Tahir ile Zühre
Tahir ile Zühre Hikâyesi, Ferhat ile Şirin, , Kerem İle Aslı , Arzu ile Kamber gibi asıl aşk hikâyelerimizden bir aşk ve halk hikâyemizdir. dediğimiz Bu hikayemizin Anadolu ve Türk Dünyasının diğer bölgelerinde derlenen pek çok varyantlarının hepsinin de konusu aşktır.
Kerem ile Aslı'dan sonra en çok yayılmış olan halk hikâyelerimizden birisidir. Tahir ile Zühre’nin Anadolu, Balkanlar, Azerbaycan, Bosna Hersek, Kosova, [1] Suriye, , Özbekistan [2]Türkmenistan ve Irak’ta derlenmiş varyantları bulunur. Bu hikaye üzerinde en derli toplu çalışmayı ise Fikret Türkmen yapmıştırFikret Türkmen derlenmiş pek çok varyantını karşılaştırarak Tahir ile Zühre üzerinde değerli bir inceleme yaparak bu çalışmayı doçentlik tezi olarak sunmuştur.[3] [4]
Hikâyenin, ne zaman, nerede meydana geldiği bilinmemektedir. “Ancak gerek nazım, gerek nesir dilinden yola çıkılarak 17. Yüzyılda teşekkül etmiş olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca 1810-1862 tarihleri arasında yaşamış olan Türkmen şairi Mollanepes’in bu halk hikâyesini Zühre Tahir hikâyesi adında bir eserini bu halk hikâyemiz dinleyerek yazmış olması hikâyenin 17 yy da teşekkül etmiş olabileceğine kuvvetli bir delil olmaktadır.[5]
Tahir ile Zühre'nin, Azerbaycan’da, Doğu Anadolu’ ve Kıbrıs’ta varyantları bulunmaktadır.[6] Kosova Prizren’de Türkü şeklinde bir varyantı ile bir hikâye varyantı derlenmiş bulunmaktadır. [7]
Hikâyenin pek çok varyantında diğer hikâyelerimizde de rastladığımız pek çok ortak motif ve pizotlar bulunmaktadır. Tahir ile Zühre Türk Halk Edebiyatında en çok tanınan ve bilinen hikâyeler arasındadır. Çok sayıda varyantının olması ve Türk Dünyasının hemen her yerine yayılması bu hikâyenin pek çok sevildiğinin delili olmaktadır.
Tahir ile Zühre İki kez filme alınmıştır. İlki 1952 yılında Lütfi Ömer Akad’ın yönetmenliğinde filme çekilmiş filmde Yönetmen: Oyuncular; Sezer Sezin, Kenan Artın, Settar Körmükçü, Muazzez Arçay, Temel Karamahmut, Sohban Koloğlu, Hamid Mecid, Nedime İbrahim başrolleri almışlardır.
İkinci ise Atıf Kaptan yönetiminde 1972, Yıldıray Çınar, Fatma Belgen, Erol Taş, Muazzez Kurtoğlu gibi oyuncularla filme alınmıştır.
Zühre'nin babası padişah, Tahir'in babası ise vezirdir. Tahir ile Zühre'nin anneleri de birbirlerini tanıyan kişilerdir. “Çocuksuzluk” yüzünden dert yakınan her iki kadın da birlikte dolaşmaya çıktıkları sırada yaşlı adam (derviş) ile karşılaşırlar.
Hem padişah ve veziri hem de onların hanımları “çocuksuzluk” yüzünden çok üzüntü ve dert çekmektedirler. Padişah devamlı olarak, günü geldiğinde padişahlığını kime devredeceğini düşünür ve soyunun kuruyacağından endişe eder. Bu sırada bu üzüntüyle bir yol tutup gezintiye çıkan padişah ve vezirin hanımlarının karşısına “yaşlı bir adam” (derviş) çıkar. Yaşlı adam koynundan bir “elma” çıkarır ve kadınlara verir. Bu elmayı ikişer parçaya bölüp yemelerini böylece birinin kızının birinin de oğlunun olacağını söyler. Ancak onlarla bir “sözleşme” yapar. Yapılan sözleşmeye göre doğan çocukların büyüyünce birbirleriyle evlendirilmesi gerekmektedir.
Elmayı verip bu açıklamaları yapan “yaşlı adam” konuşması biter bitmez ortadan kaybolur. Saraya dönen kadınlar elmayı dörde bölüp ikişer dilim yerler
ve elmanın kabuklarını da “halayığa” (Halayık: Arap köle kadın) verirler. Elmayı ve kabuklarını yiyen bu üç kadın gebe kalır ve dokuz ay on gün sonra doğurur. Padişahın hanımı bir kız, vezirin hanımı ve halayık da birer erkek çocuk doğururlar.
