‘’Cümleyi nereye kuralım, sokaklar hayli eski,
Yenisi fazla evlerin odalarından geçtim, cümle
Kapıları bile yok! Balkonu kursak da önce
Yükseğe çıkarsak cümleyi, temiz bir dize
Çıkmaz ya kirli cümleden…’’ (Alıntı)
Alıntı mahiyetinde gün:
Yedi eminde saklı düşlerim
Bir de iklimin teninde yorgun b/akışlarım.
Arş-ı alaya çıkan bir mücevher gibi
Belki de müzayede kaybolan yüreğimin
İzini sürmeliydim.
Tüten dumanında günün
Yumuşak mizacımla anamın da elinden
Tuttuğum yokuş yukarısı her düşüşün…
İhya edilesi bir yürek az evvel
İçine koyduğum beyaz mendilin.
Belki de düşürdüm cebimden düşüncelerimi
Kıt kanaat sevenlere inat
Sevgiye dair bir maruzatı olanlara biat
Akça teninde busemin
Savrulduğum kadar beyaz zemininde
Boynu bükük kalemimin.
Kaleyi içten fethetmeli
Sevginin teyakkuzunda
Sapla samanı ayırt etmediğim bir gecenin de
Peşinde dolandığım
Her satır aralığında özlem yüklü bir hece kondurduğum…
Serpilen ömrün sessiz çığlığı her mevsim:
Mevsime gebe şiirlerin de iz düşümü;
Koyu gözlerinden matemin
Bir içimlik de değil hani
Esintinin vebali
Çökkün omuzlarında yağmur bulutlarının
Ara sıra hıçkırdığım mı yalan?
Ve bin bir yeisle içime açtığım
Her parantezde kayıtlı bir yeminim:
Korkarken sevmekten, kimi sızı
Demlenirken yârin közünde
Elif yüklü bakışlarında
Zarif tininde aşkın
Kayıp giden ömre de son ikazım hani.
Bam telinde özlemin
Kürediğim nice sıfat
Adımla özdeş bir çiçek kadar
Kırılgan olmayı ben mi istedim?
Yankısı olmayan şehrin de müdavimi
Bir yetim şiir olmak mıydı özlemim?
Kanaviçe desenlerinde çiçek bahçesinde
Çıplak ayaklarımla bastığım çimenin kokusuna
Karıştı dualarım:
Doğanın da kucağında bir seyrüsefer
Minnet ehli olmadan gölgelere buyurduğum
Her acı ve sancı
Elbette izafi bir iksirim:
Şahlanan rüyalarımda
Gerçeklerle vedalaştığım her şiirin de ortasında
Gömüldüğüm bir ziyafet:
Aşka otağı kuran cafcaflı bir sevda
Aykırı doğasında ömrün
Ne yardan ne serden geçtiğim.
Zambakların uğultusu mu yoksa
Devinen zamanda bir koku ve bir buse
Ve de tanrıçası şiirlerin
Kayıp imgelere tutunduğum
Saltanatını sürdüğüm hüznün en sadık müridi
Sefasına tanık iblisin,
Cefa yüklü her kabir ziyaretinde
Kerelerce öldüğüm bir manivela
Kopan kopçasında bulutların
Israrla yazdığım devasa bir boşluk elbette.
İçine saklandığım ve sakladığım kadar da hazin bir nutuk:
Yanından geçtiğim az evvel tutuk mizacında
Sarı benizli güneşin de çatırdadığı ortasından
Soluk rengine teessüf yüklediğim her hazan mevsimi
Ebemkuşağında aşkın dirilmeye de ant içtim madem
Gönül gözümdeki her sefer
Bariz yenilgi yüklendiğim
Sevginin kürü azat edilmemse yarına kaldı
Ve hıçkırdığım kadar
Hırçın ruhumda bir gel-git.
Tüm zaferim ölümümden sonra kutsanacak belki de
Aşkım ve şiirlerim:
O ki; ısrarla nakşeden dualar;
Zabıt tuttuğum her duyguya da atıfta bulunduğum
Na’şımla kıyama durduğum da tek gerçek:
Sevgiden gocunan methiyeler
Şaibeli gölgelerden taşan bir sefalet
Aksayan her ölümlü düşte
Bariz ayyuka çıkan bir mazbata
Şiirler kadar kısa olsaydı keşke hüzün yüklü
Seyrüseferi ömrün konduğum sefil boşlukta.