Haftanın Yazısı

UZUN HİKÂYE ADLI ESERE DAİR DEĞERLENDİRMEM

25.11.2024

UZUN HİKÂYE

MUSTAFA KUTLU

Dergâh Yayınları

114 sayfa

Okuma Tarihi: 19-21 Kasım 2024

Dergah Yayınları Uzun Hikaye

“Zihnimde kalan; gökyüzü, bulutlar ve annemin berrak mavi gözleri.” (10.s.)

 

AİLE SICAKLIĞININ, BAĞLILIĞININ HİKÂYESİ  

“UZUN HİKÂYE”

 

           Mustafa Kutlu, bu eserinde de yürekleri sevgiyle, sadakatle, aile ortamının sıcaklığıyla ısıtıyor. Çekirdek bir ailenin dokunaklı hikâyesini kaleme almış. Güçlü bir karaktere sahip bir baba figürü, sevgisine doyulamayan, ailesine çok bağlı bir anne figürü ve anne babasına çok düşkün ama bir o kadar da ayakları yere basan bir delikanlı.  Mustafa Kutlu, hiçbir şeyin aile sıcaklığının yerini tutamayacağına dikkat çekiyor. Ne konforlu bir hayat ne para pul… Yaşadıkları yerin güzelliği değil o aileyi mutlu eden. Onların aralarındaki sevgi ve bağlılık, gittikleri ve yaşadıkları yeri güzelleştiriyor.

          “Görenler bir masal kulübesi der yani. Ama gerçek, benim masalımın gerçeği bu. Aklım erdiğinde, ilk hatırladığım fotoğraflar arasında bu kulübenin mutlulukla tüten bacası var…” (25.s.)

            Baba oğul ilişkisinin ötesinde bir ilişkinin sıcaklığını hissettiriyor yazar. Kader birliği etmiş baba oğul… Ancak bir yerden sonra herkes kendi yolunu çizmeyi tercih ediyor. Sözün özü, hem bağlılık hem de yeri geldiğinde kendi tercihine göre yolunu çizebilecek bir baba oğul ilişkisi… Yeri geldiğinde arkadaş yeri geldiğinde bir yoldaş…

          “Babası, hayat hikâyesinin her safhasını olanca ayrıntısı ile anlatırdı… Onu bir küçük çocuk gibi değil, bir arkadaş, bir akran, bir yoldaş gibi görüyordu.” (25.s.)

             Anne babanın arasındaki aşk da öyle gelip geçici, zor günlere yenik düşen bir aşk değil. Güçlü bir aşk, güçlü bir kader ortaklığı... Bakın hikâyenin anlatıcısı delikanlı nasıl anlatmış onların aşklarını:

      “Annemle babamın birbirlerine duyduğu aşk, gün geçtikçe azalacağına artmış, bütün o yolculukları, sürgünleri, yoksulluğu, çaresizliği birlikte göğüslemişlerdi.” (28.s.)

       Anlatılanlar ağırlıklı olarak anne (Münire), baba (Ali)  ve oğul arasında geçse de onların dışında birçok karakter var: “Makasçı, karısı ve kızı; dede Pelvan,  Sülüman, İbidullah, istasyon şefi, Erdoğan (kaportacı İsmail Usta’nın genç irisi çırağı), Emin Efendi, Mehmet Güleç, Berber Adem, Leblebici Tahir, Aşçı Lütfi Efendi, Gazozcu Nurettin, Sinemacı Refik, Çerçi Abdullah, savcının kızı Ayla, Çerçinin oğlu Celal, Halime, Kara Turan…”

        Değişen hayat koşulları içinde hayatlarına birçok insan giriyor baba oğulun. Onlar, baba oğulun hayatlarına dokunduğu gibi baba oğul da o karakterlerin hayatlarına dokunuyor.

           Baba; haksızlığa göz yummayan, başkalarının ezilmesine seyirci olmayan, okumaya, yazmaya meraklı, hoşsohbettir. “Babası hep tıraşlı, kravatlı gezer. Yakışıklı adamdır. Kolay pes etmez. Sevimli, hoşsohbettir.” (22.s.)

             Birçok karakterin buluştuğu uzun bir hikâyenin okuru olmak keyifli, öğretici ve duygulandıran bir okuma deneyimi.  Sıkılmadan, kısa sürede okuyabileceğiniz akıcı bir roman. Çevremizde farklı hikâyeleri olan o kadar çok insan var ki… Mustafa Kutlu, o insan hikâyelerinden birini taşımış eserine. İnsan sevgisiyle, yaşam mücadelesiyle akıp giden bir roman okuyorsunuz. Akıp giden hayatın bir anda nasıl değişebileceğini de şu çarpıcı satırlarla dile getirmiş:

              “Ancak hayat dediğin nedir ki? Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep öyle sürüp gidecek sanırız. Birden ip kopar, ışık söner, her şey darmadağın olur. Nitekim babam için de öyle olmuş.” (12.s.)

               Bu çarpıcı tespiti yapan yazar umudu, mücadeleyi de telkin etmeye devam ediyor baba ve oğulun hikâyesi üzerinden. Onların yaşam mücadelesini, hayata ve birbirlerine olan bağlılıklarını hikâyenin merkezine koyuyor. Şu söze yer vermesi bunun güzel bir kanıtı olsa gerek: “Meşime-i şebden neler doğar.” (Geceler daima hüzün ve mutluluklara gebedir, gün doğmadan gecenin rahminden neler doğar.” (84.s.)

                Mustafa Kutlu; umudu, mücadeleyi elden bırakmıyor. Onun etrafında oluşturuyor olay örgüsünü. Kahramanlarını bu ruhla donatıyor.  Zihnimizi, yüreğimizi,  pes etmemekle, azimle, sevgiyle, yaşama tutunmayı başarabilmekle donatıyor. Bir nevi hayata hazırlıyor.

            Tıpkı Ali’nin oğlunu hayata hazırlaması gibi, yazar da biz okurları hayatın yokuşlarıyla, düzlükleriyle tanıştırıyor. Yazarın ifadesiyle, hayat, “anlaşılmaz bir sır” ve bizler bu sırrı çözmeye değil, belki bu sırra teslimiyetle yeni bir güne başlayabiliriz. Uzun Hikâye, bizleri, birbirlerine bağlı bir aileyle tanıştırmıyor sadece. Aynı zamanda hayata bakışımızı gözden geçirmemiz için bize bir fırsat sunuyor. Mustafa Kutlu’nun kalemiyle bu fırsatı yakalıyorsunuz. Konu, sadece bir ailenin uzun hikâyesi değil; yaşanan, yaşanabilecek, yaşanmış hayatların hikâyesi… Bir vagona sığabilen aile saadeti ve o vagondan taşan yaşam mücadelesi: Uzun Hikâye…

           Yeni kitaplarda buluşmak dileğiyle…

Eserden Bölümler:

“Dünyada ne adamlar var, yüzü insan, içi odun.” (19.s.)

“Kaderin yayı kurulur durur, vakti gelince boşalır.” (69.s.)

“Ah bu küçük kasabalar. Her biri bir gizli sevda cehennemi. Karşılıksız aşkların törpülediği gençlik…” (72.s.)

“Solunan hava, yüzülen su, oturup-kalktığın insan, yürüdüğün yol seni değiştirir.” (88.s.)

“Her ilişkinin mayası bu ilk anlarda, ilk saniyelerde gizli değil midir?” (93.s.)

“Eh, dünya dediğin keyif ehlinin ebedî işret bahçesi değil. (101.s.)

“Ve bir karar verdim. Babam Münire’yi kaçırmış; ben de Feride’yi kaçırayım, bir uzun hikâye olsun.” (107.s.)

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar