Kıyamete kadar gelecek aşk yolcularını Rabb’imin ‘Ya Selâm’ ismi şerifi ile selamlıyorum. Mahmut Hoca’mın ‘Muhyiddin İbn-i Arabî Düşüncesine Giriş’ dersi kapsamında okuduğumuz ‘Şeyh-i Ekber’ kitabından sonra aciz bu satırları yazma ihtiyacı hissettim. Özellikle hocamın son yazıları ile Muhyiddin Arabî için derununda yaşadığı vefası, sadakati hepimize örnek oldu. Mehmet Akif’in: “Toprağı sıksam şüheda.” dediği gibi hocamızın bu değerli kitabını adeta sıksanız her bir satırında Pîr’e ve ilmine olan aşk hakikatlerinin aktığını hissedersiniz. Yanlış anlaşılmasın. Burada hocamı ya da Pîr’i övmek gibi derdimiz yoktur ki, onların övgüye ihtiyaçları yoktur. Hak, onları tutup kaldırmıştır ve isimlerini Yahya Kemal’in dediği gibi: “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş.” müjdesi ile şereflendirmiştir. Bizlere de daim amenna deyip, onların ifadelerini kalben öperek bu güzelliklerden hissedar olmak düşer.
Muhyiddin Arabî Hazretleri buyurur ki:
“Bütün suretleri kabul edecek bir hale geldi kalbim. Ceylanların otlağına döndü, keşişlerin manastırına, puthaneye döndü, tavaf edenlerin Kâbe’sine, kalbim Tevrat levhalarına, Kur’ân sayfalarına. Ben aşk dininin müntesibiyim. Aşk bineği hangi yöne götürürse benim dinim, imanım oradadır.” [1]
Ne mutlu ki, bu satıları yüreğine şerha şerha işleyenlere! Bu satırları nakış nakış kalbine öremese de saygı duyanlara, eyvallah diyenlere! Aşk öyle bir nesnedir ki, var edilenler arasında başka bir karşılığı, dengi yoktur. İnsanı insan-ı kâmil yapan cevher-i azamdır, aşk. Bu sebeple bu satırların her bir harfine başımız kıldan ince, yoluna fedadır. Pîr’i anlayamasalar da Yunus’un buyurduğu gibi:
“Yar yüreğim yar Bu halk içinde Ko gülen gülsün
Gör ki neler var Bize güler var Hak bizim olsun-Bizi bilen var..”
Hak bilir ya, daim bu yeter. Hakk’ın, Pîr’e bahşettiği hakikat cevherlerine dalmak isteyene bunlar yeter. Hz. Ali’ye bir gün bir adam: “İnandığın uğruna bu kadar uğraşıyorsun, ya inandığın yoksa?” dediği zaman, Hz. Ali: “Yoksa benim kaybedecek bir şeyim olmaz; ya varsa sen ne yapacaksın?” der. Yoksa eyvallah ama varsa Hakk’ın katındaki bu güzelliklerden mahrum kalındığını düşünmek gerektir.
Herkes kabının içindekini yansıtır, kabından ayna olur. Her insan inandığı ne ise onun ile vardır, onun ile ölür ve haşrolunur. Bu yalan dünyada aşk dinine müntesiplik kadar nasipli olmak var mıdır? Her insana yürek açmak kadar yüreklilik? Tefekkür gerektir…
Bu dinin sahibi, karşısına gelen her insanın meşrebine göre kabını doldurmaya azimlidir, yeminlidir. Tek gayesi aşkullâh üzere bir hayattır ki, varlığının özüne bu şekilde nail olmaktır. Kendisinden yine kendisine olan yolculuğunda, rücûsu da, nüzûlu da sadece aşk üzerine kuruludur. Bu yüzden vahdette kaybolmuştur ve Hak onu yarattığı yüce nesnesi aşk ile kuşatmıştır. Bu kuşatıcılık ile dünyayı da, insanlığı da onun eteğine koymuştur. Ya Rabb’im! Bizleri aşk müntesiplerinin eteğinden, soluklarından bir nefes dahi cüda koma! Yer, gök Sen’in aşkın ile cevelan eder. Aşk müntesiplerinin Hû dirilişlerinden bu kâinatı eksik koma Ya Rab!
Hocam; hayalinizdeki Muhyiddin Arabî Enstitüsü’nü de kurmayı Rabb’im nasip edecektir inşallah. Her varlığın bir zamanı, mekânı var ki, Rabb’im bu güzel niyetlere bizleri de ortak eylesin. Rabb’im daimî bizleri sizler ile bahtiyar eylesin. Fetihlerinizi müyesser eylesin.
Aşk ile kalınız.
[1] Kılıç, Mahmut Erol (2017). Şeyh-i Ekber, Sûfî Kitap, İst., s.174-175.
Ahmet Kırıkhan
7 years ago
Mehmet Aluç
7 years ago
Hilal Otyakmaz
7 years ago
Hilal Otyakmaz
7 years ago