15.03.2016
Terzi-zâd Ulvî Çelebi
Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi ( d.?/?-ö.993/1585) 16 yy divan şairi
Asıl adı Mehmet, eski kaynaklarda geçen tam adı: Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebidir. Terzi-zâde lakabıyla tanınan Mehmet Ulvi Çelebi’nin doğum tarihi bilinmemektedir. İstanbullu olan Mehmet Ulvi Çelebi’nin ailesi ilmiye sınıfına mensup bir ailedir. Kardeşi Re’yî de kendisi gibi devrin şairlerindendir. [1]
Manisa müftüsü Muallim-zâde’den ders almış ve onun danişmendi olmuştur. Manisa’da danişmentlik yaptığı sıralarda Şehzâde Selim’e takdim edilmiş, Şehzâde Selim’e sunduğu kasideler sayesinde onun ihsanlarına nail olmuştur. Şehzade Selim’in musahiplerinden birisi olan Turak Çelebi’den himaye görmüş, Turak Çelebi’nin katledilmesi üzerine yazmış olduğu bir kasidenin Kanûnî Sultan Süleyman’ın hoşuna gitmemesi üzerine şairin hapsi ve katli için ferman çıkarılmış bunun üzerine Kanuni’nin ölümüne kadar ortalıktan kaybolmuştur. [2]
I.Selim’in tahta çıkınca İstanbul’a dönerek II. Selim’in himayesine girmiş, Molla Çelebi (Mehmed Vusûlî Efendi)’ye mülazım olmuştur. Kaynaklardan verilen bilgilere göre Kanuni’den kaçtığı günlerde çektiği sıkıntılardan dolayı yakalandığı kuruntu hastalığı nedeniyle şaraba müptela olmuş, müderris olduktan sonra da şarabı terk edemeyerek ömrünün son yıllarını sefillik, hastalıklar ve yalnızlık içinde geçirmiştir. 993/1585’te İstanbul’da ölen şair e Galata Mezarlığı Kanlı Kozlar mevkiinde defnedilmiştir. [3]
Yenipazarlı Vâlî şairin ölümüne “ İçüp Ulvî bekâ câmını geçdi bezm-i mihnetden “ şeklinde bir tarih düşürmüştür. [4]
Şairlik Yönü
Terzi-zâde Ulvî döneminin yetenekli şairlerinden biridir. Şiirlerinde Necati gibi atasözlerini kullanmayı seven, Zâtî’nin takipçisi olduğu kabul edilen bir şairdir. Türk-i Basit şairleri içinde sayılması gereken sadelikte şiirler yazmış, Bâkî’nin şiirlerine nazireler de yazmıştır.
Arz-ı hal itmeğe cana seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi asla bulamam
Efendim sana kim derler, ne yerdesin nedir adın
Cefayı kimden öğrendin a zalim kimdir üstadın
Beyitlerindeki gibi şiirlerinde yabancı asıllı sözcükleri kullanmayı sevmeyen bir şairdir. Sade bir dille yazdığı kadar başarılı da olan güzel hayalleri ve ince imaları olan bir şair olarak dikkat çeker. Şair nükteli, sade lirik ve ince br şiir dili ile üslubuna sahiptir. Şiirlerinde özgün buluşlar ve hayaller kuran Ulvi Çelebi esasında bu yönleri ile gözden kaçırılmış, değeri kendisine teslim edilmemiştir. Şairin şiirlerinde kendinden önce yetişmiş olan büyük şairlerin derin izleri görülmez. Terzizade Ulvi daha ziyade kendine has bir deyişi olan özgün bir şair görüntüsü vermektedir.
Bezme gel bu gece ey âlemin hüsnün mâhı
Yoksa yerden göğe dek inciniriz vallahi
Bir gazel ve kaside şairi olarak dikkat çeken Terzizdae Ulvi, orijinal hayaller ve mazmunlar bulmayı başaran bri şairdir. Vasfi Mahir, onu “ Necati gibi deyimli edası, Zati’nin mazmunlu anlatımı, Hayali’nin zarif ve lirik tarafını birleştiren bir şair “ olarak değerlendirir. [5]Devrinde çok mühim şairlerin olması onu gölgede bırakmış şair olarak bu nedenle yetince tanınmamıştır. “ Gazel ve kasideleri farklı ve kendine özgüdür. Bazı kasidelerinde kendi icat ettiği bir söyleyiş tarzı yakalamıştır.”
Hazan zamanını fikr et bahara aldanma
Bahar-ı âleme vardır hazan âhır-i kâr
Her baharı bir güz mevsiminin takip ettiğini hiç hatırından çıkarma! Hayatı bir bahar addediyorsan, onun da arkasından bir sonbaharın geleceği muhakkaktır.
Eserleri
Ulvî’nin Dîvân’ı: Ulvi’nin divanının Süleymaniye Ktp. Halet Ef. Ek 150 ve Millet Ktp. AEMnz 304 n da yazma nüshaları vardır. Ulvi’nin divanı üzerinde İsmail Çetin tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.
Manisa Şehrengizi: Bu eser 964/1556’da kaleme alınmıştır Bu eser İstanbul Üniversitesi Ktp. TY 1532 numaralı mecmuada ve Süleymaniye Ktp. Halet Ef. Ek 150 numaralı Ulvî Dîvânı nüshası içinde yer almaktadır. [6]
Kasîde-i Hazân u Bahâr [7]
Misâl-i ‘âşık u ma‘şûk olup hazân u bahâr
Hazân sarardı vü oldı bahâr lâle-‘izâr
Hazân melûl ü hazîn ü bahâr hurrem ü şâd
Bahâra hande virilmiş hazâna girye vü zâr
Bahâr sünbüli gibi hazân perîşân-hâl
Hazân teb-i gama düşmiş bahâr hem-dem-i hâr
Bahâra karşu hazân itdi hâsılın ber-bâd
Hazâna karşu bahâr açdı var-ise ruhsâr
Hazânuñ eyleyüp ihya bahâr mürdelerin
Hazân bahâr ile Hak sun‘ın itdiler izhâr
Kemâl-i sun’-ı bahâr u hazânı seyr it kim
Hazân bahâr iledür fe’nzurû ilâ âsâr
Yolındı şâh-ı bahâruñ yolında gerçi hazân
Bahârı görmedi vü gitdi hazân u bahâr
Hazân-ı gamda diler dil bahâr-ı sebz-i hatuñ
Nite ki fasl-ı hazânda safâ-yı köhne-bahâr
Bahâr-ı hüsne hazân olsa hatt ne gam yaraşur
Hazâna ‘azm-i şikâr u bahâra seyr-i kenâr
Bahâr-ı vuslata fasl-ı hazândur fürkat
Hazân-ı fürkate her dem bahârdur ruh-ı yâr
Bahâr misl-i vücûd u hazân ‘adîl-i ‘adem
Hazân şebîh-i leyâl ü bahâr ‘ayn-ı nehâr
Bahâr-ı ‘akluñ olupdur hazânı vakt-i cünûn
Rumûz-ı ‘ışkı bahâr u hazân ider iş‘âr
Hazâna üştür-i ebr-i bahârı çekdi nesîm
Hazâna satdı metâ‘ın bahâr-ı gonce-kıtâr
Hazâna hayl-i bahâr ile geldi husrev-i gül
Semend-i bâd-ı bahârî hazâna virdi gubâr
Zer-i hazân ile sîm-i bahârı derc itdi
Sabâ hazân u bahâra olup sipeh-sâlâr
Bahâr tahtını almış hazânuñ eyleyüp âl
Bahâra bak nice geçmiş hazâna nakş u nigâr
Selîm Hân ki hazân yok bahâr-ı hulkında
Bahâr-ı bâg-ı İremdür hazânsuz olsa ne vâr
Bahâr emîr-i çemendür hazân hizâne-i zer
Şeh-i bahâra hazîne taşur hazân her bâr
Hazân zamanını fîkr it bahâra aldanma
Bahâr-ı ‘âlemüñ olur hazânı ahir-i kâr
Bahâra virdi tegayyür hücûm-ı fasl-ı hazân
Hazân bahâr ile oldı fenâ-yı dehre medâr
Ferah bahâr u hazân gam visâl şeh-i nevrûz
Bahâr vasl u hazân hecr u behr-i cân leb-i yâr
Bahâr levhini toldurdı zer varakla hazân
Hazân bahâr ile şeh medhin eylesün tekrâr
Hazânda seyre çıkarsa nigâr bahâr olur ‘âlem
Bahâra bakmasa döner hazâna dâr u diyâr
Hazânı tâze bahâr eyledi bahârı hazân
Hazân-ı çihre-i ‘âşık bahâr-ı ‘ârız-ı yâr
Zemîni sanma pür itdi bahâr u berg-i hazân
Döşer bahâr u hazân şâha dîba-i zer-kâr
Salın salın ki hazânsuz bahârsın ey serv
Bahâra döndi hazân ‘âlemüñ güzelligi var
Bahâr irince hazâna bu matla‘ı okıdı
Meger hazân u bahârum çemende andı hezâr
Hazân göçüp çemene kondı kârbân-ı bahâr
Hazânı bûy-ı bahâr itdi külbe-i ‘attâr
Güler bahâr ile gülşen hazân ile aglar
Solup hazânda tonanur bahâr ile ezhâr
Hazâna hâne yaraşur bahâra kûşe-i bâg
Hazân bahâr ile dirler ki olmanuz huşyâr
Bahâr irişdi gamuñdan hazâna döndüm ben
Hazân gelür baña sensüz bahâr ile gül-zâr
Bahâr-ı bâg-ı vücûda irüp hazân-ı ‘adem
Tagıtdı tâze bahârum hazân yili nâ-çâr
Görüñ bahâr u hazânın mahabbet illerinüñ
Hazân-ı ‘ışk ben oldum bahâr-ı hüsn o nigâr
Bahâr-ı tab‘umuñ oldı hazânı nazm-ı selef
Bahâr günleri geldi hazân kıldı firâr
Bîsât-ı sebz-i bahârı hazân idüp rengîn
Bahâr bâgına kıldı hazân zerin îsâr
Bahâr goncesi hamrâ hazân şükûfesi zerd
Nukûş-ı ferşüñe bakdum hazân bahâr ile yâr
Bahâr-ı lutf ile baksañ hazân-ı çihreme ger
Hazân bahâr ile bir yirde eyler idi karâr
Bahâr irişdi hazân gitdi geldi çün nevrûz
Kapuñda ‘Ulvî n’ola söylese hazân u bahâr
Bahâr bülbüli gûyâ ider hazân çün lâl
Bahâr-ı lutf ile mahv it hazânum ey dildâr
Bahâr-ı lutfuña nisbet-i hazân-durur medhüm
Görüp hazânumı göster bahâruñı gül-vâr
Bahâr-ı şâha hazân irmesün diyü yâ Rabb
Bahârı gördi hazânsuz el açdı Hakk’a çenâr
Bahâr-ı ‘ömrüñi Hak eylesün hazândan emîn
Nite ki ‘âlemi devr eyleye hazân u bahâr
Ulvî. Dîvân-ı Ulvî. Halet Efendi Ek 150 vr.36b-38b; Ali Emiri Mnz 304 vr.37a-38a; Esad Efendi 3409 vr.8a-9a.
Kasîde-i Çâr-Ender-Çâr [8]
Cihân bâgında hadd ü zülf ü çeşm ü kaddüñ ey dilber
Biri güldür biri sünbül biri ‘abher biri ‘ar’er
Hayâl ü hasret ü derd ü firâkuñ ey tabîb-i dil
Karâr u ‘akl u sabr u fikri yagma kıldı ser-tâ-ser
Elümde bâd u gözde âb u dilde nâr u başda hâk
Baña kıydı bu zülf ü ‘ârız u hadd ü hat-ı ‘anber
Bu hüsnüñle bu ruhsâr u bu elfâz u bu güftâruñ
Dîlâra vü safâ-bahş u hayât-efzâ vü cân-perver
Melek-sîmâ perî-rû serv-kâmet gonce-femsin sen
Şeker-güftâr u hoş-reftâr u gül-ruhsâr u şîrîn-ter
Cebînüñle ruhuñla ‘ârızuñla gerdenüñ oldı
Cihân-gîr ü cihân-sûz u şeb-efrûz u ziyâ-güster
Leb-i la’l ü dür-i dendân u bûy-ı zülf ü ruhsâruñ
Olupdur her biri memdûh-ı şark u garb u bahr u ber
Müjeñle gamzeñ ile çeşmüñ ile kaşuña kuldur
Kemân-keşler ‘adû-keşler bahâdurlar dil-âverler
Cemâlüñle dehânuñla zebânuñla kelâmuñla
Beden biryân ciger sûzân u dil nâlân u cân bî-fer
Ne Rûm u Şâm içinde var ne yirde gökde mânendüñ
Güneş yüzlü hilâl-ebrû Mesîhâsın perî-peyker
Belâ vü mihnet ü hışm u cefâ vü hecr-i la‘lüñle
Bu ben mahmûr u mahrûra kadeh çeşm ü mey eşk-i ter
Ne hoş demdür ne kutlu gün ne zîbâ vakt ü sâ‘atdür
Ola meclîsde sâz u söz ü dilber bâde-i âhmer
Safâ-yı hâtırum ârâm-ı cânum devletüm ‘ömrüm
Hayâtum sıhhatum varum nigârumsın sen ey dilber
Miyân u kâmet ü la‘l ü ruhuñda cümle hatm olmış
Öpilmekler emilmekler sarılmaklar kuculmakle
Beni kul itdi bir mahbûb-ı hûb u meh-veş u dil-keş
Sürûr-ı dil huzûr-ı cân u nûr-ı çeşm ü sa‘d-ahter
Lebi Şîrîn saçı Leylâ özi Yûsuf yüzi ‘Azrâ
Aceb zîbâ ‘aceb ra‘nâ ‘aceb garrâ ‘aceb hoş-ter
Keser çevgân deler cânı açar şerha döker kanı
Çeker yayın atar tîrin çalar tîgın urur hançer
Halâvetde belâgatde letâfetde nezâketde
Dehen şîrîn suhen rengîn beden sîmîn miyân lâger
Hücûm-ı hayl u rahş u darb-ı tîg u top ile oldı
Kevâkib kör ü gerdûn ker zemîn muztar zamân mugber
Garîb ü bî-kes ü bîmâr ü zârem baña olmışdur
Cefâ mahrem ‘anâ zecr ü belâ hem-dem hatâ hem-ser
Belâ vü gussa vü derd ü belâdan olmadum hâlî
Elem bî-hadd sitem bî-‘add u gam bî-gâye hem bî-fer
Kafada râyet-i devlet nazarda ‘asker-i nusret
Yemînüñde yesâruñda turur şemşîr ile hançer
Kul oldum bir şehe kim hüsn ü hulk u haşmet ü hûbdan
İşidenler görenler dir ana server bana ser ver
Senüñdür saltanat rif‘at senüñdür ma‘delet nusret
Felek sâ‘î melek dâ‘î sa’âdet yâr u Hak yave
Hükümetle şecâ‘atle vecâhetle ‘adaletle
Enûşirvân u Ferruh-ruh Gazanfer-fer Sikender-der
Keyumers ü Siyâmekle saña Hûşeng ü Tahmûres
Karakuldur karavuldur yasavuldur dahi çâker
Midâd ile devât u hâme vü levh oldı bu nazma
Siperler nîzeler zahm-ı ‘adûda karılan demler
Kafañ ile nazar-gâhuñda kâyim râyet ü ‘asker
Yemînüñde yesâruñda müheyyâ hançer ü şeşper
Selîm Hân kim olupdur hüsn ü hulk u ‘adl ü dâd ile
Esed-heybet ‘Alî-sîret Hasan-sûret melek-manzer
Sadâkatle ‘adâletle fesâhatle şecâ‘atle
Şehâ sensin Ebu Bekr ü ‘Ömer ‘Osmân u hem Hayder
Olupdur derd-mendüñ müstemendüñ bendeñ efkendeñ
Eger Hâkân eger Sâsân eger Sâmân eger Sencer
Zebûn Kasım’la Rüstem Kahramân u Güstehem berhem
Ferîdûn dûn Nerîmân nerm ü Sührâb Erdeşîr ahker
Bu eyvân u bu dîvân u bu ‘ayş u nûşuñı görse
Olur Efrâsiyâb u Kayser ü Cemşîd ü Cem çâker
Seher bezm itseñ olur ‘ayş u nûş u zevk u şevk içün
Felek süfre melek sâkî şafak bâde güneş sâger
Simât u mutrib u sâkî vü şem‘ olmaga bezmünde
Gelür her şeb sehâb u keh-keşân zühre meh-i enver
Olur rezm eyledükde hükm ü hıfz u ‘avn u nasr içün
Felek cevşen zırıh encüm siper şems ü kamer migfer
Şehâ vasf-ı had ü hâl ü leb-i hüsnüñle olmışdur
Sözüm rengîn gözüm rûşen dilüm gûyâ zamîr enver
Süvâr-ı esb-i kahr u heybet ü hışm u gazab olsañ
Dil ü cân hayrete varur zemîn ü âsumân ditrer
Enîsüñ şevket ü savlet celîsüñ devlet ü ‘izzet
Zihî nusret zihî fursat zihî kudret zihî leşker
Saña halk-ı nevâ kavm-i ‘Arab hayl-i ‘Acem hem Rum
Kimi hândur kimi sultân kimi şâh u kimi kayser
Şehâ kılsañ sefer şark ile garba zabt u feth içün
Dil ü cândan olur kâfir müselmân bende-i kemter
Karînüñdür rehînüñdür zahîrüñdür esîrüñdür
Kamu feth ü zafer birle kamu begler kamu ‘asker
Ziyâd itsün bu ‘izz ü câh u kadr ü şevketüñ Mevlâ
Bahâr u deyde rûz u şebde olsun Hak sana yâver
N’ola lutf u sehâ vü cûd u ihsânuñ recâ kılsam
Gönül zilletde cân haste beden ‘uryân u ben efker
Garîb ü bî-kes ü bî-çâre vü aşüfte-hâlüm ben
Yolum râh-ı ‘adem gam zâd u hem hem-reh elem rehber
Ciger biryân u göz giryân u dil nâlân u ser galtân
Beden bî-fer ecel ber-ser kefen der-ber-zemîn bister
Şehâ ‘adl ile dâduñ medh ü vasf itmekde ‘Ulvîdür
Kemâl ehli vü kân-ı fazl u hoş-tab‘ u suhen-perver
Bu deñlü kudret ü nazm u bu deñlü lutf u ihsânuñ
Ya Hâfızdur ya Câhızdur Zahîr ü Enverî beñzer
Du’â ile senâ ile fesâhatle belâgatle
Kasîdem bî-nazîr ü bî-şebîh ü bî-misâl ü ter
Nitekim devr-i mihr ü meh şeb ü rûz ola ‘âlemde
Nitekim bunca zîb ü ziynet ü ârâyiş ü zîver
Hudâ-yı Zü’l-celâl ü Zü’l-cemâl ü Hayy u Kâdirden
Müyesser ola saña taht u baht u efser ü kişver
Ulvî. Dîvân-ı Ulvî. Halet Efendi Ek 150 vr.31b-33b; Ali Emiri Mnz 304 vr.32b-34a; Esad Efendi 3409 vr.1b-2b.
KAYNAKÇA
[1] İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Alî, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
[2] İsen, Mustafa (2000). “Klâsik Kültürden İki İlginç Portre Turak Çelebi ve Ulvî”. Ötelerden Bir Ses, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler. Ankara: Akçağ Yay.
[3] DOÇ. DR. ESMA ŞAHİN, Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi, TEİS.
[4] DOÇ. DR. ESMA ŞAHİN, Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi, TEİS.
[5] V.M. Kocatürk , Türk Edebiyatı Tarihi” MEB 1970, S. 372
[6] DOÇ. DR. ESMA ŞAHİN, Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi, TEİS.
[7] DOÇ. DR. ESMA ŞAHİN, Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi, TEİS.
[8] DOÇ. DR. ESMA ŞAHİN, Terzi-zâde Mehmed Ulvî Çelebi, TEİS.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın