1917-1918 yıllarında Orenburg’da “Vakit” Gazetesi’nde çalışırken Başkurt
Millî Hükümeti’nin de sekreterlik görevini de yürüttü. Bu yıllarda daha bir
olgunlaştı. Sovyetler’de egemen millet Ruslar’ın vaat ettiği sözde “hürriyet”in
hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini ilk sezenlerden oldu.
Çolpan, yaklaşmakta olan felaketi çok iyi sezmişti.
Orenburg’da duramadı. Ülkesine döndü. Yapacağı çok şey vardı… Adı: ÇOLPAN’dı! Ve
Çolpan yol, yön göstermiyor muydu? O halde, milletin içine girmeli; halka yol
göstermeliydi… Öyle de yaptı!
Halka vurulan çelik prangaları şiirin
yıldırımlarıyla parçalamak için yazdı.
Halkı gibi düşünüyor; şiirini halkın seveceği tarzda
yazıyordu. Bıkmadan, usanmadan çalışıyordu. Şiirin dışında hikâyeler, oyunlar
kaleme alıyordu. Halkını bilgilendirmek için, Hintli Şair Rabindramanth
Tagore’un Puşkin’in şiirlerini, Gorki’nin Ana’sını, Shakspeare’in Hamlet’ini
Özbek Türkçesine çeviriyordu…
Kullandığı dil sade, şiir tekniği özgündü. Çolpan’ı herkes zevkle okuyordu.
Baskıcı rejimin temsilcileri bile Çolpan’ın sanat gücüne hayran kalıyorlardı. Ne
var ki, Çolpan bir rejim şairi değildi! Aksine o, halkını şiirin güçlü
kanatlarına bindiriyor, özgür göklerde dolaştırıyordu. Sovyet rejiminin
propaganda masalları karşısında o, katı, saf gerçeklere işaret ediyordu.
Çolpan rejim için tehlikeliydi!
Halkın sevgilisi Çolpan’ı susturmanın yollarını aradılar… Önce “rejimin
sözcüsü bir şair” yapmak için çok gayret gösterdiler. Yapılan her öneriyi
Özbekeli’nin bu kahraman evlâdı, elinin tersiyle itti.
Aydınlar Çolpan konusunda ikiye ayrıldılar. Rejime sadık aydınlar “Çolpan
susturulmalı” diyorlardı! Rejime sadık görünenler ise: “Hayır, Çolpan halkını
seven bir şair. Bizleri onun politik düşünceleri değil, onun sanatı
ilgilendirir” diyorlardı.
1926 ve 1927 yılı bu tartışmalarla geçti…
Çolpan’ın sanatına hayran olan ve daha sonra aynı çileleri çeken şairlerden
Aybek, 1927 yılında, şöyle diyordu:
“Biz edebiyat dehâsı Çolpan’ın seviyoruz. Biz Çolpan’dan onun, bugünkü zaman
edebiyatının taleplerine hizmet etmediği için vazgeçebilecek miyiz? Fikrimce biz
buna muktedir değiliz. Biz, Rus yoldaşlarımıza bakarsak, onların Puşkin’i
sevdiğini görürüz. Puşkin’in eserlerini her bir Rus komünisti, komsomolu ve
aydını okuyor. Onun Rus edebiyatında şerefli bir yeri vardır. Puşkin proleter
şairi değildi. Aksine feodal ve aristokrat şairi idi. Onunda gâyeleri zamanımız
isteklerine uymuyor. Bu öyle olmasına rağmen ne sebepten onu hepsi seviyor?
Çünkü Puşkin güzel eserler yaratmış. Biz de Çolpan’dan ellerimizi çekmeyeceğiz.
Çolpan bizim edebiyatımıza yeni şekil getirdi. Genç nesil onun şiir san’atını,
açık dilini, çekici uslûbunu seviyor… Çolpan’ın ideolojisini değil, belki onun
yarattığı şairce ifâdelerini okuyor, bu sebepten hiç kimse ondan
vazgeçmeyecektir”
Çolpan’ ı sevenlerin bu içten düşünceleri, Rus kontrollü Sovyet rejiminin
Çolpan’a düşman olmasına sebep oldu. Sonunda o da, alçak Stalin’in 1930’lu
yıllardaki terörüyle yüzyüze geldi. Şiirleri yüzünden sekiz defa
tutuklandı. Sekiz defa hapsedildi. Hapishanede de yazdı.
Hapisten her çıkışında kutlu ülküsüne kaldığı yerden devam etti.
Karar: kesin ve açıktı: Çolpan rejim için bir
tehlikeydi…
Stalin devrinde 1937'de,
Taşkent'te yapılan bir yazarlar toplantısında, 'eserlerinde, ideolojik açıdan
komünizm dışı meselelerle uğraştığı için, davaya ihanet ettiğini söyleyerek
suçunu itiraf etmesini' istediler. Çolpan ""Siz beni üç gün içinde islah
edemezsiniz"" diye cevap verdi. Bu olaydan sonra, halk düşmanı ve milliyetçi
olmakla suçlanıp tutuklandı ve 'Aydınları Temizleme' hareketleri esnasında 4
Ekim 1938'de kurşuna dizildi. Cesedi yok edildi... O, milletini ve şerefini her
şeyin üzerinde tutarak, bir kahraman gibi öldü.
Şehit edilişinden 19 yıl sonra; 1957
yılında Çolpan’ın medeni hukuk yönünden suçsuz olduğu kabul edildi. Ancak
eserlerinin basılmasına izin verilmedi.
Duygulu,
atak, zeki bir özgürlük şairiydi... Eserlerinde bağımsızlık, kadın hakları,
eğitim gibi çeşitli konulara yer vermiştir. Toplumunu aydınlatmak için, dünya
edebiyatlarından Özbekçeye çeviriler de yapmıştır. Eserleri:
Şiir: Uyanış, Bulaklar, Tan Sırları, Koşuklarım. Tiyatro: Halil Felenk, Zaman Hatunu, Uzun Kulaklı Baba,
Yarkın Ay, Müthiş Yumruk, Goar'ın İsyanı... Roman:
Gece ve Gündüz. Çeviri : Hamlet, Seyahat
Eden Kız.
Özellikle şiirleri
bağımsızlığın ve yurt sevgisinin birer timsali gibi görülmüş, Güzel Fergana,
Kisen (Zincir), Kozgalış (Ayaklanma) adlı eserleri bestelenmiş ve dilden dile
dolaşmıştır.
GÜZEL
TÜRKİSTAN
GÜZEL
TÜRKİSTAN SANA NE OLDU
SEHER ÇAĞINDA GÜLLERİN SOLDU
ÇEMENLER BERBAD,
KUŞLARDA FERYAD
HEPSİ BİR MAHZUN OLMAZ MI DİLŞAD.
BİLMEM NİÇİN KUŞLAR
ÖTMEZ BAHÇELERİNDE
BİRLİĞİMİZİN SARSILMAZ DAĞI
ÜMİDİMİZİN SÖNMEZ
ÇERAĞI
BİRLEŞ EY HALKIM GELMİŞTİR ÇAĞI
BEZENSİN ŞİMDİ TÜRKİSTAN
BAĞI
UYAN HALKIM BİTSİN ARTIK BUNCA ZULÜMLER
BAYRAĞINI AL KALBİN
UYANSIN
KULLUK, ESARETİN HERŞEYİ YANSIN
KUR YENİ DEVLET DÜŞMANLAR
ÜRKSÜN
YÜCE TÜRKİSTAN GÖKLERE DEĞSİN
YAYIL YEŞER ÖZ VATANIN GÜL
BAĞLARINDA
?
GÜZEL
Çolpan, bütün Türk dünyasının ışıklı
yıldızıdır. Ölümünden sonra şiirleri dilden dile, gönülden gönüle aktarıldı. O
büyük şair, rejimin sözde hürriyetlerinden Türk budunlarının hiçbir zaman
yararlanmadığı bir şiirinde şöyle anlatıyordu:
menmen ” Külgen başkalardır, yığlayan
Oynagan
başkalardır, inlegen menmen
Erk
erteklerini eşitgen başka
Kulluk
koşugunu tinlegen menmen”
Çolpan, o
karanlık rejimde parlayan Türk yıldızıydı... Aziz hatırasıyla da Türklüğün
sonsuza kadar parlayacak tan yıldızıdır!
Ruhu şad,
mekanı cennet olsun...