TANIŞMA

30.07.2021

Onu henüz küçük yaşlarımda tanımıştım. O zamanlar ismini bilmiyordum. Dış görünüşüne bakılırsa biraz soğuk gibi olsa da aslında çok cana yakın birisiydi. Gururdan arındırılmış vakarlı bir duruşu vardı. Ahlaklı mı ahlaklı, edep-erkan bilen ve insana güven veren bir duruşu vardı. Mesleği muhasebecilik miymiş neymiş... Her nedense onu ilk gördüğümde içim ısınıvermişti. Gelin size onunla ilk karşılaştığım günden bahsedeyim.

Henüz onüç-ondört yaşlarımdaydım. Çoğunlukla yaptığım gibi o gün de yine biraz zihnimi dağıtmak üzere çocuk parkının yolunu tutmuştum. Parka vardığımda eski bir bankın bir kenarına oturmuş bir adam dikkatimi çekmişti. Adam iki elinin ayasını şakaklarına dayamış öylece düşüncelere dalmıştı. Oldukça dertli görünüyordu. Tam da o sırada nereden geldiğini anlayamadığım biri yanına gelerek bankın diğer kenarına geçip oturmuştu. Bunun hemen ardından da elini düşünceli adamın omuzuna koyarak hafifçe yüzüne doğru eğilmiş ve ona bir şeyler söylemeye başlamıştı. Tuhaftır ki düşünceli adamın sanki daha önceden onu tanıyormuş gibi bir hali vardı. Bu nedenle midir bilinmez pozisyonunu hiç kaybetmeden yanına gelen bu kişinin söylediklerini dinlemeye başlamıştı. Onlarla benim aramda belirli bir mesafe olduğu için konuştuklarını anlayabilmemin hiç bir yolu yoktu.

Sonradan gelen kişi konuştukça düşünceli adam renkten renge giriyor, göz yaşı üstüne göz yaşı döküyordu. Anlaşılan o ki söylenilenler içini sızlatıyor olmalıydı. Bense henüz küçük olduğum için bu duruma bir anlam veremesem de merakla olan biteni izlemekle yetinmiştim. Bu durum bir süre daha böyle devam etmişti. En nihayetinde düşünceli adam ağlamayı keserek yüzünü yerden kaldırmış ve bir yandan gözyaşlarını silerken bir yandan da tanımadığı bu kişiye teşekkür üstüne teşekkür etmişti. İçi rahatlamış gibi görünüyordu. Yüzündeki keder ifadesi yerini huzura bırakmıştı. Hatta o anda gözlerinde gördüğüm ümit pırıltıları bugün dahi halen gözlerimin önündedir. Düşünceli adam en nihayetinde yerinden kalkarak ağır ve fakat kendinden emin adımlarla oradan uzaklaşmıştı.

Bense tanık olduğum bu durum karşısında öylece kala kalmıştım. İşte tam da o sırada sonradan gelen o kişi ile göz göze gelmiştik. Her ne kadar hemen gözlerimi kaçırmış olsam da göz ucuyla onun bana doğru yöneldiğini fark edebilmiştim... Aslında biraz korkup çekinmiş olsam da her nedense oradan ayrılmayıp olduğum yerde öylece kalakalmıştım. İyice yanıma sokulduktan sonra:

"Merhaba evlat. Aslında insanlar beni göremez... Her nasıl olduysa senin beni görebildiğini fark ettim. Sakın korkma. Aslında beni tanıyorsun ama ilk defa görüyorsun. Bense seni çok yakından tanıyorum." diyerek lafa girmişti.

Şaşırmıştım; korkmuştum... Dikkatlice yüzüne bakarak onu daha evvel görüp görmediğimden iyice emin olmak istemiştim. Evet onu daha evvel hiç görmemiştim. Fakat nedense sesi hiç de yabancı gelmemişti. Güven verici ve ikna edici bu ses tonunu hatırlar gibiydim. Benim bunları düşündüğüm sırada o:

"Evlat hani bazen yanlış bir şey yaptığını ya da yapacağını düşündüğün zamanlar oluyor ya... Böyle durumlarda içinde bir tereddüt oluşuyor ve kararsız kalıyorsun... İşte bu zamanlarda sana nasıl davranman gerektiğini söyleyen kişi benim." diyerek kendisini tanıtmıştı. Bense her ne kadar görmemiş olsam da onu tanıdığımdan artık iyice emin olmuştum:

"Evet sizi hiç görmedim ama sesinizi çok duydum. Sizi görmek beni çok mutlu etti." diyerek karşılık vermiştim. O ise yine aynı olgunluktaki ses tonuyla:

"Evlat bunlar aramızda kalsın. Zaten birilerine anlatsan da anlamayacaklardır. Sana bazı nasihatlerde bulunmak istiyorum... Her zaman, şimdiki olduğun gibi dosdogru ol... Hayat sana bazen bazı zorluklar çıkaracak olsa da emin ol ki en sonunda kazanan sen olacaksındır... Aklınla düşünüp kalbinle sevdiğin gibi bazen de aklınla sevip kalbinle düşünmelisin. Üzülsen de sakın kimseyi üzme. Kırılan sen ol ama kimseyi kırmamaya özen göster. Ayrıca önceden de yaptığın gibi ne zaman ihtiyacın olursa olsun yine hiç çekinmeden kapımı çalmayı ihmal etme." diyerek telkinlerde bulunmuştu. Bense bu sefer merakla:

"Peki sizi nasıl bulacağım?" diye sormuştum. Bu sefer yüzündeki tebessümünü gizlemeyerek:

"Sen zaten yerimi çok iyi biliyorsun. Eğer bilmeseydin şu an beni görüyor ve benimle konuşuyor olmazdın..." diyerek başımı sıvazlamış ve müsaade isteyip yanımdan ayrılmıştı.

Sonradan öğrendiğime göre insanlar ona "vicdan" diye hitap ediyorlarmış...

İşte ogün bugündür onunla her gerektiğinde görüşür ve yaptığı nasihatleri hayatımın rehberi haline getiririm.

Cemil Baştürk

 

 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da