Eğitim almaya başlayan çocuklar birgün birlikte okuldan dönerlerken bir “kocakarı” ile karşılaşırlar. Kocakarı, Zühre'ye Tahir ile kardeş olmadıklarını ve hatta Tahir'le nişanlı olduklarını söyler. Kocakarı başka bir gün de bu gerçekleri Tahir'e anlatır. İlk önce kocakarının söylediklerine inanmayan Tahir ile Zühre, sonraları buna inanır ve birbirlerine âşık olurlar. Diğer varyantlarda da Kıbrıs Türk varyantında olduğu gibi, Kahramanlar buluğ çağına erişinceye kadar birlikte büyürler ve birlikte okula giderler. Hatta kardeş olduklarına inanırlar. Herhangi bir yolla kardeş olmadıklarını öğrenince de sevişmeye başlarlar. Kardeş olmadıklarını öğrendikleri anda birbirlerinin sözlüsü olduklarını da öğrenmişlerdir.
Bir süre sonra kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre birbirlerine âşık olurlar. Bu yakınlaşmayı fark eden padişahın gözcüleri, durumu padişaha bildirirler. Padişah, ilk önce bu durumu umursamaz görünür; ancak bir zaman sonra Tahir'i “sürgün”e göndermeye karar verir.
Padişahın Tahir'i sürgüne gönderme kararının ardından hazırlıklara başlanır. Tahir bir sandığın içinde denize atılacaktır. Bunu duyan Zühre sandığın yapımında bizzat rol alır. Sandık bittikten sonra Tahir sandığa kapatılarak denize atılır. Sandık yüze yüze “Fest padişahı”nın ülkesine varır. O anda sahilde gezen Fest padişahının üç kızı, aralarında anlaşma yaparlar: “Sandıktan mal çıkarsa küçük ve ortanca kızın; can çıkarsa büyük kızın olacaktır.” Daha sandık açılmadan Tahir ile atışmaya başlayan büyük kız Tahir'i görür görmez ona âşık olur ve daha sonra onunla evlenir. Kızın babası da tahtını Tahir'e bırakmak istediğini söyler ve Tahir de bunu kabul eder.
Tahir sürgüne gönderildiği ülkede gayet iyi karşılanır ve orada herhangi bir kötülükle karşılaşmaz. Ancak yine de kendi yurduna dönmek ister. Bu isteğini padişaha (eşinin babasına) bildirir. Bunun üzerine padişah Tahir'in ülkesine götürülmesini emreder. Böylece Tahir gemi ile denizde yol almaya başlar. Yolun yarısını geçince Tahir gemiyi durdurur ve geri kalan yolu kendisinin gideceğini söyler ve bir tahta parçasına tutunarak sonunda Zühre'nin köşkünün bulunduğu kıyıya varır. Ağlamaktan yorgun düşen Zühre, Tahir döndüğü gece uykudaydı. Ancak Tahir'in geldiğini duyan Zühre bir süre sonra uyanır ve Tahir'i saraya getirtir. Tahir'in saraya girmekte olduğunu fark eden Karaçol Tahir'i engellemeye çalışır, ancak bunu başaramaz. Bunun üzerine Karaçol, Tahir'in döndüğünü padişaha bildirir. Tahir'in döndüğünü duyan padişah, onu yakalatma emrini verir.
Padişahın emriyle Tahir'i yakalayan askerler, onu padişahın huzuruna çıkarırlar. Padişah Tahir'e; “Eğer içinde Zühre kelimesi geçmeyen üç dörtlük söylersen seni affedeceğim.” der. Ancak Tahir daha ilk dörtlükte, aşkına yenik düşerek, Zühre'nin adını kullanır. Böyle olunca padişah cellatlara Tahir'i infaz emrini verir. Ancak cellatlar, Tahir'e kıyamazlar. Bunun üzerine Karaçol Tahir'i öldürebileceğini söyler ve onu şehir dışına çıkartarak kılıçla kellesini alır; vücudunu da parça parça eder.
Daha sonra Zühre Karaçol'a bir avuç altın vererek ondan Tahir'in vücut parçalarını ve kanla ıslanan toprağı alıp getirmesini ister. Karaçol, bu parçaları bir torbaya doldurup Zühre'ye getirir. Zühre, ağlaya sızlaya Tahir'in vücut parçalarını yerli yerine koyar ve kırk gün kırk gece ağlayarak Tahir'in ölü bedenini gözyaşıyla yıkar. Kırkıncı gün Zühre'nin hapşırmasıyla Tahir'in bedeni canlanır; ancak hemen ardından, Zühre'nin konuşmasıyla büyü bozulur ve Tahir tekrar ölür; öldükten sonra da boynunun kesildiği yere gömülür.
İlgili Linkler
KAYNAKÇA