Türkiye’nin Dış Borcu Ve Ağırlaşan Borç Yükümüz

26.07.2013
Mayıs ayı ortalarında 1961 yılından bu yana 52 yıldan beridir borçlu olduğumuz IMF’ye olan borcumuzun son taksiti 426 milyon doları ödedik ve IMF’ye olan borcumuzu bitirdik. Ülke olarak yarım asırdan fazladır IMF’ye borçlu yaşamışız ve İMF den her borç alışımızda IMF’nin önümüze koyduğu şartları kabul etmek zorunda kalmışız. Gerçekten IMF’ye olan borçlarımızın ödenerek bitirilmesi büyük bir başarıdır ama işin gerçek yüzü IMF’ye olan borcumuz bitti diye de tüm borçlarımızın bittiğini düşünerek sevinmeyelim, IMF’ye olan borcumuz aysbergin sadece su yüzeyinde görünen kısmıdır. Birde aysbergin su altında kalan göremediğimiz, görmemizin istenmediği gösterilmeyen kısmı var ki işte o göremediğimiz ya da görmemizin istenmediği gösterilmeyen kısmını yazımızda görmeye çalışacağız...

IMF’ye borçlarımız sona erdi ama iç ve dış borçlarımızın genel durumu sanıldığı gibi öyle pek iç açıcı durumda değil, daha doğrusu iç ve dış borçlarımız azalacağına yıllar içerisinde çoğalarak hatta katlanarak günümüze kadar gelmiştir. İç ve dış borçlarımıza verilerin ışığı altında bakarsak şu an içerisinde bulunduğumuz durumun vahametini daha iyi anlamış oluruz...

2002 yılında 129,6 milyar dolar olan dış borçlarımızın,2005 yılında 170 milyar dolara,2008 yılında 281 milyar dolara,2010 yılında 292 milyar dolara,2011 yılında 304 milyar dolara, 2012 yılı sonunda ise Merkez Bankası'nın 7,7 milyar, özel sektörün 226 milyar dolar olan borcuyla birlikte ülkemiz toplam dış borcunun 336,9 milyar dolara yükseldiği görülmektedir.2002 yılı 64,5 milyar dolar olan kamu borçları ise 2012 yılı sonunda 103,1 milyar dolara yükselmiştir...   

2005 yılında dış borç stokunda kamu sektörünün payı daha yüksekken 2005 yılından sonra bu oranın değiştiğini ve dış borç stokunda özel sektörün payının hızla artmaya başladığı görülmektedir. Yine kısa vadeli borçların vade yapısının kısalması ve bu borçların % 88’inin özel sektöre ait olması önemli bir sorun oluşturmaktadır.2002-2012 döneminde Merkez Bankası'nın dış borcu 22 milyar dolardan 7,7 milyar dolara gerilerken, kamunun dış borcu % 59,8 oranında net 38,6 milyar dolar artışla 103,1 milyar dolara, özel sektörün dış borcu ise % 425 oranında net 183 milyar dolar artışla 43,1 milyar dolardan 226 milyar dolara yükselmiştir...

Türkiye’nin toplam dış borç stokunda 10 yılda % 160 oranında 207 milyar dolarlık bir büyüme yaşanmıştır. Diğer bir ifadeyle son 80 yılda oluşan borç stokumuzu 100 kabul edersek, son 10 yılda buna 160 daha eklenmiştir. Buradan da ortaya çıkan gelişme, IMF'ye olan borcumuz sıfırlansa bile kamunun toplam dış borcunun büyümeye devam ettiği, toplam ülke dış borcunun da yüksek bir hacme ulaştığını veriler açık şekilde ortaya koymaktadır...

Son 10 yılda yoğun sıcak para girişlerinin reel döviz kurunu düşürmesinin de etkisiyle özel sektör yüksek oranlarda dışarıdan borç alarak aşırı kur riski üstlenmiştir. Özel sektörün yani banka ve finans kuruluşlarının dışarıdan aldığı bu fonları iç borçlanma ihalelerinde devlete satmış böylece özel sektörün ve kamunun borcu birbirine paralel olarak hızlı şekilde bir artış göstermiştir... 

****

Hane Halklarının borç durumuna bakacak olursak; 

2002 sonrasında en hızlı borç artışı hane halklarında görülmüştür. Son 10 yılda uygulanan ekonomik politikalar sonucu çalışan kesimlerin reel (gerçek)   alım gücü gerilerken tam tersi halk tüketime özendirilmiş ve bunun sonucunda da tüketici kredilerinde büyük bir artış deyim yerindeyse patlama yaşanmıştır... 

Halkın geliri artmamasına rağmen, banka ve finans sektörü imkânlarıyla çok daha fazla tüketime alıştırılan halka sanal refah yaşatılmıştır. Son 10 yıllık dönemde bankacılık ve finans kesimi yurtdışından halk ise bankalardan borçlanmaya teşvik edilmiştir. Bu dönemde yüksek faiz-düşük kur politikasını dünyadaki en yüksek reel faizin verilerek uygulandığı rantiye, bankalar ve finans kuruluşları ihya edilirken halk ise resmen tüketici kredisine ve kredi kartlarına mahkûm edilmiştir. Son 10 yıllık dönemde hane halklarının borç yükü aşırı şekilde katlanmıştır. Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarında ki borçlanma 2002-2012 döneminde 38 kat büyüyerek 6,4 milyar liradan 255 milyar liraya yükselmiştir. Tüketici kredilerinin 2002 yılı sonunda sadece 2,2 milyar TL olan bakiyesi 2012 yılı sonunda 185,9 milyar liraya, kredi kartlarındaki borç bakiyesinin ise 4,1 milyar liradan 68,8 milyar liraya yükseldiği görülmektedir...

Hane Halkı Borç Yükü; 
  
2002 Yılı Tüketici Kredileri 2,3 milyar TL. Kredi Kartları 4,1 milyar TL. Toplam 6,4 milyar TL.
2003 Yılı Tüketici Kredileri 6 milyar TL. Kredi Kartları 6,6 milyar TL. Toplam 12,9 milyar TL.
2004 Yılı Tüketici Kredileri 12,9 milyar TL. Kredi Kartları 13,8 milyar TL. Toplam 26,7 milyar TL.
2005 Yılı Tüketici Kredileri 28,5 milyar TL. Kredi Kartları 17 milyar TL. Toplam 45,5 milyar TL.
2006 Yılı Tüketici Kredileri 46,2 milyar TL. Kredi Kartları 21,2 milyar TL. Toplam 67,4 milyar TL.
2007 Yılı Tüketici Kredileri 65,6 milyar TL. Kredi Kartları 25,8 milyar TL Toplam 91,4 milyar TL.
2008 Yılı Tüketici Kredileri 81,1 milyar TL. Kredi Kartları 32,8 milyar TL. Toplam 113,9 milyar TL.
2009 Yılı Tüketici Kredileri 89,8 milyar TL. Kredi Kartları 34,8 milyar TL. Toplam 124,6 milyar TL.
2010 Yılı Tüketici Kredileri 124,9 milyar TL. Kredi Kartları 43,2 milyar TL. Toplam 168,1 milyar TL.
2011 Yılı Tüketici Kredileri 162,1 milyar TL. Kredi Kartları 53,9 milyar TL Toplam 216 milyar TL.
2012 Yılı Tüketici Kredileri 185,9 milyar TL. Kredi Kartları 68,8 milyar TL Toplam 254,7 milyar TL. (Kaynak; TÜİK Hane Halkı Endeksleri)  
 
Vatandaşın takipteki borç oranına baktığımızda ise; takipteki tüketici kredilerinin toplam tutarı Nisan 2013 itibariyle 9 milyar 54 milyon TL’ye yükseldiği görülmektedir...

BDDK (Bankacılık Düzenleme Ve Denetleme Kurumu)   verilerine göre; ödemelerini aksattığı veya çektiği kredisini ödeyemediği gerekçesiyle Nisan 2013 tarihi itibarıyla tüketici kredisi kullanan 1.139.604 (birmilyonyüzotuzdokuzbinaltıyüzdört)   kişi takibe alınmıştır. Yine 1.976.617 (birmilyondokuzyetmişaltıbinaltıyüzonyedi)   kişi ise kredi kartı borcunu düzenli ödemediği veya hiç ödeyemediği için bankalar tarafından haklarında takip başlatılmıştır...

BDDK verilerine göre 2002-2013 yılları arasında kredisini ödeyemeyerek takibe alınan tüketici kredileri toplam tutarı (katılım bankaları hariç): 

Mart 2004’te bankalardan tüketici kredisi kullananların sayısı 2.995.089,
Nisan 2013’te bankalardan tüketici kredisi kullananların sayısı 18.927.307 

Mart 2004’te bireysel kredi kartı kullananların sayısı 14.607.722,
Nisan 2013’te bireysel kredi kartı kullananların sayısı 34.772.111 olarak açıklanmıştır.(BDDK verilerinde, kredi kartı verilerine kurumsal kredi kartı bilgileri dâhil edilmemiştir.)  

Aralık 2002’de toplam tüketici kredileri tutarı; 6 milyar 883 milyon lira, 
Aralık 2002’de takip hesaplarında izlenen tüketici kredilerinin toplam tutarı; 278 milyon lira (Hesaplamaya Katılım bankaları dâhil edilmemiştir.)  

Nisan 2013’te toplam tüketici kredileri tutarı; 295 milyar 190 milyon lira 
Nisan 2013’te takip hesaplarında izlenen tüketici kredilerinin toplam tutarı; 9 milyar 54 milyon lira 
(BDDK tüketici kredilerine bireysel kredi kartı tutarlarını, takip hesaplarında izlenen tüketici kredilerine ise takip hesaplarında izlenen bireysel kredi kartı tutarları dâhil etmiştir.)   

****

Diğer yandan cari işlemler açığına bakacak olursak; 

2002 yılında 626 milyon dolar olan cari işlemler açığımız 2013 Ocak ayı itibariyle yıllık bazda 47,6 milyar dolar oldu. Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı 2002 sonu itibariyle % 169 düzeyinde yani Türkiye’nin her 100 dolarlık kısa vadeli dış borcuna karşılık, Merkez Bankası’nın kasasında 169 dolarlık döviz rezervi bulunuyordu. Toplam rezervlerin kısa vadeli dış borç ve cari açığı karşılama oranı ise % 163 düzeyindeyken, Merkez Bankası’nın altın ve döviz rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı 2013 Ocak ayı sonu itibariyle % 116,6’ya; cari açıkla birlikte toplam yükümlülüğü karşılama oranı ise % 80,8’e inmiştir...

Ülkemiz de rezervlerin son 10 yılda hızlı bir artış gösterdiği bir gerçektir. Fakat asıl önemlisi rezerv artışının kaynağının ne olduğudur. Harcadığından daha az döviz kazanan Türkiye ekonomisinde yabancı sermaye yatırımları da yeterli seviyede olmayınca net borcu artırmadan rezerv artışı sağlanamaz.100 milyar dolara ulaşan rezervle övünmemizin gerçekte bir anlamı yoktur. Yine bu 10 yıllık dönemde çoğu stratejik öneme sahip ülkemiz ekonomisinin temel yapıtaşı birçok kuruluşunda özelleştirmelerle satıldığı ve bu satışlardan elde edilen gelirlerin de borçlarımızın kapatılmasında kullanıldığı göz ardı edilmemelidir...

IMF’ye olan borcumuzun ödenerek bitirilmesinin Türkiye’nin hiç borcu kalmamıştır şeklinde ve büyük bir başarıymış gibi halka sunulması ne derece doğru bir davranış olduğu üzerinde düşünülmelidir...

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar