Çan
Hayvanların boynuna takılan, kiliselerde kullanılan bir alettir. Çan kelimesinin batı dillerindeki eş anlamlısı gong tur. Çan ses çıkaran bir âlettir. Tunç gibi, çınlayıcı madenlerden çeşitli boylarda yapılan içinde asılı dil denen bir tokmağı olan içindeki bu tokmağın sallanması ile ses çıkaran bir alettir.
Çan kelimesi Arapça da ceres olarak geçer. Bang ise ses çıkaran madeni bir davuldur. Gülbang çalmak sözcüğü, bang, ceres, çan ile ilgili kelimeler olarak karşımıza çıkar. Gülbank çalmak, ceres çalmak, bağ vurmak, kös vurmak, ses ve ses çıkarmakla ilgili olduklarından divan şiirinde bir arada bulunabilecek unsurlardır. Hayvanların boyunlarına takılan büyük çanlara ise cıngırak denmektedir.
Eski devrilerde göç vakitlerinde veya sefere çıkma zamanlarında ceres çalınırmış. Konaklayan kervanların harekete geçeçeği can sesi ile duyurulurmuş. Kervanları taşıyan hayvanların atların develerin boğazlarında çanlar olduğu için ve menzile yaklaştıklarında akkâm arın mehter çan, ve kös vurmaları, Hacca Surre-i Hümayunların sürre alaylarının, Çadır mehterlerinin olması divan şiirimize de girmiş eski devrin adetleri ve nostaljileridir. ( Akkâm Nedir Şiirlerde Deveci)
Gâlibâ hicret eden kâfile-i râhatdır
Dil ki mânend-i ceres eyleyip efgân uyumaz Şeyh Galip
Kus-ı rıhlet çalınıyor kafile-i ömr göçer Üsküplü Atai
Göç kösleri çalınıyor, ömrün kafilesi göçer
Ser-i zülfünde figan eylemek âyin oldı
Nâle-i dil ceres-i kâfile-i Çin oldı Nedim
Acep hamunu- ı hayrettir beyaban-ı muhabbet kim
Fiğanı sad ceres peyda vücud- karban gaib Mazaki [1]
Muhabbet sahrası ne garip bir sahradır ki yüzlerce çan sesi geliyor ama meydanda kervancı yok.
Karban- ı reh i iklim-i adem –i menziletin
Dokunur oldu dila sem’ime bang- ı ceresi ( Şehzade Beyazıd ) Şahi
Ey Gönül, Adem ilinin yolunda yürüyen çan sesi ( varlı yokluk iklimi – ölüm) gönlüme dokunur oldu. Ölüm yaklaştı.
Hayvanların boğazındaki çan sesi de kaybolan hayvanların bulunduğu yeri tespit için kullanılırmış.
Çan ve ceres sözcükleri geldikleri veya gittikleri belli olsun diye ses çıkaran aletleri ifade eder. Bu manadan hareketle çan ve ceres sözcükleri şan ve şöhretin timsali sembolü olarak da kullanılmıştır. Çan ve ceres sözcükleri: Şan şöhret gibi sembol manaları ile divan şiirimizde sık sık geçer. Elbette gerçek manalarında da kullanılmışlardır. Divan şairlerimizin çan , ceres, kûs , - kös çalmak tabirlerini göç vakti geldi anlamında ve mecazi olarak ölüm vakti şeklinde tasavvur ettikleri çan çalmanın ve kös vurmanın ölüm anının geldiği göç vakti olarak düşündükleri ortaya çıkar.
Ahir çalındı kûs-ı rahil ettin irtihal
Evvel konağın oldu cinan bostanları Baki'
Kûs rahil göç davuludur. Göç davulu bu şiirde mecazi anlamda kullanılmış ölüm vakti kastedilmiştir. Sonunda kös vurdu ve göç vakti geldi. Sende göçüp cennet bostanlarındaki konağa gittin.
Bang vurmak, gülbank vurmak çan ve cers vurmak ile eş manada kullanılabilmektedir.
Mevc urur âyîn-i Mevlânâdan zevk-i iştiyâk
Bâng-i ney Gâlib o bezmin na’ra-i Yâ Hûsudur Şeyh Galip
Bikr-i manîdir serâser sûret-i Meryemleri
Öyle bir bühtânenin şimdi gönül nâkûsudur
Nakus : Büyük kilise çanıdır Divan şiirimizde de geçer
Aldın hezar büt gedeyi mescid eyledin
Nakus yerlerinde okuttun ezanları Baki
Yüzlerce büt haneyi ellerinden alıp mescid eyledin Çan kulelerinin yerinde zanlar okuttun.
A.Talat Onay’ın bildirdiğine göre alıcı kuşların ve şahinlerin ayağına da küçük çanlar bağlanır, hayvanın nerede olduğu anlaşılırmış. ( bkz Alıcı Kuşlar Mazmunu)
Nalesinden incinip dar etme zülfinden dili
Canlar avlarsın ceres takmaz mısın şehbazına Ahmet Paşa [2]
Gönlümün iniltisinden üzülüp beni şahine benzeyen saçlarından uzaklaştırma, madem ki gönül avlıyorsun da şahinin ayaklarına neden ceres bağlamıyorsun.
Olmaz hamuş u şekve gönül bî husul-i kâm
Yol ahir olmayınca kesilmez derâ sesi [3]
Çan ve cere çalmak derâ sesi tabiri ile de ifade edilir. “Gönül istediğini elde etmezse şikâyetten vaz geçemez. Çünkü menzil bitmeyince dera sesi ( çan sesi ) kesilmez.
Şehrden gitdügümi yâr ile fâş itdün ile
Bogazundan asılup dilün tutılsun ey ceres Hamdullah Hamdi Divanı ve Edebi Kişiliği
Devr itdi menzilüm suhan-ı hem-nefes bana
Gul-ı reh oldı nagme-i bâng-ı ceres bana Semerkândî-i Âmidî Âgâh
Kaynakça
[1] A. T. Onay, Eski Tiirk Edebiyatında Mazmunlar, Ankara 1993, s. 33. alem-ber-câme maddesi.shf163
[2] A. T. Onay, Eski Tiirk Edebiyatında Mazmunlar, Ankara 1993, s. 33. alem-ber-câme maddesi.shf163
[3] A. T. Onay, Eski Tiirk Edebiyatında Mazmunlar, Ankara 1993, s. 33. alem-ber-câme maddesi.shf163