Alaçıktan Gökdelene

05.12.2021

 

ALAÇIKTAN GÖKDELENE ROMANINDAN TADIMLIKLAR

 

Kuzeyin gülleri bile her baharda nazlı açar. Ağaç kısa, otlar güdük; her çiçek ufak tefektir. Yağış az, verimsizdir; renklisi az, bozu çoktur. Mavi göğü saymazsanız, renksiz bir film gibidir. Küçük, cılız derelerden kirli çakal sesi gelir. Boz tepeler ara ara kekik ile çok hoş kokar. Kimi kimi yamaçlara boz bulanık keven yürür. Sulaklarda çayır, çimen, ısırganla gümeç biter.” (3.s.)

---

 

“Cercis Karı’nın yüzünde kocaman bir beni vardır. Dudak ucundaki beni, sallanan bir dut gibidir. Bu et beni üzerinde, iki kalın tüy de yaşar. Cercis Karı’nın gözleri, öte bir dünyadan bakar. Bakışında ne heyecan, ne de bir tek sevinç vardır. Yüreğinden korkuyu da, sevgiyi de budamıştır. Bakışları iki ıssız buz kuyusu gibi soğuk, iki obruk yutmuş gibi derin ve kopkoyu durur. Bu duygusuz karartıya, bakmaktan herkes kaçınır. Onun gözlerine bakan. Hortlak görmüş gibi korkar. Cercis Kadın’ın gözleri, gözlere çok soğuk bakar. Cercis kadının gözleri, zemheriden ayaz çalar.

…Kapkara bir çul giyinmiş penguen hortlağı gibi, ufkuna resim düşürür. Asadan taraf yan yatan kara bindallı bir cadı tablosunun canlısıdır. Asasıyla topallayan bir cadı kuklası gibi sallana sallana yürür. Kambur sırtı kamarası, asası kürek gibidir. Başını dik tutamayan menekşe gibi solgundur. Kanadı kırı karganın halinden de yorgun durur.” (37.s.)

---

 

Bu işleri akıl bilmez, kader bilir oğlum Ömer. Kader ile deli gönlün ortaklığı öylecedir. Gönlünün büyük çömçesi (iri kepçe, kulplu tas) aklın ordusunu yutar. Aklın da çaresiz kalır; fikrin de çaresiz Ömer.” Plânı yapan kaderin yolağı âyan değildir. Dağlarda uçan kuşların, denizde yüzen balığın, yok yoksul doğan garibin dünyada işleri vardır. Plânı gördüren bilir, işi gören ırgatı bilmez. Issız dağların kurtları, yabanın boz ayıları, Ağcaören’in odunu düştüğü yolakta çürür. Var git Sanem’i gör oğul, gelirse de kaçıp gidin. İki gönül diliyorsa; kader öyle dilemiştir. Kaçsan bile olacaklar, gelip seni orda bulur.” (261.s.)

---

 

“Toprak vıcık vıcık çamur, sarı balçık kesilince, Ağcaören yamaçları şenliğe hazır gelirdi. Kurdun, kuşun, çakalların, inlerdeki ayıların, sarı tarla faresinin, kırda uçan böceklerin, cennetti bu vakitlerdi. Söğütleri yeşerirken, kavakları yaşarırken, gökten yağmur boşanırken, diriliş bu mevsimdeydi. Hayvanın, otun, insanın ürediği mevsim buydu. Umutlar da çoğalıyor, açan tomurcuklar gibi sevdalar gül açıyordu.” (271.s.) ……

 

Hakkında Ne Dediler

 

“Roman, elit bir okur kitlesine hitap etmektedir. Üslûpta nesri şiirleştirmek kaygısı güdülmüştür. Ritmik anlatım, cümlenin özüdür.    Kısa zamanda büyük değişikliğe uğrayan yaşayış tarzımız, modern hayatın getirdiği kolaylıklar, buna meşru-gayrimeşru ayak uyduranlar (tutunanlar); buna ayak uyduramayanlar (Tutunamayanlar). 

          Alaçıktan gökdelene kadarki değişimler, yozlaşmalar, millî kültürümüzden, millî karakterimizden, şahsiyetimizden kopma, uzaklaşma.     

          Yazarın bugüne kadar edindiği bilgi birikimi ve elbette derin düşünce mahsûlü bir eser. Hele üslûptaki şiir âhengi!  Meddah tarzı, orta oyunu, divan lezzeti üslûbu iç içe girmiş bir tatlı çeşni oluşmuştur.

