KategorilerEDEBİYATTasavvuf Edebiyatı Aşık ve Divan Şathiyye Şiir Türü Tüm Özellikleri Örnekler

Şathiyye Şiir Türü Tüm Özellikleri Örnekler

14.01.2023

 

 

Osmanlıca yazılışı: şathiyye : شطحيه

Şathiyye Kökeni

 

Şathiye,  Arapça kökenlidir ve Arapçadaki ( şth )  “ح-ط-ش” sülasi kökünden türemiştir. Bu kökten “Hareket etmek, taşmak” , “kıpırdama, köpürme”[1] anlamlarında sözcükler türetilir. Şathiyye sözcüğünün çoğulu şatahât veya şathiyyâttır. Hem hareket hem de taşma manasına gelen “miştah”  , taştı anlamına gelen şataha, sözcükleri de Şathiye, ve şath sözcükleri ile aynı kökten gelmektedir.

Sözlük Anlamları

Sözlük anlamı ile şathiye “ Hareket etmek, sarsılmak, taşmak” , “hareket, kıpırdama, köpürme ve taşma[2] “ anlamlarına gelir. Örneğin bir dere yatağından taşınca şataha denmektedir. “ ahiret ahvâlini alaylı bir dille anlatan manzume[3]  “Sûfînin sekr, vecd, cezbe, galebe, inbisat, istiğrak, cem‘, fenâ ve tevhîd-i zâtî gibi kendini kontrol edemediği tasavvufî haller içinde söylediği sözler”[4]

“sûfînin vecd haliyle ilintili, lafzında sembolik anlatımın, manasında iddianın bulunduğu sözler” [5] olarak tarif edilir.  Şathiyye konuşurken ölçüyü kaçırmak ve abartılı davranmak anlamlarına da gelir.

 

Edebiyatta Şathiyye Nazım Türü

 Şathiyye bir edebiyat terimi olarak  "Yergiye, alaya, şakaya yer veren tasavvuf edebiyatında ahiret ahvâlini alaylı, abartılı, taşkın bir dille anlatan bir şiir türü olarak tarif edebiliriz.

Şathiyye,  dini tasavvufi aşık şiirinin dini tasavvufi düşünceleri veya duyguları iğneleyici, alaycı, abartılı bir şekilde ifade eden şiirlere denmiştir. Şu halde şathiye şekil özellikleri bakımından değil konusu ve konuyu ele alışı, kendine özgü dil ve ifade anlayışı ile müstakil bir nazım şekli haline gelmiştir.

Şathiyeler, dibi konuları alaylı, eğlenceli, iğneleyici sözlerle işlerken güldürmeyi amaç edinir. Ancak imalı sözlerin pek çoğu da vahdeti vücut ile ilgili olduğundan şathiyelerin doğru şekilde anlaşılması tasavvufi çok iyi bilen birinin şerh etmesi ile mümkündür.

Şathiyye Nazım Şeklinin Dış Yapı Özellikleri

Şathiye nazım şekli, dış yapısı ve şiir şekli bakımından dörtlük sistemine haiz diğer halk edebiyatı nazım şekillerinden farklı bir yapıda değildir. Şathiye hece ölçüsünün 7+7- 14  ; 6+5 (4+4+3)= veya 4+4=8  durakları hece ölçüsü ile yazılır.   Bazıları ise duraksız olabilir. Kafiye sistemi ve kafiye şematiği bakımlarından koşma nazım şekillerinden farklı bir özellik taşımaz.

Gazel tarzında yazılmış olan şathiyeler gazel gibi aa, xa, xa... Şeklinde kafiyelidir.  Bektaşi ve Melami dervişleri daha ziyade gazel tarzında şathiyeler söylemeyi tercih etmişlerdir. Yunus Emre tarzını izleyen dervişler ise daha ziyade semaî ve koşma yapısındaki şathiyeleri tercih etmişlerdir. Yunus Emre tarzında söylenen şathiyelerin kafiye sistemi  abab, cccb... vd.; xaxa, bbba....şeklindedir.

Şathiyyelerin Konu Dil Üslup Özellikleri

Şathiyelerin konusu dini tasavvufi ve sufiyane konulardır.  Ancak şathiyeler din, tasavvuf, vahdet-i vücûd ile ilgili konuları alaycı taşkın saçma sapan bir yaklaşım, dil ve üslup ile ele alan manzumelerdir. Şathiyelerin ortaya çıkış nedeni Hallâc-ı Mansûr, Bâyezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdadî, Muhiddin-i Arabî gini mutasavvıfların ilk bakışta dine ve şeriata aykırı imiş gibi gelen sözler söylemeleridir.  Onların bu yaklaşımı şathiyelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 

Şathiyelerde dinin dış görüntüler ile gösterilen hükümlerine uymayan izlenimler yaratmak ele alınan konularda belirsizlik ve çeşitli anlamalara kayabilecek ifadeler kullanmak esas olmuştur. Bu tür manzumelerde Allah ile senli-benli konuşur gibi şakalaşmak,  inançlar konusunda alaylı bir dil kullanmak özelliği dikkati çeler. Üstelik din ve şeriat ile ilgili konularda da saçma sapan şeylerden söz edilir. Ancak şiirin tamamına bakılınca saçma sapan sözlerin tasavvuf ile ilgili kavramları anlattığı fark edilir.   Dibe ve tarikata aykırı gibi gelen sözlerin vahdet-i vücut görüşünü anlatmaktadır.  

Dini ve tasavvufi konuları şaka ve alay şeklinde ele alarak yazılan şathiye türünde pek çok tekke şairi örnek vermiştir.  Daha çok dervişlerin rağbet etmesi nedeni ile şathiyelere “ şathiye-i sûfiyâne “ de denmiştir.

Şathiyelerin dil üslup ve dini konulara alaycı yaklaşımları nedeni ile medrese hocalarının şathiyeleri küfür olarak değerlendirmelerine neden olmuştur. Bu yüzden şathiyelerin dine aykırı olmadığını göstermek,  şathiyelerdeki belirsizlikleri ve soru işaretlerini izah eden şerhler de yazışmıştır.  Ancak yine de mutasavvıfların pek çoğu şathiyeleri “  hakikat ehlinin hataları olarak “ görmüşler şathiyelerin yazılmasına ve yayılmasına pek da sıcak bakmamışlardır.

Yûnus Emre, Hacı Bayrâm-ı Veli, Eşrefoğlu Rûmî, Niyâzî-i Mısrî’, Kaygusuz Abdal,  Edip Harabi şathiye türünde örnekler veren şairlerimizdir.

ŞATHİYE

Çıktım erik dalına

Anda yedim üzümü

Bostan ıssı kakıyıp

Der ne yersin kozumu

 

Uğruluk yaptı bana

Bühtan eyledim ona

Çerçi de geldi aydır

Hani aldın gözgünü

 

Kerpiç koydum kazana

Poyraz ile kaynattım

Nedir diye sorana

Bandım verdim özünü

 

İplik verdim cullaha

Sarıp yumak etmemiş

Becid becid ısmarlar

Gelsin alsın bezini

 

Bir serçenin kanadın

Kırk katıra yüklettim

Çift dahi çekemedi

Şöyle kaldı kazını

 

Bir sinek bir kartalı

Salladı vurdu yere

Yalan değil gerçektir

Ben de gördüm tozunu

 

Bir küt ile güreştim

Elsiz ayağım aldı

Güreşip basamadım

Gövündürdü özümü

 

Kafdağı’ndan bir taşı

Şöyle attılar bana

Öylelik yola düştü

Bozayazdı yüzümü

 

Balık kavağa çıkmış

Zift turşusun yemeğe

Leylek koduk doğurmuş

Baka şunun sözünü

 

Gözsüze fısıldadım

Sağır sözüm işitmiş

Dilsiz çağırıp söyler

Dilimdeki sözümü

 

Bir öküz boğazladım

Kakladım sere kodum

Öküz ıssı geldi der

Boğazladım kazımı

 

Bundan da kurtulmadım

Nideyim bilemedim

Bir çerçi de geldi der

Kanı aldın gözgümü

 

Tosbağaya sataştım

Gözsüz sepek yoldaşı

Sordum sefer nereye

Kayseri’ye âzimi

 

Yunus bir söz söylemiş

Hiçbir söze benzemez

Münafıklar elinden

Örter mâ’na yüzünü           (Yunus Emre)

 

 

Kelebek Buğday Ekmiş

 

Kelebek buğday ekmiş Manisa ovasına

Sivrisinek derilmiş ırgad olup biçmeğe

 

Bir sinek bir devenin çekmiş budun koparmış

Salunuben seğirdir bir yar ister kaçmağa

 

Bir aksacık karınca kırk batman tuz yüklenmiş

Gah yorgalar gah seker şehre gider satmağa

 

Donuz düğün eylemiş ayuya kızın vermiş

Maymun sındı getirmiş kaftan gömlek biçmeğe

 

Deve hamama girmiş dana dellaklık eder

Su sığırı natır olmuş növbet ister çıkmağa

 

Kaygusuz’un sözleri Hindistan’ın kozları

Bunca yalan söyledin girer misin uçmağa             Kaygusuz Abdal

 

 

Şathiyat

 

Yücelerden yüce gördüm

Erbabsın sen koca Tanrı

Alem okur kelâm ile

Sen okursun hece Tanrı

 

Âsi kullar yaratmışsın

Varsın şöyle dursun deyü

Anları koymuş orada

Sen çıkmışsm uca Tanrı

 

Kıldan köprü yaratmışsın

Gelsin kullar geçsin deyü

Hele biz şöyle duralım

Yiğit isen geç a Tanrı

 

Kaygusuz Abdal yaradan

Gel içegör şu cür’adan

Kaldır perdeyi aradan

Gerelim bilece Tanrı    Kaygusuz Abdal

 

 

Yeri göğü ins ü cinni yarattın

 

Yeri göğü ins ü cinni yarattın

Sen ey mimar başı eyvana mısın

Ayı burcu günü çarhı var ettin

Ey mekan sahibi rahşancı mısın

 

 

Denizleri yarattın sen kapaksız

Suları yürüttün elsiz ayaksız

Yerleri temelsiz göğü direksiz

Durdurursun acep iskancı mısın

 

Kullanırsin kanatsızca rüzgarı

Kürekle mi yaptın sen bu dağları

Ne yapıp da öldürürsün sağları

Can verub can alırsın sen cancı mısın

 

Sekiz cennet yaptın sen Âdem içün

Adın büyük bağışla anın suçun

Âdem’i çıkardın cennetten niçün

Buğday nene lazım harmancı mısın

 

Bu kışlara bedel bu yazı yaptın

Evvel bahara karşı güzü yaptın

Mizanı iki göz terazi yaptın

Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın

 

Kazanlarda katranların kaynarmış

Yer altında balıkların oynarmış

On bu dünya kadar ejderhan varmış

Şerbet mi satarsın yılancı mısın

 

Esirci misin koydun cehenneme Arab

Hoca mısın okur yazarsın kitab

Aslın katib midir görürsün hisab

ihtisabın mı var yoksa hancı mısın

 

Yüz bin tamun olsa korkmam birinden

Rahman ismi nazil değil mi senden

Gaffâr-uz-zünûbum demedin mi sen

Affet günahımı yalancı mısın

 

Bilirsin ben kulum sen sultanımsın

Kalpte zikrim dilde tercümanımsın

Sen benim canımda can mihmanımsın

Gönlümün yârisin yabancı mısın

 

Beni delil eyler kendin söylersin

İçinden Azmi’yi pazar eylersin

Yücelerden yüce seyran eylersin

İşin seyran kendin seyrancı mısın    Azmi

 

KAYNAKÇA 

 

[1] Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Şifa Yayınları, İstanbul, 2012, s. 798

[2] Yasemin KÖLE, İLK DÖNEM TASAVVUFUNDA ŞATHİYE, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TASAVVUF BİLİM DALI, YÜKSEK LİSANS TEZİ, BURSA 2014,

[3] https://turkcenedemek.com/kelime/%C5%9Fathiye/

[4] SÜLEYMAN ULUDAĞ, https://islamansiklopedisi.org.tr/sathiye

[5] Mustafa Tatçı, Cemal Kurnaz, Türk Edebiyatında Şathiye, Akçağ Yayınları, Ankara 2001

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da