07.10.2012
Bu Eser 15.11.2013 Tarihinde Haftanın Yazısı Seçilmiştir
Sanat Eserlerinin Özellikleri ile Sanat ve Zanaat
Genel geçer kullanımda, iyi yapılan her iş için «sanat», işini güzel yapan herkese sanatçı denmektedir. Bu yaklaşım yazılmış her şiiri, yapılmış her resmi… Heykel, müzik ve güzel yazıyı sanat eseri olarak algılamamıza ve bu ürünleri üreten herkesi de sanatçı kabul etmemize yol açmaktadır. Bu kavram karmaşası gerçek sanatçı ve sanat ile sanatçı ve sanat eseri olmayanları bir birleri ile karıştırılmasına sebep olmaktadır. Üstelik bu yanlış algılamalar sanatın yozlaşmasının temel sebeplerinden birisidir.
Dilimizde «sanat» sözcüğü kullanılması gereken anlamından daha kapsamlı kavramlar için kullanılır hale dönüşmüştür. Bu anlam genişlemesi yüzünden davulcu, zurnacı, sünnetçi, dövmeci, sandalyeci, semerci, ayakkabı tamircisi vb sanatkâr sayılmakta, yaptıkları işlere ve mesleğe sanat veya sanat dalı denmektedir. Anlaşıldığı gibi, sanat sözcüğünün kast ettiği anlamlarda usta, iş kolu, meslek ve gerçek sanat ürünleri kavramı bir birine karışmıştır.
Daha önemlisi de gerçek sanat dalları sayılabilecek resim, müzik, edebiyat heykel vb dallarındaki her ürün sanat eseri sayılmakta, sanat değeri olmasını sağlayacak unsurların net olarak bilinmemesi sebebiyle yapılan her resim, beste, heykel, şiir, yazı vb ürünler sanat eseri olarak kabul edilebilmektedir.
« Sanat» kelimesi, iş yapma anlamlarını veren «san'a» kökünden gelen Arapça bir kelimedir. Bu bakımdan alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen, semercilik, dülgerlik, marangozluk, demircilik, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Bu anlamıyla kelime belli meslekleri ve bu mesleklerini para kazanmak için sürdüren usta diye tabir ettiğimiz kişileri ve işlerini kast eder. Bu sözcük tam olarak bu günkü zanaat sözcüğünün kast ettiği anlamı içermektedir. Fakat güzel sanatlar diye kastettiğimiz sanat dallarını ifade eden anlamı ayırt edebilecek başka bir sözcük de yoktur Buradan yola çıkarsak güzel sanatları da ifade etsin diye kullandığımız sanat sözcüğünün anlamı genişlemiş anlam genişlemesi yoluyla güzel sanatları da kast eder halde kullanılmıştır. Hâlbuki iş kolları ve meslekleri ifade etmek için zanaat, güzel sanatları ifade etmek için de sanat sözcüğünü kullanmamız gerekir. Bu kavram karmaşasını bir tarafa bıraksak da sanat sözcüğünün karşıladığı güzel sanatların niteliklerini kavramak apayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Sanatın ne olduğu, ne türden ürünlerin sanat eseri olduğu, sanat eseri ile sanat eseri olmayan ürünler arasındaki belirleyici farkların neler olabileceği eski zamanlardan bu güne cevaplanması zor sorular olarak güncelliğini korumaktadır.
Ne tür ürünlerin sanat eseri olabileceği, ne tür eserlerin sanat eseri veya sanat olamayacağı sorusu birbirine karışan, ayrımları çok da nesnel olmayan olgulardır. Bu kıstasların karışmasıyla ne tür ürünlerin sanat eseri olabileceği veya olamayacağı karşımızda durmaktadır. Yazılan her şiirin, yapılan her resmin veya heykelin sanat eseri olup olmadığı hangi ressamın, heykelcinin veya şairin sanatçı sayılıp sayılamayacağı belirsiz kalmaktadır.
Sanatın tanımlarına ve niteliklerine dair fikirler sürekli değişmiş, kapsamı ve sınırları belli olmayan anlama şekilleri yeni tanımlamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu konuyu aydınlatmaya uğraştığımız bu yazı da belli sonuçlara varmak için sanatla ilgili tanımların ortak noktalarını alarak sanat eseri sayılamayacak eserleri ayırt etmeye çalışacağız.
Sanatın ne olduğuna dair yapılmış tanımlardan hareketle sanat nedir? Sorusuna pek çok cevap verilmiştir. Bunlardan bazılarına göz atarsak:
“Bir duygunun, tasarının ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ya da bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık; bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü.” Şeklindeki bu tanımda sanat eserini tanımlamaktan ziyade sanat eserinin ortaya çıkmasına vesile olabilecek teknik ve genetik özellikler öne çıkar. Sanatı, duygu, tasarı, yaratıcılık veya güzelliği ortaya çıkaran yöntem ve kurallar manzumesi olarak ele alan bu tanım sanat eserlerinde olması gereken, öznellik, çarpıcılık veya sanat eserlerinin hayranlık etkisi yaratan yönünü ifade etmeye yetersiz kalmaktadır.
“Belli bir uygarlığın anlayış ve beğeni ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım; zanaat.”
“Bir şey yapmada gösterilen ustalık”
Gibi tanımlar sanatçının öznelliğini göz ardı eden arkeolojik bir mantıkla belli bir uygarlığın izlerini taşıyan benzeri eserlerin hepsini sanat eseri sayan genellemeci bir yaklaşımdır. O uygarlığa ait teknikleri, özellikleri ve anlayışları taşıyan eserlerin içinde sanat eseri vasfı taşıyabilenler ve taşımayanların da olacağı pek tabidir. Hâlbuki bir sanat eseri, zanaat ve uygarlıklara ait ortak unsurları da taşımakla birlikte, ustalıktan daha öte özellikler taşıması gereken, sadece teknik öğretilerle yapılabilen, genellemelerin dışına çıkabilmeyi başaran eserler olmalıdır.
Örneğin Mısır medeniyetine ait her heykel Mısır medeniyetinin heykel yapım tekniklerinin ve öğretilerinin tümünü taşımaktadır. Bu yaklaşım Mısırlıların yaptığı her heykeli bir sanat eseri farz etmek hatasına düşmektedir. Buna göre çağımızda örneğin ülkemizde kültürel şiir özelliklerimizi taşıyarak yazılan her şiiri sanat eseri saymamız gerekecektir. Şeklen benzeyen, şiir yazabilmek için gerekli şekli ustalıkları taşıyan tüm şiirleri veya yazıları sanat eseri saymak elbette ki sanatsal nitelikli yazılar ve şiirlere haksızlık olacaktır. Resim tekniğine uygun yapılmış her resim sanat eseri değilse sanat ile zanaatı ayırt etmemiz gerekir.
Sanatı zanaatla sanatçıyı zanaatkâr ile karıştırmamak gerekir. Böylece ustalık öğretilerine kavuşan her zanaatkârın eserini sanat eseri saymayacak ve gerçek sanat ile sanatçısının hakkını yemiş olmayacağız.
Şu halde sanat ile zanaat, sanatçı zanaatçı, sanat eseri ile zanaat eserleri arasındaki farkları iyi bilmememiz gerekmektedir.
R.G. Collingwood, “ sanatın temel olarak duyguların yaratıcı ifadesi veya dışavurumu olduğunu “ söyler. Bu tanım teknik öğretilerde ustalaşarak ürün üreten zanaatkâr ile sanatçının arasındaki farkı ve üretme amacını ortaya koyması bakımından etkili bir yaklaşımdır. Bu tanım sanat eserinde olması gereken asli kavramlardan ikisini ortaya koymaktadır. Bunlar duygu, yaratıcılık ve bunların dışa vurulmasının ustaca başarılmasıdır. Gerçekten de zanaat eserlerinde duygu ve yaratıcılık aramak boşunadır. Zanaatkâr ürettiği üründe duygu, yaratıcılık düşünemeyen kimsedir. Zanaatkâr ürettiği ürünün gündelik hayattaki kullanım ihtiyacına uygun ürün yapmak derdindedir. Bir zanaatkâr bir sandalye yapıyorsa duygu ve yaratıcılık oluşturmayı değil, kullanım maksadına uygun yapmayı düşünecektir.
Zanaat, kullanılması gereken bir eşya, araç, gereç üretmek, ondan para kazanmak amacıyla yapılır. Sanatsal eseri, ise gündelik kullanıma uygun olsun, maddi bir ihtiyacı karşılasın, illaki para kazanılsın diye yapılan bir eser değildir. Zanaatçı seri üretim yapan yaptığı ürünlerin tıpa tıp benzerlerini sürekli üreten kişidir. Sanatçı ise bir eseri bir kere yapan ve o eserin aynısını bir daha yapmayı düşünmeyen, aynı ürünü seri olarak üretmek için planlar yapmayan kimsedir. Sanatçı, üretilen eserin gündelik hayattaki kullanımını esas alarak, uygulamalar arasında ayrım yapmayı önemseyerek üreten kimse değildir. Sanatçı, aynı konuyu defalarca işlese bile, konuyu her seferinde farklı bir yönden ele alan her seferinde farklı bir şey anlatan kimsedir. Örneğin bir ressam aynı mankene bakarak onlarca resim yapabilir, fakat yaptığı her resimde farklı bir tema, farklı bir figür, renk, duruş, anlam, duygu vb betimleyen bir kimsedir. O halde her sanat eseri kendine özgü halleri ile bir tane olarak ve benzersiz üretilen bir üründür.
Sanat eseri maddi bir ihtiyacı gidermek için yapılan bir şey değildir. Gündelik tüketim veya kullanım aracı olarak yapılan hiçbir ürün sanat eseri olamaz. Bunları üretenlere zanaatçı, bu tip ürünler ise zanaat ürünüdür. Buna rağmen öyle ürünler vardır ki hem gündelik hayatta kullanım için yapılmıştır, hem de yaratıcılık, duygu ve hayranlık uyandıran gerçek sanat eserdir. Özgün nitelikleri olan, görenlerde hayranlık uyandıran, tasarımı, biçimselliği ile yaratıcılık örneği gösteren herhangi bir eşya da bir sanat eseridir. Örneğin bu özellikleri taşıyan bir taht, bir tac, bir keman, bir müzik kutusu, eşi benzeri olmayan herhangi bir nesne bir sanat eserdir. Demek ki bir sanat eserinde en önemli kıstas, kullanılabilir veya kullanılmaz olması değil, eşi benzeri olmayacak nitelikte yaratıcılık yönünün bulunması, hayranlık uyandırabilecek bir duygunun, düşüncenin, özgün bir biçimselliğin izlerini taşıyor olmasıdır. Bu özellikleri taşıyan özgün bir eşyanın sanat eseri olmadığını hiç kimse söyleyemez.
Morris Weitz'ı , “Sanat açık bir kavramdır ve tanımlanamaz.” Diye bir tarif getirir. Ancak neyin sanat olup olamayacağı konusunda hükümler üretmemiz mümkündür. Freud’cu bir bakış açısıyla nelerin sanat eseri sayılabileceği hususunda şöyle bir tanım vardır. “ Doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir."
Kant'a göre ise; “ Sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak bir deha yaratabilir.”
Hegel'e göre; “ Sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. “
Marks'a göre; “ Yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. “
B. Croce göre; “Sanat güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.”
Thomas Munro'ya göre; " Sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir." Sanat, güzel ile uğraşır. Güzellik göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir. “
Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır" demektedir.
Bu tanımların hepsini toparlarsak sanat eserlerinin ortak nitelikleri ortaya çıkmış olur. Tüm tanımlarda sanat eserinin akıl ve yetenekle oluştuğu, yaratıcılık ürünü olması gerektiği, estetik bir özellik taşıdığı, doğanın taklidi değil doğanın yorumlanmış hali olduğu, öznel ve özel olduğu vurgulanmaktadır. Görüldüğü gibi hiçbir tanımda sanat eserlerinin işlevselliği üzerinde durulmamış, zanaat ürünü olabileceğine dair bir vurgu yapılmamıştır.
O halde bir nesneyi yorumunu katmadan birebir çizen, bir duygu, coşku ve yaratıcılık aksettirmeyi amaçlamayan bir ressamın yaptığı resim sanat eseri değildir. Ölçülü, duraklı, kafiyeli yazılmış olmasına rağmen, bir imge, bir coşku, farklı bir düşünce veya söylem oluşturmadan yazılan, ya da bir başkasının coşkusunu imgesini, yaratıcılığını taklit eden şiirler sanat değildir.
Velhasıl, sanatın resim, müzik, heykel, minyatür, hat, gravür, sinema, şiir, roman, tiyatro gibi pek çok türleri vardır. Ama hangi türde olursa olsun, hangi tür malzemeyi kullanırsa kullansın, hangi dalında olursa olsun farklı saant dallarının ve türlerinin ortak noktaları ve özellikleri vardır. Resim, sinema, yazı veya bir dans gibi birbirlerinden çok farklı olan tüm sanat dallarında verilen ürünlerin sanat eseri olup olamayacağını belirleyecek kıstaslar, birisi diğerinden farklı kıstaslar değildir. Tüm sanat dallarındaki ürünlerin sanat eseri olup olamayacağını belirleyen kıstaslar bu ortak kıstaslardır.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın
Erhan Tığlı
8 years ago