Ali Kuşçu Hayatı ve Eserleri

30.07.2015

 


 

Ali Kuşçu   ( d. Semerkand ?- Ölümü 1474 İstanbul)

Ali Kuşçu'nun doğum tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir.  Hakkında çalışma yapan tüm araştırmacıların ortak kanaati  15. Yüzyılın başlarında doğmuş olmasıdır.  Semerkand  ve civarında bir  yer de doğmuş olabileceği muhtemel gözükmektedir.  Dînî ve ilmi  tahsilini de  Semerkand'da yapmıştır.  Babasının adını  Muhammed olduğu ve  Babasının  Uluğ Bey'in doğancıbaşısı olduğu bu yüzden onlara kuşçu lakabının takıldığı kendisine de bu nedenle Ali Kuşçu dendiği  Taşköprüzâde ve devrin diğer bazı kaynaklarından tespit edilmiş noktalardır. [1]

 

Bursalı Kadı- zâde-i Rûmî ve Uluğ bey'den  matematik ve astronomi tahsil etmiş, hatta matematik ve Astronomi bilgisini kuvvetlendirmek için bu hocalarından da gizli olarak Kirman'a gitmiş  oradaki ulemaların da derslerine  devam etmiştir. [2]  Kirman da  Nasirettin Tusi  'nin , Tecridü'l-Kelâm adlı kelâma ait eserini okumuş, Şerh-i Tecrid adlı eserini bu vesile ile kaleme almış  ve bu eserini Kirman'da Ebû Sâ- id. Hân'a ithaf eylemiştir [3]  ( bkz  Nasirettin Tusi Kimdir ve Şiirlerimizde Nasir ve Molla Celal )

 

Ali Kuşçu’nun  astronomi sahasında olduğu kadar kelâm sahasında da alim olması Kirman’daki eğitimi  ile alakalı olmalıdır. Hallü'l-Eşkâli'l-Kamer adlı risalesini de  Kirman ‘da  kaleme almış tır. Daha sonra tekrar Semerkand’a dönerek Uluğ bey’in yanına  gelir ve Uluğ Bey 1420 yılında kurdurduğu rasadhâne’de Kâşânlı' Gıyâseddin Cemşid ve Kadızâ- de-i Rûmî ile çalışmaya başlar.[4] Gıyâseddin Cemşid ve Kadızâ- de-i Rûmî vefaat edince rasathanenin müdürlüğü görevine gelir. 1430. [5] Göreve geldikten sonra evvelden  beridir üzerinde çalışılmakta olunan zîcin tamamlanmasını sağlar. Bu zîc İslâm âleminde Zîc-i Uluğ Bey, Zîc-i Gürgânî adıyla şöhret bulmuştur.

 

Ali Kuşçu, Uluğ Bey'in oğlu Abdullatif tarafından katledilmesiyle Semerkand’dan ayrılıp Uzun Hasan’ın idaresindeki  Tebriz’e gelir.1450.  Bu  yıllarda Uzun Hasan’ın  meclislerinde rağbet görmekte olan  Ali Kuşçu, Herat'a giderek Molla Câ- mi'yi de ziyaret etmiştir.[6]

 

Yaklaşık yirmi iki sene Tebriz'de kalan Ali Kuşçu  Uzun Hasan'ın teklifi ile İstanbul'a  elçi olarak gelip Fatih ile tanışır. Fâtih, Ali Kuşçu’nun  “ müspet ilimlerde olan bilgisine ve aklî ilimlerde olduğu kadar naklî ilimlerdeki liyakatine hayran olur. Ona çok ikramda bulunarak İstanbul'da kalmasını rica ve hatta ısrar eder. Ali Kuşçu elçilik vazifesini yerine getirdikten sonra Uzun Hasan'dan izin isteyerek padişaha olan vaadi üzerine iki yüz kişiye ulaşan akrâbâ-i taallukâtı ile beraber İstanbul'a hareket eder. Ali Kuşçu'nun Üsküdar’a, Fâtih derhal bir kadırga donattırarak İstanbul ulemasından bazılarını onu karşılamaya göndermiştir, kadırga içinde o zaman İstanbul kadısı bulunan Mevlânâ Hocazâde (Muslihiddin Mustafa bin Yûsuf)'de bulunmaktadır”[7] Ali Kuşçu  yolda iken hazırladığı eserini Fatih’in onu kabulünde takdim eder.  1472

 

Ali Kuşçu, kızını Hocazâde'nin oğluna vermiş, onun kızını da daha önceden Kadızâde'nin oğluna vermiş olduğu kızından doğan torunu Kutbeddin Muhammed'e almıştır[8]

 

Tebriz'e daha sonra İstanbul'a gelen Ali Kuşçu  1473 te Fatih’in Uzun Hasan üzerine yaptığı sefere padişahın musahiplerinden – sohbet meclisinden  - biri olarak katılır. Bu sefer sırasında da Fetihname adlı eserini bitirmekle meşgul olmuş Otlukbeli savaşı kazanılır kazanılmaz da bu eserini Fatih’e takdim etmiştir.   Sefer dönüşünde  Ayasofya Medresesine  “gündeliği iki yüz akça “ ile müderris olarak tayin edilir. [9]Derhal Osmanlı’nın müspet ilimlerde ilerlemesine katkıda bulunacak çalışmalara başlar. “Ayasofya Medresesi'nde verdiği dersler Osmanlı uleması arasında büyük alâ­ka görmüş ve derslere devam eden âlimler tarafından da artık Osmanlı memleketinde astronomi âlimleri yetiştirilmeye başlanmıştır”[10]

 

Ali Kuşçu daha önceden Batlamyos tarafından tayin edilmiş olan İstanbul'un tûl ve arz derecesini yeniden hesaplamış,  Söylentilere  göre de  İstanbul'da Fâtih'de Sıbyan mektebi tarafında güneş saat yapmıştır.   Ali Kuşçu 1474 yılında İstanbul’da vefat etmiş Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin eserinde bahsettiğine göre : "Eyüb Sultan Türbesi hareminde gömülmüş” [11] ama sonradan mezarı kaybolmuştur.

 


KAYNAKÇA

  • [1] Taşköprüzâde İsâmeddin Ahmed, Şakâyık-ı Numâniye, Ter. Mehmed Mecdi, İstanbul 1269, s. 180.
  • [2] Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf
  • [3] Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf
  • [4] Süheyl Ünver, Türk Pozitif İlimleri Tarihinden Bir Bahis Ali Kuşçu Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1948, s. 15. s. 16.
  • [5]W. Barthold, Uluğ Bey ve Zamanı, Çev. Akdes Nimet Kurat, İstanbul 1930, s. 110.
  • [6] Süheyl Ünver, Türk Pozitif İlimleri Tarihinden Bir Bahis Ali Kuşçu Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1948, s. 15. s. 16.
  • [7] Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf
  • [8] Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf
  • [9] Ali Kuşçu'nun Ayasofya müderrisliğine tayininden önce Sahn-ı Semân müderrisliğinde bulunduğunu Mükrimin Halil Yinanç'ın notlarına dayanarak İ.H. Uzunçarşılı eserinde zikretmektedir.( bkz Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf)
  • [10] Ahmet KANKAL, ALİ KUŞÇU, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1255/14411.pdf
  • [11] Hüseyin Ayvansarayi, Hadîkatü'l-Cevâmi, İstanbul 1281, s. 248.

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar