SERVET İ FÜNUN TOPLULUK ÜYELERİ KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ

24.08.2016

 

SERVET İ FÜNUN TOPLULUĞU ÜYELERİNİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ

 

Servet-i Fünûncular, yaş ortalaması 25 civarında olan genç sanatçılardan oluşuyordu. Servet-i Fünûn dergisinde yazan bu genç sanatçılar, Fransızca biliyor, Fransızca eserleri asıl nüshalarından okuyorlardı. Genellikle yüksek zümreye mensup olan ailelerin çocukları olan bu gençler  zamanlarına göre oldukça iyi eğitim almışlar, her biri konaklarda ve yalılarda büyümüşlerdi.  Özellikle Fransız kültürünü yakından tanıyan bu gençler en iyi okullarda tahsil görmüşler Arapça ve Farsçanın yanı sıra Fransızcayı da ana dilleri gibi öğrenmişlerdi.

 

Devrin elit çevrelerinde elit bir kültürle yetişmelerine, en iyi okullarda tahsil görüp, özel dersler de alarak büyümelerine rağmen devrin siyasi  şartları nedeni olsa gerek mustarip, karamsar, içlerine kapanık,   şahsi sorunları olan, belki de devrin en uç noktalarında kuşak çatışmaları yaşayan  kişilerdi.

Servet-i Fünûncular,  mürebbiyelerle büyümüşler,  aldıkları eğitim gereği Fransız edebiyatının anlatım ve biçim özelliklerinden etkilenmişlerdi. Doğu kültüründen ve edebiyatından uzak kalmışlar,  batılı kültüre daha yatkın yetişmişler Doğulu yaşam biçimini ve edebiyatını  bu nedenle  reddetmişlerdi.

 

Servet-i Fünûncular, II. Abdülhamit’in başında bulunduğu “istibdat döneminin” bunalımlı havasını da basın ve tiyatroya karşı sansürlerin olduğu bir havayı solumuşlardı. Yasaklı idarenin   baskıları altında yetişen bu gençler  II. Abdülhamit’ten ve onun yönetiminden nefret etmişlerdi. Baskıcı olarak nitelendirilen yönetim biçimi altında yetişen bu gençler bu nedenle zaten  uzakta yetiştikleri halktan iyice kopmuşlar, kendi içlerine kapanmayı yeğleyerek eserlerinde de bu tutumu devam ettirmişlerdi. İstibdat idaresinin   devleti koruma adına özgürlükleri kısıtlama anlayışı, genç sanatçıların ruhunda önemli yaralar açmıştı.  İyi şartlarda yetişmelerine rağmen   bu baskı ortamında ferdiyetçi olmak, ferdi konulard yazmak zorunda kalan gençler  bunalıma sürüklenmişler, İstanbul onları sıkmış hayali bir ülkeye kaçmak fikrine saplanmışlardı.  Bu bunalımlardan kurtulmak için İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda’ya göçmen olarak gitmek, oraya yerleşmek hayalleriyle avunmuşlar, Boğaz manzaralı köşk ve yalılarda yetişmelerine Boğaz manzaralı okullarda yetişmelerine rağmen ülkeden kaçmak istemişler buna rağmen hiç biri de bunu başaramadığı gibi  İstanbul’dan da dışarı çıkamamıştı.  Hiç sevmemelerine rağmen İstanbul onların edebi mekânı da olmuş, roman ve hikâyelerinin geçtiği mekânlar da hep İstanbul olmuştu.

 

İstanbul’dan çıkma, Yeni Zelanda’ya sığınma hülyalarını gerçekleştiremedikleri  gibi Halid Ziya’nın babasının çiftliğine göçmek,  arkadaşları  Hüseyin Kâzım’ın, Manisa’nın Sarıçam köyündeki çiftliğine bir köşk yaparak orada yaşamak  düşünü gerçekleştirmeye dahi cesaret edememişlerdi.

Servet-i Fünûn sanatçılarının çoğu, ruhen birbirlerine yakın, içe kapanık, gelecek konusunda karamsar, ağırlaşan siyasi şartlar karşısında bıkkın, doğrudan bir mücadeleyi göze alamayacak kadar çekingen insanlardı.

 

Bu dönemde her türlü  matbu yayın ve tiyatro oyunları  büyük bir kontrol ve  sıkı bir sansür altında olduğu için sosyal ve siyasi konulara değinmekten uzak durmuşlar, yönetim ve idare ile sürtüşmek ten özellikle kaçınmışlar, zaten el bebek gül bebek yetiştikleri için sürtüşmeyi de göze alamayacak kadar mülayim yetişmişlerdi. Baskı ve yasaklar onları yıldırmış mücadeleci bir yönleri de olmadığı için şahsi dertlerini, özlemlerini hayal ve  tasavvurlarını yazmaya koyulmuşlardı.

 

Bu bakımdan, Servet-i Fünûn sanatçıları siyasetten, siyasetçilerin hoşuna gitmeyecek konulardan,  zaten pek de  farkında olmadıkları sosyal konulardan  uzak durmuşlardı. O bakımdan şiirlerinde  ve nesirlerinde seçtikleri mekânlar İstanbul'la sınırlı kalmış, üstelik yalılardan ve konaklardan dışarı çıkmayan İstanbulluların hayatını anlatmışlardı.

 

Servet-i Fünûncuların büyük bir kısmı ortanın üstü olan  bir tabakadan gelmişlerdi. Düzenli eğitim görmüş olmaları,  Batı tarzında eğitim vermiş olan okullarda öğrenim görmeleri, yüksek zümreyi daha yakından tanımış olmaları,  iyi düzeyde Fransızca bilmeleri  Avrupalı edebiyatçıları yakından tanımalarına olanak vermiş,  ortak bir sanat zevkine sahip olmalarına  zemin hazırlamıştı.  Fransızcayı iyi düzeyde bildiklerinden batılı gazeteleri ve dergileri yakından izliyorlar, batı ülkelerinde ortaya çıkan sanatsal faaliyetleri güncel olarak izleyebiliyorlardı.  Bu nedenle  Batı edebiyatında oluşan gelişmeleri  ve sanat akımlarını rahatça izleyebiliyorlar ve eserlerine yansıta biliyorlardı. Aynı sanat zevkine sahip olmalarına rağmen bu zevki yansıtma biçimleri   farklı olmuştu. 

 

 Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilir yazı ve şiirlerinizi; tez, inceleme vb paylaşabilir; yazılara katkıda bulunabilirsiniz.

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar