02.06.2015
Abdülahad Nûrî
Abdülahad Nûrî (1594, Sivas - ?), 17. Yüzyıl Halveti tarikatı şeyhi, mutasavvıf divan şairi ve âlimi
Şeyh Abdülahad Nuri.
Osmanlının duraklama döneminde ortaya çıkan Kadızdeler ve Sivasiler rekabetinin yaşandığı dönemde Tekke ve Medreseliler çatışmasının [1] yaşandığı dönemde medreseliler tarafında olan ve çok sayıda ilmi eserler ortaya koymuş, bir Halveti Şeyhidir.
HAYATI
Sivas’ta doğdu. Dedesi Şemseddin Sivâsî'nin kardeşi olan Sivas müftüsü Ebü'l-Berekât İsmail Efendi, Babası ise, kadı Muslihuddin Mustafa Safayi Efendi'dir. Annesi, ise Şemseddîn Ahmed Sivâsî 'nin büyük kardeşi Muharrem Efendi'nin kızı olan Safa Hatun'dur. ( bkz Şemseddîn Ahmed Sivâsî Hayatı Şeyhliği Şairliği Şiirleri ) Dolayısı ile Şemsedin Sivasi onun annesinin amcasıdır. [2]
Abdülahad Nûrî en önde gelen Halveti şeyhlerinden biri olmuş, küçük yaşta babasını kaybedince dayısı Abdülmecid Sivâsî tarafından yetiştirilmiş, [3]annesinin amcası Şemsedin Sivasi ölmeden önce onun duasını da almış, evliya mertebesinde [4]görülmüş bir zattır. [5] Şemseddîn Sivâsî'nin ölümünden sonra Abdülahad Nûrî ile dayısı Abdülmecîd Sivâsî onu himayesine almış, onun tahsîl ve terbiyesiyle meşgûl olmuştur.
Babası ölünce gözetiminde büyüdüğü dayısı Abdülmecid Sivâsî , III. Mehmed tarafından saraya davet edilince, onunla birlikte İstanbul’a gelmiş, bir yandan tahsiline devam ederken diğer yandan da dayısının yanında sülûkünü tamamlamıştır. “1600 gün sürekli halvet ve itikâfta kaldığı rivayet edilen Abdülahad Nûri, hilâfet aldıktan sonra irşadda bulunmak ve tarikatı yaymak üzere dayısı tarafından Midilli’ye gönderilir. “ [6]Midilli’de kaldığı müddetçe ada halkı tarafından çok sevilmiş, kısa bir süre sonra zamanın şeyhülislâmı Şeyhülislam Yahya veya Şeyhülislâm Esad Efendi, tarafından İstanbul’a çağrılmış, validesini ve talebelerinden birkaçını alıp, İstanbul'daki Mehmed Ağa dergâhına yerleşmişti. Ayasofya, Fatih ve Sultan Ahmed camilerinde vâz vermesi için kürsü şeyhliğine tayin edilmişti. Öldüğü güne kadar bu görevini devam ettirmiş, Sultan Ahmet Cami’sinin açılışına da iştirak etmişti.
1651de vefat etmiş, Eyüp Nişancası’nda Abdülmecid Sivâsî’nin türbesi karşısına defnedilmişti.
EDEBİ KİŞLİĞİ
Abdülahad Nûrî, iyi eğitimli bir medreseli, oldukça saygın ve veli mertebesinde görülen bir kürsü şeyhi vaiz olmasına rağmen tasavvufî şiirler ve ilâhiler de yazmış, çoğu risâle hacminde, dinî-tasavvufî muhtevalı Arapça birçok eser kaleme almıştır. Çok sevildiği ve Halveti tarikatı müritleri tarafından evliya mertebesinde görüldüğü hakkında oluşan çok sayıda menkıbeden [7]anlaşılmaktadır. [8]
Onun bir divan oluşturacak kadar şiiri vardır. Nitekim bu şiirlerini bir divanda toplamıştır.
Onun Mürettep divanının İstanbul kütüphanelerinde çeşitli nüshaları vardır (meselâ bk. İÜ Ktp., TY, nr. 1350; Selim Ağa Ktp., Hüdâyî, nr. 1875/21). Şiirlerinde derviş gönüllü, dünya malına tamah etmeyen mizacının izleri gözükür.
Fakr ile fahra (övünmeye) vâris olduk
Zenginliğin son derecesine mâlikiz biz
Fâniyi (gelip geçeni) bekâya verdik elhak
Bâkî'de bekâya mâlikiz biz.
Beyitlerinde dünya malına, mülküne ve şanına değer vermediği ifade edilmektedir. “Şiiriyyeti elden bırakmadan vahdet-i vücut, hüsn-i mutlak, tecelli vb. tasavvufun en ince meselelerini mısralara yerleştirebilmiş bir sanatkârdır. Manzumelerinde İlahi aşkı, deruni tahassüsleri, tasavvufun inceliklerini şiir dili ile anlatmanın yanı sıra, toplum hayatında gözlemlediği bozuklukları, katı bir taassupla mutasavvıflara saldıran Kadızadelileri tenkit etmekten de çekinmemiştir.” [9]
Sefînetü’l-evliyâ’ ve Osmanlı Müellifleri onun otuza yakın eser yazdığından bahsetmektedir. Abdülahad Nûrî’nin diğer eserlerinde de şairliğinden derin izler bulunmaktadır.
Abdülehad Nûrî ‘nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır:
1.Şerhu Erbeîniyyât, 2) Riyâz-ül-Ezkâr, 3) Te'dib-ül Mütemerridîn, 4) Risâlet-ün fî Hayât-il Hızır ve İlyas, 5) Risâlet-ün fî Tevfîkı Tearrüd-ül Âyât, 6) Risâletü'n Meret-ül-Vücûdî fil Merâtib-il-Külliyeti vel Hazırât, 7) Risâlet-ün fî Nef'i Mesâi'l-Ahyâi lil-Emvât.
BİR ŞİİRİ
Mürşid-i kâmil, mürîdi, evvel ehl-i hâl ider,
Sonra, Fahr-i kâinâtın bezmine idhâl ider,
Semâdan sırr-ı tevhîdi duyan, gelsin bu meydâna.
Derûn içre bugün, Allah diyen gelsin bu meydâna
Duyanlar sırr-ı Settârı, görenler nûr-i Gaffârı
Cihânda şîşe-i ârı, kıran gelsin bu meydâna
Sezâdır ehl-i irfâna getirsin cânı meydâna
Fedâ kılmaya ol cânı duyan gelsin bu meydâna
Gönül maksûdunu buldu, cihan envâr ile doldu.
Bugün iklim-i oldu, duyan gelsin bu meydâna. [10]
BAZI ŞİİR BAŞLIKLARI
Gönül tahtında gördüm Fahr-ı Âlem
Tarîkat kurb-ı Rahman’dır
Kamu işüm hatâ estağfiru’llâh
Nice ejderleri yutup dünya
Ey dil zen-i dünyânun çün âline aldandun
Mazhar-ı eltâf-ı zât olduk gelen gelsün beri
KAYNAKÇA
[1] https://www.idefix.com/kitap/abdulahad-nuri-ve-divani-huseyin-akkaya/tanim.asp
[2] Cevdet Yakupoğlu, Bir Sürgün Kahramanı Abdülahad Nuri Bey, ht
[3] Abdullah Uçman, ABDÜLAHAD NÛRİ, TDV İA , cilt: 01; sayfa: 179
[4] Anonim, Abdülehad Nuri Efendi, https://biriz.biz/evliyalar/ea0086.htm
[5] Dr Aslan Tekin , Edebiyatımızd İismler, Elips Yayınları, Ank. ,2005, shf 9
[6] Abdullah Uçman, ABDÜLAHAD NÛRİ, TDV İA , cilt: 01; sayfa: 179
[7] Sâdık Vicdânî, Tomar-Halvetiyye, s. 116-117;
[8] Halvetiler arasında anlatılan menkıbelerden birine göre “Vezirlerden birisi, Abdülehad Efendiye bir kese altın hediye gönderdi. Sonradan o vezir, Abdülehad Efendinin sohbetinde bulunduğu bir gün; "Bu derece hediyede bulunmak herkesin kârı değildir." mânâsında sözler sarf ederek övündü ve yaptığı iyiliği başa kakar bir duruma düştü. Bunun üzerine Ebdülehad Efendi; "Behey Paşa! Fakîrlerin ve halkın gözü, ciğeri ve kanı ile bana minnet mi edersin?" dedi. Ellerini yanlarında bulundurdukları keseye soktuğunda kesedeki altınlar herkesin gözü önünde kan olup ortaya doğru akmaya başladı. Bu durumu gören paşa hemen tövbe ederek, Abdülehad Efendiden af diled” ( bkz. Anonim, Abdülehad Nuri Efendi,
[9] https://www.idefix.com/kitap/abdulahad-nuri-ve-divani-huseyin-akkaya/tanim.asp
[10] Anonim, Abdülehad Nuri Efendi, https://biriz.biz/evliyalar/ea0086.htm
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın