16.09.2022
Abartılı değil kurduğum hayaller. Ruhumun kuytusuna serildiğim bir düş penceresinde saklı münzevi bir benliğim. Kimlik dersem eğer ki dünde kalan yine de benden bir parça olan kimliklerime haksızlık olacak ve işte serildiğim yazın alemi: bir elimde kalem diğer elimde geçiştirdiğim bir oyun gibi karalanmış yüreğimi ve yazdığım karamalarımdan arda kalan kağıt parçasını paramparça ediyorum ama bilmiyor hiç kimse, o paraladığım kağıdın aslında benim hayatımın özetini olduğunu.
Her şeye muktedir olan sadece O ve hiçliğimle cilveleşen sözcükler asla paye vermediğim öncesinde ve tüm ciddiyetimle sözcüklerin karşımda el pençe divan durmasını beklediğim ve hafif reverans ile sözcüklere usul usul geçiş hakkı tanıyorum.
Endamlı bir yüreğim var benim kolay kolay da aşka geçiş hakkı tanımayan bir o kadar havsalamdan taşan aşkın iz düşümü ve yansıttığı o ufacık heceye de dünyalar ve âlemler sığar iken. Bense kabıma sığmaz bir minvalde rest çekiyorum: hem kötülüğe hem de yalanını yakaladığım insanlara.
İçimdeki o kırık biblo hamt ettiğim.
Kırık kalbim ve kırgın cümleler ve derme çatma kulübem yine içime inşa ettiğim. Bir cümle yazıyorum derken bir diğerini ve günlük yazma ritmim tamamlandığı mı kalkıp evin uzun dar koridorlarında volta atıyorum. Şu son on güne bir b/akıyorum da ve akan gözyaşlarıma ve diyalog kurmaya çalıştığım insanlara ki her biri arkadaşım ve pek çoğu yine yazın dünyasından yolumun kesiştiği insanlar. Hocalarım ve kalem dostlarım öte yanda başka şehirlerde yaşayan birkaç kalem dostum daha ortak paydada buluştuğumuza inandığım ve ne yazık ki her biri racon kesiyor bense kessem kessem elma kesiyorum ya da boş beyaz sayfaları kırpıp yıldız yapıyorum dünde kalan şair gibi.
Bodoslama daldığım bir dünya adeta yazın dünyası neresinden baksam on yılı bulan yazma serüvenim ve sanal ortamda edebiyat başlığı altında iletişime geçtiğim insanlar: her birine saygı duyduğum ve illa ki bir şeyler öğrendiğim edebiyat penceresinde saklanmış bir kukumav kuşu iken sözüm ona uçmayı öğrenip gidip geldiğim sözcükler ve duygular…
Şerit değiştiren bir araba gibi aklımın iplerine tutunduğum.
Şarampole yuvarlanan mesleklerim ve son olarak yazarlıkta karar kıldığım ve yazmadığım her gün ya da her gece benim için bir kâbustan farklı değilken öte yandan yazdıkça büyüyen coşkum ve canım yandıkça yakıldıkça insanlar tarafından gerisin geri kaçtığım bir dünya.
Hayatın sancısı tuttu mu kalem kâğıdı elime alıp koştuğum masa başı.
Sanrılar yüklendimse demek oluyor ki; hayal dünyamdan nice malzeme çıkacak bana yazmak adına ve ben yazdıkça ihya olurken ve paylaştıkça sanal ortamda nereden geleceğini kestiremediğim ataklar.
Elimden gelen gelmeyen ne ise çabaladığım, el, el üstünde oturmaktan haz etmediğim gibi beynimi de yüreğimi de kan dolaşımımı da devreye soktuğum yazma serüvenim.
Bir hazan bahçesinde saklı iken içimdeki dökülmüş yapraklar kalemin aracılığı ile tüm yaprakları önüme yığıp bodoslama içine daldığım en çok da uykuya dalacakken ansızın uyanıp da nerede olduğumu kestiremediğim kadar kesik cümlelerle yol almayı sevmediğimden mi nedir hatırı sayılır cümleler kurmak adına hazır ola geçtiğim.
Olan biten nedir, bilmez iken.
Olacakları da kestiremezken.
Oldubittiye de gelmesin diye ihtimamla sözcükleri duygularımla buluşturduğum.
Bir ara duygularım dahi çalınmışken kaleme aldığım makale: ‘’Duygularımı iade edin bana’’ demekten de öte sayfalara döktüğüm iç sesim ve gerçek manada hissizleştiğim o dönemi unutmak adına çektiğim acıları bile özleyebilirken demem o ki: canım daha çok yandıkça daha da büyüyen bir yangın içimdeki ve ateşi körükleyen duygular ve haletiruhiyem.
Uzun bir süredir devre dışıyım aslında hayattan kopuk addedilsem de her duyguyu her günü her düşünceyi yoğun yaşamakla mükellef yine de bilfiil hayat sokaklarda saklı diye bir terim varken, benim için de hayat, ruhumda ve kalemde saklı.
Narsis değilim elbet. Ben-merkezcil olmayı bıraksam da sıklıkla bana dair cümleler ve yazılar kaleme alıyorum çünkü buna sebebiyet veriyor insanlar ve yazdıkça büyüyen bir iç dünyam var benim yolu elbette sevgiyle ve sözcüklerle ve de dolayısıyla insanlarla ve de sevgili okuyucularım ile kesişen.
Hep iyi bir okur olduğumu düşünmüştüm ta ki yazmaya başlayana dek ve de iyi bir yazar olmak adına gayret gösterirken ne okuduğum yüzlerce binlerce kitabı yeterli görüyorum ne de yazdıklarımın hepsi yüzde yüz içime sinmekte bu bağlamda yaşadığım zikzaklar ve gel-git duygularla daha iyisine niyet edip o minvalde yaşıyor ve emek veriyorum.
Bir bilinmezim ben bilindik olan coşkum ve kaygım ve yazma dürtüm iken…
Tek bilindik ise sadece Rabbimin varlığı ve insanlar öküz altında buzağı ararken ben sadece olması gerekeni yapıyorum ve insanlara verdiğim sonsuz değer ve güvendiğim kadar da infilak ediyor tüm çabalarım ve elimden tek tutanın Yaratan olduğunun bilincinde ve peşi sıra gelen huzur çünkü Rabbimi sevdiğim kadar yarattığı her canlıyı da seviyorum ve işte üzerinde yürüdüğüm mayın tarlası derken öylesine infilak ediyor ki iç sesim yüzünden muhatap olduklarım bir bir yakıyor canımı.
İnsanların bir dediği diğerini tutmuyor ne zamanki yüzlerine vursam geri adım atıp isyan ve inkâr ediyorlar bu sefer ben yalancı durumuna düşüp başa sarıyorum aynı filmi:
Sev ve inan ve geri püskürtsünler seni.
Bir püsürüm yok ya da akan damım çatım ya da çalıntı meziyetler değil haiz olduğum ne de alıntı cümleler ve sayfalar ben sadece okumanın ertesi bunca duygu ve bilgi ile dolu iken bir de yaşadıklarım eklenirken bunca şeye ister istemez kendimi yazarken buluyorum ve işte hayata anlam katan ve köreldiğim dünleri geride bırakmanın verdiği huzur ve istekle yazmadan duramıyorum.
Elbet bir de altın tepsiyle sundum mu insanlara ve şükürler olsun ki dımdızlak bırakılmıyor cümlelerim ve yazdığım onca metin ve şiir ama ben yazmaya doyamadığım kadar yorum almaya da doyamıyorum ve karşılıklı bir etkileşim ile ben de severek yorum yapıyorum arkadaşlarımın yazdıklarına ve sevgim büyüyor işte bu noktada: her yorum düşünmeye sevk eden kimi yorum ise can yakan üstelik edebi açıdan bir niteliği olmadığı gibi yazanı karalayan ve bu noktadan sonra içimden ne yazmak geliyor ne de birilerine tutunmak.
Zaten önceki hayatımda pamuk ipliği ile tutulmuşken yaşamaya şimdilerde daha güçlü bağlar geliştirdiğime inansam da can kırıklarından devasa anıtlar inşa ediyorum ve sözcüklerim kanıyor dizlerim ve dizelerim yara bere içinde asla önüne geçemediğim bir duygu iken hayal kırıklığı ben izah etme telaşıyla yeniden ve yeniden kaleme sarılıyorum.
Sözcüklerin muhteva ettiği o kadar çok duygu var ki ve işte sözcüklerin ve de harflerin dahi yetmediği.
Ruhumda çıktığım katlar çifter çifter işin ilginci ben kat iziyle severken hayatı ve insanları ütülemek de istemiyorum hem duygularımı hem yazdıklarımı çünkü doğaçlama ne varsa hangi cümle ya da metin ise içime daha bir siniyor ve asla bir köşeye sinmediğim gibi başım dik arşınlıyorum önümde uzanan yolu.
Bazen kaplumbağa adımları ile.
Bazense kanguru gibi zıpladığım.
Ama en çok sevgiyle telaffuz ettiklerim ve itibar ettiğim sayısız insan ve edebiyatla etik kesişti mi daha çok itibar ediyorum saygın kalemlere ve sayıları iki elin parmağını geçer ya da geçmez.
Nemalandığım çok şey.
Bazen örselendiğim.
Bazen yıkıldığım bazen kuru yanında yanan yaşla birlikte tutuştuğum ve tutturduğum yol yine bana ait bana dair ama sevgi olmadan saygı olmadan da yaşamanın ve yazmanın mümkün olmadığı ve ben yazarak huzura eriyorum ve huzuruna çıktığım Rabbim de bunu en baştan onaylanmışken yoksa an itibari ile değil yazmak aranızda bile olmazdım.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın