Zihniyet, bir toplumun belli bir dönemdeki maddi ve manevi kültürünü, düşünme davranma ve alışkanlıklarının tümünü ortaya koyan düşünme eylemlerinin tümünü kapsayan bir kavramdır. Zihniyet, toplumlarının ve bireylerinin maddi ve manevi anlayışlarını ve belirleyici vasıflarını ortaya koyar. Bu değerler, düşünme eylem biçimleri zamanla belirli özellik ve gelenek haline gelir.
Belli bir dönemin belirli sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ahlaki, ticarî hayatını oluşturan davranış kalıpları vardır. Örnegin büyüklerin yanında siğara içmemek, Cuma namazına gitmek, bayramda en güzel elbiseleri giymek, ölünün kırkı çıkana kadar siyah giymek gibi benzeri özellikler zihniyetle ilgilidir. Bu kültürel birikimler, alışkanlıklar ve tavırlar yaşama yansıdığı gibi sanata ve edebiyata da yansır. Örneğin, divan şairleri kalıp şiir şekilleri oluşturmuşlar, kalıp düşünceler , betimlemeler, benzetmeler, estetik değerler, anlayışlar geliştirmişler, yedi yüz sene aynı model, düşünce ve kalıplarda şiirler yazmışlardır.
O halde edebiyatta veya şiirde zihniyet, bir devrin kabul edilmiş sanat zevki , düşünüş biçimi, amaç, şekil, estetik ve dil anlayışı gibi hâkim ve yaygın hale glen içerik ve şekil özelliklerini ifade eder.
Edebiyatta ve sanatta alışılmışın dışında yapılan uygulamalar ise zihniyete uymamayı temsil eder. Örneğin serbetst şiiri ilk kez ortaya atan Garipçiler, zihniyet dışına çıkmayı temsil eder.
Demekki zihniyet, bir toplum ve kültürün üyelerinin ortak tutumlarını, zevkini, ve anlayışını ifade etmektedir
Bir eser yazıldığı dönemin genel özelliklerini taşıyorsa geleneksel ve alışılagelmiş özelliklere sahip bir eser demektir. Varsayalim ki herkesin aruz ölçüsü, geleneksel nazım şekilleri ve alışalageldik salt guzellik amacı ile yazdığı hir dönemde bir şair, Sone nazım şekli ve sosyal faydayı öne çıkaran bir şiir yazarsa zihniyet dışında şiir yazmış demektir.
Zihniyete uygun bir şiir devrindeki genel eğilimlere uygundur. Dönemsel özellikler biliniyorsa ve şair o dönemin özelliklerine uygun yazıyorsa o devrin sosyal , kültürel, estetik, şekil ve içerik özelliklerini yansıtıyor, inanç, yaşama biçimi, sosyal hayat, ahlaki değerlerini ilişkilerini, sanat zevkini ortaya koyuyor demektir. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o dönemin sanat, estetik, biçimsel ve içerik özelliklerini bilmemiz ve gözönünde bulundurmamaız gerekir.
Ancak yine de bir şair yepyeni bir anlayış ortaya koyarak yepyeni bir tarz ortaya koysa dahi döneminin tüm özelliklerinden kendini soyutlayamaz, Şekil , içerik, ölçü, bakımından farkli bir stil icat etmis olsa bile yine de yetiştiği toplumun bir takım soyal toplumsal, siyasi, dini vb özelliklerinden kendini tamamen açıklayamaz.
Yani bir şair devrin zihniyetinden tamamen kopuk bir ser vucuda getirse bile yine de yaşadığı toplumun bazı özelliklerini şiirine ister istemez yansıtmak zorunda kalır. Örneğin Garipçiler yepyeni bir şiir anlayışı ortaya çıkarsalar dahi şiirlerinde yetiştikleri toplumun pek çok özelliğini de ister istemez işlemek zorunda kalmışlardır.
Ağlasam duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir miisniz göz yaşlarıma ellerinizle,
Bir yer var
Biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım
Biliyorum Anlatamıyorum. O Veli
O Veli’nin bu şiiri yazıldığı dönemde devrin genel zihniyeti olan Hece, veya aruz ölçüsüs ile yazılan , kafiyeli beyit veya dörtlük sisitemine dayanan zihniyetin aksine ölçüsüz, kafiyesiz, nazım birimi, durak, redif ve nazım şekli olmayan serbest bir şiir yazmış, devrin zihniyetinden farklı bir tutum sergilemiştir. Ama yine de bu şiirde o devrin dil anlayışının, zevkinin, anlam ve ahenk kaygısının izlerini de görmek mümkün olmaktadır.
Mesela 19 yy da halk şairleri Ozan geleneğinin zihniyetine yabancı olan Arapça ve Farsça sözcükler , terkipler ve mazmunlar kullanmışlar, halk şiiri zihinyetinde olmayan şiirler yazmışlardır.
V ardımki yurdundan ayak göçürmüş,
Sakiler meclisten çekmiş ayağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı B. Zihni
Örneğin bu şiir şekil ve ölçü olarak klasik ozan geleneği anlayışında yazılmıştır. Ama bu şiirde divan şairlerinin zihniyetine uygun yabancı sözcükler, söz sanatları , mazmunlar ve düşünme biçimine de uygun özellikler verilmiştir. Mey, saki, ayak çekmek, şikest gibi sözcük, tamalama ve bazı mazmunlar halk şiirinin zihniyetinde yoktur. O halde bu şiir , dörtlük, hece ölçüsü, durak, kafiye ve nazım şekli olarak Aşık şiirinin özelliklerini taşır. Fakat dil , anlayışı , mazmunlar ve söz sanatları açısından da divan şiiri zihniyetinden motifler de göstermektedir. O halde bu şiir hem halk şiirinin hem de divan şiirinin izhniyetini birlikte yansıtmaktadır deniliebilir.
Bir şairin tüm özellikleri ile devrin zihniyetine uygun olup olmadığını anlamak için o devrin özelliklerini bilmek gerekir. Eğer devrin özellikleri biliniyorsa ve herhangi şair devrin bilinen genel özelliklerine uymuyorsa şairin şiiirnde zihniyet farklılığı var demektir. Ama bu durum Türk edebiyat tarihinin 1940 tan sonra ki şairleri için geçerli olabilecek bir durumdur. Başlangıçtan 1940 yıllarına kadar şairlerimiizn hiç birisi genel çzigilerin dışına çıkmamışlar, devrin geçerli estetik, dil, konu, şekil içerik sanat anlayış vb gelenkelerine uygun yazmışlar, ama 1940 tan sonra Serset şiir, II. Yeni, Post Modern şiir gibi şiir anlayışları da ortaya çıkmaya başlamıştır.