Seyr-i kevkebleri yarenle ah ne hoştur,
Soğuk gecede ürperirken, tevhid-i vücud ah ne hoştur.
Perişan isen, yoksa umudun bu âlemden,
Bir çift güzel göz, bir ziyalı çehre ah ne hoştur.
Musiki yahut ezgi değil yalnız,
Bülbül gibi şakıyan yaren-i hoş sohbet ah ne hoştur.
Beladayken başın buhran-ı aşk ile,
Kavuşmak Zümrüdüanka gibi yarene ah ne hoştur.
Nihayete erdiğinde umud-u yaşamın bir şeb vakti,
O cennet gülüşü anımsamak sabahına, ah ne hoştur.
Mümkün değilse de her an olmak beraber,
Gelecek bir müjdeyi, intizar-ı ebediye, ah ne hoştur.
Geçen huzurlu günlerin ardından,
Sürur-u kalbin aniden cereyan etmesi ah ne hoştur.
Kendi hesabıma her gönle konmam amma,
Her müjdeyi, sensin diye sevmek ah ne hoştur.
Sanma elbet ömrü la’b amma ey gonca,
Bu kasr-ı muazzamda cananla baziçe ah ne hoştur.
Nafile sanma taharri mana-i aşkı bu cihanda,
Ardı gelmez efkâra karşın his-i-tasviri namümkün ah ne hoştur.
Sen gülünce açan, sen ağlayınca dökülen,
Asude gönlüne merhem, tarikat-ı ömrüne hem-dem, ah ne hoştur
Bir katresine kurban şu bayağı ruhum ab-ı çeşminin
Omzunda avutmak yareni, iki gözü iki çeşme, ah ne hoştur.
Aguşunu aç nazar eyle senelere belki ebediyete,
Bul yine cananı, vilayet-i Muhammed’de veya bab-ı cennette.