Şair Eşref'in Hicivleri ve Anekdotları

11.03.2016



 

HİCİVLERİ VE ANEKTODLARI

Beyt-i atiyi reva eylese herkes nakarat 
Vali Paşa bu gece dar-ı bekaaya gitti.
Hiç iş görmedi eyyam-ı hayatında habis
Millete memlekete öldü de hizmet etti.

( Beyti ati- gelecekteki beyit- dar ı beka- öbür dünya, ahret- habis kötü )

-----------

Kör kader saikımız oldukça
Atlı girsek hana harlı çıkarız
Bizde oldukça bu baht-ı nasaz
Hızr’ı görsek te zararlı çıkarız.

(saik:götüren har:eşek-baht-nasaz:uygunsuz talih)

Eksen hicvimde ta’yîn-i esâmi eylemem,
Fikr-i mahsûsıımca bu halin şudur ki mucibi:
İsterim her bir denîye kaabil-i tatbik olup
Kullanılsın her biri bir numrasız gözlük gibi.

Kendi oğlunu bile hicvetmekten geri kalmaz

Rahm-i maderden* nasıl çıktıysa hali öyledir
Gezmeden seyyah-ı alem, bilmeden allamedir
Gam mıdır mektebden olmazsa şehadetnamesi
Eşrafa oğlum için namım şehadetnamedir. 

* mader=ana

Ben ölünce demeli ahbabım
Behresi söğmek için eksikti
.ıçtı şairliğe Eşref, gitti
Üstüne oğlu gelüp tüy dikti.

----------

Her biri kendince zulüm etmekte: 
İnsan bir memur görünce eşkıya sanıyor... 
Ey zavallı, bos yere yakınma, bağırıp çağırma; 
Çünkü ezilenlerin ahını işiten hükümet bunu musîki sanıyor!

Çektiğim çevr ü cefanın sebebinden sorma
Deme kim: -badı hava menkıbe dellalı budur!
Habs ile, nefy ile, işkence ile ömür geçer,
İşte Türkiye’de şair olanın hali budur !

( cevr ü cefa: eziyet ve işkence- badı hava: kötü haber )

---------

Abdulhamid ve sansür üzerine

Öyle bir hünkâr ile millet belaya düştü kim,
Haşre dek kan dökmeye iblise karşı vaadi var.
Şimdi de kalkıştı tebdil-i veraset etmeye,
Zulmü bitmek bilmiyor, mabadinin mabadı var

-------------

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için 
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardeşimi 
Gözlerim âdemoğlu görmekten o derece yıldı kî 
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı.

---------

Akhisar eşrafından Ragıp Paşa, Eşref'i misafirliğe çağırır. Eşref yakın dostlarından Zeytinzade Remzi Beyle birlikte gider.Bu arada Şerif Paşa da Tokadizade Şekip'le birlikte gelip aynı eve konuk olurlar. Şerif Paşa, Akhisar 'da daha önceden gözüne kestirdiği bir bağı satın almak ister. " Haydi hep birlikte gidip şu bağı görelim "der. Eşref'le Remzi Bey: " Biz yaşlı kişileriz. Bu sıcakta onca yolu yürüyemeyiz " diye özür dileyerek evde kalırlar. Ev sahibiyle öteki konuklar Paşanın peşine takılırlar. Bir süre sonra, Şerif Paşa ile çevresindekiler dönerlerken, Eşref kalabalığa bir süre bakar ve şunları söyler.

Bârekallah taban keş olarak 
Miri miran yine bağdan geliyor. 
Seyredenler sanır ol manzarayı 
Sürüsüyle ayı dağdan geliyor.

-----------

Gâvur İzmir'de sokaklar dardır 
Bir selâm tavrı ile can koruruz 
Şöyle dursun atlarla araba 
Yolda eşeklere biz has dururuz.

---------

Eşref'ten Neyzen'e:

Kimseler Hafız'a (Neyzen) alnı yere gelmiş diyemez, 
Doğduğundan beri kıç dönmedi Şeytan'a bile! 
Çok camide, mescidde dolaştı amma, 
Koymadı alnını hiç secde-î Rahmâna bile!

Hacıyatmaz gibidir sanki köpoğlu köpek 
Ayak üstünde kalır düşse de mîzâna bile!

----------------
Yağlasın kız neyini hazret-î pir 
Barekâllah koca Hâfiz alıyor, 
Kamışı şimdi g*tünden çalıyor

--------------

İstimlak denilen kanun 
Öyle gitmekte ki artık dikine 
Biri memişhanede görülse, derhal 
Vaziyed eyleyecekler s*kine. 

( Mısır Osmanlı'nın elinden büsbütün çıktığı zaman: )

Vakfı fırsat gözetir şahı cihan 
Tutar elbette elinden kaçanı 
Gene sahip olur inşallah 
Mısır'ın kaldı elinde koçanı.

