SEYYİDET NEFÎSE HAZRETLERİ (k.s.)

23.02.2019

 
Zühd ve takvâsı, kerem ve cömertliği ile meşhur hanım evliyalardan olan Nefȋse Hazretleri’nin asıl adı Nefîse binti Hasen olup, Hazreti Ali’nin dördüncü göbekten torunudur. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib’dir. 145 (m. 762) senesinde Mekke-i Mükerreme’de doğdu. 208 (m. 823)’de Mısır’da, Kâhire şehrinde vefât etti. Nefȋse Hazretleri’nin, Tâhîre ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. Medîne-i Münevvere’de yaşamıştır. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık’ın oğlu İshâk-ı Mu’temen ( radıyallahü anh ) ile evlendi. Bu evlilikten Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsir, hadis ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabul ederdi. Seyyidet Nefise (r.a.) ümmî olmasına rağmen çok hadis-i şerif öğrenmişti. Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilirdi. Çok kerametleri görüldü. Kabri-i şerifi, zamanımıza kadar ziyaret edilmekte ve Allah’ın izni ile Kendisinden istifade edilmektedir. Allah onun gönlünü nuruyla ve zatının ışığıyla aydınlatmıştı. Bu yüzden O, ilmiyle  âlimlere hoca, ahlâkı ile melekleri bile geride ve hayran bırakan dişi bir Arslan gibiydi. Mübarek ayağını bastığı her yere rahmet bereket saçan Mısır'ın Nilüfer çiçeği idi. İmam-ı Malik (r.a.) ve İmam-ı Şafii (r.a.) Hazretleri’nin iltifatına ve muhabbetlerine mazhar olmuştu. İmam-ı Malik Hazretleri kendisine daha küçük yaşta ‘Nefiset-ü'l ilm!’ diye hitap etmişti.
Allah Teâlâ onu zarafet, sevgi ve şefkat bolluğu gibi üstün faziletlerle donatmıştı. Cenab-ı Hâk ona öyle bir ululuk, öyle bir sultanlık, öyle bir liyakat bahşetmişti ki; dertliler, derman arayanlar, hastalar, ona koşarak şifa bulmuş, nuruyla gönüller aydınlanmış. Bir yıldız gibi nuru semada parıldamaktadır. O ince ruhuyla, şefkatle yoğrulan hamuruyla, melekler kadar masum ruhu, denizler kadar derin ibadet ve takvası ile nadir bulunan kimselerden er Hâtun idi. Onun tüy gibi yumuşak ipek gibi zarif gönlü, geceler boyu insanlar için gözyaşı dökerdi. Varlık âleminde her şeyin bir ruhu hâli var ise, Mısır'ın cevheri idi...
İmam Şafii Hazretleri her hasta olduğunda talebelerinden birini Nefȋse Hazretleri’ne yollar ve onun duasının bereketi ile hemen şifa bulurdu. Ölüm hastalığında ise Nefȋse Hazretleri büyük İmam’a ithafen: “Yüce Allah ona çok rahmet eylesin!” Der ve İmam anlar ki dünyadan gidiş vakti yaklaşmıştır. Cenazesinde Nefȋse Hazretleri’nin de, bulunmasını vasiyet eder. Ve sureti bırakıp beka illerine göçer. Fakat Nefȋse Hazretleri o ara çok takatsiz, mecalsiz, hasta vaziyettedir. O sebeple İmam-ı Şafii’nin (r.a.) cenazesi onun bulunduğu yere getirilir. Cemaatin en gerisinde durup, cenaze namazına iştirak eder.
Bir gün devrin emirinin tövbe etmesine vesile olduğu için kendisine yüz bin gümüş hediye gönderir. Hepsini öylece fakirlere dağıttırır. Hizmetçisi kendileri için hiç bir şey ayırmamasına içerler: “Bizde muhtacız, fakiriz; hiç olmazsa bu akşam için iftarlık ayırsaydınız!” der. Nefȋse Hazretleri’nin cevabı zühdünün nişanesidir: “Benim kendi elimle işlediğim bir örtü var! Onu götür sat, iftarlık al!” Yine bir gün gök delinmiş gibi şiddetli bir yağmur yağmaktadır. Hizmetçi, Nefȋse Hazretleri’ne abdest suyu getirmek için elinde bir testi ile çeşmeye gider. Çeşme ile ev arası oldukça mesafelidir. Gidiş geliş hizmetçinin üzerinden ve ayaklarının altından sel olup aktığı halde şahit olunur ki, hizmetçi eve kupkuru döner.
