13.09.2022
Bir yakamozun çığlığına uyandım.
Gecede saklı sıra dışı bir rüzgârdım
Ötekileştirildiğim dipsiz bir kuyu oysaki ben insandım
İsyanımı dindirdiğim
İnfaza saniyeler kala gözlerimi açtığım
Yerli yersiz gürleyen nidalar
Aşkın haşmetine baş koyup hayatı adımlayanlar…
Bir heves etmişim ki sevmelere.
Nefesimi ise boşa harcamışım.
Ölü nefsimin önünde saygıyla selamlıyorum içimde saklı kalmış masumiyeti ve ben dünyanın kirlerine ne bulaştım ne de niyet ettim bulaşmaya. Üstüme bulaşan kini ve kiri soğuk suyla yıkayıp hamt ettim.
Düşlerim vardı bir zamanlar düşündüğümden de fazlaydı sevdiklerim.
Marazi duygulara kapılanlar öyle ki şeytana dahi pabucunu ters giydirenler benimse ayaklarım çıplak ruhumla firar etmiştim bedenimden ve yüreğim illa ki teftişte.
Haraç mezat sevenler düş iklimleri iken kundaklanan ve gerçeklerin görmezden gelindiği.
Şerit değiştiren bir insan bir duygu bazen tutulan nutku evrenin.
Çalakalem yaşamaktan öteydi benimki ki bir ömür kalem elimde hep dans etmiştim.
Öğrenciliğim bitse de kimliğimi yitirmedim.
Öğretmenlik yapmayı bırakmış olsam da bildiklerimi öğretmeyi şiar edinmiştim.
Methiyeler yağdıran kimi insan ve sırasını savarcasına hayatıma girip çıkanlar.
İzafi bir dehlizde peyda olan karanlık belki de karartma gecelerinde tokalaştığım içimde sönmek bilmeyen o fener.
Feri kaçmıştı kimi insanın gözünün ve özünden sapmıştı da.
Kayrasında yalnızlığın hamt ettim ve kaybettiğim kadar hayatta aldığım her dersi not ettim yine de hata yapmaktan geri durmadım çünkü sevmekti benim en büyük hatam bir de eşlik etti mi güven duygum…
Yıldızlar kaydı gitti bir bir bense kaybolmaya yüz tutmuşken samanyolunda unvanımı da saklı tuttum: Şimal Yıldızıydım gecenin, şiar edindiğimse rahmet ve İlahi dokunuşları sevginin illa ki aşkla hemhal olduğum bazen tutuklu olduğum hayatta açılırken zindan kapım kısa süreliğine de olsa turladığım dünya denen dergâh.
Dergâhımdı dünya evet.
Delişmen rüzgârıydım duyguların elbet kaçınılmaz.
Metazori bir tutukluluk değildi bu bilakis baş koymuştum sevmeye ve kendi zindanımda yaşamaya.
Harala gürele severken insanlar bir o kadar sevgisizlikten yakınan ya da haraç mezat yaşayanlar ve sevginin d/okunuşunda ansızın sayıklayanlar.
Sevgiydi şerh düştüğü kâinatın ilk insanın yaratıldığı günden bu yana ve özlemi idi insanların olası huzura ve ne yazık ki bu dünyada asla var olmayan ve şükürler olsun ki maneviyattı yetişen ve bizler kıyama durdukça ve Rabbe dönük yüzümüzle izinden gittiğimiz iyilik ve elbet yaratılmış en mükemmel insan iken Peygamber Efendimiz, kim oluyorduk da birilerine ahlak dersi veriyorduk?
Öğretiler ve öğrenme gayesi ile yaşayanlar.
Öğrenci ve öğretmen birlikteliği ve işte yaşamın merkezinde yanıp sönen o devasa ışıldak.
Renkten renge girenler.
Rengi olmayanlar.
Kül renginde isyanlar.
Tozpembe bildiğimiz yaşam ve yaşamanın adı çileye dönüşürken ve de çil yavrusu gibi dağılan sevdiklerimiz hatta tüm insanlar.
İmgeler saklıydı satır aralarında ve imalar.
İmha edemediğim bir kötülük ve öyle bir furya ki yaşamak ve bizler tutunmaya çalıştıkça hayata elimizde kalan derken bir kulp bulup da insanlar öfkelerini kinlerini üzerimize bindirirken sevgiydi illa ki kan kaybeden bazen kan kırmızı isyanlar ve insanlığın da sevginin de dibi gördüğü.
Örtülü ödenek gibi iken çoğu insan.
Önsezilerimiz bizi uyarırken ön sözü çoktan yazılmışken romanın hatta romanlar yazılmış iken bizlerdir deryada saklı o tek damla hatta çiy tanesi.
Bazense çiğ çiğ birbirini yiyenler ve gıybetin baş tacı olduğu: masumiyetin ve masum insanların itibar görmediği çünkü yalanlardı başköşeye kurulan ve bizler cefa çekerken sefasını sürüyordu insanlar hayatın.
İnsan olmak ve insan kalmak.
İnsanlığın zedelendiği ve iman gücünden başka neye tutunabilirdik ki ve neye tutunduk haricinde? Elbet iman gücümüzden aldığımız güç ve sevgiyle eşleşen yüreklerimiz asılı olduğumuz kadar küreklere bazense bir kürek mahkûmu gibi İlahi Adaletini yolunu gözlediğimiz bir de kendi dünyamızda korunmayan adalet duygusu ile yargısız infaza kurban gidenler ve ölen masumlar ve çocuklar ve şiddet gören kadınlar ve de nicesi.
Bir manevi baskı ve psikolojik savaşla mücadelemizin sürdüğü: manevi baskı ve mobbing denen illet yüzünden de pek çok insanın canının yandığı.
Sadece bu gün olan da değil.
Yarın olmaya meyleden.
Yarından evvel dünden sonra ve andaki mevcudiyetimiz.
Bir sabah uyandık ki her şey sonlanmıştı, dememek için elimizden geleni yapıp azınlıkta kaldığımız kadar da canımızın yandığı.
Mükemmel değildik elbet hiç birimiz ama her birimiz ayrı bir değerdik: bazen tevazu yüklü bazense burnu Kaf dağında ve Allah’ını bilen her insanın olması gerekeni yaptığı ve af dilediği…
Yüce Mevla bile kulunu bağışlarken biz kimdik de birbirimizi töhmet altında bırakıp yalanlarımıza herkesi inandırıyorduk?
Ne sadece bu gün.
Bir de kayıtsız kaldığımız dünden bu yana yarınları da kapsayan bir mecrada saklı tutulası iyi niyet ve içten sevginin de yerlerde süründüğü çünkü bizler sevdiğimiz kadar da fazlaydık bu dünyaya ne de olsa sevgi de dostluk da zaman aşımına uğramıştı en azından miladi takvimde ve günümüz dünyasında yaşanan lakin vakit az kalmışken ve de hesapta diğer dünya da var iken geç değildi asla da olmalıydı çünkü bizler sadece kendimiz için yaşamıyorduk bilakis insanlık adına verilen mücadele.
İnsanın olduğu her yerde gam var/dı madem.
Mademki Allah var gam yoktu ve işte bizi yoktan var edene teslimiyetimizle baş koyduğumuz yoldan da dönüş yokken: erken ya da geç ne fark ederdi ki hele ki kaderimize yazılmış iken bir kez.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın