VAY BE MUSA!!!

26.06.2018

VAY BE MUSA!!!
Müstesna bir yaz
günüydü erken yattım .Gece yarısı uyanmam gerekiyordu.Uyuyamadım." Ya uyanamasam" dedim kendi kendime ".Ya arkadaşlar beni bırakıp giderlerse" diye düşündüm.Saatim yoktu ,zaten kimde saat vardi ki.Gece yola çıkacaktık. Ormancılar yolları denetlemeye çıkmadan sabah erkenden ilçeye varmamız gerekiyordu.Defalarca pencereden baktım ;bir hareket varmı diye .Bir ara Leley'in sesini duydum.Hemen dışarı çıktım .Komşumuz Leley eşeklerini avluya çıkarmış semerlerini yerleştiriyordu ''kalktım'' dedim." Sende eşeğine odunu yükle" dedi.Eşeği ahırdan çıkardım,semeri üzerine yerleştirdim, kolonunu bağladım,yularını kafasından geçirdim.

Leley adı ninesinin taktığı ikinci bir isimdi asıl adı Ahmet'ti herkes onu Leley diye çağırırdı.Ninem de bana şırrı adını takmıştı ninelerin ikinci bir isim takması Kafkasya' dan gelen bir adetti. Leley bana abilik yapmanın gururuyla emrediyor,yol gösteriyordu.Annem onunla olmamdan memnun kalıyordu.
O anda annemde dışarı çıktı, sözde yardım edecekti.O da uyuyamamıştı.Yardımcı olmak istiyordu,fakat yardım etmesini istemiyordum. Yalnız başıma becermem gerekiyordu.Annemde anlamıştı , yanıma gelmedi ,yerdeki odunları üste attı,ay ışığında görebildiği kadarıyla evin önünü süpürdü,eşeğin yularını tuttu . Bu arada çatallı dayanak çubuklarını kullanarak semerin her iki yanına odunları güzelce yerleştirdim . Sıkı sıkıya bağladım.Annem ;" paranı düşürme ha ,mendiline sar cebine koy" dedi. Sinirlendim; "hâlâ beni çocuk yerine koyuyor "dedim içimden.Leley'de konuşmaları duydu."Mediha teyze sen merak etme biz gidip geliriz bir şey olmaz" dedi.

Leley benden büyüktü, onun yıllardır odun götürüp satması beni de özendiriyordu.Babama defalarca ; "banada eşek al "diye yalvardığım günleri düşündüm.Annemde beni destekliyordu.Babam okumamı istiyordu"Bir orta okul diploması bu köyün arazisinden daha değerli" derdi. Odun satarak para kazanmanın anlamsız bir uğraşı olduğunu anneme anlatmaya çalışıyordu.Babam; "böyle uğraşılar boş ,anlamsız "derdi Onun için eşekle hiç ilgilenmezdi.Zaten annemin ve benim ısrarımıza dayanamadığı için eşeği Ezabağı köyündeki bir adamdan satın almıştı.

Ortaokulda okuyordum
,başarılı bir öğrenci değildim,olamazdım da.Yokluk ,fakirlik,soğuk, açlık,itilmişlik beni hayata karşı çok değişik yönlerden karamsar bakmama itiyordu .Tatillerde çalışarak para kazanıyordum aileme katkıda bulunuyordum.Eşek aldırma isteğim hayatımın boşluğunu dolduracağına inandığım bir heyecandan geliyordu.
Ben o gün beşinci defadır eşekle kasabaya odun götürecektim.Öncekilerin hepsi birer maceraydı.Her defasında oluşan olaylar hafızamda yer ediniyordu. Günümün
nasıl geçeceğini merak ediyordum.
Ben bunları düşünürken Leley eşeklerini avludan dışarı çıkarmıştı.Bana;"eşeğin yem torbasını unutma ha "diye seslendi.Ben onu akşamdan hazırlamıştım .Samanın içine arpa katıp karıştırmıştım.Eşeğimi çok seviyordum, onunda beni sevdiğine inanıyordum.Beni görünce kuyruğunu sallaması ,kısa kısa anırması, kulaklarını sallaması bana bir sevgi ifadesi gibi geliyordu.
Leley 'in üç eşeği vardı onun eşekleri daha cüsseliydi benim eşeğime yüklediğim odun onunkilerden azdı.Onunla yaptığımız satışta dördünede aynı birim fiyatı verip toptan alan müşteriler oluyordu.Böylece biraz pahallı sattığımda olmuştu.
Hayallerim ;kazanacağım parayı anneme verdiğimde yüzünde belirecek sevincin ve umudun ifadesinde canlılık kazanıyordu.İnsanlar benim için ;bak büyüdü adam oldu" desinler istiyordum.Biraz da kızların beğenisine nail olmak vardı.Hayata bağlı , başaran bir insan intibası vermek istiyordum.
Yola çıktığımızda annemin dua yaptığını gördüm.Tek çocuğu olmam onu bir başka koruma duygusuna itiyordu.
Bir diğer komşu İbrahim'de iki eşeğiyle yola koyulmuştu.Biz köy içindeki yolda ilerlerken atıyla ,eşeğiyle katılanlar oldu.Köyden çıktığımız anda Ekrem amca atıyla yanımızdan geçeken ayaklarından baş aşağı olacak şekilde semere bağlanmış horoz kulağımın dibinde ciyakladı.Sanki beni kurtar der gibiydi.
Önceki yıllarda ;köyümüzdeki nahiye müdürünün köylülere kazma kürekle yaptırdığı fakat şimdi kullanılmayan dik ,zikzaklı bir yoldan aşağı doğru inerken; eşekler alaca karanlıkta bizden daha dikkatli ilerliyorlardı ,bizde onları takip ediyorduk.Bu dolanbaçlı yol Erbaa ile köyüm Kozlu arasındaki 15 km lik mesafenin yarısına tekabül ediyordu.Eksel deresini geçtikten sonra geri kalan yol verimli toprakların olduğu ovada ilerliyordu .İlçenin rakımı 300 m olmasına rağmen 900 m olan ve yayla konumunda, orman içi köyümden ilçeye varmamız dört saat sürüyordu . Köyümüzle orman kavgası bitmeyen Eksel köyünün içinden geçemezdik.Bazen köyün delikanlıları hazırlık yapar, bizim köylülerin önünü çevirip odunlara el koyarlardı. Onun için köyün dışından tarlalardaki cılga yollardan gitmemiz gerekiyordu.Biz de öyle yaptık.İlçeye yaklaştığımızda fener ışığında tütün yaprağı hasadında çalışan kızların yanından geçtik. Maniler söylediler .
"GÖĞE BAKAN GÜZEL
OĞLAN
YILDIZ BENİM GÖRMEZMİSİN.
BANA BAKTA SÜZÜL OĞLAN
BANA GÖNLÜN VERMEZMİSİN"

GÜNEŞ GİBİ DOĞARIM
TAN YERİNDE AĞARIM
SAKIN ALDATMA BENİ
KURŞUN OLUR YAĞARIM

ADIMIMDA GÖLGESİN,
BENDEN GAYRI ELDESİN,
BANA BAK AŞIK OĞLAN
BENSİZ YERDE ÇÖLDESİN.

ODUNUNU SATTA GEL
AŞKA PARA KATTA GEL
EĞER BENİ SEVERSEN
KAYNANAMI ATTA GEL.

SEN YÜZÜME GÜL OĞLAN.
BENİ EŞİN BİL OĞLAN.
BAŞKASINI SEVERSEN
BENİ SENDEN SİL OĞLAN.

Bunlar Leley'in de benim de hoşumuza giden manilerdi.Leley"ne güzel maniler ,bizim köyün kızları neden böyle güzel mâniler söylemezler " dedi."bilmem" dedim .Omuzuma dokundu; "sakın kızlara cevap verme başımız belaya girer" dedi.
Kızlar yolda ilerliyen delikanlılarla dalga geçiyorlardı.

Henüz güneş doğmak üzereyken ilçeye vardık.Sokakları dolaşmaya başladık.Pencerelerden bakanlar oluyordu,işe giden tek tük insan vardı.Bahçesini sulayan pijamalı insanlar duvarların üzerinden bize bakıyorlardı.Evinin avlusunda bekleyen kır saçlı bir adam bizi görünce durdurdu."Yüküne kaç lira diyorsunuz çocuklar " dedi .Leley;"altı lira amca" dedi.Adam, eşeğin birinin odununu tutup salladı."Yüküne beş lira" dedi.Leley; "tamam" dedi.O anda pencereden bakan bir kadın ;(herhalde hanımı olsa gerek)."Ufak eşek kalsın " dedi.
Leley odununu satmıştı bana;"Sende sat da hana gel ,ben Reşat amcaya söyler sana da yük ayarlarım"
dedi.

Reşat amca köyde ve ilçede dükkanı olan kişiydi.Sabun, tuz, şeker gibi yüklerini cüzi bir ücret karşılığında köye taşıtırdı.
Leley gittikten sonra;
Ben girdiğimiz sokağın sonuna kadar ilerledim.Soran olmadı .Alttaki sokağa girdim.Bahçe kapısına yaslanmış ,bana doğru bakan bir kadın gördüm.
Yanına geldiğimde."Oğlum şu çuvalı kaldıramıyorum yardım ette sırtıma alayım "dedi.Yardım ettim."Odunu almaz mısın" dedim."Ben almayacam da komşu alır "dedi.Kapının önünü süpürmekte olan kadına seslendi.Eşeği biraz ilerdeki kadının yanına sürdüm.Kadın başını kaldırmadan odunu inceledi." Ne istiyon" dedi."Beş lira " dedim.Hiç bir şey söylemedi ,başını çevirdi süpürme işine devam etti.
Almayacağını anladım .Fazla para istedim herhalde dedim.Bundan sonra dört lira istiyecektim.Bir başka sokağa girdim.Sokağın ucunda şehir kütüphanesi vardı.Kışın boş zamanlarımı bu kütüphanede geçirirdim özellikle soğuk günlerde ısınmak için giderdim.Babamın bana kiraladığı tek bir odada yatağımı nefesimle ısıttığım olurdu.Pazar günleri kütüphaneden hiç çıkmazdım. Çok kitap okurdum.Derslerimde başarılı değildim fakat kütüpheneden edindiğim bilgiler zamanımı renklendiriyordu .Kütüphaneden sonraki bir diğer sokağa döndüm ,orada okulda sınıf arkadaşım Mekbare'nin evi vardı.Beni böyle görmesini istemediğimden evin yanından tedirgin bir şekilde geçtim.Geçerkende belki görürüm diye balkona , pencereye baktım.
Artık odunu soranda yoktu ,öylece ilerliyordum.Eşekte yorulmuştu.güneşte yükselmişti.Bir mahalle çeşmesinin yanına geldiğimizde eşeğin suya yöneldiğini gör düm.Susamıştı.Eşek yalaktan su içerken bende cizlavet ayakkabılarımı çıkarıp yazlık ince yün çoraplarımı sıyırdım.Ayaklarımı
dizlerime kadar ıslattım.Yüzümü ,kollarımı yıkadım.Biraz rahatladım.
Eşeğin yüzüne baktığımda gözünden aşağı göz yaşlarının aktığını gördüm.Sanki ağlıyordu.Saatler ilerlemiş ikimizdede güç kalmamıştı.Eşeğin yüzüne avuç ,avuç su döktüm,elimle sıvazladım.Çorabımı, ayakkabılarımı giydikten sonra,tekrar dolaşmaya başladık.Şuursuzca yürüyordum.Eşekte de hal kalmamıştı .İlerde üç kadın gördüm.Tütün diziyorlardı.Yanlarından geçerken bir tanesi;"kız,soğanlı pide ne iyi olur,şu odunu alalımda fırında pişirelim" dedi.
"Oğlum ne istiyon " dedi.
Ben eşeği durdurdum.Cevap vermedim."Üç lira veriyim yık" dedi.Hiç cevap vermeden yıktım.
Eşeğin yükten kurtulmasına sevindim.Kadınlardan biri yandaki eve girdi bir lira getirip odunu satın alana verdi.Öbür kadınında verdigi parayla bana üç lira uzattı.Saatler geçmişti.Hemen hana gidecektim eşeği bağlayıp yem torbasını boynuna takacaktım.Bende bir çeyrek ekmek , biraz helva alıp yiyecem ve Leley'i bulup beraber köye dönecektim.
Bu düşuncelerle hana kadar geldim.Hancıya yirbeş kuruş verdim.Handa yüzlerce eşek ve at vardı.Bir çok köyden gelen oduncuların hayvanlarını bağladığı tek ahır burasıydı.Geniş bir arka alanı vardı oraya da kağnılar , öküzler,at arabaları konuluyordu.
Ben eşeğimi uygun yere bağladım yem torbasını boynuna astım.Acıkmıştı .Hemen yemeye başladı.Bende acıkmıştım.Dışarı çıktım.Yandaki bakkaldan çeyrek ekmekle biraz helva aldım.Helvayı ekmeğin arasına sıkıştırdım,yerken dinlenmek için hanın gölgelik tarafındaki duvarın dibine oturdum.Dinlendikten sonra kalkıp çarşıya çıkmayı düşündüm.
Uçuyordum.Annem; "rüyada uçmak güzeldir oğlum,cennetin kapıları sana açılacak ..."derken uyandım .Hava kararmıştı .Hemen kalktım içerde birkaç eşek kalmıştı .Eşeğimin yularını çözdüm.Dışarı çıktım .Reşat amcanın dükkanına gittim."Herkes gitti ,köye gidecek yükte kalmadı "dedi.
Yola koyuldum .En az üç dört saat sonra köye varacaktım.Eksel'e geldiğimde yatsı ezanı okunuyordu .Ormandakı zikzaklı dik yollardan geçtim .Eşeğe acıyordum binmek istemiyordum.Semerden tutunarak yürüyordum. Yorgunluktan adımlarımı sürükleyerek atıyordum.Eve vardığımda annemi beni evin avlusunda bekler vaziyette buldum.Ay bize tepeden gülerek bakıyordu.Acilen eşeğin semerini indirdim sanki büyük bir yükten kurtulmuştum." Baban beklemene gerek yok o gelir dedi yattı ,ama ne biliyim ben yatamadım, uyuyamadım .Şükürler olsun sağ salim geldin ya. Sen girde hemen yat ben eşeği ahıra götürüyüm" dedi. Elinin tersiyle göz yaşlarını silerken eşeğin yularından çekerek ahıra doğru yöneldi.Ben içeri girdim divandaki yatağa uzandım...

VAY BE MUSA! başlığı nereden diye merak ediyorsunuzdur .Yıllar sonra anılarımı yaşadığım ilçem Erbaa
'ya gittim.Köyüm Kozlu'da
bulunan babamın mezarını ziyaret ettiğim sırada çocukluk arkadaşım Musa' yla karşılaştım.Yukardaki hikayeyi anlattım.

Musa;"bırakAllah'ını seversen Aydın yav! Sen okuma numarasıyla
köyden kopup kurtuldun .Senin başına gelen olayları ben defalarca yaşadım.Sen yine odunu satabildin ,benim; satamadığım odunu boş bir alana bırakıp köye döndüğüm günlerim de oldu.Anladın mı Aydın ? " dedi.Ben de; " Vay be Musa !!!"dedim.

Aydın ÇETİNKAYA.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

6 years ago

Ben de bu hikayenin benzerini, odun değil de meşe kömürü yapıp satmaya çalışan gençlerin yaşadıklarını dinlemiştim. Kömürü sattıktan sonra hana gidip eşeği bağlayan, somun ekmeğin içine helva yatıran, sonra bir kahveye gidip burda kahve mi içilir, çay mı içilir bilemeyip kapıda "Kahvehane" yazıyor diye kahve isteyen onu da ayıp olur diye fincanı başlarına dikmeyip çay kaşığıyla kahve içen gençler...

Aydın Çetinkaya

Aydın Çetinkaya

6 years ago

@aydincetinkaya246 | 1965 ,1970 yılları arasında geçen gerçek hayat hkayelerimden birisi Nurcan hanım.O zamanların Türkiye'sinin gerçeğini yansıtan hikayer günümüzden öyle kopuk ki,bizim yaşımızdakiler iki değişik dünyada yaşamış gibi... Saygılarımı sunarım Nurcan Hanım.

Aydın Çetinkaya

Aydın Çetinkaya

6 years ago

Yazımı günün yazısına lâyık gören ESA yönetimi seçici kuruluna teşekkür ederim.

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

6 years ago

Hocam esaslı değişimin 80'lerde başladığını görüyoruz. Bir zamanlar köye radyo gelmesi veya araç gelmesi ile başlayan, traktörlerin gelmesiyle devam eden değişim ki insanların duygu düşünce hayat görüşü ve yaşayışları da değişiyor, 80'lerde en ücra köylere bile elektriğin gelmesiyle televizyonun hayatımıza girmesi ayrıca hızla tüketim toplumu haline dönüşmemiz ve plastiğin katılmasıyla artan kirlilik, arabaların çoğalmasıyla kaybolan akrabalık bilinci, yıkılan hanlar gece yatısına kalınan misafirlikler vs. hızla azaldı. Ben kendi adıma iki değişik dünyada yaşamışım kabul edebilirim ama sizin bu durumda üç değişik dünyayı görmüş olmanız daha mantıklı. Yaşla alakalı değil, yaşayışımızın çok hızlı değişmesiyle alakalı. Hatta son on yıla bakarsak cep telefonlarının hayatımıza girmesi, internetin ulaşılabilir olması, nano teknoloji falan düşününce "değişik dünya" sayımız daha da artacak. Her dönemi yazalım ki eskiler unutulmasın. Gönlünüze sağlık...