Sohbet Söyleşi Nedir ve Özellikleri

24.05.2011

 

 

 SÖYLEŞİ (Sohbet) Sözlük Anlamı ve Tanımı

 

Sohbet yazı türü, fikir yazıları kategorisi içinde gündelik, haftalık aylık dergi, gazete ve matbu yayınlar için hazırlanan bir yazı türüdür.  Sohbet yazı türü,  edebiyatın yazı türleri içerisinde içerik, konu seçimi, yazı planı ve amaçları bakımlarından en çok gazete fıkralarına benzeyen, yazım ve anlatım tarzı bakımlarından gündelik hayattaki karşılıklı muhabbetlere benzediği için sohbet olarak adlandırılan bir türdür.

Arapça kökenli bir sözcük olan sohbet kelimesinin anlamı: Arkadaşlık, yârenlik etme; konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme şekillerindedir. Bir yazı türü olan sohbetin de içeriği , ifade biçimi ve içerikleri de bu şekildedir. Sohbet yazarı sanki okurları ile güncel konularda fikirlerini anlatıyormuş gibi bir eda ile yazısını yazar.

Gazete ve dergiler için hazırlanan bu yazılar gazetelerin yazar kadrosu dâhilinde olan yazarlarının yazdığı gündelik köşe yazıları içindedir. Sohbet yazarları daha ziyade günlük gazetelerde karşımıza çıkarlar ve bu yazarlar güncel olaylarla ilgili görüşlerini,  okurlarla bir sohbet havası içinde imişler gibi yazarlar.  Sohbet yazı türü bu nedenle gündelik olaylar hakkında yazılmış yorumlar, görüşler, iddialar, fikir beyanlarından oluşur. Lakin sohbet yazarı bu yazılarında ısrarcı, çok iddialı veya kesinkes doğru olduğuna dair ibarelerden kaçınan bir şekilde yazar.

Sohbet yazarı görüşlerinin kendisine ait olduğunu hissettirecek şekilde gündelik olaylar hakkındaki yorumlarını tahminlerini, şüphelerini ve görüşlerini dile getirir. Bunu yaparken de karşısındaki okurlar ile konuşurmuş gibi bir ifade yolu seçer. Bu yönü ile sohbet yazısı makaleden ayrılır. Çünkü makale yazarı daha ciddi bir dil kullanarak, görüşlerinin doğru olduğunu savunan, kanıtlayan, fikirlerini ispat ile kendini yükümlü hisseden, görüşlerine tasdikler arayıp bulan ve dipnotlar gösteren bir yazı değildir.

Bu nedenle sohbet yazarı fikirlerinde ısrarcı değildir. Düşünceleri zorla kabul ettirmeye kalkışmaz. Görüş ve yorumlarını okura dikte etmeye veya dayatmaya kalkışmaz. Kişisel düşüncelerini küçük fıkralar, anekdotlar anılar, atasözleri, özdeyişler ile süsleyebilir.

Bu nedenle sohbet yazısı : Bir yazarın gündelik yaşam, insan, sanat, siyaset, spor, edebiyatla ilgili  vb güncel konular veya olaylar hakkındaki düşüncelerini, okuyucularla konuşuyormuş gibi  sıcak ve içten bir anlatımla dile getirdiği yazılardır diye tarif edilebilir.

 

Sohbet Yazı Türünün Özellikleri:

Dil, yalın sade, samimidir. İfade sohbet havasındadır. Yazarın anlatımı gündelik karşılıklı konuşma havasında rahat ve samimidir.

Gündelik hayatta insana dair hemen sohbetin konusu olabilir. “Sohbet yazarı bir anısını, bir sanatçı arkadaşını, onun eserleri hakkındaki değerlendirmelerini, okuduğu bir dergi ve kitap hakkındaki düşüncelerini, izlediği bir sinema veya tiyatro hakkındaki yorumlarını, gündelik yaşamında gözüne takılan şeyleri okuyucularıyla paylaşabilir “ Lakin sohbetin konusu geçmişten ziyade günceldir.

Sohbet yazılarında yazar düşüncelerini açıklarken ısrarcı, ispatlayıcı, dayatmacı veya inatçı değildir. Yazar seçtiği konu hakkındaki yazdıklarının kendi düşünceleri olduğunu ve bu düşüncelerinin tartışmaya açık olduğunu belli eder. Yazısında konu hakkındaki düşüncelerini açıklayıp bilgi verir. Sohbet yazarı konu hakkında derin bilgiler vermeye de kalkışmaz.  İleri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna da gitmez, ancak sezdirmeye çalışır.  

Sohbet yazarı kişisel görüşlerini özgürce ifade edebilme özelliğini taşır. Başkalarının o konuda ne düşündükleri önemli değildir. Herkesin sevdiği bir şeyden berbat bir şey olarak söz edebilir.

Herhangi bir düşünceyi, konuyu; yazarın karşısında biri varmış gibi günlük, sıradan ve rahat bir dille anlatır. Bu nedenle sohbeti kendisine benzeyen diğer türlerden ayıran en önemli hususlardan bir tanesi de yazarın bu ifade tarzıdır.

SOHBET YAZI TÜRÜNÜN DİĞER YAZILAR İLE  BENZER VE FARKLI YÖNLERİ

Sohbet türündeki yazıların deneme, makale, fıkra gibi diğer türlerden ayrılan yönü konunun işlenişinde, anlatımındadır. Yazının çerçevesini yazıyı yazanın fikirleri oluşturur. Bu yönüyle fıkra türüne çok benzer. Dilindeki sadelik ve rahatlık yönünden de denemeyi andırır. Ancak deneme yazarı muhatap kendi kendisi imiş gibi yazarken sohbet yazarı muhatabı okur olarak görür ve onlarla çay içerken konuşuyormuş gibi bir eda ile yazar.  Deneme yazıları her çağda geçerli olabilecek konularda yazılırken, sohbet yazıları daha ziyade gündelik olaylara ilişkin yazılırlar. Üstelik sohbet türü daha ziyade somut konuları işlerken deneme yazarı soyut ve felsefi konuları tercih eder.

Söyleşiler bazen röportaj ile de karıştırılırlar. Ancak aralarında çok temel bir fark vardır. Söyleşiler tek kişilik yazılardır. Oysa röportaj, bir uzmana ve bir de, röportajı yapacak kişiye ihtiyaç duyar.

Sohbet yazarı, konuşma ve sohbet havasını sağlamak için  “…sizce de öyle değil mi?”, “… Siz olsanız böyle düşünmez misiniz?” gibi sorulara da yer verir.

Sohbet yazarları kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarda söz açabilecek birikimli kişilerdir.  Buna rağmen konuları derinleştirmek kaçınarak okurları sıkmayacak espri yapmak  , bir nükte söylemek  , fıkra  anlatmak gibi gevşetici, yollara da baş vurur.


Sohbet Yazı Türünün Plânı :

Diğer düşünce yazılarının planı sohbet yazı türü için de kullanılır. Giriş bölümünde ele alınacak konu tanıtılır. Gelişme bölümünde okuyucuyu sıkınadan konu açılır. Bu bölümde tanımlamalar, çözümlemeler, örneklemeler yapılır. Yazar kendi görüşlerini okuyucuya sezdirir. Sonuç bölümünde ise ulaşılan son karar bildirilir.

Makale İle Sohbetin Farkları

Sohbet, makaleden üslûp yönüyle ayrılır. Çoğunlukla, günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.Makaleye benzer bir yazı türüdür. Konusu daha çok genel ya da günlük sanat olaylarıdır; fakat konu, tez ve savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır.

 

Sohbet Türünün Türk Edebiyatı'ndaki Önemli Temsilcileri

  • Ahmet Rasim - Ramazan Sohbetleri,
    Suut Kemal Yetkin - Edebiyat Söyleşileri,
    Şevket Rado - Eşref Saati,
    Melih Cevdet Anday - Dilimiz Üzerine Söyleşiler,
    Nurullah Ataç - Karalama Defteri. 
    Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan , Çetin Altan, Selahattin Yetkin gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.

 

GÜLER YÜZ

( Sohbet- Söyleşi- Türüne Bir Örnek )

Asık suratlı insanlardan hoşlanır mısınız desem tabii bana gülersiniz. Zaten ben de biraz gülmeniz için söze böyle başladım. Güler yüze ve gülmeye dair olan bu konuşmayı asık suratla dinlemenizi istemem tabii. Konuşurken söze başladığınız sırada karşınızdakinin kaşlarını çattığını, asık bir suratla sizi dinlediğini görürseniz konuşmak hevesiniz kırılır. Lafı kısa kesip bu tatsız sohbeti bir an önce bitirmeye bakarsınız. Bir de karşınızdakinin sizi güler yüzle dinlediğini, hatta araya biraz da tatlı söz karıştırarak sohbete renk verdiğini görecek olsanız konuştukça konuşacağınız gelir.

Zaten öyledir. Güler yüz her şeyden önce insana cesaret verir. Çünkü güler yüzlü insanlar her kusuru hoş gören, affeden insanlardır. Dünyada ilk adımlarını yeni atmaya başlamış bir çocuğa herkes güler yüzle bakar. Onun her kusuru yapabileceğini ve bütün kusurların affedilmeye layık olduğunu önceden kabul ettiğimiz için çocuk karşısında gülümser bir yüz takınırız. Olgun insanlar yalnız çocuklara değil, herkese affedici, kusura pek aldırmayıcı bir yüzle bakarlar. Bu dünya öyle çatık kaşla dolaşmaya, şunun bunun kalbini kırmaya değer bir dünya değildir. Onun için güler yüzlü insanlar arasında yaşayanların hayatı daha tatlı geçer.

Bazı kimseler vardır, sanki Cenabı Hak onlara gülmeyi yasak etmiştir. Gülümsemeyi aklı başında adamın ciddiliğini bozan bir hâl sayarlar. Yüzgöz olmasınlar diye çocuklarına gülmezler; laubali demesinler diye komşularına gülmezler. Kaşları sanki kudretten çatılmıştır. Çalışırken çatık, konuşurken çatıklar. Hatta kendilerine ettikleri zulüm yetmiyormuş gibi gülenlere de kızarlar.

Hayatı böyle saymak çok yanlıştır. Unutmayalım ki, biz insanların hayvanlardan bir farkımız konuşmaksa öteki farkımız da gülmektir. Hiç siz ömrünüzde gülen, kahkahalar savuran bir hayvan gördünüz mü? Zavallılar kim bilir ne kadar gülmek istiyorlardır! Hatta insan kardeşlerinin öyle bazı tuhaflıkları vardır ki, onların karşısında herhâlde kahkahalarla gülmek için can atıyorlardır. Ama, ne hikmetse, yüzleri gülmeye elverişli bir şekilde yaratılmamıştır. Kendilerini ne kadar zorlasalar gülemezler. Hâlbuki insanlar, çok şükür, gülebiliyorlar. Bu imkanı niçin kullanmamalı?

Alain filozof hiddetin bir hastalık olduğunu söyler. Hem de hiddeti öksürüğe benzetir. Nasıl öksürük bir gıcıkla gelirse hiddet de öyledir. Bir kere başladı mı bir kere ile kalmaz; ikide bir öksürdüğünüz gibi ikide bir de hiddetlenir, sağa sola çatarsınız. Bu hastalığın bir tek tedavisi vardır. O da gülmeye alışmaktır.

Gülmeye alışmak deyip geçmeyiniz. İkinci Cihan Harbi’nden önce, belki de Birinci Cihan Harbi’nin yarattığı ruh hâli yüzünden Avrupa’da bazı milletler çok az güldüklerini fark etmişlerdi. Âdeta neşe azalmış, insanlar fazlasıyla somurtur olmuşlardı. Bunun en çok Macarlar farkına varmışlar ve hatırımda kaldığına göre Budapeşte şehrinde insanlara gülmeyi öğreten bir mektep açmışlar. O zaman bu mektebe pek çok öğrenci yazılmış; özel olarak yetiştirilmiş hocalar gülmeyi ya öğrenmemiş veya unutmuş olan yaşlı başlı öğrencilerine hayatın türlü hadiseleri karşısında evlerinde, çalıştıkları yerlerde, kulüplerde, gazinolarda, hatta eğlence yerlerinde nasıl güleceklerini öğretmişler. O insanlar şimdi ne hâldedirler pek bilmiyoruz ama fi tarihinde insanları biraz olsun gülmeye alıştırmak için harcanan gayret herhâlde boşuna değildi. Nitekim Tagor filozof da kendi hususi mektebinde öğrencilerine günde bir saat gülmeyi, kahkahalarla gülmeyi değilse bile, gülümsemeyi belletiyordu. Japonlarda yüksek terbiye, en büyük matem günlerinde bile gülümsemeyi emreder. Kocası ölen bir Japon kadını ziyaretçilerini gülerek karşılamak zorundadır.

Hayatı iyi karşılamanın sırrını bulabilmek için her şeyden önce gülümsemeyi öğrenmeli. Belki siz de bilirsiniz: Her hadiseyi güler yüzle karşılayan bir adama, “Eh… Hayatta muvaffak olduğun için sen tabii daima gülersin. Ama biz öyle miyiz ya?” demişler. Adam, bir kere daha gülmüş, “Yanılıyorsunuz, hem de çok yanılıyorsunuz. Ben hayatta muvaffak olduğum için gülmüyorum. Tam tersine! Güldüğüm için hayatta muvaffak oluyorum.” demiş. Bu söz boşuna söylenmiş bir söz değildir. İçinde bilinmesi gereken bir hakikat saklı.

 

Soğuğa dayanmanın en emin çaresi soğuğu sevmektir, derler. Gerçekten insan soğuğu aradığı zaman, ne kadar şiddetli olursa olsun, etkilenmez. Sıcacık şehir dururken karlı dağlara çıkanlar, vaktinden önce kışı arayanlar vardır. Karların içinde, gömleklerini de çıkararak bir pantolon âdeta çıplak gezerler. Soğuk, sıfırın çok altında olduğu hâlde onları üşütmez. Soğuğu sevdikleri için ona seve seve dayanırlar. Hayata dayanmanın en emin çaresi de hayatı sevmektir. İnsan bir kere hayatı sevince onun bütün külfetlerine katlanır; hiçbiri ağır gelmez. Sizi çok seven anneniz nasıl sizin yüzünüze hep gülerek bakarsa siz de hayata güler yüzle bakar, etrafınızdaki insanlara da neşe verir, hayatın bir kat daha güzelleşmesine hizmet edersiniz.

 

“Güleriz ağlanacak hâlimize.” diyen şair, emin olunuz ki, hata ediyor. Ağlanacak bir hâl karşısında ağlamaya kalkan adamdan hiçbir fayda gelmez. Fakat gülümseyen adamda, ümit vardır: Bu hâlin bir çaresini bulacak demektir.

 

Güler yüzün çözemeyeceği hiçbir mesele yoktur. Buzlar güneş karşısında nasıl erirse çetin meseleler de işe güler yüzle başlayan ve öylece devam eden insanların elinde çözülür. Asık surata kapanan kapılar güler yüze açılır.

Bektaşi’nin hikâyesini bilirsiniz: 80 yaşında öldüğü hâlde mezar taşına “5 sene yaşadı” diye yazdırmış. Bu beş sene onun hayatta gülerek, neşe içinde yaşadığı, gam kasavet nedir bilmeden hoşça geçirdiği senelermiş. Hayatınızı yaşadığınız yıllar boyunca uzatabilmek için her anınızı gülerek geçirmeniz gerekir.

Gene bizim bir şairimiz bir dostuna hediye ettiği resminin altına “Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz!” diye yazmıştır. Bu da güzel bir sözdür. Çünkü en iyi hatıra gülerek geçen günlerin hatırasıdır. Hayatta o günlerin sayısı az olursa insan bir gün gelir, “Ne etmişim de gülmemişim!” diye ağlayabilir.

Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.

Alıntı : (Şevket Rado, “Eşref Saati , https://www.yenimakale.com/oyun/83.h

 

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected] 

 




Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar