Suça Teşvikte Kırılma Noktasının Paradoksu -1-

26.12.2021

 

 Suça Teşvikte Kırılma Noktasının Paradoksu -1-

Paradoks Hakkında Bilgi; Nedir? Özellikleri ve Örnekleri Nelerdir? |  Bilgihanem

 

Odasında yazın sıcağında boncuk boncuk ter döken Süleyman, bu boğucu sıcakta kendini dışarıya atarak serin bir gölgelik ağaç altına kendini attı. Ağcın dalları yaprakları hafif sallanarak, serinlik verirken sanki hoş geldin diyordu. Derin bir nefes çekerek, serin havayı ciğerlerine çekerek, derinden bir oh çekerek rahatladı. Burada saatlerce oturmayı düşündü. Sokakta geçenlerin, boncuk boncuk ter dökerken terlerini mendille silenlere, ağacın altında az rahatlayarak yollarına devam etmesini söylerken, kendisini duyarak derin bir nefes alarak ağacın dalları altında oturmaya ikna edemedi. Tek başına ağacın altında, serinleyerek oturmaya devam etti. İnsanlar sıcakta bunalmışken, onları serinletecek kelimeler onların bu duyarsız ruh haline derman olamazdı, çünkü insanlar telaştan bir yere hemen varmak için acele ederken, bedenlerine işkence ederek serin bir gölgelikte nefes almayı ve sonrasında yoluna devam etmeyi, seçmiyordu!  Belki de kendilerini dünyanın çekici, lakin aldatıcı çirkinliğini görmeden peşinden koşarak bir an önce istedikleri kazanca varmak için çırpınırken, bir rahat nefes almayı düşünmüyorlardı. Ağaçlar böylesi sıcak havalarda bir barınaktı, bir arkadaş, dosttu, dallarını hafif hafif sallayarak serinlik vererek altında gölgelenenleri rahatlatmanın derdinde iken ağaçlar, kimsenin bunu fark etmemesi ne kadar utanç doluydu, işte gölgelerinde serinleyen bir insanoğlu gelmiş, altlarında serinleyerek rahata eriyordu.
 
Şimdiye kadar, bu ağacın altına gelerek serinlenmeyi neden düşünmediğini düşünerek kendine kızdı! İlk defa bu kadar bu sıcakta serinlemiş, huzur bulmuştu. Geçen hafta iş yerinde ceviz kabuğunu doldurmayacak sebeplerden dolayı işten çıkarılanlar arasında olması ve işini kaybederek, işsiz kalmasının sıkıntısı da bir anda yok olmuştu. Yeni bir iş bulmak için, birkaç dinlenerek aramayı düşünürken cebindeki paralarda bitmek üzereydi. Oysa iyimserlik içinde işine dört elle sarılırken, bu iyimserliği yüzünden işinden olmuştu. Birkaç defa eşi hastalanan Şükrü’ye, ustabaşına danışmadan izin vermiş ustabaşına söylemeyi unutarak tüm inisiyatifi üzerine alarak onun derdine, iyimserliğiyle yardımcı olurken ustabaşının “böyle bir şeye asla izin vermem” ben olsaydım demesi üzerine kavga ederek, işten atılanların arasına girmişti. Diğer işten çıkarılanlarda kendisi gibi iyimser olmaları, birbirlerini idare ederek, geç gelmeleri halinde deftere imza çakarak maaşından kesinti olması için yardımcı olurken, yakalanmışlar ve işten atılmışlardı. Hepsi saçma bir uygulama yüzünden tamamen vicdansızlıkla bu işe bakmalarının sonucunda işlerinden olmuşlardı. Bu telaşlanacak üzülecek bir şey değildi aslında, birbirlerine yardımcı olmak işe yarım saat sessizce arka kapıdan gelerek kapının gizlice açılarak iş başına geçmelerinin ne zararı olabilirdi ki? Geç kalan arkadaşın işine de kendi işiyle birlikte özverili bir şekilde yapmasının ne sakıncası olabilirdi ki? İki yıllık iş hayatında bu bir iki bilemediniz üç defa olmuş, bu üçüncü defasında hepsi birlikte işten atılmış işsiz kalmalarına sebep olmuştu. Aklına bunlar gelince ”ne saçma işler bunlar” diyerek gülümsüyor ve içten içe kızıyordu.
 
Mesela Hüsamettin, eşi sık sık hastalanıyor alerjik reaksiyon sonucunda hasta hane de iğne olarak bir on 15 gün rahata eriyor ve aynı şekil de 15 gün sonra aynı rahatsızlıkla kendisine gelen telefonla, eve giderek eşini hasta haneye yetiştiriyordu. Komşularının hepsi yaşlı insanlardı, onlara sıkıntı vermemek adına kendisi taksiye binerek hızla yetişerek hasta haneye kaldırıyordu. Ustabaşı dik başlı yönetime yalakalık ederek geçinen, vicdanını kaybetmiş birisiydi, ona bu hali anlatmak ve izin almak çok zordu! Bazen gizlice arka kapıdan çıkarak gitmesi ve Süleyman’ın onun işini de yaparak gittiğini belli etmemek için uzun çabalar içinde olurken, yakalanmışlar ve yönetimin uyarısı sonucunda işten kovulmuşlardı.
İyimserliğin yok olarak, insana zulüm ederek davranmak moda olmuş iken insanın halinde anlayan kalmamış gibiydi, oysa yardım etmek en güzel duygu ve his iken herkes, dikenli çalıları gönlünde taşırken önce kendi kalbini pardon gönlünü parçalarken karşısındaki insanında gönlünü parçalıyordu. Şu an patronun karşısına geçerek, evet dedi, patronun karşısına geçerek bunu yüzüne söyleyerek işten kovmakla ne kazanç sağladığını huzura erip ermediğini sorarak, güzel bir dayak atmalıydı hatta eşeği pınarın başında bağlayarak, sudan gelene kadar dövmeliydi! Bunu pek sevmese de bir gün bunu birisinin yaparak, tüm patronlara ders olmasın istiyordu. Bunu düşündükçe zihni açılıyor içine huzur doluyordu, patrona ya herkesi tekrar işe alarak kaybolan günlerin telafisini yapacak şekilde işe almazsa, onu bürosunun onuncu katından aşağıya doğru sallayarak, almasını sağlamalıydı. Bu olmaz ise aşağıya bırakarak, ne haliniz varsa görsün bize dediği gibi, ne hali varsa görsün demeli ve boşluğa bırakmalıydı. İşte şimdi onlar gibi iyimserliğini kaybetmiş haliyle çıkmalıydı. Aslında böylesi hareketlere alışık değildi, mecburdu bunu yapmalıydı. Ağacın altında kalkarak, işyerine değil patronun bulunduğu ofise doğru yürümeye başladı.
 
İyimser olmayan davranışlar kendisine doğru çekerken, bu iyimser olmayan durumu hissettikleri onda bir devrim havası meydana getirmiş, ruhunda insancıl olmayan duygulara şiddete, kapıyı açmıştı, kapatılması da mümkün değildi bu saatten olanlardan sonra. Şimdi aksiyonla bambaşka duygularla dans etmenin vakti gelmişti, bunu onlar istemişti. İnsanın bazen zor durumda olması, onun bu aciz halde olmasını başka birisinin mevki ile değil yalakalıkla, bir yere gelmesi için bunu üst makamlara ispiyon etmesi gerekmiyordu, izini ben verdim diyerek ona yardımcı olması gerekiyordu. İnsanın acizlik içinde çoğu zaman kalması bir ayıp ya da kusur değildi, asıl kusur yalakalık yapılarak üst yöneticilere buna kendi rızası tarafından izin alınmadan yapılmasını söyleyerek, arkadaşlarının kötüleyerek vicdansızlıkla gurur duyarak, yapan ustabaşının da güzel bir dayaktan geçirmek gerekiyor diye, yoldan döndü işyerine doğru yöneldi. Önce ustabaşını döverek yani eşeği pınarın başına bağlayarak, sudan gelinceye kadar dövmek sonra patronun yanına kadar giderek gerekeni yapmaktı! “Oh içim huzurla doldu” dedi. Hafiflermiş sanki havalarda uçuyordu.
Mehmet Aluç
Görsel Alıntıdır.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar