Türkiye’nin tanınmış şairi Mehmet Nacar’ın ''Hasrete Yolcuyum'' Kitabının Dil ve Üslup Özellikleri Hakkında İnceleme.

14.05.2013

Bu Eser 15.05.2013 Tarihinde Günün Yazısı Olarak Seçilmiştir.

(Mecazlar – I. Makale)

Doç.Dr.Tamilla Abbashanlı (Aliyeva)

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi,

Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü,

Öğretim Üyesi,

Azerbaycan

Azerbaycan’da basılmış “Edebiyatşünaslığın Esasları” kitabında bedii dil hakkında bunlar dile getirilmiştir: “Bedii dil bedii eserlerin dilidir. Hayatı, varlığı şairane bir şekilde, tasvirler aracılığı ile gösteren sanat eserlerinin dili bedii dildir. Tabii ki, bu dil halk dilinden kenar bir dil değildir. Canlı konuşma dili, edebi dil, bedii dil-genellikle bunların hepsi halk dilinin ayrı ayrı dallarıdır. Ayrılıkta bunların hiç biri genel halk dilini kapsamaz ve ifade edemez. Ona göre ki, bunların her birinin kendine has özellikleri vardır. Bedii dil genel halk dilinin bütün kurallarına tabidir ve halk dilinin kuruluş, zenginlik, söz ihtiyatı ve elvanlığını burada bulmak mümkündür. “(s.70)

Canlı konuşma dili edebi dil de bedii dilden farklıdır. Bellidir ki, dilin lügat terkibinde ve ya lügat fondünde olan bütün sözler onun hazinesi hesap edilir. Dil lazım geldiği zamanı ihtiyatta olan söz hazinesinden istifade ediyor. Bedii dilde öyle bir söz yoktur ki, bedii dilde kullanılmasın. Konuşma dilinde kullandığımız bütün sözlerin bedii dile girmeğe hakkı yoktur. Bu sözler bedii dile girmek için özel “kontrolden” geçmelidir.

“Çok asırlık ve zengin edebiyat tecrübesi gösterir ki, bedii dile, bedii esere girmek için her söze “belge” verilmiyor, özellikle, çeşitli bilim sahalarına ait olan sözler ait oldukları ilim sahalarında kullanılsalar da şiire, bedii dile gire bilmezler. “ A.G.E. s.71)

Eğer şair ve ya yazar eserinde insanların ahlakına kötü etki gösteren söz işletirse, bu zaman mutlaka okuyucularından özür diliyor. Tabii ki, bu kurala önceler emel ediliyordu, şimdi postmodernist denilen bu üslup vardır, orada her şey kullanıla bilir-diyorlar postmodernist yazar ve şairler.

Edebiyatşünas bilim insanlarının fikrince her sözü edebi ve bedii esere getirmek dilin özelliğini bilmemek, dili bozmak demektir. Bedii dilde söz ve ifadelerin durumu ağır ve mesuliyetlidir. Neden? Burada sözlerin yeri dar, ifade ettiği fikirler geniş olacaktır. Yani az söz ile geniş, derin mana ifade edilmelidir. Türk dünyasının ölmez sanatkârı Nizami Gencevi ne güzel demiş:

Sözün de su gibi letafeti var,

Her sözü az demek daha hoş olar

(N.Gencevi’nin kıtabı) (s.85)  Nizami.İnciler. T.C.Kültür Bakanlığı. Türk Dünyası edebiyatı Milli Kütüphane Basım Evi, Anakara 1994

Rus şairi Nekrasov da N. Gencevi’nin fikirlerini bir daha onaylıyor:

Şiir parlak zara benzer,

Saf ve temiz olmalı zar.

Şair olan unutma ki,

Güzelliği budur şiirin,

Söz az olsun, mana derin.

(.71; Müdrik sözler Aleminde, Bakı, Azerneşr, 1984, )

Bedii dilin özelliklerinden biri de büyük bir fikri kısa bir aforistik ifade ile okuyucuya iletmektir. Bu yönden şiirler atasözlerine, manilere çok benziyorlar.

Bu gün şiirinin dil ve üslubundan konuştuğumuz Anadolu’nun güzel bir bölgesinde yaşayıp yaratmış hürmetli şairimiz Mehmet Nacar’ın şiirlerinde yukarıda söylediğimiz kuralları gördük ve şiirlerinden konuşmadan önce şairimize, hocamıza ve üstadımıza teşekkür ederiz.

