Ziya Gökalp Hayatı ve Eserleri

07.11.2012

Ziya Gökalp Hayatı ve Eserleri

 

 

 Ziya Gökalp

Mehmet Ziya Gökalp (d. 23 Mart 1875, Diyarbakır, Çermik – ö. 25 Ekim 1924,  (49 yaşında) İstanbul), Sosyolog, yazar, şair ve siyasetçi.

Eserleriyle Türkçülük ve Türk milliyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. "Türk milliyetçiliğinin babası" olarak da anılır.[1]

BİYOGRAFİSİ

 AİLESİ

Ziya Gökalp’in ailesi, XVIII. yüzyılda Çermik ilçesinden gelip Diyarbakır’a yerleşen, kadılık ve müftülük görevleri yapan büyük dedesi Hacı Hüseyin Sabit Efendi ile civarda tanınan bir ailedir. Babası Mehmet Tevfik Efendi, Diyarbakır Evrak Müdürlüğünde senelerce çalışmış bir adamdır.

Ziya Gökalp, 23 Mart 1876'da, Diyarbakır Çermik'te dünyaya geldi ve ailesi ona Mehmet Ziya adını vermişti.[2] Babası Diyarbakır Evrak Müdürlüğünde memur olarak çalışırken Diyârıbekir Gazetesi’nin de mesul müdür olan Tevfik Bey’dir. Annesinı ise Diyarbakır’ın tanınmış ailelerinden olan Pirinççizade Hacı Salih Ağa’nın kızı Zeliha Hanım’dır. [3] Amcası ise eski ceza reisi Hacı Hüseyin Hasib Efendi’dir.

Diyarbakır Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenen bu tip çekişmelerin içinde barındıran bir kenttir. Ziya Gökalp’ın böyle bir ortamda doğmuş ve yetişmiş olmasının düşünceleri üzerinde etkili olduğunu iddia edenler de vardır. Bu iddia içinde olanların düşüncesine göre Türkçülük ve milliyetçilik düşüncesinin Diyarbakır’da görerek yaşadığı Türk Kürt ve Ermeni çekişmelerinden sonra kazandığı izlenimler sonucu olduğu, bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürmektedirler. [4]

Diyarbakır’da doğmuş olması,  Türkçülüğün, Turancılığın ve Türk Milliyetçiliğinin kaynağı ve babası olarak kabul edilmesi ile Türk asıllı olmaması iddialarından kaynaklanan çelişkiler siyasi ve edebi rakiplerinin onu bu yönde sarsmasına neden olmuş siyasi düşmanları onun Kürt kökenli olduğunu öne sürerek hırpalamaya kalkışmışlardır. Gökalp,  babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama aslında bunun önemsiz olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır" [5]

Bu iddialara karşın birçok kişi onun Kürt kökenli bir yazar olduğu fikrindedir.[6]  Ziya Gökalp’ın kendisi ise babasının Türk asıllı olduğuna inandığını ifade etmiştir.

EĞİTİM YILLARI

Ziya Gökalp, eğitimine Diyarbakır'da iken mahalle mektebinde başlamıştı.  1886’da Mekteb-i Rüştiye-i Askeriye’ye yazıldı. [7] Ancak okulda aldığı eğitimle ailesi ve müderris amcasından aldığı eğitim ve telkinler arasında bocalamaya başlamıştı. Okulda iken hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey ona devlet idaresi ve padişaha karşıtlık düşüncesini aşılamış, [8] özgürlük fikirleri ile dolmuştu. Ancak ailesi ve amcası ise ona devlete ve padişaha karşı bağlılık telkin etmişti.

Askeri Lisenin son sınıfındayken babası Tevfik Bey hayatını kaybeder 1890 [9] Bu olayın akabinde Mekteb-i Rüştiye-i Askeriye’ den ayrılır ve Ziya Gökalp’ın eğitimiyle amcası Hasip Bey İlgilenmeye başlar. Amcası Hasip Bey İslam hukukuna vakıf bir müderris ve hâkimdir. Amcası Hasip Bey, ona geleneksel İslam ilimlerini, Arapça, Farsça ve İslam hukukunu öğretmek için elinden geleni yapmaya çalışmıştır. [10]

Amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Onun sayesinde doğu ilimleri,  İslami ilimler, tasavvuf ve ve felsefe dersleri almış,  Arapça ve Farsçayı da öğrenmişti.  Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bir yıl süren bu özel eğitimden sonra 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu.  Fakat bu okulda iken pozitif bilimler ile ilahiyat dersleri arasında bocalamış, İdâdî-i Mülkî’de bulunduğu yıllarda siyasetle de çok fazla ilgilenmişti. Aslında eğitimine İstanbul’da devam etmek istemiş ama siyasetle çok ilgili olduğu için ailesi buna da karşı çıkmıştı.

Son sınıfta öğrenci iken “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. [11]  O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894’te okuldan ayrıldı. Zaten okul yıllarında Diyarbakır Valisi Halit Bey'in yolsuzluklarına karşı mücadeleye girişen arkadaşlarıyla birlikte yasak yayın okudukları gerekçesiyle tutuklanmış ve soruşturma geçirmişti. Bu sebepler birikince bu okuldan ayrılmıştı.

Liseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. İdâdî-i Mülkî’de öğrenmeye başladığı Fransızcayı geliştirmeye çalıştı. Bu sırada Diyarbakır’da kolera salgını çıkmıştı.  Bu salgın nedeni ile bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı. Abdullah Cevdet Bey fikirleri ile onu çok etkilemişti. Abdullah Cevdet, geçici görevle Diyarbakır’a gitmiş ve orada İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurmuş, İttihat-i Osmani cemiyetinin gelişmesi için çalışmış, Ziya Gökalp'i de bu cemiyete sokmuştu. Abdullah Cevdet , “biyolojik materyalist görüşlerden hareketle toplumsal gelişmeyi sağlayarak “seçkin” bir topluluğun oluşturulması gerektiğini düşünüyor, Ziya Gökalp'de onun bu düşüncelerinden  etkilenmişti..Böylece Abdullah Cevdet  Ziya Gökalp’in Baytar Mektebine girmesine ve İstanbul’daki İttihat ve terakki faaliyetlerine dâhil olmasına vesile olacaktı.  Ziya Göklap, kafasındaki özgürlük düşüncesi, Felsefe hocasından aldığı farklı telkinler, amcası Hasip Bey’in öğretileri, babasını erken yaşta yitirmiş olması Mehmet Ziya’yı oldukça hırpalamıştı.

Bu defa da  ailesi amcası Hasip Bey’in kızına duyduğu ilgiden dolayı evlenmesi için baskı yapmaya başlamıştı. Tüm bu bunalımlar onu intihara sürükledi. Bu yıllarda bu olaylar ve fen bilimleri derslerine giren dine de karşı olan Dr. Abdullah Cevdet’in aşıladığı fikirler nedeni intihara dahi teşebbüs edecek kadar sıkıntılı günler geçirmişti.  [12] [13]Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Onun ameliyatını gerçekleştiren kişi ise fikirlerinden etkilenmiş olduğu Dr. Abdullah Cevdet Bey idi.  Dr. Abdullah Cevdet Bey ise Diyarbakır’da bulunan Rus asıllı genç bir operatördü. [14] Ziya Gökalp’in intiharı üzerinde düşünenler İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma olduğunu iddia edenler de vardır. Ziya Gökalp İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazmaya başlamıştı.

İntiharı sonrasında Ziya Gökalp’in İstanbul’a gitme arzusuna ailesi fazla direnememişti. 1896’da, Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbul'a gitti. Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebi'ne kaydını yaptırdı.  Okuldaki öğretmenlerinden ve Dr. Abdullah Cevdet Bey’den edindiği intibalarla daha önceden de ilgi duyduğu Jön Türklerin (Young Turks) fikirlerinden etkilenen Gökalp, 1985 yılında İstanbul'da gizli bir örgüt olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (Union and Progress) üyesi oldu. [15]Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. O yıllarda Paris'te sürgünde olan Jön Türkler Fransız sosyolojisinden çok yoğun olarak etkilenmişti. Aslında okuldan çok siyaset ile alakalıydı.  23 Eylül 1895’de İstikbal gazetesinde ı “İhtilal Şarkısı” isimli manzumesi yayımlandı. Jön Türklerin İçlerinde olan ve Le Play hayranı olan Prens Sabahattin, Osmanlıların sadece sosyolojik çalışmalar yoluyla sosyal değişmeyi anlayabileceklerini savunuyor Jön Türkler de bu düşünceye inanıyordu.  Bu görüşe Ziya Gökalp de inanıyordu. [16]

Diyarbakır yılları

1898’de amcası Hasip Bey de ölünce Diyarbakır’a dönmüş ve orada gizli olarak İttihat ve Terakki’nin bir şubesini açmıştı.  O yıl içinde Bahar gazetesini çıkarmış ve bazı yazılarını bu gazetede yayımlamıştı. Ancak Jön Türkler ve sempatizanları hükümet tarafından takip ediliyor ve izleniyordu. Bu nedenle Bahar gazetesindeki yazıları “yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” suçlamaları ile 1898’de tutuklandı ve bir yıl cezaevinde kaldı.

Ziya Gökalp, hükümlülük süresi dolunca "Zaptiye Nezareti altında bulundurulmak üzere" Diyarbakır'a gönderildi. Serbest bırakıldıktan sonra yarım kalan eğitimini tamamlamak için İstanbul’a dönmüştü.  Ancak okula alınmamış, üstelik İstanbul’da iken çeşitli gazetelerde siyasi yazıları çıkmış,  padişahı eleştirdiği için yeniden tutuklanmış ve on ay daha yatmıştı. [17]

1900’de serbest kalınca yeniden Diyarbakır’a dönmüş ve amcası Müderris Hasip Bey’in vasiyetini yerine getirerek amcasının kızı Vecihe Hanım ile evlenmişti. Bu evlilikten oğlu Sedat ile kızları Seniha, Hürriyet ve Türkan dünyaya geldi. [18]Ülkede İstibdat İdaresi varken özgürlükçü düşüncelerle yetişen Ziya Gökalp bu idareye karşıydı. 1908'e kadar Diyarbakır'da küçük memuriyetler yaptı. Amcasından kalan ve eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından özgürlükçü düşünceleri doğrultusunda fikirlerini yaymaya çalışıyordu. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşa'nın bulunduğu  Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı Hamidiye Alaylarına karşı eyleme yöneltmişti. Bu telkinleri halk üzerinde oldukça etkili oldu.  Halk, Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında eyleme geçmiş 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etmiş, (1905). İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekerek protesto etmişlerdi. [19]

Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerin de işe karışmasına neden olmuş,  olaylar neticesinde Padişah bölgeye bir araştırma heyeti göndermişti.  Bu heyetin gelmesinde sonra olaylar bir müddet yatışmış olsa da bir süre sonra Hamidiye Alayları ve İbrahim Paşa aynı kanunsuzluklara yeniden başlamıştı. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal etti. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırıldı. [20] Gökalp, ilk eseri olan Şaki İbrahim Destanı adlı eserinde bu olayları teferruatlı bir şekilde kaleme aldı.  1904- 1908 yılları arasında Diyarbakır’da bu olaylar olurken Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımlamaya başlamıştı. İlk eseri olan “ Şaki İbrahim Destanı” bu tarihlerden sonra yayımlandı.

1.      Meşrutiyetten sonra

 

1.Meşrutiyetin ilanından sonra, Ziya Gökalp'ın kurduğu gizli cemiyetin yerini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Diyarbakır Şubesi aldı ve kendisi de bu şubenin temsilcisi olmuştu. Bu sıralarda da  "Peyman" gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Partinin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirildi. [21]

Mehmet Ziya, 1909'da Selanik'te toplanması kararlaştırılmıştı.  İttihat ve Terakki Kongresi'ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi.  Bu sırada Peyman Gazetesinde yazıları çıkıyordu.  Kongreden sonra İstanbul Darülfünunda psikoloji derslerine girmiş ancak aldığı maaş ile geçinmeyerek Diyarbakır maarif müfettişliğine atanmıştı. 1910.  [22] Ancak İttihat ve Terakki Partisinin Genel Merkez üyeliğine seçilmiş olması hayatının bir dönüm noktası olmuştu. Bu tarihten sonra etkinliği hızla artmaya başladı. Aynı yıl içinde Selanik’te yapılan üçüncü kongreye Diyarbakır delegesi olarak katılmış ve Merkez-i Umumi Azalığına seçilmişti. [23]

Artık Selanik ve İstanbul’da kalmaya başlamıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu müfredatın okullarımıza girmesini sağladı. “ İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri vermeye başlamıştı.  Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik’te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı.” . [24]Mehmet Ziya, Gökalp soyadını ilk kez “Altun Destan” adlı eserinde kullanmış oldu. Bu tarihten sonra da hep Ziya Gökalp adını kullandı. [25]

Selanik’teki yılları edebi ve yazarlık anlamında da verimli olacaktı. Genç Kalemler, Yeni Felsefe, Rumeli gibi dergi ve gazetelerde Türkçülük ve dilde sadeleşme milli duygular, tarih bilinci, bilim ve teknik konulu makaleler ve şiirler yazıyordu.

1912'de derneğin merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp  ailesini de alarak İstanbul’a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı.İstanbul’a geldikten sonra Türk Ocağı çevresindeki çalışmalara hız vermiş Türk Ocağı ve Türk Yurdu dergilerinde yazılar yazmaya başlamış Yeni Mecmua dergisini de kendisi çıkartmaya başlamıştı. (1917)  Bu gibi dergilerde Türkçülük, çağdaş uygarlık,  Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918, konulu yazılar çıkartıyordu.

 

1913 ve 1914 yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe bölümünde İçtimaiyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde girdi.

Düşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul’a gelir gelmez Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmua ‘da yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmuayı çıkardı.

1914’te "Kızıl Elma"; 1918’de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı. Darülfünun'da okuttuğu toplumbilim dersleri, İttihat ve Terakki'nin yönetici kadrosu üzerinde bir hayli etkiliydi. Bu sayede Mütarekeye (1919) kadar uzanan dönemde siyaset hayatına yön verenler arasındaydı.

1.Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti yenilmiş ve Ziya Gökalp tüm görevlerinden azat edilmiş, 1919'da İngilizler tarafından tutuklanmıştı. Ermeni soykırımı iddiaları ile işgal mahkemesi tarafından yargılanmış ve diğer İttihatçılarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilmişti. Malta sürgünlüğü  sırasında ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırıldı.

Ziya Gökalp,  Malta’daki iki yıl sürgün kalmış İstanbul’a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmemişti.  Bir ay kadar Ankara'da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakır'a gitti.  Telif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirileceği tarihe (1923) kadar Diyarbakır'da kaldı ve küçük Mecmuayı yayımladı ve yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. Bu kötü günleri Atatürk’ün Milli Mücadeleyi kazanması ve Cumhuriyeti kurması ile ikbal yıldızı yeniden parlamış oluyordu.

1923'te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı'na atandı, Ankara'ya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünlü esrini yayımladı. Ağustos’ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi.

Ankara yıllarında Hâkimiyeti Milliye, Yeni Gün, Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri çıkıyordu.  Bu yıllarda hızla eserlerini yayımlamaya girişti. Altın ışık (1923), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923) gibi kitapları birbirini izledi.

 

1924'te kısa süren bir hastalığın ardından İstanbul'da yaşamını yitirdi.

Türk Medeniyet Tarihi ise ölümünden sonra yayımlandı (1926). Yine ölümünden sonra çeşitli gazete ve dergilerde çıkmış yazılarıyla mektupları çeşitli kitaplarda derlendi. Çınaraltı (1939), Fırka Nedir? (1947), Ziya Gökalp Diyor ki (1950). Ziya Gökalp'ın neşredilmemiş yedi eseri ve aile mektupları (1956), Ziya Gökalp'ın Yazarlık Hayatı (1956), Ziya Gökalp Külliyatı (1. Kitap şiirler ve halk masalları;1952, 2. kitap Limni ve Malta Mektupları;1965), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri (1973).

Eserleri

·             Limni ve Malta Mektupları

·             Kızıl Elma (1914)

·             Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1929)

·             Yeni Hayat (1930)

·             Altın Işık (1927)

·             Türk Töresi (1923)

·             Doğru Yol (1923)[7]

·             Türkçülüğün Esasları (1923)

·             Türk Medeniyet Tarihi (1926, ölümünden sonra)

·             Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler (ölümünden sonra)

·             Altın Destan

·             Üç Cereyan

Ziya Gökalp Müzesi,

Ziya Gökalp’in doğduğu evdir. 23 Mart 1956 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Yazarın kişisel eşyaları ve belgelerinden oluşan koleksiyonlar ile yörenin etnografı eserleri sergilenmektedir. Diyarbakır'ın tipik sivil mimarlık örneklerinden biri olan bu iki katlı ev, 19. yüzyıl başında siyah bazalt taşı kullanılarak inşa edilmiştir. İç avlunun etrafında birleşen harem ve selamlık dairelerinden oluşur. 1824 yılında Ziya Gökalp’in ailesine intikal eden evde 1876 yılında Ziya Gökalp doğmuştur.

Müze; Melik Ahmet Caddesi, Gökalp Sokak'ta yer alır.

 

 

Kaynakça

 

[1] Ayşe Hür (19 Nisan 2003). "Millîyetçiliğe tanım gerek" (Türkçe). Radikal. Erişim tarihi: 4 Ekim 2009.

[2] Milliyet Gazetesi Alındı 21 /Mart 2007

[3] Kardaş, Rıza (1997). “Ziya Gökalp”, İslâm Ansiklopedisi. (13. Cilt), Eskişehir: MEB Devlet Kitapları Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, ss.579-617.

[4] Parla, Taha. The Social and Political Thought of Ziya Gokalp. 1980, page 10.

[5] Parla, Taha. The Social and Political Thought of Ziya Gokalp. 1980, page 10.

[6] Kaya, Ibrahim. Social Theory and Later Modernities: The Turkish Experience. 2004, page 61.

[7] PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ziya-gokalp

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[9] PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ziya-gokalp

[10] PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ziya-gokalp

[11] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[12] Erişirgil, Mehmet Emin (2007). Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp. İstanbul: Nobel Yayın Dağıtım.

[13] GÜRSOY, Şahin; ÇAPÇIOĞLU, İhsan, Bir Türk Düşünürü Olarak Ziya Gökalp: Hayatı, Kişiliği ve Düşünce Yapısı Üzerine Bir İnceleme, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 47, Sayı 2

[14] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[15] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[16] PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ziya-gokalp

[17] Okay, Orhan – Aktaş, Şerif (1992). “Ziya Gökalp”, Başlangıçtan Günümüze Kadar Büyük Türk Klâsikleri. (11. Cilt), İstanbul: Ötüken Söğüt, ss.11-39.

[18] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[19] baktabul.net/edebiyatcilar-sairler/18281-ziya-gokalp-1876-1924-ziya-gokalp-hayati-biyografisi. Erişim tarihi: 4 Ekim 2009.

[20] baktabul.net/edebiyatcilar-sairler/18281-ziya-gokalp-1876-1924-ziya-gokalp-hayati-biyografisi. Erişim tarihi: 4 Ekim 2009.

[21] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[22] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[23] Beysanoğlu, Şevket (1976), “Ziya Gökalp’te Diyarbakır, Diyarbakır’da Ziya Gökalp”, Sosyoloji Konferansları. İstanbul: Sosyoloji Enstitüsü Yayınları, ss.17-24.

[24] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp

[25] PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ziya-gokalp

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar