Sema berrak olsa da ağır hava kokusu Yüreğe işlemiş. Belki de ötelerden gelen mahzunluğa inat bir isyan şarkısı gibi sirayet etmiş. Belki de değil muhakkak. Evet muhakkak. Bakir duruşlarda ne girift öyküler barınır bilirsiniz. Ama aslolan yaşanılan andır ne de olsa. Geçmişle hesaplaşmalara girilse de arakesitlerde. Bırakalım şimdi eski hesapları. Bakkallar dahi artık defter tutmuyor ki geçmiş zaman bir daha geri gelsin… Hep önümüzdeki maçlara bakmanın telaşındayız. Fakat nasıl olacak bu hal? Bir tarafta geçmişin siyanür kuşanmış acılarıyla yaşarken diğer yanda safiyetle hayata bakmak! Akıl yetmez oyunlar içimize ahmakıslatanlar gibi sinmiş. Kaçacak ne köşe ne de bucak var.
Safiyet demiştik ya…
Ne kadar da safsın demenin lüzumu yok. Olağan davranmak yetecek hayatın gülümseyen basamaklarında nefeslenmelerine. Saflık; ne hoş, ne güzel, ne de bakir bir alan. Hakikat şu ki bir ömür gediğinde saf olanlar eziliyor ama bu derecenin bir de teselli yanı var o da kaybederken kazanmak.
Kazanmak bir külçeden ibaret tutunacak bir dal olsa da değerlere bir şey katmıyor. Ancak hayat işte öyle değil. Belki de aritmetiğin hayat bilgisinde ki çıkarımı yani artısı, çarpanı hafızalara taht kurmuş.
Olsun. Sade güzel bakış da bir gülüş de yeter. Hayatın sükûnetinin yükü ağır da olsa. Evet, hep bıraktık bir yerlerde. Kırk kapılı dipsiz kuyu masallarında kaybetsek de kendimizi. Yüzler hep ona hasret kalmak istemiyor. Sathi, içe kırık bakışlar can çekişiyor. Fakat hiçbir şeyden geri kalmak istememenin kendini nasıl h/iç ettiği de ortada nihayetinde. Mutluluk denilen rahatlama, sevinç; kargaşalardan arınma isteğine talip olanların vasıl olduğu bir duygudur. Sahi mutluluk böyle bir hal midir? Nedir mutluluk? Nefsin emredici hükmüne her daim bir teslimiyet mi? Muhakkak biz insanlar çevremizdeki kuşatıcılık ve egomuzun şartsız pusatsız esiriyiz. Mutluluk da işte burada başlıyor esaretten kurtulunduğunda tam bir teslimiyete bağlanmakla. İnsanın bir anında da olsa bizlere dünyaları bahşediyorsa gerçek saadet işte oradadır. Güç de olsa doğru olana, hakikate ermenin, tek başına kalmanın bin bir müşkülatında sabır ve zamana diremektir. Çile nedir ki bir baş belası mı? Bela huzurun diğer bir adıdır. Aramak, bulmak ve yaşamak esas mesele budur.
Huzur dedik. Huzur büyük mücadelelerin sofasında bir dinleti anıdır. Ne huzur ne de başa bela sıkıntılarda güç bulan ezalar düşmez yakamızdan. Bunun tek yolu ayırdına varıp fena ve fanilikleri geride bırakabilmektir. Bir vuslata ermektir. Menzile girmektir. Mah cemale müptela olmak beşeri nisyana maluldür. Hüsn-ü ana tutulmak ne muazzez bir iştiyaktır. Ne güzel bir coşkudur. Seyretmekle doyulamayacak kadar uçsuz bucaksız, afaklara sığmayacak kadar geniş letafettir. Bütün niteliklere şayan hal içre haldir bu! Bu nasıl bir aşktır ki her pak-u taze yüzlerde kendini bulur ve görür. Mevsim-i güllerin bülbül iştiyakıyla dile geldiği nev-bahardır. Cennet bağı dedikleri bu olsa gerektir. Bu muştu benizlere nûr-ı hidâyet, kokularını estirir. Bir kızıl goncaya benzer hayat denen bir tatlı ve nazlı durak. An gelip de bir çeşm-i fettana tutula. İşte o zaman eyvah ki ne eyvah! Cevr-i cefa çekmenin faslıdır o anlar. İnsafsız bir hayatın kollarında tutulmaktansa bir şehla göze mahpus olmak daha evla değil midir? A dostlar! Yusf-u saniye niceleri çerağ olmuşlardır. Gözlerden manalı ziyalar gönülleri ne hale koymaktadır.
Biz yine de Divan şairlerinden Balıkesirli Rasih’in dediğine kulak verelim. Ancak yine de sürura ermenin hazzından da olmayalım diyoruz:
Dilde gam var şimdilik lûtfeyle gelme ey sürür
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
(Ey mutluluk; gönlümde şimdi gam var, lütfet sen gelme.
Çünkü bir evde misafir üstüne misafir uygun olmaz)
Hayatın gailesi sürura tutuklu bir yüreğe sahip olmaktır. Yoksa mutluluğa giden her yolda ezalar vardır maksat o cefalarda hayatın gülen yüzünü gülşene çevirmektir.
Sibel Cihan
8 years ago
Osman Aytekin
8 years ago
Ezgi KUZUCULAR
8 years ago
Osman Aytekin
8 years ago