Türkülerin Yapısı Ezgileri Konuları Türleri ve Tasnifi

27.05.2011

 

 

TÜRKÜ KELİMESİNİN KÖKENİ

 

Türk halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Ezgisi yönüyle diğer halk şiiri türlerinden ayrılır. Türküler genellikle anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuş ve bunlar da eğitim eğilimine girmiştir.

 

Türkü sözü muhtelif Türk boylarında farklı kelimelerle isimlendirilir. Türküyü Azeri Türkleri mahnı, Başkurtlar halk yırı, Kazaklar türki, türik halık äni, Kırgızlar eldik ır, türkü, Kumuklar yır, Özbekler türki, halk koşiğı, Tatarlar halık cırı, Türkmenler halk aydımı, Uygur Türkleri de nahşa, koça nahşisi derler. Hikmet Dizdaroğlu, Türkü teriminin ilk defa XV. yüzyılda Doğu Türkistan'da aruz vezniyle yazılmış ve özel bir ezgi ile söylenmiş ürünler için kullanıldığını, hece vezni ile söylenmiş türkülerin Anadolu'daki ilk örneğini ise, XVI. yüzyılda buluruz. Türkü şekline uygun ve türkü adını taşıyan sözünü ettiğimiz bu parça XVI. yüzyıl halk şairlerinden Öksüz Dede'ye ait olduğunu söylemektedir. [1]

 

Türkü teriminin kaynağı, Türk sözcüğüdür. Türk sözcüğünün sonuna nisbet eki ( i) eklenerek Türkî elde edilmiş, bu sözcük zamanla türkü haline gelmiştir. Türklere mahsus bir besteyle söylenen şarkılardır. Öteki halk şiiri türleri gibi türkünün de en büyük ayrımı, ezgisindedir. Mani ve koşma tipindeki şiirler ezgilerin değişmesiyle, türkü olur.

 

Şiirsel anlamda ise türküler koşuklardan türemiştir. İslamiyet öncesi dönemde de koşukların kopuz, yır, jır, çöğür adını verdikleri sazlarla ezgili olarak söylendiği bilinmektedir. Fakat türküler ezgili olarak söylenirken, aman, oy, hey hey, eyvah ey, aman aman gibi ölçü, durak veya nakarat harici ilavelere maruz kalarak halk şiirimizdeki şiir formatlarından biraz daha farklı hallere girebilmekte, ölçü durak ve klasik şiir şekillerimize aykırı uygulamalara da bürünebilmektedir. Buna rağmen Türkçülerimizin sözleri bu ilaveleri göz ardı ettiğimiz zaman bu özelliklerin hepsini taşır.

 

TÜRKÜLERİN ŞİİRSELLİĞİ

 

Türkülerimiz hayatın canlı akışı içerisinde meydan gelen ölüm, facia, ayrılık, gurbet, yayla, sevgiliye özlem, sılaya hasret, eş dost ve akrabadan ayrılık gibi duygu patlamalarının ardından söylenmiş içli, doğal, katışıksız duygularla ve saf dille söylenmiş ezgili şiirlerdir. Pek çok türkü yörenin adını zikrederek başlar

 

"Kütahya'nın pınarları akışır

Devriyeler kol kol olmuş bakışır"

 

"Şen olasın Ürgüp, dumanın bitmez

Oğlun Ahmet küçük yerini tutmaz"

 

"Bir bulut kaynıyor Sivas ilinden

Ucu telli name aldım yârin elinden"

 

"İzmir'in Kavakları

Dökülür yaprakları"

 

"Iğdır'ın al alması ( ay balam)

Yemeye bal alması."

 

Anonim Türkülerde, yer, çevre, yöre, olay, facia ve duygu birebir yaşanmıştır. Olay, mekân ve duyguların yaşanmışlığı, tüm sıcaklığı doğallığı ve içtenliği ile türkülerin sözlerine ve ezgilerine yansır. Eflatun Cem Güney “Türkülerimiz "süt be süt şiirdir" diyerek türkülerin şiirle olan bağlantısını ortaya çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Doç. Dr. Ali Osman Öztürk ise türkülerin şiirsel özelliği için şunları söyler: "Türküler, söz ve ezgiden meydana gelen bir şiirin işlevini sadece mırıldanılmakla da yerine getirebilen, sözsüz de olabilen şiirlerdir." , "Türkünün metni her şeyden önce dışarıdan bakılınca, ölçülü, uyaklı, durgulu ve vurgulu bir metindir. Dizeler sondan, içten ve hatta baştan birbirleriyle irtibatlandırılmıştır. Bu haliyle metin sağlam dokulu bir metindir. [2]

 

Türkülerde şiirlerde de olduğu gibi mecazlı (değişmeceli) bir dil vardır. Türkülerimizdeki bu mecazlı dil, anlatılmak istenen şeyleri mecaz ve diğer söz sanatlarıyla somutlaştırarak dile getirir. Türkülerde de pek çok simgeler, semboller, divan şairlerimizin dediği şekliyle mazmunlar vardır. Simge, soyut duygu, düşünce ve kavramların somut sözcüklerle açıklanmasıdır. Doç. Dr. Ali Osman Öztürk türkülerdeki simgeler konusuna şöyle bir açıklık getirmiştir:

 

“ Örn. Ben şimdi gül ve bülbülü anarsam, aynı zamanda aşktan, sevgiden söz ettiğim hemen anlaşılır. Türkülerde her bir bitki, hayvan, renk ve sayının ayrı simgesel bir anlamı olduğu söylenebilir. Türkülerdeki simgeler bitki, hayvan, renk ve sayı vs. ile sınırlı değildir. Ayrıca her bir davranış da simgesel olarak anlamlandırılır. Türk halk türkülerinin yapılarında dikey bir yapı prensibini tespit ederiz. Bu dikey yapı prensibinin Türkçe karşılığı, türkülerimizdeki nakaratlar, yani kavuştaklardır. Bu kavuştaklar, esasen türkülerin ya en sakin ya da en hareketli bölümlerine tekabül eder. O halde söyleyen ya da dinleyenin en rahatladığı ya da coştuğu anı ifade eder. Böylece şiirin işlevine uygun olarak, kavuştak yapısal bir önem kazanır türkülerde. Bu önemi şimdiye dek herhalde en güzel dile getiren kişi, görüşümce E. C. Güney olmuştur: ‘Mısraların bir pınar gibi akışı ve kavuştakların kurnasına dökülüşü". Türküde her kıta yeni bir başlangıçtır. Gözlem-Anımsama-Duygulanım aşamaları hep yeniden tekerrür eder, kavuştaklarda teselli bulunur’." [3]

 

TÜRKÜLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE YAPISI

 

Türkülerimizde diğer halk edebiyatı mahsullerinde de gördüğümüz çok sayıda motiflere rastlamak mümkündür. Bade içmek, kara koyun, taş kesilmek, haberci kuşlarla selam yollamak vb. Türküler, destan, hikâye, efsane, ağıt, mâni, masal, bilmece, deyim, atasözü, dua, beddua, vb. ile sağlam örülmüş sıkı bir bağ içindedir. Türkülerle ağıtlar arsında çok sıkı bağlar bulunur. Şükrü Elçin, ağıtı, “İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlı-cansız bir varlığını kaybetme, üzüntü, telaş, korku ve heyecan anındaki feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini, şikâyetlerini düzenli-düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türküler” olarak tanımlar. [4]

 

Türkülerin belirli bir şekli yoktur. İki mısralı, koşma, mani tarzında yahut bentlerle kurulmuş türküler de vardır. Koşma yahut mani olarak bildiğimiz şekiller türkü nağmesiyle söylendiğinde adı geçen şiirlerden ayrılır. Çünkü halk, ezgi ile söylediği parçaları türkü olarak niteler. Türkülerin bentlerle bağlantıları hece sayıları bakımından eşit olmayabilir. Bağlantılar genel olarak anlamlı sözlerden ibaret olmakla beraber, çeşitli ünlemleri de ihtiva eder.

 

Bazı türkülerde, yapı bakımından bozukluk ve düzensizlikler görülür. Sözgelişi, aynı türküde hem dörtlük hem de beşlik şeklindeki nazım birimleri bir türkü bünyesinde yer alabilir. Hatta bazı türkülerin mısırlarındaki hece sayısı tutmayabilir. Bu türkülerin aslında da olabileceği gibi yöreden yöreye taşınırken unutulması veya bozuk ilaveler yapılması şeklinde de olabilmektedir.

Türkülerin varyantları meydana gelebilir. Bu yörede söylenen bir türkünü bir diğer benzeri diğer yörede de oluşabilir. Hatta pek çok türküde aynı dizelerin yinelendiğine sık sık şahit oluruz.

Türküler, tavırlarını yakılıp yaygınlaştıkları yöre veya bölgelerden alırlar. Bunun için otantiklik meselesi yapılan icralarda çok önemlidir. Otantik sıfatlarını kaybetmiş türküler, yoz bir kültüre dönüşmüş demektir. Bu yüzden otantiklik meselesiyle tavır kavramı arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Yurt içinde veya yurt dışında yaşayan Türk toplulukları, ağız (diyalekt), melodi ve ritim bakımından değişik karakterlere bürünmüş olmasına, THM’de “Yöresel Türkü Tavırları” denir." [5]

 

 

TÜRKÜLERDEKİ MELODİ VE RİTİM ÖZELLKLERİ

 

1.Türkülerdeki melodik yapı, dizi bakımından her yörede aynıdır. Fakat melodilerdeki zevk ve koku, bölge veya yörelere göre değişik karakterler arz eder.

 

2- Türkülerde kullanılan ritimler (usuller) her yörede hemen hemen aynı olmasına rağmen, vurgu olarak yörelere göre değişiklik gösterir. Mesela dokuz zamanlılardaki vurgulamalar, Trakya’da başka, Karadeniz’de başka, Teke yöresinde başka Doğu Anadolu’da başkadır.

 

3- Türküler yakılırken yörelerde var olan melodi ve ritim üzerine döşenirler

 

4- Türkülerde kullanılan usullerin bazı yörelerde birim zaman olarak veya usul sayısı olarak göllendikleri bir gerçektir. Mesela, hareketli dokuzlular Teke ve Doğu Karadeniz’de görülür. Dokuz zamanlıların genelde ise Trakya, Zeybek Bölgesi ve Karadeniz bölgelerinde birikim yaptığı gözlenen bir gerçektir." [6]

 

Türkülerimizde tavrın en belirgin özelliği, otantik ağız özelliğidir. Her bölgenin diyalektine (ağız özelliğine) uygun olarak, bir hançere yapısı gelişmiştir. Bu özellik, türkülerde tavır konusunda mühim bir yer tutar. Yöresel ritim ve melodi yapıları, türkülerin tavrının oluşmasında önemli faktörlerdir." [7]

 

Türkülerin Tür, Şekil ve Biçim Özellikleri

 

Türk Halk Müziği ezgileri yapı bakımımdan uzun hava ve kırık hava olmak üzere ikiye ayrılır. Kırık hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli bir usulle seyreden ezgileridir. Kırık havalar, anlatım ve söyleniş biçimi gibi çeşitli unsurlara göre ''zeybek'', ''bengi'', ''güvende'', ''bar'', ''horon'' gibi değişik isimler alırlar. Uzun hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli seyri bulunup, serbest bir ağızla söylenen ezgileridir. Çoğu zaman bir solist ses tarafından söylenmekle beraber, ''gurbet havası'' gibi ezgilerde eşlikli okumaya da rastlarız. Hem yöreden yöreye, hem de okunuş üslubu bakımımdan uzun havalar da ''maya'', ''hoyrat'' ''bozlak'', ''gurbet havası'', ''divan'', ''yol havası'' gibi formlara, biçimlere ayrılırlar.

 

Bunlardan birkaçını açıklayalım: Mayanın, özel ezgisi yanında, en belirleyici unsuru sözlerdir. Hece ölçüsünün 8+3= 11 kalıbıyla yazılmış, dört dizeli şiirler söylenir. Doğu Anadolu'da yaygın olan bir uzun hava biçimidir. Ayrıca ''cılgalı maya'', ''düz maya'' gibi çeşitleri de vardır. Divan da aruz ölçüsünün ''failatün, failatün, failatün, failün'' kalıbıyla yazılmıştır. Daha sonra halk şiirinin 15’li hece ölçüsü ile söylenen şiirlere de ''divan'' denmeye başlanmıştır. Aruz ölçüsü ile şiir yazan şairlerin şiirlerini ''divan'' adında bir çeşit antolojide toplamalarından dolayı, bu tür yazılmış ve halk arasında da yaygın olarak söylenen parçaların hepsine bugün ''divan'' denmektedir. ''Müstezat'', ''Semai'', ''Kalenderi'' gibi çeşitleri hem şiir biçimi, hem ezgi bakımından birbirinden farklı olmasına karşılık, hep divan diye anılmaktadır. [8]

 

Bozlaklar özellikle belli yörelerimizde önem kazanan bir çeşit uzun havalardır. Çukurova, Gâvur dağı, Antep, Maraş, Pınarbaşı Şarkışla yörelerimizde yayılan bozlaklar içerisinde Gavur dağı bozlakları olarak nitelendirilen Bahçe, Düziçi ve Osmaniye'deki bozlaklar inici bir karakter gösteren motif itibariyle Çukurova'nın diğer uzun havalarından ayrı bir karakter arz eden bozlaklardır. Bu ayrı karakter adı geçen yerleşim merkezinde "Gâvurdağı ağzı veya havası" olarak vasıflandırılır.

Bozlaklar üzerinde çalışmlar yapan Halil Atılgan Çukurova yöresindeki bozlaklarıyla ilgili yaptığı incelemede özetle şunları yazmıştır: ” Çukurova'da Bozlaklar, Öksüz Ali, Barak Dağı, Türkmeni, Avşar, Dadaloğlu, Elbeyli Karacaoğlan, Deli boran Çukurova bozlağı gibi çeşitler gösterirler.  Kadirli ve Kozan çevresinde yaygın olan, sözleri Dadaloğlu'na ait bozlakların ezgi karakterlerinde yiğitlik, mertlik ifade eden motiflere rastlanır.  Çukurova Bozlakları inici karakter gösterirler. (Yani dik seslerden başlayarak pes seslerde karar kılar.) Bozlak söylerken genelde "Ahey" şeklinde bir giriş yapılır "Bozlak söylemek" tabiri gelişmemiştir; türkü çığırmak, uzun hava çığırmak, senir havası çığırmak veya Karacaoğlan çığırmak gibi tabirler daha çok yaygınlık kazanmıştır. Hatta Karaisalı bölgesinde Bozlaklar senir havası olarak adlandırılırlar.” [9]

 

 

TÜRKÜLERİN TASNİFİ

 

Her şeyden önce türkülerimizin anonim ve âşık şiiri türküleri olarak iki ana gruba ayrılması gerektiğini unutmamalıyız. Pek çok halk ozanı şiirlerini tamamen anonim halk şiiri formatlarına benzetmektedir. Günümüz deki pek çok sanatçı, plak ve kaset çalışmalarında anonim halk türküleriyle birebir örtüşen türküler oluşturmaktadırlar. Bu manzumelerin sözlerine baktığımız zaman âşık şiiri geleneğindeki koşma, güzelleme, semailerden ziyade türkülerdeki şekil özelliklerine daha yatkın olduğu görülür.

 

  1. Ezgilerine göre

 

Mahmut Ragip Gazimihal’e göre usulsüzler ve usullüler olarak ikiye ayırabiliyoruz. Usulsüz olanlar uzun havalardır. Bunun da çeşitleri vardır: divan, bozlak, koşma, hoyrat, Çukurova. Usullü havalar, genellikle oyun havalardır.

 

  1. Konularına göre

 

Halk şarkıları iki ana bölümde toplanabilir:

  1. Hikâye şarkıları: hayali ya da şairane şarkılar; savaş ve kışla şarkıları; aile konuları, küçük serüvenler; eğlenceli ve gülünç şarkılar
  2. Kasideler(yanık ve dindarca şarkılar): dini konular, mucizeler; efsanevi, dramatik konular; tarihi şarkılar.

 

  1. Yapılarına göre

 

Türkülerin yapısı çok değişiktir. Halk şiiri türlerinden her biri türkü olabilir.

  1. Mani kıtalarında kurulu türküler: birbiriyle yakından ya da uzaktan ilgili konulara ilişkin mani kıtaları art artta sıralanarak ve bir ezgiye bağlanarak türküler meydana getirilir. Bu yapıdaki türkülerde birinci, ikinci, dördüncü diziler kendi aralarında uyaklıdır, üçüncü dize bağımsızdır. Her dörtlüğün uyak düzeni ayrıdır. Uyak şeması şöyledir: aaxa- bbxb- ccxc…
  2. Dörtlüklerle Kurulu, dördüncü dizeleri kavuştak olan türküler. Bu çeşit türkülerde ilk üç dize birbiriyle uyaklıdır, dördüncü dize her dörtlüğün sonunda kavuştak olarak tekrarlanır. Bu duruma göre uyak şeması şöyledir: aaan (xnxn, anan)- cccn- çççn…
  3. Dörtlüklerle Kurulu türküler: bu türkülerde ilk üç dize kendi aralarında, dördüncüsü ise öteki dörtlüklerin dördüncü dizeleriyle uyaklıdır. Uyak şeması şöyle olur: aaab (xbxb, abab)- cccb-çççb…

4 Bentleri dörtlük olanlar, kavuştağı tek dize olan türküler: Bu soy türkülerin uyak düzeni şöyledir: xaxa-n, xbxb-n,xcxc-nİlk dörtlüğün uyak düzeni değişik düzende olabilir: aaaa

  1. Bentleri dörtlük, iki dizeli olan türküler, üçlü olan türküler, dörtlük olan türküler, beşlik olan türküler
  2. Üçlüklerden Kurulu türküler: bu yapıdaki türkülerin uyak şeması şöyledir: aaa-ccc…
  3. bentleri üçlük, kavuştağı tek dizeli türküler. İki dizeli türküler.
  4. bentleri de kavuştakları da üçlüklerle kurulu türküler.
  5. bentleri üçlük kavuştakları dörtlük olan türküler.
  6. iki dizeli türküler
  7. bentleri iki kavuştakları bir dizeli türküler
  8. bentleri de kavuştakları da iki dizeli türküler
  9. bentleri iki kavuştakları altı dizeli türküler [10]

 

ARUZLU TÜRKÜLER

 

Hikmet Dizdaroğlu, aruzlu âşık türkülerini şu şekilde tasnif etmiştir:

 

Halk şairleri, divan şairlerinden etkilenme ve biraz da özenti sonucu, aruzlu şiirler de yazmışlardır. Örnekleri yalnız halk şiirinde gördüğümüz bir takım aruzlu eserler ortaya koymuşlardır. Halk şiirine özgü aruzlu türlerin başlıcaları divan, selis, semai, kalenderi, santranç, vezn-i ahirdir.

 

  1. Divan

Aruzun failatun, failatun, failatun, failun kalıbında olan şiirlere, saz şairleri divan adını vermişlerdir. Fuat köprülü, divanların hece ölçüsünün 8+8 kalıbına uyduğunu bildirmektedir. Divanlar ya gazel ya da murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olur. Musammat divanlarda vardır.

Dörtlüklerden oluşan divanların kafiye şeması şöyledir: aaba- ccca- ççça…

Bu şema, ilk dörtlüğün uyak durumuna göre değişebilir

 

Aaaa-bbba-ççça

Abab-cccb-çççb

Aaab-cccb-çççb

Divanın bir de ayaklı divan ya da yedekli divan adı verilen çeşidi var.

 

  1. Selis

 

Saz şairlerinin aruzun üç feilatun bir feilun kalıbına uyan şiirlerine selis denir. Çok rastlanılan gazel örgüsünde yazılanlardır. Uyak şeması, divanın aynıdır.

 

  1. Semai

 

Aruzun dört mefâîlun kalıbındaki şiirlere semai denilir. Gazel, murabba, muhammes, müseddes biçiminde yazılırlar. Uyak düzenleri, divan ve seliste olduğu gibidir. Semailer, hece ölçüsünün 8+8 kalıbına da uyarlar. Semailer üç türlüdürler

a-Gazel, murabba, muhammes, müseddes, biçiminde olanlar

b-musammat semai,

Aruzun aynı kalıbında olan, fakat her beyiti dört parçadan meydana gelen semailerdir.

c-Ayaklı(yedekli) semai

 

  1. Kalenderi

 

Terimin nereden doğduğu konusunda şimdilik belgelere dayalı ve kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Kalenderiler, aruzun mef’ulu mefâilu, mefâîlu, feûlun kalıbında yazılır ve özel bir ezgi eşliğinde söylenir. Ezgisi bakımından düz kalenderi, acem kalenderîsi, Emrah kalenderîsi gibi çeşitleri vardır. Vezinlerine gelince hepsi de on dörtlü, duraklı hecelidirler. Kalenderiler yapılarına göre üçe ayrılırlar.

 

A)Aruzun özel bir kalıbı ile gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olanlar

  1. B) ayaklı(yedekli) kalenderi

C)Hece ölçüsüyle ve dörtlük biçiminde kalenderi

 

  1. Satranç

 

Saz sairlerinin aruzla yazdıkları türlerden biridir, örnekleri azdır ve ancak on dokuzuncu yüzyılda görülür. Aruzun dört müfteilün kalıbındadır, gazel biçimindedir ve özel bir ezgiyle okunur. Satranç, musammat beyitlerinden oluştuğu için her dize iki eşit bölünür ve iç uyak bulunur. İç uyaklarına göre uyak şeması şöyledir: abab-cccb- çççb… Satranç hece ölçüsünün 8+8 kalıbına da uyar.

 

  1. Vezn-i aher

Saz şairlerinin, aruzun müstef’ilâtun kalıbında yazdıkları şiirlere vezn- i aher denilir. Vezni aherde her dize, ilkle uyaklı, dört esit parçaya bölünmüştür. Bir bentteki dizelerin her parçası ayrı harfle gösterilirse, bendin şeması şöyle olur:

 

Abcç

Bcçd

Cçde

Çdef

 

Birkaç bentten oluşan bir vezn-i aherin uyaklarının genel şeması, divan, selis, semai ve kalenderinin aynıdır. Üçlüklerden kurulu vezn-i aherin genel uyak şeması ise şöyledir: Aab- ccb-ççb  [11]

“Hemen hemen türkülerin çoğunun gerçek olaylar üzerine yakılmış olması, ölüm üzerine yakılan türküleri de daha hisli hâle getirmektedir. Türkü yakmak tabiri de özellikle ağıt niteliğindeki türkülerin insanları yakmasıyla ilgilidir. İnsanların yüreğini yakan acılar türkü ve ağıt olarak dillerden dökülmüş, insanların yüreğini yaktığı için de “türkü yakmak” ve “ağıt yakmak” deyimleri ile ifadesini bulmuştur” [12]

 

Şekli, konusu, yapısı nasıl olursa olsun türkülerin özü halkın özüdür. Türküler yapmacık olan hiçbir duyguya, halkın muhayyilesinde süzülmeyip demini almamış hiçbir yabancı veya hoyrat bir sözcüğe, suni söyleyişlere, doğal olmayan bağdaştırmalara veya benzetmelere özlerinde yer vermezler. Türk halkının özüne hoyrat düşen suni, gelen, doğal olmayan ne varsa türkülerin üzerinde öylesine itici ve öylesine yakışıksız duruverir. Türkülerimiz özüne yabancı olan veya henüz yakışmayı başaramayan imge, söz, benzetme ve duyguları bünyesinde taşımaz. Kimse de türkülere bunları taşıtamaz.

Türkülerimiz, ana dilimiz kadar saf, ana sütümüz kadar bizimdir.

 

 

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

 

[1] Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, TDKY. Ankara 1969.)

[2] Doç. Dr. Ali Osman Öztürk,TÜRK HALK TÜRKÜLERİNDE ŞİİRSELLİK, turkuler.com/ya/turkhalkturkulerinde.

[3] Doç. Dr. Ali Osman Öztürk,a.g.e "

[4] Şükrü Elçin, Türkiye Türkçesinde Ağıtlar, Ankara 1990.

[5] emreyucelen.com/emr/index.php?Türkülerde Tavır ve Yorum https://www.elaziz.net/elazig/resim/caydacira-2.jpg

[6] emreyucelen.com/emr/index.php?Türkülerde Tavır ve Yorum"

[7] emreyucelen.com/emr/index.php?Türkülerde Tavır ve Yorum"

[8] Anonim,https://www.nevsehir.web.tr/50-forum/turkulerimiz-sozleri-hikâyeleri/turk-halk-muziginin-yapisi-)

[9] Halil Atılgan, Çukurova Türkülernin müzik yapısı, turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/semp_2/atilgan.pdf

[10] Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, TDKY. Ankara 1969.)

[11] Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, TDKY. Ankara 1969.)

[12] Arş. Gör. Gülda Çetindağ, Kökeni Ağıt Olan ElazıgTürküleri, Saim Sakaoğlu'na Armağan, Konya 2006, S.319–333

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar