Bu Eser 18.02.2014 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir
İnşanın Basit Kuralları
1-Karaya çıkmanın dış ortam şartları nedeniyle özelde yumurta tavuktan çıkmıştır.
Yalınlığın Olası Girişmesi
Tavuk
yumurtadan çıkmıştır ya da yumurta tavuktan çıkmıştır gibi verilecek
bir cevap merakımıza bir bilme olacaktır. Ancak anlama olmayacaktır. Bu
yüzden öğrenme severler için bir düşünme fırtınası içine gireceğiz. Ve
cevabı hem biz oluşturacağız hem de öğreneceğiz. Biz çok şeyleri
biliyoruz da, hiç anlamıyoruz!
Aslında direk konuya girildiğinde,
yumurta çok büyütülmüş bir hücre olacakla, tavukta hanidir durup
duruyordu. Yani tavuğun ilk örnek form organizma biçimleri içinde ve
tavuğun kendisinde hücreler tek hücreden çok hücreye dek tarihselliğiyle
başlangıçtan beri sürekli bir bulunuşturlar.
Yumurta, özdek
dediğimiz belirişin, canlı biçimler içinde o canlıya özgü kalıtsal
genelde içte zigot olmuş malzemenin (özel hücrenin) dışa atılımıyla, dış
ilişkilerle, beliren özel bir girişme formudurlar.
İlk başların
tekil ve yalın olan inorganik, organik var oluşlar; pasif ve kaotik bir
durum olmanın ikisek çelişki ve dinamikliğini taşıyordu. Bu haliyle
hücre genelde hazırdaki çevre güden etkili bir sürüklenme durumunda ağır
aksak bir oluşmaydı. Böyle olmanın yanı sıra hücreler; dinamik bir
egoya dek sahip olmaları var olmazdan önce dış dünyayı ve dış dünyanın
çevrimini gerektiği kadar da bilir bir durumda değildirler. Bu söylem o
organiğin dış dünyayı hiç bilmediği anlamına değildir.
Çünkü hem
kendisi minicik bir dış dünyanın parçası olmakla, bu dış dünya dek genel
yasa olan kimi süreçlerin izleğini taşıyordu.
Hem de giderek
hücre olacak kristal yapımsı zarla çevrili bir parça dünya içeriği;
hücre içi sitoplazması ve hücre organelleri olarak inşanın içinde dış
dünya girişmeleri oluşla durup duruyordu. Sitoplazma içi ve organel
yapılar statik gibi olan inorganik dünyaya benzemekten çok girişen bir
kimya aktivitesi olan dış dünyanın içerilmesiydi. Yani olabildiğince az
dış dünyayı içerme dediğimiz ilkeyle bu kabil girişen oluşma
organizmalar kendi dışını taşımakla az çok kabataslak biliyordular.
Ancak
bu bilme, de dış dünya girişme ve çevrimlerini; kendisini (egosunu)
ilgileyen kadarıyla bir bilme değildir. Gider ekten, dışta benzer
çevrimlerin tekrarlı etkilerini kendi üzerlerinde hem basınç olurla, hem
de yansıma ile öğrenir oldular. Bu öğrenme sürecin etki tepki yineleyen
süreç olmakla alışılması ile kendi tepki iterasyonlarını öğrenmesiydi.
Bir süreci tekrar ettiren yapılar, onu öğrenmiş yapıdırlar.
Burada
şunu da belirteyim siz zekâyı beyinle olan bir fonksiyon gibi anlayışa
matuf mantık kalıplarına sahipseniz bu anlatılanı anlamanız beklenemez.
Çünkü zekânın tarihselliği beyinden öncedir. Beyinin esamisi yokken her
bir hücre yapı kendi zekâlı hafızasını taşıyordu. Beyin zekanın bulucusu
olmayıp, bir zeka toplaç entegrasyonudur. Zekâyı daha karmaşık
giriştiren bir fonksiyona büründürmüştür.
İlk başların tekil ve
yalın bulunmaları vardı. Bu dahi aklı hayrete düşürürdü. Tıpkı bir
mantardaki gibi karbondioksiti, ya da suyu bağlama gibi tekil olan tek
tek işlevler bir arada yan yana girişmişlerdir. Simbiyoz yaşamın ortaya
çıkması olan bu durum; alglerdeki gibi besin yapma, oksijen sağlama gibi
işlevlerin; liken gibi olacaklarla birleşmesi akla durgunluk verir
denli zamana zemine bağlı girişen adım adım yanlış adımlarla, doğru
adımları buluşturan süreçlerin seçme ayıklanmasıydı.
Hayatın
varlığı ve sürmesi için hayatın çeşitli yollardan tezahürü için sınama
yanılma oluşlarla ortamı bir parça absorbe ediyordular. Absorbe
edilenlerin depo edilmesi fazladan enerji tüketimi demekti. Dıştan
enerji sağlanmasının yorucu o denli zor olması ve hem de işe
yaramazların en az yeter dış şart ilkesinin sağlanması içinde, absorbe
ilişkilerin seçme ayıklanması zorunlulukla yapılıyordu.
İnşanın
temeli ilk başlarda, olması gerekenlerin düşünülüp hazır tutulması
olmayıp; aksine çevrede olur etkiyenlerinin kendisinde yansımasıyla
yararlandığı girişen bir kullanımdırlar. Bu etkiyenlerin giriştiren
kullanımlarında, öğrenilen iterasyonları ve seçme ayıklama sınama
yanılma gibi imitasyonlar bir hafıza oluşmasına; bir zekâ oluşmasına
giden süreçtirler.
Doğa, çözme dağıtma kadar bir araya getirme,
biriktirme de yapmaktadır. Söz gelimi bir ırmak bu çözme dağıtma
parçalama ve bir araya getirmenin hepimizin görgülü kazanımları içinde
olmakla güzel bir misalidir. Irmak çevreden parçalayarak koparıp
sürüklediği şeyleri, söz gelimi; kuytu yapan yerlerde veya deltada ya da
deniz diplerinde bir çöp birikmesi bir alüvyon yığılması, bir tortul
saha girişmeler kombinasyonu olur biçimlerde adeta depo yaparlar.
Bu
yığılma kendilik bir ilişki ve kendilik bir girişmeler zaman zemin
kesikli süreklilik boyutudurlar. Olup bitenleri de algılamak size,
olması gereken mantıklı durumlar (tesadüf olmaz durum) gibi gelecektir.
Bu bağlamlarda bir dış etki olan ısının kendisinde ortaya koyacağı etki
tepki olan elektron hareketi genleşme gibi tekrarı olaylar onun alışma
ve öğrenmesi olmakla bir kullanım bir seçilim tasarrufu içine de
girecekti.
Sürecek