SABIR DÜKKANI

16.09.2019

Geçenlerde şöyle bir hava değişimi olsun diye dışarı çıkmıştım. Kalabalık caddelerde biraz insan içine çıkıp sıkıntı dağıtmaktı maksadım. Hem belki bir kaç arkadaş görür ve onlarla da biraz hasbihal edebilirdim...

İşlek bir caddede yürüyordum. Herkes bir alışveriş telaşındaydı. Dükkanlar dolup taşıyor, insanlar kafelerde karınlarını doyurup iki çift muhabbetin belini kırıyorlardı. Gülüp eğlenenler, suskunca etrafı izleyenler, birbirinin gözlerinde kendilerini arayan aşıklar. Ve bir de onca kalabalıkta kendilerine bir oyun ortamı oluşturmuş, şen şakrak keyifle oynayan çocuklar...

Az ilerde bir dükkan dikkatimi çekti. Onca kalabalığa rağmen sanki tadilata girmiş gibi boş ve tenhaydı. Önünde kimsecikler yoktu. Tabelasını tam olarak okuyamıyordum. Yanına doğru ilerledim. Üzerinde; paslı ve dökük boyalar arasında zorlanarak okuyabildiğim kadarı ile "Sabır Dükkanı" yazıyordu.

 

Şaşırmıştım... Sabır satan bir dükkan, çok enteresan gelmişti bana. Daha evvel hiç karşılaşmamıştım. Hem, böyle bir dükkan neden tenhaydı? İnsanların sabıra ihtiyacı mı kalmamıştı?..

İçeride yalnız başına oturan yaşlıca bir amca vardı. Merak ettim ve içeri girdim. Selam verip karşısına geçtim. 

Yaşlı amcanın üzerinde cepli bir yelek vardı. Düğmesine iliklenmiş gümüş renkli zincir, köstekli saatini cebine kadar uzatıyordu. Jilet gibi ütülenmiş kumaş pantolonu oturmaktan dolayı hafifçe kırışmıştı. Aklaşmış saçları düzgünce yana doğru taranmıştı. Dudaklarını örtmeyen kibar bıyıklarıyla kendisine bakmayı seven ve sevdiği gibi de düzenli ve tertipli yaşayan biri olduğu besbelliydi..

Duvardaki raflar dikkatimi cekmişti. Nedense üzerinde hiç bir şey yoktu. İhtiyarın hemen arkasında duvara düzgünce yerleştirilmiş bir kaç Ney dikkatimi çekmişti. O an, ihtiyarın derin bir ruha sahip olduğunu düşünmüştüm...

 

İhtiyar, okuduğu gazeteyi bir kenara bırakıp, boynununa astığı ipli yakın gözlüklerinin üzerinden, beni şöyle baştan aşağı süzüp, "Buyur evladım!" dedi.

 

Ben biraz çekimser ve çok da meraklı bir halde:

- Şöyle benim ihtiyacıma göre sabır arıyorum. Şu sıra fazla ihtiyacım var da...

Diyerek karşılık verdim. Halbuki; giyilir miydi? Yenebilir miydi? Yoksa, takı gibi bir şey miydi? Tartılır mıydı?.. Hiç bir fikrim yoktu.

İhtiyar:

- Hay hay evladım! dedi.

 

Karşıma nasıl bir şey çıkacak diye, merak, heyecan ve "sabırsızlıkla" bekliyordum.

 

İhtiyar arkasını dönüp ağırca ilerleyerek duvardaki Ney'i eline aldı ve neredeyse kendisi kadar eski görünen sandalyesine oturarak benim de karşısına oturmamı işaret etti... Dikkatlice onu izliyordum. Yüzünde farklı bir ifade vardı. Öylece duruyordu ve ben de onu izliyordum.. Yaklaşık bir yarım saat kadar bu halde bekledik. Halbuki ben, Ney üfleyeceğini sanıyordum. Fakat hiç üflememiş ve dalgınca önüne bakmıştı... 

 

Biraz daha bu halde bekledikten sonra, nihayet yüzüme baktı ve elindeki Ney'i bana uzatarak;

 

- Buyur evladım! İşte senin aradığın budur. Eğer sabır istiyorsan, nefesini onunla yoğurmalısın.  Dedikten sonra, benim sabırla beklememi kast ederek;

- Gördüğüm kadarı ile sen zaten yolu yarılamışsın. Yolun açık sabrın bol olsun. " diyerek beni uğurladı.

 

Belki de hayatım boyunca yaptığım en anlamlı alışveriş bu olmuştu benim için. Sonrasında teşekkür ederek oradan ayrıldım.

 

 

Kusurlarıyla.. 

Cemil Baştürk

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar