STEİN
AM RHEİN VE SİNGEN ŞEHİRLERİ
Aman tanrım bu ne ses böyle, sanki
kiliseleri evin içerisine getirip koymuşlar. Başımın altındaki yastığı çekip
alarak başımın üzerine koydum. Kilisenin çan seslerini duymayayım diye. Saatler
sabahın 06.00, takvim yaprakları ise 11Temmuz 2014 Cuma olduğunu gösteriyordu.
Çan seslerinin birer, birer şehri terk edip, şehrin üzerine çöken sessizliği
dinliyorum. Uykum kaçmıştı bir kere.
Yastığı tekrar başımın altına aldım.
Artık uykum tamamen kaçmıştı. Yatağımdan doğruldum, yerimden kalkarak
pencerenin panjurunu açtım, dışarının ilk ışıkları pencereden içeriye girsin
diye. Dayım ve Suzi de uyanmıştı, evin içerisinde bir hareketliliktir başladı.
Kimi duş alıyor, kimimiz de kahvaltı hazırlığına soyunmuş kahvaltı
hazırlıyoruz. Dayım bugün yolumuz uzun erken çıkmamız gerekir diyordu.
Bugün
gideceğimiz yer bellimi dayı, yoksa hala sürpriz olarak kalacak mı? Dedim.
Dayım,
sürprizi bozalım dedi ve bugün gideceğimiz yer Stein Am Rhein ve Almanya’nın
Singen şehri. Kahvaltımız bitmişti, hemen yola çıktık, St Gallen banofuna gitmek
üzere. Tren biletlerimiz bir gün öncesinden hazır olduğu için direkt olarak
banofun alt geçidini kullanarak 4 numaralı perona gittik. Peronda beklemede
olan trene Saat 08.20 binerek gidiş yönüne göre koltuk seçimini yaparak oturduk.
Tren saat 08.30 da hareketle, menzile ulaşmak için istasyonları bir, bir
geçmeye başladık. Öncelikle St Fiden, Mitten Bach, Raggwill – Berg,
Haggenschwil – Windon, Muolen, St Eirneburn, Neuk İech Egnach, Romanshorn,
Kreuzlingen, Tager Willen, Gottleber, Trlboltingen, Ermatingen, Mannen Bach-
Satenstein, Berlingen, St Eckborn, Mammern, Eschenz, Stein Arh Rhein, Stein Arh
Banof. Burada trenden inerek Banof içerisinde bulunan otobüs durağına geçerek
yolcu bekleyen kırmızı renkli otobüse binerek Almanya’nın Singen şehrine gitmek
üzere beşer Euro para ödedik. Yolcuların tamamı binip otobüsün kalkış saati
geldiğinde, öncelikle tren yolunun altından ve daha sonrada Bodensee gölünün en
dar yerinde bulunan köprünün üzerinden geçtik (Bodensee gölü burada bir nehir
gibi gölün alçalan diğer kısmına akar durumdaydı). Bodensee gölü üzerinde ki
köprüyü geçer geçmez, gölün karşı tarafında duran Stein Am Rhein otobüs duraklarını
bir, bir geçmeye başladık. Şu anda batıdan doğuya doğru giderken keskin bir dönemeçle
kuzeye doğru gitmeye başladık. Yaklaşık
Beş yüz Metre sonra otobüsümüz sağa döndüğünde Stein Am Rhein şehrinin eski
yerleşim yerine geldik. Burası çok güzeldi büyüleyici bir güzellikle karşı
karşıyaydık. Buradaki binaların tamamı iki veya üç katlı ahşaptan yapılmışlar,
çok eski binalar. Bu binaların üzerlerinde boya ile yapılmış figür ve resimler
mevcut, araçların girmediği cadde üzerinde de eski dönemlere ait heykeller var.
Bu güzel muhteşem binaların arasında bir de kilise mevcut. Tabi ki bu eski
kiliselerin tamamı Katolik kiliseleri oluyor. Bu eski şehirde otobüs durmadığı
için resim çekme işini otobüs içerisinden gerçekleştirdim.
İsviçre
sınır kapısına kadar irili ufaklı yeşillikler içerisinde nizam ve intizamlı,
çok eski yapıların olduğu birçok köylerden ve otobüs duraklarından geçtik.
Geçtiğimiz her otobüs duraklarında bazen durduk, bazen de transit geçiş yaptık.
Durduğumuz duraklarda genellikle indi bindiler oluyordu. Burada da tüm köylerin
hepsi modern şehir görünümündeydiler. Bu köylerdeki Bawer evlerinde, hayvan
damlarının çatılarının güneş enerji panelleriyle kaplı olduklarını gördüm.
Güneş enerji sistemleri burada çok gelişmiş bir sistem. Güneş enerjisi sistemi
pahalı bir sistem olmasına rağmen devlet yardımından faydalanılıyor. Burada
üretilen elektriği her yerde kullanabildiğin gibi, fazla üretilen enerjiyi de o
bölgede hizmet veren bu işle ilgili şirketlere de satabiliyorsun. Yani bu
sistem için bir kere masraf yapıyorsun, ondan sonrası sistem kendi kendini
ödüyor, kar de ediyor.
Stein Arh Banofundan hemen sonra
Stein Am Rhein (eski şehrin olduğu yer), Stein Arh Schule, Stein Arh untertor, stein
Arh St randbad, Hemishofen Dorf, Romsen sone, Romsenegg Str, Riela Singen Zoll.
Burası İsviçre’den Almanya’ya geçişin ilk kapısı kapıda ne bir polis ne de bir
görevli var herkes işinde gücünde. Tampon bölgeyi de geçtikten sonra Almanya gümrük
kapısını geçerek Almanya topraklarına geçiş yapmış olduk. İsviçre sınırları
içerisinde olduğu gibi, Otobüsten inmeden yola devam ediyoruz. Singen Banofuna
kadar yeşilin en koyu tonunun bulunduğu, en güzel yeşillikler arasından
süzülürcesine ilerliyoruz. Güneş enerji panelleriyle donatılmış bahçeli üç
katlı eski ve yeni köy evlerini ve kiliseleri bir, bir geçerek,( Rielasingen
Ramener Str, Rialasingen Kirche, Rialasingen Mühle, Riel – Schnaidholz, Si Am
Heiden Bühl, Si markus Kirche, Si Friedr – Ebert platz, Si Rialsingen str) ve
SİNGEN Şehrine ulaşmış olduk.
Singen son durağına ulaştığımızda
otobüsümüzün ön kısmı doğuya doğru bakıyordu, geniş uzun bir caddedeydi ve çok
fazla araç yoğunluğu da yok. Burada sadece toplu taşım araçlarını
görebiliyorsun. Sağ tarafı (güneye bakan
taraf) singen Banof’u, sol tarafı da şehir merkezinin olduğu yer. Singen de
kendimi Türkiye de sahil şeridinde küçük bir kasabanın iç kesimlerinde gibi
hissettim.
. Neden
mi? Burada ki tüm işyerlerinde ve lokantalarda Türkçe isimler mevcut ve herkes
hemen, hemen Türkçe konuşuyor. Burada bildik ve tanıdık birilerine her an
rastlayacakmışım gibi bir hisse kapıldım. Cadde ve sokaklarda gezerken bir o
tarafa bir bu tarafa bakmaktan kendimi alamadım. Her girdiğimiz sokak ve her
girdiğimiz cadde tarih kokuyor. Tarih kokan binaların hiç birisinde yıpranmış
bir tarafını göremiyorsun, atıl bir durumu yok geçmişten gelen sağlamlığıyla,
geçmişe meydan okuyuşuyla dimdik ayakta. Bence bu şu demek, yeni kuşağın eski kuşaklarına
minnet borcu…
Otobüsten inip sol tarafa yöneldik,
yaya olarak şehir merkezine doğru ilerliyoruz. Burada birçok iş merkezleri ve
büyük alış veriş merkezleri mevcut. Her yerde birbirleriyle rekabet eden ve
birbirlerinin vazgeçilmezleri Migros, Aldi, Kios ve Adidas. Avrupa'nın neresinde
bir Aldi, kios, migros görseniz diğerlerini de mutlaka aynı yerde görürsünüz. Ben
dikkatlice sağı solu izlerken ve fotoğraflar çekerken dayım ile Suzi hararetli,
hararetli almanca bir şeyler konuşuyorlar. Dayıma dönerek; hayırdır dayı ne
oldu bir şey mi var dedim.
Dayım;
bizim buraya geliş amacımız, hem gezmek, hem de alışveriş etmek. Suzi burada
bir mağazada, daha önce geldiğimizde beğendiği bir el çantası vardı, o zaman
pahalı diye almamıştı, Şimdi gelmişken gidelim bakalım onu alalım diyor. Onu tartışıyoruz.
Tamam,
hadi öyleyse Suzi'nin isteğini yerine getirelim.
Aldiden
başlayarak, tek, tek tüm alışveriş merkezlerini gezdik ama Suz'nin daha önce
gördüğü ve almak istediği çantayı maalesef bulamadık. Mağazalara içerisinde
koşuşturmaktan bir haylide yorulduk, öğle yemeğini şehir merkezinde güzel bir
lokantada yedik ve üzerinde Türkiye de olduğu gibi ben bir sade Türk kahvesi
içtim. Yemekten sonra ufak bir şehir turu ve geri dönüş, otobüs durağındayız. Yine
beş Euro vererek otobüs biletlerini aldık, tekrar aynı güzergâhları kullanarak Stein
Am Rhine geldik. Buradan trene binerek önce Kreuzzingen, e tren değiştirerek Konstans’a
geçtik. Bu konstas'a ikinci gelişimizdi. Burada da Suzi'nin istediği çantayı
aradık ama maalesef bulamadık. Bende bu esnada bir yelek beğenmiş oldum. 49
Euro vererek bu yeleği aldım… Konstans’ı iyiden iyiye gezdikten sonra Aldi
alışveriş merkezinden ev için yemeklik malzemeler alarak Konstans gümrüğünden geçip
trene binerek St Gallen’e geri döndük. Saat 16.20 itibariyle evdeydik. Dayım ve
Suzi yoruldukları için hemen yattılar ben ise günlüğümün başındaydım ve
günlüğümle baş başaydım. Evin Telefonu çalıyordu. Dayım telefonla konuşmaya
başladı. Telefon dayımın Fransa da olan kızı Birgül’den geliyordu. Bu telefon
konuşması tam tamına 45 dakika sürdü. Telefon görüşmesi bitip dayım odadan
salona benim yanıma geldiğinde:
Hayırdır
dayı arayan Birgül’dü galiba dedim.
Evet,
ziya Birgül’dü. Yarın Zürih’e gidebiliriz dedi.
Hayırdır
dayı kötü olumsuz bir şey yok değil mi? dedim.
Hayır,
Hayır dedi. Birgül’ün bir arkadaşı yarın Paris’e gidecekmiş onunla bir emanet
göndermemi istiyor. Ama önce kızla bir telefon görüşmesi yapayım ki ona göre
hareket edelim. Dayım telefon fihristinden İzabel Goor’u bularak numaraları
çevirdi. İzabel Anitanın annesiydi. İzabel Anitanın yarın direkt olarak Zürih’e
geçeceğini 13.15 de Zürih Banofunda buluşabileceklerini, buluşma yerini de
belirterek bildirdi. Yarın bir ölüm kalım olmazsa trenle yine Zürih
yollarındayız… Yarın için şimdiden hayırlı yolculuklar. Bugünün sayfasını kapatıp,
yarın yeni bir güne, yeni bir sayfayla başlamak adına iyi geceler dostlarım…