” İnsan kendi beyninin nasıl çalıştığını anlayabilecek kadar zeki olsaydı. Bunu, anlayabilecek kadar aptal olması gerekirdi.” Jostein Gaarder
Sofinin Dünyası Romanı ve Yazarı Jostein Gaarder’in Hakkında Bilgiler
Norveçli yazar Jostein Gaarder’in 1991 yılında yayımladığı felsefi konuları bir olay kurgusu içinde anlatmaya çalışan didaktik bir romandır. Eser ilginç konusu ve felsefe tarihini bir roman kurgusu içinde anlatmaya çalışmaktaki başarısı ile Norveç’te oldukça ilgi görmüş 1995 yılından sonra İngilizce ’ye ve diğer dillere de çevrisi yapılmıştır.
1952 yılında Oslo’da doğan yazar Jostein Gaarder, annesi öğretmen, babası kolej müdürlüğü yapan bir aileden gelmiştir. Oslo Üniversitesi’nde felsefe tarihi üzerine lisans eğitim, aldıktan sonra öğretmenliğe başlamış okullarda felsefe eğitimi üzerinde çalışmıştır. 1991 yılından itibaren de tüm vaktini yazarlığa ayıran yazar, kitaplarının geliri ile Oslo ‘da yaşamaya başlamıştır. Sofie’nin Dünyası adlı eseri ile çok büyük bir çıkış yapan yazar, bu kitabının sayesinde öğretmenlikten de ayrılmış kendisini tamamen yazarlığa vermiştir.
Sofie’nin Dünyası adlı eser, esasında idealist bir öğretmen olan Jostein Gaarder’in, okullarda felsefe eğitiminin yeterli olmadığını düşünmesi, felsefeyi öğrencilere ve genç kuşaklara en iyi şekilde nasıl öğretebilirim düşüncesinden hareketle yazdığı bir kitaptır. Kitap, basıldığı yıllarda ve sonraki zamanlarda en çok satanlar arasına girmiş, 30 milyondan fazla kopya satmıştır. Eser, ilk basım tarihinden beş yıl sonra 1996 ‘da İngilizce ‘ye ve diğer dillere çevrilmiş tüm dünyada bilinen tanınan ve satılan bir roman olmuştur. Sofi’nin Dünyası başta İngilizce daha sonraları Kore, Rus, Japon, Arap, Türk dilleri olmak üzere kırka yakın dile çevrilmiş ve yayınlandığı her ülkede en çok satan kitap olma başarısını elde etmiştir. [1] Eser tek başına eseri yurtdışına çevrilen tüm diğer Norveçli yazarların yakaladığı satış rakamlarını tek başına geçmiştir. [2]
Eserin yazarı olan Gaarder, özellikle gençliğe yönelik kitaplarıyla tanınan Norveçli bir felsefe öğretmenidir. Yazar bu eserini de didaktik bir gaye ile yazmış, Umberto Eco’nun “Gülün Adı” adlı eserinde Ortaçağ teolojisini romanlaştıran mantığı yönünde düşünmüş ve o çığırdan hareketle felsefe tarihini bu kitapta anlatmıştır.
Jostein Gaarder’in felsefe alanında yazdığı bu kitap roman içinde roman denilebilecek bir kurguyla aslında felsefeyi, felsefecilerin ve felsefe ekollerinin düşüncelerini, vardıkları sonuçları teori ve kuramlarını roman içindeki roman kurmacası içinde anlatmaktadır. Bu bakımdan da eser, temel amaç olarak felsefe tarihini ve önemli felsefeciler ile onların görüşlerini anlatmak istemiş, felsefe tarihini eğlendirerek öğretmek maksadı ile bir roman kurgusu içinde felsefi konuları, görüşleri ekolleri anlatmıştır.
Kendisi de bir felsefe öğretmeni olan yazar, bu romanı yazarken “ İnsanları eğlendirerek felsefeyi nasıl anlatabilirim?” sorusu ile hareket etmiş ve bu kurguyu oluşturmuş olmalıdır. Yazar, bu romanında felsefenin doğuşunu, gelişimini ve zamanda ilerleyişini Sophie ve Alberto Knox adlı hocasının konuşmaları ve Sofıe’ye verdiği dersleri şeklinde aktarmıştır.
Yazar felsefeyi herkese öğretebilecek, felsefeyi sevdirecek bir kitap yazarak herkesi, düşündürmeyi, herkese eleştiri yaptırabilmeyi amaçlamıştır. Roman merak uyandıran bir vaka kurgusu içinde tüm felsefe tarihini Antik Yunan felsefecilerinden başlayarak, İskandinav mitolojisini, Antik Yunanlı filozofları, Helenistik dönem filozoflarından modern felsefeye kadar inerek günümüze kadar gelir.
Modern felsefecilere kadar başından sonuna birbiriyle bağlantılı olarak okura aktarmaktadır.
Eser merak uyandıran iç içe iki roman kurgusu ve felsefeciler, ekolleri, görüşleri ve kuramları anlatmaktaki başarısı ile edebiyat ve mistik tarihin başyapıtlarından biri olmayı hak etmiştir. “Romandaki olay örgüsünün içine ansiklopedik felsefe bilgilerini yerleştirip, insanlara sıkılmadan felsefe öğretmeyi başaran enteresan bir eserdir.”
Eser kitap olarak yakaladığı ivmeden sonra filme de alınmıştır. 1999 yılında Erik Gustavson tarafından sinemaya uyarlanmış, filmin başrollerinde Silje Storstein, Thomas von Brömssen ve Andrine Saether paylaşmışlardır.
Romandaki Karakterleri
Sofie Amundsen: , Hocası, Alberto ile birlikte Lübnan’daki bir BM taburunda görevli olan bir binbaşının kızına doğum günü hediyesi olarak yazdığı bir romanın kahramanlarıdır. Sofie, de Binbaşı Albert Knag ‘ın kızı Hilde gibi on beşinci yaş gününe girmeye hazırlanan bir genç kızdır.
Alberto Knox: Sofie gibi Binbaşı Albert Knag ‘ın yazdığı romanın kahramanı ve Sofie’nin felsefe öğretmenidir.
Helene Amundsen: Sofie’nin annesi
Jorunn: Sofie’nin okul arkadaşı.
Hilde Meller Knag: Alberto Knag’un kızı.
Binbaşı Albert Knag: BM taburunda binbaşıdır ve kitabın konusunu oluşturan öykünün yazarı.
ESERİN VAKA DÜZENİ VE KONUSU
Sofie, bir gün posta kutusunda “Kimsin sen?” yazılı bir kart bulur ve 15. yaşını kutlamaya hazırlanan Sofie, “ben kimim?” diye düşünmeye başlar ve sorunun cevabını felsefe tarihinden bulmaya karar verir. Bundan sonra da devamlı ve düzenli bir şekilde kısa notlar ve birkaç sayfalık felsefe tarihini anlatan yazılar almaya başlar. Albert Knag isminde Lübnan’da bulunan bir Binbaşı Hilde ismindeki kızına devamlı 15.yaşgününü kutlayan kartlar atmakta ama bu kartlar her nedense Sofi’ye gelmektedir.
Sofi bu mektupları en olmayacak yerlerde de, kırda gezide, mutfakta vb- bulup okumaya başlamıştır. Sofi bu gizemi çözmeye uğraşmaktadır. , Albet Knag ile felsefe öğretmeninin(Alberto Knox), Hilde ile de kendisi arasında bir benzerlik kurmakta, acaba “ben Hilde miyim?”, ya da “Hilde ben midir?” gibi sorular sormaya başlamıştır. Aslında binbaşının gönderdiği kartlar ve yarattığı mucizeler Sofi’nin felsefi akımları ve görüşleri anlamasına yardımcı olmaktadır.
Sofi değişik zaman ve yerlerde akıl almayacak olaylarla karşılaşır., Atina’nın yer aldığı mektubu n yatağında bir video kaseti bulur. Alberto Knox, Sofi’ye Atina’yı anlatmaya ve eski yapıtları göstermeye başlar ama bu yapılar yep yenidir? Ardından Sofi bu esrarengiz filmin içine girivermiştir. Alberto onu götürüp Platon’la tanıştırır. Sofi artık rüya mı değil mi diye düşünmeye başlamıştır.
Mucizelerin bir başkası da şu şekildedir. Binbaşının evinde kapıyı açtıklarında karşılarındaki kız, kendisinin Alice Harikalar Diyarında ’ki Alice olduğunu söyler. Elindeki iki şişeyi Sofi’ye uzatır. Kırmızı şişede “Beni iç”, mavi şişede ise “Beni de iç” yazılıdır. Sofi kırmızıdan içtiğinde göl, orman ve kulübe birbirine karışmaya başlar sanki. Çok geçmeden her şey sanki tek bir kişi haline gelir, o kişi de Sofi’nin ta kendisi olur.
Mektuplardaki sorular ve anlatılanlar felsefe derslerinin de bir parçasıdır. Başlayan felsefe kursu konusunu ilk çağlardan alarak günümüze kadar taşıyacak, Sofi’nin posta kutusuna gelen zarfların bir sonu olmadığı gibi aslında her şeyin kendi iç sesi olduğu ortaya çıkacaktır.
Sofıe, Hocası, Alberto ile birlikte gerçekte olmadıklarını ve Lübnan’daki bir BM taburunda görevli olan bir binbaşının kızına doğum günü hediyesi olarak yazdığı bir romanın kahramanları olduklarını anlayacaklardır.
Sofie 15’inci yaş gününde garip olaylar olmakta ve bunları binbaşı yazmaktadır. Sofie ve Alberto binbaşının kurgusundan kaçarak yüzyıllardan beri masal kahramanlarının bulunduğu bir âlemde yaşamaya başlarlar.
ESERDEN ALINTILAR
“Bundan iki bin yıl önce yaşamış bir filozofa göre, felsefe insanların hayretinden doğmuştur. Ona göre, insanlar kendi var oluşlarına şaşarlar, felsefi soruların çoğu da böylelikle kendiliğinden ortaya çıkar.Bir sihirbazlık seyreder gibidir insanlar…”
“Her şey akar” demişti Herakleitos. Buna karşılık Parmenides hiçbir şey değişmez demişti. Empedokles’e göre doğada dört ilk madde vardı; Toprak, hava, ateş ve su. Thales’e göre her şeyin kökeni sudur. Anaksagoras’a göre doğa gözle görülemeyen çok küçük parçalardan oluşmuştur.
Sofie tanımadığı felsefe öğretmeninden gelen mektupları saklıyordu. Atom kuramını ortaya atanda Demokritos’tu.”
Birçok insan için dünya, sihirbazın beş dakika önce bomboş olan bir silindir şapkadan tavşan çıkarması kadar akıl almaz bir şeydir. Tavşan meselesinde sihirbazın bizi kandırdığını biliriz. Merak ettiğimiz şey bunu nasıl becerdiğidir. Dünyadan söz ederken ise durum biraz farklıdır. Dünyanın hokus pokus bir şey olmadığını biliriz, çünkü biz de dünyada yaşamakta olup onun bir parçasıyız. Aslında sihirbazın silindir şapkasından çıkarılan biziz. Tavşanla aramızdaki tek fark, tavşanın bir sihirbazlık oyununa dâhil olduğunun farkında olmayışıdır. Biz ise gizemli bir şeylerin parçası olduğumuza inanır, şeylerin arasındaki ilişkiyi bulmaya çalışırız.”
”Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da, aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman.”
SOFİSTLER
“İnsanla ve insanın toplumdaki yeriyle ilgileniyorlardı. Bu dönemde Atina’da bir demokrasi oluşmaya başlamıştı. Ancak demokratik süreçlere katılacak kişilerin eğitimden geçmeleri gerekmekteydi. Bu yüzden Atina’ya Yunan kolonilerinden pek çok öğretmen geldi. Bunlar kendilerine SOFİST diyorlardı. Bu, eğitim görmüş, uzman kişi ’anlamına gelir. Bunlar doğanın ve evrenin gizleri kesin olarak çözülemez görüşündeydiler. Felsefede buna ŞÜPHECİLİK denir. Biz insanlar doğadaki tüm soruları yanıtlayamasak da bir arada yaşamamız gerektiğini biliriz. Sofistler dolayısıyla insanlar ve insanın toplumdaki yeri ile ilgilenmeyi seçtiler. Sofist PROTAGORAS(İ.Ö.487-420) ,’insan her şeyin ölçüsüdür. Diyerek bu görüşü özetliyordu. . “
KAYNAKÇA
[1] https://www.dr.com.tr/kitap/sofienin-dunyasi/jostein-gaarder/edebiyat/roman/dunya-roman
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Sofie%27nin_D%C3%BCnyas%C4%B1