Nefȋse Hazretleri hayattayken kendi kabrini elleriyle kazarak evinin önünde hazırlamıştır. Hakk’a göçünceye kadar bu kabrin içinde 6.000 hatim indirmiştir. Ve en sonunda Hakk’tan ‘irci’ fermanı gelir... Vasılı Hâk olma vakti yaklaşır. Hazret, o gün de oruçludur. Son anlarında yanındakiler, orucunu bozmasını biraz su içmesini söylerler. O acı acı tebessüm eder. Ve şöyle mukabele de bulunur: “Otuz seneden beridir, Allah’a oruçlu olarak kavuşabilmek için devamlı oruç tuttum! Şimdi mi orucumu bozacağımı sanırsınız?” Başlar mahcup, sessizce öne eğilir. Tam En’am suresinin 127.ayet-i kerimesi okunurken Nefȋse Hazretleri emaneti sahibine teslim eder. “Rableri katında esenlik yurdu onlarındır. Yaptıkları güzel işlerden ötürü O onların dostudur!”
Bütün Mısır halkı Nefȋse Hazretleri’nin cenazesinde hazır bulunur. Mahşeri andıran bir kalabalık vardır. Kocası mübarek na’şını Bâkî Kabristanı’na- ceddinin yanına- götürmek ister. Yüzbinlerce Mısır halkı ağlayarak ayaklarına kapanır yalvarırlar: “Ne olursun bizi sultanımızdan ayırma!” derler. Ve son noktayı Nefȋse Hazretleri’nin dedesi Kâinatın En Şerefli Elçisi (s.a.s.) koyar. O gece Kocası İshak'a manada gözükür: “Mısır halkının ricasını kırma! Çünkü Nefise'nin bereketiyle onların üzerine rahmet inmektedir!” Nefȋse Hazretleri Mısır'da kalır. Türbesi hâlen milyonlarca mı’ minin, hastaların ve bilhassa gözünden dertli olanların niyaz ettiği sığınağı bir rahmet mekânı olur.
İmam-ı Şa’rânî Hazretleri: “Ehl-i Beyt içerisinde tasarrufu en fazla olan Seyyide Nefise'dir.” buyurmuştur.
Annem 2010 yılında kalp ameliyatı geçirmişti. O sırada Mısır'a iş için giden kardeşimden Nefȋse Hazretleri’nin kabrine gidip selâm götürmesini ve duâ etmesini rica ettim. Nihayet döneceği gün ziyarete gittiğini haber verince dünyalar benim olmuştu. Akşam uçağıyla eve döndüğünde üzerinde misk kokusu vardı. Bir de, ‘Alâ’ Suresi’nin yazılı olduğu hatıra bir dua getirmişti. Hâlen saklarım.
Nur-37: “Onlar ne ticaret nede alışverişin, kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı insanlardır.”
Allah sevgisinde fani olan, varlığı aşk ile erimiş ne dünyada ne de ukbada kendilerinde Hakk’tan gayrısı kalmayan Pȋrȃn…Arzu ve heveslerin kuşattığı, tutkuların esir aldığı, nefsin esaretinde ömrünü zayi eden bizlerin onu anlamaya feyz almaya ihtiyacı olduğu kesin.
Mübarek sözlerinden bazıları: Evliyanın yanında bulunan dört şeyinden istifade eder: ‘Merhametinden, cömertliğinden, yumuşaklığından ve güzel huyundan.’
-Müminin kelâmı şifadır. Müminin taamı şifadır. Müminin siması şifadır. Yani müminin muhabbetle yüzüne bakmak insanın kalbine şifa verir. Mümin Allah’ın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur.”
Bu sebeple kullara; muhabbetle nazar etmek, dua etmek, yardım etmek Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaktır. Onun rızasını kazanmak da, Onun kullarına iyilik etmekten, kullarının duasını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden Cenab-ı Hakk’ı razı etmiş olur. Allah Teâlâ'nın razı olması için evvela kullarının razı olmasıdır. Mübarek sırlarına selâm ola. Rabbim himmetlerini üzerimize sayeban eyleye... Kabrini gidip ziyaret etmekle rızıklandıra…
Kaynakça:
TGRT Radyo Tiyatrosu, Türkiye Gazetesi, Said Alpsoy “Allah Dostu Hanımlar” Geleneksel Yay. 2009.
https://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Âlimleri-Ansiklopedisi/Detay/SEYYIDET-NEFISE/
SEYYİDET NEFÎSE HAZRETLERİ (k.s.)
Zühd ve takvâsı, kerem ve cömertliği ile meşhur hanım evliyalardan olan Nefȋse Hazretleri’nin asıl adı Nefîse binti Hasen olup, Hazreti Ali’nin dördüncü göbekten torunudur. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib’dir. 145 (m. 762) senesinde Mekke-i Mükerreme’de doğdu. 208 (m. 823)’de Mısır’da, Kâhire şehrinde vefât etti. Nefȋse Hazretleri’nin, Tâhîre ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. Medîne-i Münevvere’de yaşamıştır. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık’ın oğlu İshâk-ı Mu’temen ( radıyallahü anh ) ile evlendi. Bu evlilikten Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsir, hadis ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabul ederdi. Seyyidet Nefise (r.a.) ümmî olmasına rağmen çok hadis-i şerif öğrenmişti. Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilirdi. Çok kerametleri görüldü. Kabri-i şerifi, zamanımıza kadar ziyaret edilmekte ve Allah’ın izni ile Kendisinden istifade edilmektedir. Allah onun gönlünü nuruyla ve zatının ışığıyla aydınlatmıştı. Bu yüzden O, ilmiyle  âlimlere hoca, ahlâkı ile melekleri bile geride ve hayran bırakan dişi bir Arslan gibiydi. Mübarek ayağını bastığı her yere rahmet bereket saçan Mısır'ın Nilüfer çiçeği idi. İmam-ı Malik (r.a.) ve İmam-ı Şafii (r.a.) Hazretleri’nin iltifatına ve muhabbetlerine mazhar olmuştu. İmam-ı Malik Hazretleri kendisine daha küçük yaşta ‘Nefiset-ü'l ilm!’ diye hitap etmişti.
Allah Teâlâ onu zarafet, sevgi ve şefkat bolluğu gibi üstün faziletlerle donatmıştı. Cenab-ı Hâk ona öyle bir ululuk, öyle bir sultanlık, öyle bir liyakat bahşetmişti ki; dertliler, derman arayanlar, hastalar, ona koşarak şifa bulmuş, nuruyla gönüller aydınlanmış. Bir yıldız gibi nuru semada parıldamaktadır. O ince ruhuyla, şefkatle yoğrulan hamuruyla, melekler kadar masum ruhu, denizler kadar derin ibadet ve takvası ile nadir bulunan kimselerden er Hâtun idi. Onun tüy gibi yumuşak ipek gibi zarif gönlü, geceler boyu insanlar için gözyaşı dökerdi. Varlık âleminde her şeyin bir ruhu hâli var ise, Mısır'ın cevheri idi...
İmam Şafii Hazretleri her hasta olduğunda talebelerinden birini Nefȋse Hazretleri’ne yollar ve onun duasının bereketi ile hemen şifa bulurdu. Ölüm hastalığında ise Nefȋse Hazretleri büyük İmam’a ithafen: “Yüce Allah ona çok rahmet eylesin!” Der ve İmam anlar ki dünyadan gidiş vakti yaklaşmıştır. Cenazesinde Nefȋse Hazretleri’nin de, bulunmasını vasiyet eder. Ve sureti bırakıp beka illerine göçer. Fakat Nefȋse Hazretleri o ara çok takatsiz, mecalsiz, hasta vaziyettedir. O sebeple İmam-ı Şafii’nin (r.a.) cenazesi onun bulunduğu yere getirilir. Cemaatin en gerisinde durup, cenaze namazına iştirak eder.
Bir gün devrin emirinin tövbe etmesine vesile olduğu için kendisine yüz bin gümüş hediye gönderir. Hepsini öylece fakirlere dağıttırır. Hizmetçisi kendileri için hiç bir şey ayırmamasına içerler: “Bizde muhtacız, fakiriz; hiç olmazsa bu akşam için iftarlık ayırsaydınız!” der. Nefȋse Hazretleri’nin cevabı zühdünün nişanesidir: “Benim kendi elimle işlediğim bir örtü var! Onu götür sat, iftarlık al!” Yine bir gün gök delinmiş gibi şiddetli bir yağmur yağmaktadır. Hizmetçi, Nefȋse Hazretleri’ne abdest suyu getirmek için elinde bir testi ile çeşmeye gider. Çeşme ile ev arası oldukça mesafelidir. Gidiş geliş hizmetçinin üzerinden ve ayaklarının altından sel olup aktığı halde şahit olunur ki, hizmetçi eve kupkuru döner.
Nefȋse Hazretleri hayattayken kendi kabrini elleriyle kazarak evinin önünde hazırlamıştır. Hakk’a göçünceye kadar bu kabrin içinde 6.000 hatim indirmiştir. Ve en sonunda Hakk’tan ‘irci’ fermanı gelir... Vasılı Hâk olma vakti yaklaşır. Hazret, o gün de oruçludur. Son anlarında yanındakiler, orucunu bozmasını biraz su içmesini söylerler. O acı acı tebessüm eder. Ve şöyle mukabele de bulunur: “Otuz seneden beridir, Allah’a oruçlu olarak kavuşabilmek için devamlı oruç tuttum! Şimdi mi orucumu bozacağımı sanırsınız?” Başlar mahcup, sessizce öne eğilir. Tam En’am suresinin 127.ayet-i kerimesi okunurken Nefȋse Hazretleri emaneti sahibine teslim eder. “Rableri katında esenlik yurdu onlarındır. Yaptıkları güzel işlerden ötürü O onların dostudur!”
Bütün Mısır halkı Nefȋse Hazretleri’nin cenazesinde hazır bulunur. Mahşeri andıran bir kalabalık vardır. Kocası mübarek na’şını Bâkî Kabristanı’na- ceddinin yanına- götürmek ister. Yüzbinlerce Mısır halkı ağlayarak ayaklarına kapanır yalvarırlar: “Ne olursun bizi sultanımızdan ayırma!” derler. Ve son noktayı Nefȋse Hazretleri’nin dedesi Kâinatın En Şerefli Elçisi (s.a.s.) koyar. O gece Kocası İshak'a manada gözükür: “Mısır halkının ricasını kırma! Çünkü Nefise'nin bereketiyle onların üzerine rahmet inmektedir!” Nefȋse Hazretleri Mısır'da kalır. Türbesi hâlen milyonlarca mı’ minin, hastaların ve bilhassa gözünden dertli olanların niyaz ettiği sığınağı bir rahmet mekânı olur.
İmam-ı Şa’rânî Hazretleri: “Ehl-i Beyt içerisinde tasarrufu en fazla olan Seyyide Nefise'dir.” buyurmuştur.
Annem 2010 yılında kalp ameliyatı geçirmişti. O sırada Mısır'a iş için giden kardeşimden Nefȋse Hazretleri’nin kabrine gidip selâm götürmesini ve duâ etmesini rica ettim. Nihayet döneceği gün ziyarete gittiğini haber verince dünyalar benim olmuştu. Akşam uçağıyla eve döndüğünde üzerinde misk kokusu vardı. Bir de, ‘Alâ’ Suresi’nin yazılı olduğu hatıra bir dua getirmişti. Hâlen saklarım.
Nur-37: “Onlar ne ticaret nede alışverişin, kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı insanlardır.”
Allah sevgisinde fani olan, varlığı aşk ile erimiş ne dünyada ne de ukbada kendilerinde Hakk’tan gayrısı kalmayan Pȋrȃn…Arzu ve heveslerin kuşattığı, tutkuların esir aldığı, nefsin esaretinde ömrünü zayi eden bizlerin onu anlamaya feyz almaya ihtiyacı olduğu kesin.
Mübarek sözlerinden bazıları: Evliyanın yanında bulunan dört şeyinden istifade eder: ‘Merhametinden, cömertliğinden, yumuşaklığından ve güzel huyundan.’
-Müminin kelâmı şifadır. Müminin taamı şifadır. Müminin siması şifadır. Yani müminin muhabbetle yüzüne bakmak insanın kalbine şifa verir. Mümin Allah’ın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur.”
Bu sebeple kullara; muhabbetle nazar etmek, dua etmek, yardım etmek Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaktır. Onun rızasını kazanmak da, Onun kullarına iyilik etmekten, kullarının duasını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden Cenab-ı Hakk’ı razı etmiş olur. Allah Teâlâ'nın razı olması için evvela kullarının razı olmasıdır. Mübarek sırlarına selâm ola. Rabbim himmetlerini üzerimize sayeban eyleye... Kabrini gidip ziyaret etmekle rızıklandıra…
Kaynakça:
TGRT Radyo Tiyatrosu, Türkiye Gazetesi, Said Alpsoy “Allah Dostu Hanımlar” Geleneksel Yay. 2009.
https://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Âlimleri-Ansiklopedisi/Detay/SEYYIDET-NEFISE/
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Mehmet Aluç

Mehmet Aluç

6 years ago

Rabbim günümüzde sayılarını arttırsın,bizleri de Rabbim ıslah eylesin,öylesine muhtacız ki böylesi güzel nur yüzlü nur gönüllü hak yolcusuna,emeğinize sağlık kardeşim,selamlarımla Not:Aynı yazıyı fazladan kopyala yapıştırla iki defa eklemissiniz.