09.09.2023
TÜRK'ÜN NASYONELİTET MARŞI
Kızım ortaokul öğrencisiydi. Buralarda ortaokula, "Sekonderşule" diyorlar. Bir gün eve geldi, bana öğretmeninin bir şeyi merak ettiğini söyledi. "Annene de sorar mısın?" demiş.
- Neymiş o?.. Dedim.
- Türkler Nasyonalitet marşlarını duyunca neden ağlıyorlar?
- Sen de ağladın mı, ondan mı soruyor öğretmenin?
- Yaa... Karıştırma şimdi... Spor karşılaşmalarında marş söylenirken ağlıyorlarmış. Birinci olunca da ağlıyorlarmış. Sadece sporcu değil, seyirciler de ağlıyormuş. Bana "Neden?" diye sordu. Ben de "Bilmiyorum, benim içimden bir şeyler kopuyor, ağlamam geliyor" dedim.
İstemsizce gözlerim yaşardı. Burnumun direği, ciddî anlamda, sızladı. Kızım beni görünce, onun da gözleri yaşardı. Ağlamaklı bir sesle;
- Anne biz niye ağlıyoruz?.. Dedi hıçkırarak.
- Zordu... Çok zordu... Bağımsızlığımızı çok zor kazandık... Ondandır... Dedim.
- Bunu, tarih boyunca savaş görmemiş, her zaman yerleşik hayatta kalmış İsviçre insanına anlatamayız ama... diye devam ettim.
- Sen Elternabent'a (Veli toplantısı) geldiğinde sana da soracakmış. O zaman da mı "Zor kazandık, ondandır" diyeceksin, dedi.
- Neden ağladığımızı anlatacak kadar Almanca'm vardır herhâlde, anlatamadığım zaman tercümanlığımı sen yaparsın, dedim.
Elternabent'a gittiğimde öğretmen, önce bütün velilere hitaben küçük bir konuşma yaptı. Dönemin bütün etkinliklerinin, gezilerinin, spor karşılaşmalarının, ders programlarının genel değerlendirmesini, öğretmenin projektörle duvara yansıttığı çizelgelerden, fotoğraflardan izledik. Ardından soru- cevap usûlüyle konuşmalar devam etti.
Şehrin stadyumuna gitmişler. Gerçek sahada, gerçek koşu parkurunda, yüksek atlamada, uzun atlamada atletizm deneyimleri yapmışlar. Çocuklardan, kabiliyetli olanları ailelerine söyleyip spora yazdırmalarını istemişler. Biri de benim kızımmış. Öğretmenimiz, kızımın bir spor kulübüne girmesini tavsiye etti, onun ilerde iyi bir yüksek atlamacı olabileceğini söyledi. E biraz gurur duydum tabii ki...
Stadyumun kontrol odasına girmişler. Bir nevi "Reji" merkezi... Uluslararası organizasyonlarda her ülkenin marşını çalabilecek bir ses sistemleri varmış. Sınıftaki yabancı çocuklara jest olsun diye, ülkelerinin marşını da kısa aralıklarla çalıp dinletmişler. O an orada bulunan iki Türk çocuğu, biri benim kızım, İstiklal Marşımızı duyar duymaz ağlamaya başlamış... Ve... Öğretmenimiz bana döndü:
- Neden?.. Türkler, marşlarını duyunca neden ağlar?..
O anda sınıfta büyük bir sessizlik oldu, bütün bakışları üstümde hissettim. Diğer velilerin ve öğretmenlerin meraklı bakışlarına karşı konuşmaya başladım.
- Çünkü... Zor kazandık... Bağımsız bir ülke olmanın bedelini çok zor ödedik. Düşünün lütfen... Dört yıl Birinci Dünya Savaşı, sonra ağır yenilgi... Sonra kazanan ülkelerin işgâli... Bund (devlet), başkalarının elinde, prezidınt oder sultan (başkan veya padişah)ın hiç bir yetkisi yok. Vali, kaymakam, belediye başkanının yerinde işgâl komutanları... Eviniz, malınız, mülkünüz artık sizin değil... Dört yıl da bu işgalden kurtulmak için savaşmışız. Marşımızın ilk notaları, (Ağzımla yaptım), "dıııt dıdıdııt dıdıdıtdıtdıtdıtdıt"... 9 Eylül 1922 sabahı, İzmir'e giren süvari birliklerimizin atlarının nal sesleridir. Onu duyunca ağlamamız çok normaldir... dedim.
Derin bir sessizlik oldu. Öğretmen masanın üstünde duran laptopun bir tuşuna bastı. İstiklal Marşımızın müziği sınıfta yankılandı.
Ayağa kalktım. Yine gözlerim yaşardı. Hatta kalbimin atışını sarsıntıyla hissediyordum. Birdenbire diğer veliler de ayağa kalktılar. Öğretmenler zaten ayaktaydı. Onlar da başlarını öne eğdiler. Marş bitince oturduk. Öğretmenimiz;
- Giriş notalarını çalıp "Bu mu?" diyecektim. Gerek kalmadı, dedi.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın