SIĞINAK VE YANGIN

24.07.2018

        Benim bulunduğum yer Sedir Dağı(Amanoslar)’nın doğu eteklerinde, denize en yakın olan düzlüğündedir. Önceleri sedir ağaçlarının seyrekleştiği sarıçam ağaçlarının denize doğru sıklaştığı, az bir açıklıkta olduğumu fark etmiştim. Çevremde benim gibi zeytin ağaçları da vardı. Ağaçların arasındaki açık alanın batı tarafında dar bir yol bulunuyordu. Bu yol ile benim aramda dağınık dikilen sarıçam ağaçları vardı. Yoldan geçen yolcuları ve kervanları görebiliyordum. Çoğu zaman benin altımda gölgelenmek ve dinlenmek için dururlardı. Dağ çok uzakta olmadığı için geceleri, ortalık sakinleştiğinde türlü türlü hayvanların yanıma kadar geldiği de olurdu. Ceylanlar, geyikler, dağ keçileri…. Hatta parslar(leopar), yaban domuzları, ilkbaharda yavrularıyla uyanan boz ayılar…Çok yukarlarda uçan ve seslerini duyduğum kartallar, çam ağaçlarının dallarına ve benimkilere konan atmacalar, kırlangıçlar, serçeler, güvercinler, kafalarını çepeçevre dönderebilen baykuşlar, ağaçkakan ve saksağanlar vs...çoğu zaman yabani otlar ve çalıların büyüdüğü yer örtüsünde de çayır yırtıcıları, kara yılanları, çıngıraklı yılanlar, boz yılanlar, nalçabaşlar, tarla fareleri, sincaplar, kaplumbağlar, oklu kirpiler ve çeşitleri… karıncalar, arılar ve türlü böcekler… Bütün hayvanlar, insan sesi duyduklarında ortadan kaybolurlardı.
         Sekiz veya on yıldır, bir kara kaplumbağası köklerimin arasında tüneller kazmakla meşguldü. Açtığı tüneller köklerimin havalanmasını ve dayanıklılığımın artmasını sağlıyordu. O tünel açtıkça köklerimin arasında güvendeydi ve ben de onun sayesinde toprağımın havalanması ile rahat nefes alıyordum. Aslında aramızda böyle güzel ve gizli bir anlaşma vardı. Ancak bu tünellerin, zaman içinde, birbirlerini yiyen ve birbirlerine düşman olan çayır yırtıcılarına güvenli bir sığınak olacağını bilmiyordum.
          Yaz kış, gündüz başka güzel gece başka güzel günler yaşadım… olduğum yeri çok seviyorum… hele ayın tabak gibi gökte parlarken ışığını denizin üzerine yayarak yakamozlar yapmasına bayılıyorum… günler , aylar ve yıllar boyunca insanların doğudan batıya, batıdan doğuya yolculuklarına şahit oluyorum… gölgemde dinlenen, konaklayarak geceyi yanıbaşımda geçiren yolcular ve kervancılar… insanlar değişik diller konuşuyor, değişik inançlar yaşıyorlar… Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Nasturi, Venedikli ve Cenevizliler, Müslüman yolcular… tüccarlar… işçiler ve hatta sultanlar… emirler… orduları yöneten kudretli kumandanlar…
          Buralar yazın çok sıcak oluyor. Ağustos ayının sarı sıcaklarının yaşandığı bir öğle zamanında köklerimin arasında hareketlenmeler olmaya başladı. Anlaşılan kaplumbağa yine tünellerini temizlemeye başlamıştı. Böylece dışarıdaki sıcaktan da korunmaya çalışıyordu. Ancak köklerimin arasında başka kımıldanmalar da vardı. Neler oluyordu?.. Kaplumbağaya çok yakın bir mesafede, tünelin geniş olan girişinden bir çıngıraklı yılan girmişti… Kaplumbağa kafasını çevirdiğinde çıngıraklı yılan ile karşı karşıya geldi.. Bu arada eş olan iki sincap da tünele başka bir girişten girdi… Hepsi birbirlerine baktılar… oldukları yere sindiler… Çıngıraklı yılanın nerdeyse kapattığı girişten bir oklu kirpi ile iki tarla faresi de tünele girmişler ve yılanın üzerinden geçerek sincaplara yakın bir yerde durmuşlardı. Birbirlerinden kaçmıyorlardı. Tünelde güvende olduklarını biliyorlardı. Ben ne olduğunu anlayamamıştım. Biraz sonra yılan tünelin içine doğru aktı ve diğerlerine uzak bir yerde durdu. Bu arada hava kapanmaya mı başlamıştı?! Ortalık kararıyordu ama sıcak daha da artıyordu. Batıda liman tarafımda uzak olmayan bir mesafede, insanların bağırmaları, feryatları duyuluyordu ve sıcaklık çok çok artıyordu. Feryatlardan duyduğum bir kelime ile köklerime kadar titredim: Yangın… Hayvanlar yangından kaçıyorlardı, onun için birbirlerine zarar vermeden kaplumbağanın tüneline sığınmışlardı. Sığınak, güvenli bölge… sanki aralarında bir anlaşma yapmışlardı. Büyük tehlikeye karşı tüneli birlikte kullanarak hayatta kalma anlaşması…
          İnsanlar telaşla yangını söndürmeye çalışıyorlardı. Tulumbaların önünde arklar açılıyor suyu yangına en yakın mesafeye taşımak için gayret ediyorlardı. Çevremdeki sarıçam ağaçlarından ve zeytinlerden bir kısmını kesmeye başlamışlardı. Denize doğru önüm açılıyordu, bulunduğum açıklık genişliyordu ama tehlikedeydim… İnsanlardan bazıları kazma kürekle yanan ağaçların üzerlerini toprakla kapatmaya çalışıyorlardı. Büyük bir gayretle ormanın geniş bir bölümünü kurtardılar. Yangın, kısa bir sürede bana ulaşamadan söndürüldü. Herkes rahat bir nefes aldı.
          Gece yarısına doğru, dışarıdaki toprak biraz soğuyunca, tünellerdeki hayvanlar da tehlikenin geçtiğini anlayıp dışarı çıkmaya başladılar. Sincaplar, tarla fareleri ve nereden çıktıklarını anlayamadığım irili ufaklı bir çok akrep… sırayla tünellerden çıkıp, çabucak dağıldılar, gözden kayboldular. Tünelin sahibi çıkmadı, çıngıraklı yılanın çıkmasını bekledi. Yılan, kaplumbağanın önünden geçip sığınaktan çıkarken, dönüp tehditkar şekilde ona baktı. Kaplumbağa istifini bozmadan onun çıkmasını bekledi. Çıngıraklı yılan, çok istediği halde, sığınağın sahibine zarar vermeden çıkıp gitti… Yılan çok iyi biliyordu ki, eğer kaplumbağayı öldürüp yeseydi, sıcağın cok yüksek olduğu zamanlarda ve yangınlarda kullandığı bu sığınak zaman içinde kapanacaktı…

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Selma Ciner

Selma Ciner

6 years ago

becerikli kaleminize sağlık. İyi düşünmüş güzel anlatmışsınız

Aytül Kaplan

Aytül Kaplan

6 years ago

teşekkür ederim..saygılar...

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

6 years ago

Ulu Zeytin Ağacı anılarını anlatmaya devam etmiş. Arayı çok açmayın. Selamlar...

Aydın Çetinkaya

Aydın Çetinkaya

6 years ago

Güzel bir anlatım,sürukleyici,ders verici,hoş .Tebrikler Aytül hanım.