Demin belirttiğimiz gibi, Mehmet Nacar’ın şiirlerinin konusunu ele almayacağız, sadece dil ve üsluptan konuşacağız. Aslında M. Nacar şiirlerinde önemli konulara da dokunmuştur. Örneğin, vatan, halk, Atatürk, Türk dünyası, doğa, aşk, dost vs. Bunlar da bir makalenin konusudur. Allah nasip ederse, bir gün bunlar hakkında da bir inceleme yazı hazırlarız, yeter ki, saglık olsun…

M. Nacar’ın kitaptaki şiirlerinin dilini hem edebiyatşünaslık, hem de dilcilik yönünden inceledik. Aynı zamanda başka eserlerde görmedigimiz yeni bir yöntem, yeni bir kurgu

İle karşılaştık. Şair yeni bir usul bulmuş ve  bu usule biz “mesaj gönderme” adını verdik.

Günün nabzını gösteren fikirlere rastladık. Değişik hiciv türünü keşif ettik bu şiirlerde. “Çok güzel” deyeceğimiz ifadeler gördük ve bunları bu makalede sizlerin takdimine sunmakla beraber aynı zamanda fikirlerimizi sizinle paylaşacağız.

Yukarıda söylediğimiz gibi, M. Nacar’ın şiirinin dili bedii dilin kurallarına cevap veriyor, tabi ki, küçük kusurlar da olacak.

Bedii dilin canı, kanı mecazlardır. Mecazlar belli bir mefhumların bir biriyle karşılaştırılmasıdır, mecaz –sözün sözlükteki anlamında değil, başka anlamda, bazen ise aksi anlamda işlenmesidir. İçerisinde mecaz, istiare olmayan şiir şiir değildir. Bu şiirin diline bedii dil demek yanlıştır. Mecazda mefhumun birinin özelliği o birinin üzerinde göçürülür ve ikinci hakkında fikir daha da güçlü oluyor. Mecazın en güçlü türü teşbihtir (istiare). M. Nacar’ın şiirlerindeki istiarelere dikkat edelim. Onu da deyelim ki, onun şiirlerinde bol bol mecaz var, ona göre de şiirlerinin bedii dili çok zengindir:

İpekten yumuşak gönülsün bende,

Elim uzanınca taş olmasaydın* (s.1) M.Nacar, “Hasrete Yolcuyum” kitabından, s.1

Kurumuş dallarda baykuş gibiyim,

Ele bahar geldi, bana sonbahar” (s.2)

Özlem ateşinin yangın yerinde,

Sevdamı bulmanı beklemekteyim (s.3)

Şair bu örneklerde “gönülü yumuşak ipeğe”, kendisini “kurumuş dallardaki baykuşa”, “Özlemi ateşe” benzetir ve böylece esas fikrini güçlendirir. Bundan başka şairin şiirlerinde çok sayıda teşbihe rastladık ki, sadece bunları söylemekle yetineceğiz: “Yıldızlar mızraptı, dolunay teldi”; “Yıldızlar falcıydı, ay bahtiyardı” (s.34); “Masada kar gibi eridim yoksun” (s.35); “Bir güvercin olsan koynuma girsen”, Ekildin bahçeme gonca gül gibi”(s.41); “İçimde açmamış goncaydı ümit” (s.45); “Çığ taneli goncayı andıran tebessüm” , “Ucu sevdaya varan zirvemde ak bulutsun” (s.46); “Hiç susmayan şarkısın gönlümün semalarında” (s.47); “Ben sevda bahçesi, sen de çiçeksin” (s.52); “Gözlerimi halı yaptım yoluna” (s.55); “Gözlerinin rengidir gönlümün eğlencesi” (s.56); “Sırrına erdiğim çile ilminin”, “Gönül salonunda sevda filminin” (s.57); “İdam ipim olsa kınalı saçın” , “Çile ipliğinden kördüğüm yumak” (s.58); “Kara giymiş bir bulut karşı dağda ağlıyor”; “Sevda türküsü söyler ağaçlarda serçeler” (s.61); “Yaşarım Antep’in mahzun halini” (s.62); “Her çiçek gözünden bin damla saçar” (s.64); “Harman olmuş duygularım yüreğimden akan seldir” (s.68); “Denizi doldurur akmayan yaşlar” (s.92); “Bilgi bahçesinin ilkbaharından” (s.94); “Bir kez çimdikleyin vicdanınızı” (s.98) vs.

Buradaki benzetmelerin – teşbihlerin bazısı benzetilerek üstü örtülü benzetilmiyor, bazısı ise üstü örtülüdür, bunu okuyucu anlar. Çünkü benzettiği özelliğin kime ait olduğunu okuyucu biliyor. Örneğin;  “Kara giymiş bulut ağlıyor”, burada bulut insana benzetilir, ağlamak insana mahsustur. Sevda türküsü söylemek, mahzun olmak, gözünden damla saçmak çimdiklemek insana, harman olmak – buğdaya,  akan seller ise doğaya mahsustur.

Mecazın bir türü olan abartmalara burada rastladık. Örneğin; “Denizi doldurur akmayan yaşlar” ı  göstere biliriz.

Bir daha önceki fikrimizi tekrar ediyoruz ki, mecazlar şiirin dilini zenginleştirir. Üstad şairlerin dili her zaman mecazlarla zengin olur. M. Nacar böyle şairlerden olduğu için onun şiirlerinin dilinde çok sayıda mecazlar bulduk, şimdi onları dikkatinize sunmak istiyoruz.

Yan yana uçardık en yükseklerde,

Kanadı kırılmış kuş olmasaydın (s.1)

Kavrulan çöllerde ne işim vardı,

Leyla ordusuna baş olmasaydın (s.1)


               Bu üç örnekte bulunan mecazlar en fazla mecazın ikisi mübalağa türüne aittir. Çünkü uçmak kuşa mahsustur,  şair ise sevgilisi ile göklerde uçmak istiyor. Ve ya: şair sevgilisinin resmini içmek istiyor. M. Nacar onu atıp giden sevgilisinin ardınca çöllere düşmüş, ama o kız Leyla ordusuna baş olmuş. Burada bir kinaye var:-Leyla aşkın, sadakatin, ehdü-peymanın, vefanın simgesidir, şairin sevdiği kız Leyla ordusuna baş olmuş. Ama bu kız da Leyla gibi vefalı dırsa, şairin çöllerde ne işi?

Başka örnekleri mısraların içinde değil, ayrıca dikkatinize sunuyoruz: “Gözleri gönlümü çaldıktan beri” (s.7);  “Buzlu yüreğinden sevgiyi tüket”, “Yanılıp yanarak tüten olmasın”; “Sabahsız gecenin dostudur şişe” (s.8), “Candan kopardığım sevgi gülünü”, “Hüzünler canımı dağladığında”, “Yaralı yüreğim ağladığında” (s.9); “Sevgi meydanında süren kavganın”, “Sevgi bahçesini buladın kana” (s.10); “Baksana gönül garsonu”, “Gönül kasalarımdaki servetleri”, “Gözlerine yükle getir”, “Ben sevda marka içerim”, “Ayrılık mikrobu bulaşmasın” (s.11); “Asma kilit vardı dudaklarımda” (s.13); “Hüzünlerim üfler ney’e”; “Dil yolladım sana doğru”, “Gönlümü verdim postaya, kul yolladım sana doğru”, “Ümit nikâhlı yüreği, “Dul yolladım sana doğru” (s.15). Yeni örneklere geçmeden önce buradaki mecazlara aydınlık getirelim. Bu örneklerde tahminen iki tür mecaz kullanılmıştır: 1.mübalağa türlü; 2.Kinaye türlü. Mübalağalı mecazlara bunları ait ettik: Buzlu yürek; sevginin tüketilmesi, hüzünlerin canı dağlaması; yaralı yüreğin ağlaması, sevgi bahçesini kana bulamak, dudaktaki asma kilit, ümit nikâhlı yürek, posta ile dil ve dul yollamak, hüzünlerin ney’ye üflenmesi; vs. Kinayeli mecaz:  gönül garsonu; gönül kasalarındaki servet; sevdanın da markalı olması; ayrılık mikrobu vs. Aşağıdaki dörtlükte çok güzel mecazlar kullanılmıştır:

Geçtim sevda otağından,

Öptüm gönül eteğinden.

Bin bir sevgi peteğinden,

Bal yolladım sana doğru (s.15)

M. Nacar’ın kitabı bildiğimiz gibi, “Hasrete Yolcuyum” adlanır ve onun bu adda olan şiiri dikkatimizi daha çok çekti. Şiirin adı da mecazdır:-Hasrete Yolcuyum. Şair her zaman hasrete yolcudur, gece gündüz gidiyor, ama hasret bitmiyor. Geri dönüş de yok, çünkü geri dönüş umutsuzluk demektir, şair ise umudunu kayıp etmiyor:

Bitmez servet sandım, paslanmış pulu,

Gönlüm o servetin ağlayan dulu.