----------------------

" Şeytan, Abdülhamid'den elini çekiyor. Sen de bu adamla uğraşmaktan vazgeç" derler. Eşref, Abdülhamid'e hitaben şu dörtlüğü söyler: 

Toprak altında da olsan bulurum 
Erişir burnuna birkaç tekmem. 
Can verip kurtulurum zannetme 
Şeytan elini çekse de ben elimi çekmem!

--------------

İngiliz palyaçosu şu kralın halini gör, 
Yurdun sinesine tohum-u esaret ekiyor. 
Yuları düşman elinde, beşere çifte atar 
Bir Mısır eşeğini bak sekiz at zor çekiyor.

---------

“ Şair Eşref, birgün eşeğe binmişti, yolda giderken arkadan İzmir Valisi Kâmil Paşa'nın arabası ile gelmekte olduğunu görmüş ve yol vermek için sağ kenara çekilmişti. Yolun bu kenarında büyük bir çukur vardı. Kamil Paşa espri olsun diye: 

" Aman Eşref, eşeğe dikkat et çok kenara çekilme çukura düşersin " dedi. Eşref: 
" Meraklanma Paşam, eşek yeterince kâmildir "cevabını verdi. “

--------------

Ey bana tiynet-î Adem'de saman var mı diyen, 
Bir daha etme bana gel bu sual-î hami 
Balçığında saman olsaydı eğer ademoğlunun 
Çatlayıp da yarık olmazdı ananın *mı.

( suali hami= ham , soru,)

----------------

Bir ara, fahişelerden de vergi alınmasını öngören bir yasa taslağı hazırlanmış. Bu taslağın basında çeşitli eleştirilere konu olduğu bir dönemde, Eşref şu dörtlüğü yazıyor: 

Vergi miktarını ol mertebe artırmalı kim 
Sahib-î servet olanlar da züğürt kalmalıdır. 
Yalnız fahişeler vergisi haksızlık olur, 
Evlilerden de s*kiştikçe rüsum alınmalıdır.

( rusum, vergi)

----------------

Eşref, büyük bir hiciv şairimizdir. En etkin yergi şiiri temsilcisidir. Eşref, keskin yergilerinde kendisinden önceki şairlerin hiçbirinde rastlanmayan söyleyiş ve anlatım yetkinliğine ulaşmayı başarmıştır. Eşref, rejimi ve yolsuzlukları eleştirmekle kalmamış, Osmanlıların Batı dünyasından geri kalması, doğal kaynakların işletilmemesi gibi konulara değinerek, çağına göre "ilerici" sayılan görüşlerin de savunucusu olmuştur. O da divan şiirinin kullandığı biçimlerden yararlanır. Kıt'a, gazel, kaside, musammat yazar. Çağdaşlarının yüz vermedikleri halk söyleyişlerini ve deyimlerini de yerlerinde kullanır. Eşref kimi yergi şiirlerinde çok çarpıcı sözcükleri ve küfürleri kullanmaktan kaçınmazdı. Ana-avrat sövmek gibi. Böylesi sözler Eşref'in yergilerinin tuzu biberi sayılmıştır. Onun yergileri, öncelikle Meclis'i kapatarak otuz üç yıl süren ve her geçen yıl özgürlükleri biraz daha kısıtlayan, kurduğu jurnal, hafiye düzenekleriyle kafaların içini bile denetim altına almaya çalışan ikinci Abdülhamit'in baskı rejimine yönelir. Bu rejimin yasa ve ahlâk dışı, insan haklarını ayaklar altına alan her çeşit yaptırımı üzerinde durmaktan usanmaz. Ayrıca Padişah'ın çevresindeki yüksek rütbeli ikiyüzlüler, rüşvetçiler, ahlâksızlar ve sarayın bu gidişine ayak uyduran tüm yöneticiler onun yergi oklarının hedefleridir. 


Eşref’in hicivlerinden örnekler:

Abdülhamit'i ve onun mabeyincisi Arap İzzet Paşa’yı şu kıta ile ne güzel hicveder

Besmele gûseyleyen şeytan gibi 
Korkuyorsun höt dese bir ecnebi 
Padişahım öyle alçaksın kî 
İzzetin nefsin Arap İzzet gibi. 

Kâmil Paşa, Kıbrıs'a geziye gidiyordu. Eşref'e " Bir isteğin varsa getireyim " dedi. Eşref buna çok sevinip “Bana bir Kıbrıs eşeği getirirseniz ömür boyu size duacı olurum " der. 
Kâmil Paşa'yı dönüşünde, Eşref de karşılamaya gitmiştir. Paşa, Eşref'i görünce: " Aaa Eşref, affedersin istediğini getirmeyi unutmuşum. Seni görünce eşek aklıma geldi " der. Eşref'de: 
" Aman Paşam, üzülmeyin o eşek gelmese de olur. Siz gelmişsiniz ya o bize yeter."

-------------

Eşref bir gece rüyâsında cenneti gezerken bir ayı görür. 
" Hani ya buraya hayvanlar girmeyecekti?" der. 
Ayı cevap verir: " Evet, öyleydi fakat benim hayatımda bir dönem kadılık yapmışlığım var. " der.
---------
Eşref'e sordular: "Neden o zehirli taşlamalarında çoğu kez isim kullanmıyorsun? Kimin için yazıldıkları belli değil?" 
Eşref: " Neden olacak, bütün alçaklara uygulanıp, numarasız gözlük gibi kullanılsın diye.." der.

------------

Asiyab-i devleti (devlet dolabını) bir har da (eşek de) olsa döndürür.

Neyzen Tevfik de ona bir gönderme yapmıştı:

Öyle harlar koştular kim asiyab-ı devlete,
Birbirin çiğnemekten dolabı devlet dönmüyor. 
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!"

-------------

Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi; 
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı! 
Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide. 
Söyletirler evvela, sonra s..ler ananı!

( vakti istibdat- baskıcı dönem, memnu: yasak)

----------

Vükela kabrine heykel dikelim şöyle yazıp 
Ki: 'bunun hal_i hayatına yeri münhal idi 
Sanmayın yavm_i vefatında bilindi kadri 
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi'

( vükela: vekiller-

----------

Padişahım, bir dirahta döndü kim güya vatan. 
Daima bir baltadan bir şahı hali kalmıyor. 
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi, 
Gitgide zulmetmeğe elde ahali kalmıyor

( diraht. Ağaç-)

------------

Kör kader saikımız oldukça
Atlı girsek hana harlı çıkarız
Bizde oldukça bu baht-ı nasaz
Hızr’ı görsek te zararlı çıkarız.

(saik:götüren har:eşekbaht-nasaz:uygunsuz talih)

-----------

Bir zamanlar sayda olduk müptela
Tek tüfekle indirdik turnayı
İt, köpek bir kış günü çıktık dağa,
Ben domuz vurdum , Şekip de ayı

----------------

Hükmüne bizler daha hayran olduk demekten,
Bu ne hata, ne ayıp ne de en küçük günah.
Ölmüş eşek, at, katır etleri yemekten,
Anırır, çifte atar, kişner olduk maşallah.

------------

Acıya hal-i sabavette alıştırmak için
Müslümanın ... ni önce şeri'at kesiyor.
Alet-i zulm ederek din-i mübini haşa,
Dilini doğruların sonra hükümet kesiyor.

-----------

Farkı yoktur ayıdan zerre kadar
Sayd için kendini dağda yoranın.
Böyle arzu eder insaniyet:
Kuş kadar ömrü ola kuş vuranın!

--------

İktidarın yoksa ispat etmeye,
Doğruyu arz eylemek bi-faide.
Gam yeme meyhanede yersen dayak,
Son meze orda bu olmuş kaide.

----------

Söz demem bir kimse hakkında tahkik etmeden,
Eski bir darb-i meseldir gerçi orman taşlamak.
Hicvedersem haini, zahid günah ettin deme,
Din-i islamda sevaptır çünkü şeytan taşlamak.

---------

Düşünsek biz ölümden korkmamak gelir zira 
Yerin altında üstünden ziyade akrabamız vardır.

--------

Hani sabık ile sultanı zaman beyninde,
Bilmiyorduk, var imiş meslek-ü meşrepte tezat!
Farmason zümresine hasmı anûd idi Hamid,
Cah-ı fetvayı acep farmasona verdi Reşat?

------------

Oldu on temmuzda palyaço gibi bir maskara;
Giydirildi çıngıraklı bir külah hürriyete!
Bizden alâ mı boyar eşşek acep Kayserililer?
Eski istibdadı soktuk rengi meşrutiyete!

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Erhan Tığlı

Erhan Tığlı

8 years ago

Eşref çok sevdiğim ve Akbaba dergisinde çıkan mizah yazılarımda taşlamalarına, güzel sözlerine, fıkralarına yer verdiğim bir şairdir. Kadirbilir bir davranışla burada ondan uzun uzadıya söz etmenize sevindim. Aklıma şu esprili fıkrası geldi: Kaymakamken hükumet binası harap bir haldeymiş, yağmurda damı akıyor, pencerelerden yağmur suları giriyormuş içeriye. Bu durumu üst makamlara bildirmiş ve "Neresi akıyor?" sorusuyla karşılaşmış.Kısa bir cevap yazmış: "Çeşmelerinden başka her yeri akıyor."