TANZİMAT EDEBİYATINI HAZIRLAYAN GELİŞMELER
Tanzimat’ı ortaya çıkaran nedenleri, 18. Yy’da Osmanlı toplumunun tüm kurum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, bilim ve felsefe, askeri, maliye, hukuk, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünemeyiz. Nitekim bu değişim ve dönüşümlerin yaşanmasında, Batılı devletlerin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bağlamda Tanzimat’ı ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısımda ele alabiliriz.” İç faktörler, Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı batılılaşma hareketlerini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir.”
TANZİMAT FERMANI
Tanzimat Edebiyatı süreci Abdülmecit'in hükümdar olduğu ve 1839 yılında başlar. Mustafa Reşit Paşa, II. Mahmut öldüğünde İngiltere’de bulunuyordu. Abdülmecit tahta çıktığında İstanbul’a gelerek Tanzimat hazırlıklarına başladı. “Abdülmecit’in Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa, Battı uygarlığına hayran bir devlet adamıydı. Elçilik yaptığı Paris ve Londra’da bu ülkelerin yönetim sistemlerini inceleyip yakından bakma imkânı bulmuştu. Mustafa Reşit Paşa, devlet yönetiminin her din ve mezhepten tebaanın hak ve hürriyetlerini güvenceye alacak ve kanun hâkimiyetinin tesis edecek şekilde yeniden düzenlenmesini istiyordu. Bu düzenlemeleri öngören bir ferman yayınlaması halinde, Batılı ülkelerin Hıristiyan tebaanın haklarını bahane ederek, Osmanlı’nın içişlerine karışmayacağına, düzenin yeniden sağlanacağına ve böylece çöküşün durdurulacağına inanıyordu” Reşit Paşa, fikirlerini Sultan Abdülmecit’e açarak, ıslahatın gerekliliğini anlattı. “Abdülmecid’de, M. Reşit Paşanın fikirlerini kabul etti. Fermanın hazırlanmasını M. Reşit Paşaya bıraktı.
Tanzimat fermanı, 3 Kasım 1839’da Gülhane Parkı’nda, padişah, diğer devlet büyükleri, ulema, lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın huzurunda “Gülhane Hattı Hümayunu adı. Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu verilen bu fermanla, Osmanlı Devleti’nde, hızlı bir değişim süreci başladı”
Tanzimat; dönemindeki gelişmeler, edebiyattan sanata, bilime, devlet yönetimine ve tüm kurumlara sirayet eden bir değişim ve dönüşümü ifade eder. O yüzden bu süreci TANZİMAT İNKILÂBI olarak değerlendirmek mümkündür. Avrupa medeniyetinin Türk toplumuna girmesi gibi görünürse de, aslında Tanzimat İnkılâbı Avrupa medeniyetinin; siyasi, askeri ve ekonomik baskılarla kendisini Türkiye'ye kabul ettirmesi anlamına da gelir.
Tanzimat döneminde yaşanan inkılâp düzeyindeki toplumsal değişimler halk tarafından arzu edilen değişmeler değildir. Batılı ülkelerin dayatması, Osmanlı devletinin geri kalmışlıktan kurtulmayı istemesi neticesi devlet tararından halka kabul ettirilmeye çalışılan bir kabuk değiştirme sürecidir. Bu gelişimlerin yaşanmamsına devlet adamlarının katkısı çok olmuş edebi anlamdaki gelişmelerde de o yüzden devlet adamı payesindeki paşaların tesir ve katkısı yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir.
Tanzimat edebiyatının oluşumuna dair ilk örnekleri veren yazarların pek çoğu devlet adamıdır. Ve bu devlet adamlarının yaptıkları ilk çeviriler ve adapte eserler Tanzimat hareketinin oluşumuna zemin hazırlayan ilk eserlerdir.
TANZİMAT EDEBİYATI
Sultan Abdülaziz’in Tanzimat fermanını ilanıyla birlikte ilk tiyatro temsillerinin verilmeye başlanması, Dolmabahçe sarayında Fransa ve İtalya dan gelen tiyatro kumpanyalarını temsiller vermeye başlaması, ilk resmi gazetenin ve yarı resmi gazetelerin çıkmaya başlaması, Sadullah Paşa gibi yurtdışında elçilik yapan devlet adamlarının rapor ve telkinleri, batı kültürünü tanımak maksadıyla yurtdışına giden öğrencilerin yurda dönüşlerinde batı kültür, sanat ve medeniyetine ait eserleri anlatmaları , çevirmeye başlamaları Tanzimat edebiyatının mayalanamaya başladığını gösteren ilk işaretlerdir.
Ahmet Vefik, Paşa, Sadullah Paşa, Pertev Paşa, Yusuf Kamil Paşanın Fransız, Alman, İngiliz Ve İtalyan edebiyatından yaptıkları ilk çeviri, roman, tiyatro eserleri ile Türk kamuoyu batı edebiyatına dair ilk örneklerle tanışmaya başlamıştı. Yine aynı yazarların adapte eserleri bu çevirileri takip etti. Ardından 1860 yılında Şinasi’nin Tercüman ı Ahval gazetesini bu tür yayınlara sayfalarını açmaya başlamasıyla Tanzimat edebiyatı şekillenmeye başladı. Bu çeviri ve adapte eserleri ilk özgün eserler izledi.
Tanzimat Fermanı ile siyaset, idare ve eğitim alanlarında Batı uygarlığına resmen katıldıktan sonra Batı’yı örnek edinen Avrupai Türk Edebiyatının birinci dönemidir. Tanzimat Edebiyat, siyasi Tanzimat’ın ilanından aşağı yukarı yirmi yıl sonra, 1860’da, Şinasi’nin Tercümanı-ı Ahval gazetesini çıkarmasıyla başlar,1895’e kadar sürer. Tanzimat Edebiyatı; eski kuruluşlarla düşüncelerin karşısına toplumsal ve siyasal düzenlemelerle çıkar. Basımevlerinin gelişmesi, gazeteciliğin Batı’dan geniş ölçüde esinlenmesi, güçlü edebiyatçıların yetişmesi etkili bir kamuoyu yaratır.
Tanzimat Edebiyatı, Batıya yönelmiş bir Türk Edebiyatıdır. Toplum hayatımızın hızla değişme ve gelişme akımlarının itici fikir gücü Tanzimat’la başlar. Divan Edebiyatı’nın yüzyıllar boyu süren durgunluğu Tanzimat’la ortadan kalkar. Tanzimat’tan sonra orta sınıf teşekkül eder; bu orta sınıf kendi edebiyatını yaratır; yeni bir edebiyat ortaya çıkar. Dil, artık Divan Edebiyatı dili değil, orta tabakanın günlük konuşmaya çok yakın olan dilidir. Tanzimat’tan sonra nesir, roman, tiyatro, büyük bir yer işgal eder. Nesrin gelişmesinde gazeteciliğin büyük rolü vardır.
Tanzimat Edebiyatı ile topluma yeni bir duyuş, düşünüş ve anlatış tarzı, yeni bir dünya ve insan anlayışı gelmiş; bütün edebiyatımız boyunca önemsenmemiş bulunan düz yazı dönemi başlamıştır. Avrupa düşünüş sistemi Tanzimat’la memlekete yayılır. Sanat toplumun görevinde bir araç olarak kullanılır. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/tanzimat/namik-kemalin-en-onemli-siirleri.html, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai bu dönemin en önemli kişileridir.
Tanzimat’la edebiyatımıza yeni bir dünya görüşü, yeni bir insan anlayışı girer. Duyuş, düşünüş ve anlatış olanaklarımız genişler. Edebiyatımız cansız dünyayı, cansız insanları anlatmaktan, canlı dünya anlatımına, etli canlı konulaştırmaya Tanzimat’la başlar. Tanzimat öncesi edebiyatımız cansız bir edebiyattır.
Tanzimat Edebiyatı; toplumcudur, doğrunun, iyinin peşindedir. Bu dönemin şair ve yazarları, edebiyat yolu ile ulusu uyandırıp yükseltmek; gerilik, kötülük ve baskıları yok etmek gayesini taşırlar. Topluma karşı kendilerini sorumlu sayarlar. Tanzimat döneminde yetişen yazarlar, eski edebiyatı yıkarak, yerine, Batı Edebiyatı yolunda yeni bir edebiyat kurmayı gaye edilmişlerdir. Şinasi, Ahmet Refik Paşa, Fransız klasisizminin; Namık Kemal, Ahmet Mithat Fransız romantizminin etkisinde kalarak o yolda eserler vermişlerdir.
Tanzimat sonrası edebiyatımız uluslaşma, çağdaşlaşma olanaklarını da birlikte getirir. Yazı dilinde konuşulan Türkçe’ye gidilir. Tanzimat ile birlikte eleştiri, hikaye, roman ve tiyatro gelir; gazetecilik başlar. Batı’nın edebiyat akımlarından romantizm, realizm, natüralizm, sembolizm, parnasizm edebiyatımız girer.
TANZİMAT’TA ROMAN VE ÖYKÜ
Türk edebiyatında batılı anlamda roman ve öykü Tanzimat döneminde başlamıştır. Ülkemizde roman ve öykünün gelişiminde batı edebiyatından yapılan roman çevrilerinin büyük katkısı vardır. İlk çeviri Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’ un les Aventures de Telemaque (1699) adlı yapıtının çevirisidir. Yapıt 1862’de Terceme-i Telemak adıyla çevrilmiştir. Aynı yıl Victor Hugo’nun romanı Sefiller de dilimize çevrildi. Bu yapıtları Daniel Defore’dan Hikaye’i Robinson (1864), François Rene Chateubriand’dan Atala (1872) çevirileri izledi.
Türk edebiyatında ilk öykü ve roman denemeleri Ahmet Mithat yazmıştır: Kıssadan Hisse, Letaif-i Rivayat. Bu dönem roman ve öykücüleri, dil ve sanat anlayışları bakımından birbirinden ayrılır. Ahmet Mithat, Emin Nihat Şemsettin Sami Nabizade Nazım halka seslenmeyi ilke edindikleri için oldukça yalın bir dille; Namık Kemal Samipaşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem ise seçkin bir topluluğa seslenmeyi ilke edindikleri için Yeni Osmanlıca’yla yazmışlardır. Bu dönem roman ve öykülerinde konular ya günlük yaşamdan ya da tarihten seçilmişti. Tutsaklık ya da sürgünlük (Namık Kemal, İntibah; Samipaşazade Sezai), aile baskısıyla gerçekleştirmek istenilen evlilikler, batılaşmanın yanlış algılanması gibi konular işlenmiştir. Birinci kuşak romancı ve öykücüleri romantizmin; ikinci kuşak romancı ve öykücüleri olan Samipaşazade Sezai, Mizancı Mehmet Murat Recaizade Mahmut Ekrem ve Nabizade Nazım Gerçekçilik ve Doğalcılık akımlarının etkisinde kalmıştır. Namık Kemal’in Cezmi’si ilk tarihsel roman olma özelliği taşır. Araba Sevdası ilk gerçekçi roman olma özelliğini taşır. Nabizade Nazım da Karabibik adlı uzun öyküsü ile Anadolu köy yaşamını Türk roman ve öyküsünün konu dağarcığına sokmuştur. Aynı yazarın Zehra adlı romanı da ilk doğalcı psikolojik roman örneğidir. Tanzimat romanları, üstünlükleri yanında, ilk örnekler olmanın çeşitli aksaklıkları da taşımaktadır. Yazar çoğunlukla romanının içinde yer alır, kendi ağzından düşüncelerini söyler ve araya girer; çevre ve doğa betimlemeleri iyi yerleştirilememiştir; dil zaman zaman doğallığını yitirir ve kurguda çeşitli tutarsızlıklar vardır.
TİYATRO
Batılı anlamıyla tiyatro da Tanzimat döneminde görülür. Bu dönemde geleneksel tiyatro içine giren türler (kukla, Karagöz, orta oyunu gibi) de varlığını sürdürmüştür. Tanzimat’ın ilk yıllarında İstanbul’un çeşitli yerlerinde tiyatro binaları yapılmaya başlandı. Önceleri özellikle İtalyan ve Fransız, daha sonra da Ermeni tiyatro toplulukları bu binalarda oyunlar sergiledi. Mihail Naum, Güllü Agop gibi Ermenilerin Türkçe oyunları da sergilemeleri önemli bir gelişmeye sebep oldu. Güllü Agop 1868’ de kurduğu Osmanlı Tiyatrosunda ilk kez düzenli olarak temsiller vermeye başladı; müzikli oyunlar dışında Türkçe oyunlar sergilemenin tekelini 10 yıl elinde tutmuştur. Birçok Türk erkek tiyatro sanatçısı ilk kez bu tiyatroda sahneye çıkmıştır. Müslüman Türk kadınının sahneye çıkması şeriat hükümlerine göre olanaksızdı. Bu yüzden bazı kadın rollerini bazı durumlarda yabancı kadınlar ya da erkekler oynamışlardır. Bu tiyatro 1884’te Ahmet Mithat’ın Çerkez Özdenler oyununu oynarken oyun özgürlük duyguları aşıladığı gerekçesi ile tiyatro kapatılmış, binası da yıktırılmıştır. Bundan dolayı bu tarihten 1908’e kadar kadar Türk tiyatrolarına tuluat oyunları egemen olmuştur.
Mardiros Mınakyan’ın kurduğu Osmanlı Dram Kumpanyası Türkçe oyunlar sahnelemeye devam etmiştir. Türk edebiyatında ilk tiyatro yapıtı olarak Hayrullah Efendi’nin(1817–66) Hikaye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşen’i (1844) adlı dramı gösterilmektedir. Şinasi’nin Şair Evlenmesi (1860) ilk güldürü olarak kabul edilmektedir. Ali Haydar (1836–1914) ilk trajedi, Direktör Ali Bey (1844–99) de karakter güldürü örnekleri vermiştir. Yazar, çevirmen, tiyatroya maddi ve manevi destek sağlayan devlet adamı olarak Ahmet Vefik Paşa(1823–91) ’nın Tanzimat tiyatrosuna çok büyük katkısı olmuştur. Moliere’den yaptığı çeviri ve uyarlamaları çok önemlidir. Feraizcizade Mehmet Şakir (1853–1911) duru bir Türkçe ve başarılı bir teknikle yazdığı oyunlardan ötürü “ Türk Moliere’i”olarak adlandırılmıştır. Bu dönem tiyatrolarında çoğunlukla toplumsal ve tarihsel konular işlenmiştir. Öbür türlere oranla Tanzimat döneminde tiyatro çok daha etkili olmuştur.
TANZİMAT DÖNEMİNDE NESİR ALAYIŞI
Edebiyatımızda gerçek nesir, Tanzimat’la başlar. Gazete ile birlikte Batı anlayışındaki nesir türleri de, edebiyatımıza girer. Tanzimat edebiyatımızı yaratanlar şiir yazmakla beraber, asıl yeniliği nesrimizde yapmışlardır. Makale, eleştiri, söylev, hikâye, roman, tiyatro vb. hep Tanzimat edebiyatımızın getirdiği yeni nesir türleridir.
Divan nesrinde süslü yazmak, özentili bir üslup vardır. Tanzimat nesriyse, cümleyi gereksiz boş sözcüklerden kurtarmış, fikri ön plana almıştır. Bu nesirde seciler atılmış, cümlenin boyları kısalmış, doğrudan doğruya konuya girmek yolu tutulmuş, ilk defa noktalama kullanılmıştır.
Tanzimatçılar divan şairlerinden ve nasirlerinden farklı olarak “Sanatı Halk yararına ve halk için “ yapıyorlardı bu bakımdan divan şairlerinin hiçbir zaman ilgilenmedikleri, ahk, adalet, rüşvet, Özgürlük, vatan sevgisi, idareyi ve yönetimi eleştirme, halkı taassuptan kurtarma, batıl itikatların faydasızlığı, devlet adamlarının hataları gibi konuları işlemek halkı bilinçlendirmek maksadıyla yazmak istiyorlardı. Divan edebiyatı geleneğinde olmayan bu nesir anlayışı onlarla birlikte edebiyatımıza girmeye başlamıştı. Amaç halka hitap etmek olunca düz nesir kuralarını geliştirmeye, özellikle Fransız nesircilerinizden örnek aldıkları açıklayıcı ve didaktik nesir tarzıyla yazmaya çalıştılar.
Buna rağmen Tanzimatçılar yazdıkları roman, hikâye ve tiyatro eserlerinde ilk örnekleri vermelerinden doğan üslup hatalarına, anlatım kusurlarına cümle bozukluklarına düşüyorlardı. Olay anlatımında ilk örnekleri verdiklerinden sözlü anlatım geleneğimizin ürünleri olan halk hikâyecilerimizin, meddah ve ortaoyunu anlatıcılarının anlatım yöntemlerini taklit etme hatalarına düşüyorlardı. Vakayı bölerek” ey kari ey okuyucu” gibi seslenmelerle olay, kişi, tutum veya durum hakkında şahsi kanaatlerini izah edebiliyorlardı.
TANZİMAT GAZETECİLİĞİ
Türk gazeteciliği, Türk Edebiyatı’nın yepyeni bir döneme girmesini sağlar. Makale, fıkra, haber, röportaj, sohbet, mülakat, anı, gezi, şiir, inceleme, eleştiri, deneme, hikâye ve roman türlerinin gelişmesinde gazeteciliğimizin etkisi büyük olmuştur.
Tanzimat gazeteciliği; halkın görüşüyle birlikte edebiyatı da değiştirir. Çünkü günlük yaşamın gazeteyle ön plana geçmesi, edebiyatımızda da etkisini gösterir. Bu gazeteleri okuyanlar, Batı’dan yapılan roman çevirilerini izleyenler, yeni bir dünya görüşüyle karşılaşırlar. Eski yaşamın, tüm olarak dine göre düzenlenen kurumlarla fikirleri, Tanzimat sonrası gazeteciliğiyle dinamikleşir.
Tanzimat’ta yayınlanan gazetelerin sayısı yetmişe yaklaşırken, dergiler yüzü geçer. Tanzimat Edebiyatı’nın oluşmasında, yeni Türk nesrinin doğmasında en büyük rolü oynayan, en önemli görevi yüklenen gazetelerle dergilerin belli başlıları: Takvim-i Vakayı(1831), Ceride-i Havadis,(1840) gibi resmi gazetelerle; Şinasinin Ağah Efendiyle çıkarmaya başladığı ilk özel gazete olan Tercüman ı Ahval (1860 ) ve Tasvir i Efkar, Namık Kemal’in yayınladığı İbret(1871); Hadika(1872) Ali Suavi’nin yönettiği Muhbir(1866); Ahmet Mithat’ın çıkardığı Devir(1872); Sıraç(1873); Vakit(1875); Ebüzziya Tevfik’in Mecmua-i Ebüzziya(1879); Hazine-i Fünun(1882); Gayret(1886), Asar(1886), Maarif(1890), İkdam(1894)’dır.
Tanzimat şairleri ile yazarlarının hemen hepsi gazetecilik, dergicilikle ilgilidirler. «Umum tarafından anlaşılmakla» amaçları burdan gelmektedir. Edebiyat dergilerinin çıkışı gazetelerden sonra geldiği için, ilk edebiyatla ilgili yazılar gazetelerle yayımlanır. Bu yüzden; Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Ahmet Vefik Paşa, Ebüzziya Tevfik, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem... Gazetecilikle edebiyatı kaynaştırırlar.
KAYNAK: Prof dr, Kenan Akyüz, Ana Çizgileriyle Modern Türk Edebiyatı