbirine verilen isimdir. Sözlük anlamı yüksek rütbe, şeref, yüksek olarak yapılmış bina demektir.

Sureler uzunluk ve kısalıklarına göre 4'e ayrılır:

1. En uzun yedi sureye (ikinci Bakara suresinden başlayarak, dokuzuncu Tevbe suresine kadar olanlara) Seb'üt-tıval (en uzun yedi sure) denir.

2. Ayet-i kerime sayıları 100 civarında olanlara El-Miun,

3. Ayet-i kerime sayısı 100'ün altında olanlara El-Mesani denilmiştir.

4. Namaz sureleri diye isimlendirilen sureler, Kuran-ı Kerim'in son 10 suresidir.

İlk sure Fatiha, son sure Nas'dır. Tarihsel olarak ilk sure Alak, son sure Nasr'dır. En uzunu 286 ayetten meydana gelen Bakara, en kısa sure ise 3 ayetten meydana gelenKevser'dir.Kuran-ı Kerim'de Tevbe Suresi dışındaki sureler, besmeleyle başlar. Surelerin yerleri Peygamber tarafından bildirilmiştir. Üçüncü Halife Osman'nın, Hicret'in 25. senesinde yazdırdığı altı mushafta bu sureleri yerlerine koymuştur.

SURNAME

Divan edebıyatında sünnet ,düğün şenlik gıbı sevınçli olayları anlatan eserlerdır.

Levni Çelebi bir minyatürüne kendisini de işlemiştir. Hakkında bilgi Topkapı Sarayı 3.ahmet kütüphanesinden elde edinilebilir. Levni’nin en tanınmış eseri Surname’dir. Surname, yazılı ve bol resimli bir kitaptır ve bir sünnet düğünü resmedilmiştir. Yüzlerce değişik sahneyi içeren bu minyatürlerde Levni, esprili bir yaklaşımla resmetmiştir.

Surnamelerde sünnet düğünlerine hıtan, evlenme törenlerine velime denir. En meşhur Surnameler: -Camiül hubur der mecalisi sürur. -Surnamei Abdi -Surnamei Nabi -Surnamei Vehbi -Surnamei Haaşmet -Surnamei Lebib -Surnamei Hızır -Surnamei Esad -Veladeti Hatice Sultan.

SURRE ALAYI

Osmanlı padişahlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn ahalisine, zahitlere, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara gönderdikleri para ve değerli eşyâlara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi.

Bilinen ilk surre alayları, Abbâsiler devrinde (750-1258) gönderildi. Eyyûbiler (1174-1250) ve Memlukler (1250-1517), bu güzel âdeti devam ettirdiler. Herşeyin en güzelini Haremeyn-i şerifeyne lâyık gören Osmanlılar da, surre alaylarının en güzellerini gönderdiler. Osmanlı Devletinde bilinen ilk surre alayı, Yıldırım Bâyezîd Han tarafından Edirne’den gönderildi. Gönderilen hediyeler arasında 80.000 altın para da vardı. Çelebi Sultan Mehmed Han, Sultan İkinci Murâd Han ve Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında artarak devam etti

SÜRREALİZİM

Gerçeküstücülük : Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924’te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.

Sigmund Freud’un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi.

Breton’un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar. Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu.

Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.

1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanı sıra P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstücülük akımının önemli isimleridi 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da