Şiir âhengi bir üslûpla roman yazılabileceğini bizlere gösteren yazarı, gönülden kutlarım. Sanırım bu çetin yola ilk kez giren Şahamettin Kuzucular’dır.”  Mustafa Karaer- 23 Mart 2019 - Aşiyan – Bolvadin

Mustafa Karaer’in tenkidinin tamamı : ALAÇIKTAN GÖKDELENE TAHLİL TENKİT ÖZET : /search?term=ALA%c3%87IKTAN++G%c3%96KDELE

 

“Anlatımdaki en dikkat çekici unsur, cümlelerin şiir âhengi içinde kuruluşlarıydı. Okuyucu cümleleri dize olarak, cümle sonlarını da kafiyeli okuyunca düz yazıyla yazılmış bir şiir veya şiir olarak yazılmış bir roman okuduğu hissine kapılıyor. Bu da Türk romanında büyük bir yeniliktir. Bu anlatım bize, yazarın “Meddah” diliyle veya halk edebiyatımızdaki “destancı” diliyle konuyu anlattığı hissini veriyor. Böylece okuyucu, romanı kendi kafa sesiyle okuma değil de meddahın sesiyle dinleme hissine kapılıyor. 

   Öyle ki kitap kapalı olarak masada dururken bile içinden sesler geldiğini duyar gibi oldum. ….

Hem üslubu, hem seçtiği konuyu işleyiş tarzı hem de şiirsel anlatımıyla şimdiye kadar okuduğum en iyi yazarlardan biri olan Şahamettin Kuzucular’a ellerine, yüreğine sağlık diyorum. “ Nurcan Ören

 

Nurcan Ören’in tenkidinin tamamı için tıklayınız : ALAÇIKTAN GÖKDELENE ROMANI HAKKINDA: /search?term=ALA%c3%87IKTAN+G%c3%96KDELENE+

 

 Kargo Ücreti Dahil  47 Tl  . Yazarı tarafından imzalı gönderilir. 

Telf: 0 530324 11 85 

 

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

 

 

 Son kozu kalan romanı başka adla basılmıştı. Kafasına kurşun sıkıp, bu dosyayı bırakmıştı. (2013) Ramiz holdingin mazisi bu dosyanın içindeydi. Ramiz Holdingin sahibi acaba hırsız Remzi mi, acaba bu romanını, editörü mü çalmıştı?

 

Savcı dosyayı okudu: Ağcaören, insanlıkta küçük meydan savaşıydı. İki cihan savaşında göklere de kan sıçramış, Uzun yayla, at oynağı, göçer Türk­men yazlığıydı. Son eşkıya da vurulmuş, kan davası, kan bedeli; şaman, eş­kıya, göçerlik ruhu devam ediyordu. (1950) Frenklerin yolu daha yaylaklara düşmemişti.

 

Bey torunu Dönek Remzi kazara bir çocuk vurmuş, hapislerde haydut­lardan her hüneri bellemişti. Remzi; artık her cins Bizans oyununda bir us­taydı. Bacısını kan bedeli kanlıya esir vermişler; ahıra atılan kıza, zulümler de başlamıştı. Bu küçük kız; hayvanlara, bakarak tüm insanlığı; insanlara, bakarak da hayvanlığı çözüyordu. Remzi; hapisten çıkacak, bacısını kurta­racak, çağdaş bir bey olmak için gerekeni yapacaktı. Üstelik de kanlısının halasına âşık olmuş, kel kafası güdük boyu hayli hayli karışmıştı.

 

Radyo ile traktörler yaylağa yeni girerken, (1955) Venedik, Karayip… Gezen (2013) editörü köy damına, plazalardan bakıyor, yazar ile “milen­yumda Türkiye’yi” görüyordu.

 

Küçük patronluklar için büyük savaşlar çıkmıştı. Kazançlının umduğu rant; iki katır yükü paydı. Marshall yardımları ile Frenklik yaylağa girdi. Kirli ruhlar ataktayken, saf ruhlar, saf âşıkların direnişi kırılmıştı. Samanlık kızı Sanemle, Abbaslar da tepelendi. Haramilerdeki vefa günümüze erişmedi. Şaman kadın Cercis gibi biri daha yetişmedi.

 

Ağcaören ve köylüsü kadim bir dünyada kalmış; bu gündeki torunları, farklı bir dünya kurmuştu. Bin yıl sürecek değişim bir ömürde oluşurken; ortak akıl çağı bitmiş, tekil hinlik başlamıştı.

 

İnden çıkıp Ay’a giden insanlığın fıtratında pek çok şey hiç değişmedi. Erdem, vefa ve haysiyet; karşılıksız, tekil kaldı.

 

Aşka doymayan topraklar her fidanda umut arar. İşte bu ahvale inat, çıkar bir kardelen yazar.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar