Sefaretname,
Özellikle Osmanlı Devleti döneminde, bir dış merkeze sefir (elçi) olarak atanan kişinin, döneminin siyaset ve diplomasisine ve bu arada da sefirlik görevinde bulunduğu şehrin ve ülkenin güncel hayatına ilişkin izlenim ve görüşlerini kitap şeklinde bir araya getirdiği eserlerdir.
Osmanlı Devletinde yabancı ülkelere gönderilmiş olan sefirlerin (elçilerin),İstanbul’dan hareket etmelerinden başlayarak, gittikleri yerlerde gördükleri olayları, yaptıkları diplomatik görüşmeleri, gezip gördükleri yerlerin idari, sosyal, askeri, ilmi ve kültürel hayatları hakkında bir takım önemli bilgileri toplayarak Padişaha veya sadrazama takdim ettikleri rapor, yazılı belge. Osmanlı imparatorluğu döneminde elçilik göreviyle yabancı ülkelere gönderilen kişilerin, bu görevleri esnasında duyduklarını, gördüklerini ve yaşadıklarını yazmak suretiyle meydana getirdikleri eserlere denir.
Sefirlerin sefaret sırasında dolaştıkları yerleri ve buralarda gördükleri şeyleri ve yaptıkları işleri, padişaha arz etmek için sefaretnameler hazırlamaları 17 Yüzyıl sonlarından itibaren olmuştur. Sefaretnameler bizzat sefirin (elçinin) kendisi tarafından hazırlandığı gibi, maiyetinde bulunanlardan biri tarafından da hazırlanabiliyordu. Sefaretnameler nesir olarak hazırlandığı gibi manzum olarak da yazılabiliyordu.
Yabancı ülkelerle siyasi ve kültürel münasebetlerin mahiyetini ortaya koyan en eski belgeler olan Sefaretnameler, bu devletlerin sosyal ve ekonomik durumlarını, teşrifat (protokol) usullerini, hayat biçimlerini, Osmanlıların onlara karşı tutum ve düşüncelerini de yansıtmaktadırlar. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendinin Paris Sefaretnamesi, Sefaretnamelerin en tanınmış örneklerindendir.
Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin Türkiye'de matbaacılığın kuruluşunda büyük hizmeti olmuştur.
Osmanlılar yalnız Avrupa'ya değil, Şarka ve İslam memleketlerine de sefir göndermişler, onlar da diğer sefirler gibi Sefaretnameler hazırlamışlardır. Sefaretnamelerin bir kısmı vak'anüvisler tarafından Tarihlere geçirilmiş, bir kısmı ise sonradan ayrıca yayınlanmıştır.
Sefaretnameler yabancı ülkelerdeki ilmi ve teknik gelişmeleri yansıtarak, ülkemizde de birçok ilmi, idari ve teknik yeniliklere sebep olduğu gibi, bu ülkelerin sosyal, ahlaki ve kültürel özelliklerinden bahsettiği için de ülkemizde başka ülkeleri taklit etme özentisi baş göstermiştir. Bu özentinin neticesinde Garblılaşma (batılılaşma) adıyla ahlaki ve kültürel yozlaşma meydana gelmiş, kendi milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşmalar olmuştur.
Adet olarak kırktan fazla olan Sefaretnameleri konuları bakımından ikiye ayırmak mümkündür:
Birinci kısımdakiler; sefirlerin (elçilerin) doğrudan doğruya vazifeleriyle ilgili sefaretnamelerdir.
İkinci kısımdakiler ise; sefirlerin gezip gördükleri yerlerin idari, sosyal, ahlaki, askeri, kültürel ve teknik hayatları hakkında önemli bilgiler veren sefaretnamelerdir.
En tanınmış örnekleri Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve Ahmet Resmi Efendi'nin sefaretnameleridir. Gözlem ve edebiyat yönünden ziyade, üstlenilmiş görev üzerinde yoğunlaşmış rapor özelliği olanlar "takrir" şeklinde anılırlar. Ait oldukları dönem hakkında verdikleri bilgilerin günümüz bakış açısının oluşturulmasına sağladığı katkının yanı sıra, sefaretname ve takrirlerin 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin reform arayışları süreci içinde kayda değer bir tarihi önem de arz etmişler, bu arayışlara kaynak oluşturmuşlardır.
Fransa Sefaretnamesi, Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin yapıtı (1721). Yazarın elçilik göreviyle Paris'e yaptığı yolculuk ve yaptığı görev süresindeki (1720-1721) gözlemlerini dile getirir. Sefaretname, daha çok ilk defa Osmanlı topraklarından dışarıya çıkan bir Osmanlı'nın Fransızların o zamanki yaşantısını nasıl gördüğünü, öne çıkan yenilikleri nasıl karşıladığını hayret ve takdir ettiği tarafları öne çıkarmaktadır.
Deniz yoluyla Toulon'a gelen Elçi, kolera dolayısıyla uygulanan karantinayı kendi ülkesinde bilinmeyen tıbbi bir önlem olarak değerlendirir. Paris'e kadar olan yolculuğunda gördüğü kanalları, bakımlı yolları, başkente parlak bir törenle girişini, 12 yaşındaki kral XV. Louis tarafından kabul edilişini, onunla birlikte ava gidişini, gezdiği kale, kilise, saray ve bahçeleri, hayvanat ve botanik bahçelerini, tıbbiyeyi, halı imalathanesini, ayna fabrikasını, rasathaneyi, basımevini, izlediği opera gösterisini, kendisine yapılan görkemli ağırlamayı, Saray çevresinde ve halk üzerinde uyandırdığı olumlu izlenimleri ayrıntılarıyla anlatır.
Yapıtta öğrenmeye düşkün, meraklı, uyanık, hoşgörülü, yeniliğe açık bir yazarın eğilimleri kendini belli eder. Padişah III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'ya sunulan sefaretname, Lale Devri'nde uygulanan birçok yeniliğe esin kaynağı oldu.
28 Mehmet Çelebi`nin Fransa seyahati, Türkiye'deki batılılaşma sürecinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Mehmed Çelebi'nin gezip gördüğü şehirler, saraylar, parklar ve bahçeler hakkındaki izlenimleri, Osmanlı için model olduğu söylenebilir.
İstanbul'da iki kez basılan (1866, 1888) yapıtın Paris'te de iki basımı yapıldı (Paris'teki Doğu Dilleri Okulu öğrencileri için 1841; Ali Suavi tarafından 1872); günümüzde dili sadeleştirilerek yayımlandı (1970).
NİŞLİ MEHMED AGA: Sefaretname-i Rusya’nın özeti
Kaynak : //www.ottomanhistorians.com/ yazan: Aydın MERTAYAK, Ağustos 2008
Nişli Mehmet Ağa'nın yegâne eseri, Moskova orta elçiliği esnasında (Zilhicce 1134sonları-11 Cemaziyülevvel 1135/Ekim 1722 başları-17 Şubat 1723) kaleme aldığı ve İstanbul’dan Moskova’ya hareket edip dönünceye kadar şahit olduğu olayları detaylı bir şekilde anlattığı Sefaretnamesidir.
Rus Çarı I. Petro (s. 1093-1137/1682-1725) Pasarofça anlaşmasının ardından 1131/1720 yılında Alaksej İvananoviç Daşkov’u (ö. 1733) Istanbul’a elçi olarak göndererek Prut barışının (6 Cemaziyülahir 1123/22 Temmuz 1711) Lehistan’a ait maddesinde değişiklik yapılması ve Kırım hanına verilecek verginin, hanla görüşülerek bir karara bağlanması talimatını vermişti. Osmanlı devleti ile yapılan müzakereler sonucunda 13 Zilhicce 1132/16 Ekim 1720 tarihinde yeni bir anlaşma yapılmıştı.
Dört bölümden oluşan sefaretnamenin birinci bölümünde, Rusların bu anlaşmadan sonra Osmanlılar aleyhine (özellikle Osmanlı devletine bağlı olan Nogay Tatarları, Çerkes vilayetleri ve Zaporok Kazakları üzerinde) faaliyetlerde bulunması üzerine, Şirvan olaylarını rapor halinde III. Ahmed’e sunma vazifesiyle Rusya’ya elçi olarak gönderilmesinden bahseder. Eserin bu bölümü N.M.’in 1134/1722 yılında name-i hümayunu ve sadrazamın mektubunu teslim alışının ve kendisine tahsis edilen sefaret heyeti ile İstanbul’dan hareket edişinin anlatılmasıyla sona erer.
Eserin ikinci bölümünde İstanbul’dan hareket edildikten sonra izlenen güzergâh ile bu güzergahta bulunan kaleler hakkında bilgiler verilerek, Moskova’ya kadarki yolculuk esnasında meydana gelen olaylar, çekilen sıkıntılar ve görülen yerler samimi ve yer yer alaycı bir üslupla nakledilir. N.M. İstanbul’dan çıkıldıktan 22 gün sonra Or kalesine ulaşıldığını, fakat Bahçesaray’da hastalık dolayısıyla Kırım sahilindeki Or kalesine yakın Qatqazak’da (bugünkü Canköy yakınlarındaydı) konaklatıldığını yazmaktadır. Yeñiqale ocak ağası Ömer Paşa’nın bulunduğu tavsiyeden Azaq’tan ileri olan Çetenli? (bugünkü yer adı tespit edilemedi) taraflarının o dönemde hiç de tekin ve güvenli olmadığı ve o bölgenin ancak korumalar eşliğinde geçilebileceği anlaşılmaktadır. Elçinin bu yolculuğu sırasında rastladığı Ejderhan (Astrahan) seferinden perişan ordusuyla dönmekte olan Barabaş (Zaporok Kazakları) hatmanının N.M.’den I. Petro’yu seferlerden vazgeçirmesi konusunda aracılık yapmasını rica etmesi ilginçtir. Menzillerde zahire yerine sürekli akçe teklif edilmesinden her fırsatta şikayet eden N.M. hiç kimseden görmediği ikramı Debnek Kalesi (bugünkü yer adı tespit edilemedi) komiserinin karısından gördüğünü de anlatır. Seyahati boyunca geçtiği yerlerde gördüğü kaleleri derme çatma palankalar olarak nitelendiren N.M., Ruslar tarafından maiyetine tayin edilen ve kendisinden olmayacak isteklerde bulunan tercümanı Antonaki’den de çok ağır bir dille hakaret ederek bahseder. Eserin bu bölümü sefaret heyetinin Moskova’ya girişinin ayrıntılı tasviri ile son bulur.
N.M. Sefaretname’sinin üçüncü bölümünde Moskova’da başından geçen olayları, buradaki törenleri, yapılan müzakereleri, onuruna verilen ziyafetleri, nezaket ziyaretlerini, namelerin takdim edilişini anlatır. Kendisine yapılan bazı teklifleri name-i hümayuna yapılmış bir saygısızlık olarak nitelendiren N.M., konaktan konağa dolaşamayacağını, eğer ısrar olunacak olursa geri döneceğini, hatta ölümü bile göze alacağını söylediğini kaydeder.
N.M. başvekilin başkanlığında Leh Büyükelçisi Vasili Vladimiroviç Dolgoruki (ö. 1159/1746) ve eski Istanbul elçisi Petr Andreeviç Tolstoy’un (Istanbul’da görev yaptığı tarihler: 1114-1126/1702-1714) da bulunduğu bir mecliste yapılan görüşmelerden bahsederken, Kabartay’da isyan ederek oradan kaçan Arslan Beg meselesine, Ruslar’ın Kafkas coğrafyasındaki emellerine ve mevcut ihtilaflı konulara değinir. N.M.’in amiralin kendi onuruna verdiği ziyafette çar ile program dışı karşılaşmalarını ve aralarında geçen konuşmaları ayrıntılarıyla anlattığı bölümde, çarın özel hayatına ilişkin bilgiler bulunmaktadır.
N.M.’in Moskova’dan ayrılmasından önce Petersburg’a giden çarın maiyetiyle birlikte düzenlediği alaya ait tafsilatların yer aldığı eserin dördüncü ve son bölümünde bazı ilginç konuşmalar da kaydedilmiştir. N.M. örneğin eski İstanbul elçisi Petr Andreeviç Tolstoy’un kendisine Rusya’nın Lezki seferi öncesinde Osmanlı devletinden izin almasına rağmen bunun daha sonra görmezlikten gelinerek Osmanlılar tarafından suçlandıklarından, aynı zamanda da bir oldubitti ile Lezki’lerin Osmanlı himayesine alındığından bahsettiğini kaydeder. Yine son bölümde Rus elçisinin Fransa ve İspanya’nın ittifak ederek Avusturya’ya savaş açacağını ve yeneceğini belirttiği ve bunun Rusya’nın menfaatleri açısından son derece önemli bir gelişme olacağını vurguladığı kaydedilir. Bunun yan ısıra N.M. bir yandan Çar I. Petro’nun düzenlediği askeri geçit törenlerinden ve resmi ziyafetlerden “çarın masharalıkları” diye bahsederken öte yandan söz konusu alaylara dair ayrıntıları dikkatle kaydeder. Sefaretname 1136/1724 yılında Osmanlı devleti ile Rusya arasında İstanbul’da yapılan ve hedefi İran’ın paylaştırılması olan ittifakın ilk müzakere zemininin nasıl hazırlandığını gösterir.
Günümüzde diplomatlar tarafından yazılmış anı kitapları sefaretname türünün uzantısı sayılabilir.
DERLEME VE ALINTI YAZIDIR.
Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com