Gaipten çağırır, meçhulün yolu,

Hasrete yolcuyum, dönemem artık (s.19)

Bu şiirde hayli mecaz vardır. Örneğin, “Gönlüme diz çökse vuslatın atı” (s.19), “Sevdamın güneşi dünyamı yaktı”, “Cennetin kapısı yarın dudağı”, “Izdırap dağının yücelerine” vs. “Cennetin kapısı yarın dudağı” ifadesi divan şiirinden gelir, klasik şairlerimiz buna benzer ifadeler çok kullanmışlar. Nesimi’de, Molla Penah Vagif’de, Karacaoğlan, Aşık Elesger ve başka şairlerde çoktur. Genellikle, bu şiirde mecaz daha  fazla kullanılmıştır:

Izdırap dagının yücelerine,

Konuğum sabahsız gecelerine.

Yalan ovasının ecelerine,

Minnetten yorgunum, inemem artık (s.19)

M. Nacar’ın başka şiirlerine kısa bakış yapalım. Örneğin “Kömüre bulanmış baht kumaşından”, “Yaralı gönlümü saran ateş” (s.21), “Gönlümün gülünde ötüşen kuşlar”, “Bakışın başrolde oynuyor her gün”,”Sevdanın renginde görüldü yine” (s.25), “Sevgi boncuğunu ipe dizdiğim” , “Hüzün bulutunu başımdan savan”(s.27), “Sevgi bardağıydım hasretle doldum” (s.30), “Reçete sayılsın bahtıma ferman” (s.33), “Gönlümü astığım bir kurumuş dal” (s.38), “Yaktığın gönlüne her yanı yama” (s.40), “Gönül kumaşıma bürürüm seni” (s.41), “Yudumlarken sevdayı, yolumuzu seçenler” (s.56), “Hasreti eksen de geçemem senden” (s.59) vs.

Şairin “Gemi” adlı dörtlüğünde de derin anlamlı mecazlar verilmiştir:

Gönül kumaşına, sevda deseni,

Çizer oya oya, kahve gözlerin.

Sevda denizinde, büyülü gemi,

Girer gizli koya, kahve gözlerin (s.23)

Şair bu dörtlükte mecazın gücüyle hem kalbindeki ince duyguları okuyucuya iletir, aynı zamanda sanki sevgilinin kahve renkli gözleri türü gönül olan bir kumaşa hem sevda desenini oya oya diziyor. Ve bir de gerçek geminin denizlerdeki halını gösterir. Elbet ki, bütün bunlar M. Nacar’ın kaleminin, ilhamının gücüyle ortaya konulur. Bir de Allah’tan gelen fıtri başarının gücüyle.

Çok değerli üstadımız M. Nacar’ın şiirlerindeki mecaz dünyasından ayrılmak istemesek te ayrılmak zorundayız. Çünkü gelecekte yazacağımız konular bizi af etmezler. M. Nacar’ın şiirlerindeki deyimler, şiirdeki felsefi fikirler, şairin hicivleri, şiirlerdeki mesajlar ve aktüel konular, mısra içinde mısra, söz oyunu, aşk konusu, dilcilik elementlerinin şiirde kullanılması, neologizm ve argo, güzel ifadeler ayrıca inceleme istiyor. İnşallah bir gün onları de işleyeceğiz, inşallah. Sayın M. Nacar Hocamıza şiir, sanat yolunda uğurlar diliyoruz. Her zaman böyle güzel şiir kitaplarını bekliyoruz.

*Okuyucuları yormamak için örnekleri iki mısra ile verdik.

Kaynaklar:

M.Celal; P.Halilov (1972).  Edebiyatşünaslıgın Esasları. Bakı, Maarif neşriyatı, s.70

A.G.E, s.71

N.Gencevi. (1994). İnciler. T.C.Kültür Bakanlığı, Milli Kütüphane Basım Evi, Ankara, s.85

K.Tarverdiyeva (1984).Müdrük Sözler Aleminde. Bakı, Azerneşr, s.71

Mehmet Nacar (2007). Hasrete Yolcuyum. Kilis, Kent Ofset Tesisleri.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar