Bu Eser 18.03.2014 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir
ROMANIN HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VE ANALZİLER
Lev Tolstoy’un önceden fikrini ortaya koyarak kurmaca bir eser olarak yazdığı sonra da yazdıklarını bizzat kendi hayatında gerçekleştirdiği son önemli romanıdır. Yazar bu romanını ölümünden on bir yıl önce yazmış ve 1899 yılında bastırmıştır.
Tolstoy da en sonunda bu romanının ana karakteri Prens Dimitri gibi mülkünü yoksullara dağıtmış, asillerden, yadırgadığı düzenden kaçmak için konağını terk etmiştir.
Diriliş adlı roman Tolstoy’un fikirlerinin tamamen devlet ve kilise aleyhine döndüğü; sanatın özünün
“güzellik” değil, gerçek ve bilinçli Hıristiyanlık ile “ahlaki değerlere dayanması gerektiği “ düşüncesi içine düştüğü ihtiyarlık döneminde yazdığı bir romanıdır. Bu romanı ile “Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir’’ gibi yazılarındaki düşünceleri yüzünden 1901’de Kilise tarafından afaroz edilen Tolstoy akabinde aristokrat kesimlerden tamamıyla dışlanmış, romandaki gibi arazilerini de köylülere dağıtmasından dolayı ailesi ile de bunalımlar yaşamıştır.
Romanın kurgusu, Çarlık Rusya’sındaki adalet sisteminin, kilisenin, asilzadelerin ve Çarlık Rusya’sındaki kast sisteminin ahlaki ve dini değerlerden ne kadar uzakta kaldığını ortaya koymak amacı üstün de şekillenmiştir. Romanın yazılmasın a etken olan diğer ana düşünce ise insanların kurduğu adalet ve hukuk sisteminin hiçbir zaman adil ve olması gerektiği gibi işleyemeyeceği yönündedir.
Romandaki hâkim temalar ise vicdan azabı, dünyevi ve cinsel haz alma güdüsü ile ahlaki değerlerin yarattığı iç çatışmalar, pişmanlık ve hatayı telafi etmek ile ilgili duygulardır.
Romanın ana karakteri olan Prens Dimitry, gerçek hayatındaki Tolstoy’un düşünce özetidir. Romanın kahramanı olan Prens de tıpkı Tolstoy gibi düşünmekte mülkiyet ve asalet sahipliği ile oluşan kast sistemine karşıt tutum göstermektedir. Aristokratların köylülere ve işçileri ezmesine, adaletin, hukukun, kilisenin hatta Kralın dahi asillerden yana olmasına muhaliftir. Tüm hakların, elit kesimler ve kilisenin emrine amade olmasını ahlaka ve vicdana aykırı bulmaktadır. Prens Dimitri, asillerden uzaklaşmış, annesinden kalan toprakları köylülere bırakmıştır. Tolstoy’un da Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı malikânesini terk edip, köylüler gibi yaşamaya başlaması bir tren istasyonunda kimsesiz şekilde ölmesi bu nedenle manidardır.
Romanın olay örgüsü yazarın mevcut adalet sisteminin adaletsizliği, asillere sağlanan imtiyazların sınırsızlığı, buna mukabil yoksulların ve köylülerin tepelenişi, Kiliselerin bilinçli Hıristiyanlıktan uzaklaşmasını vurgulamak üstüne kurgulanmıştır.
Yazarın bu romanına Diriliş adını vermesinin nedeni hizmetçi bir kıza tecavüz eden bir prensin yaşadığı vicdani çatışma sonrasında hatasını telafi etmek için ruhani bir dirilişe yönelmesini ifade etmek içindir.
Aristokrat bir aileye mensup olan yazar kendi hayatında da bu buhranları yaşamış, eşitlik, adalet, bilinçli bir dindarlık, ahlak ve mülkiyet konusunda radikal fikirlere kapılan yazar, tüm servetini köylülere dağıtmış köylüler gibi giyinip yaşamaya başlamıştı. ( bkz Lev Tolstoy Hayatı Edebi Kişiliği )
Dünyada en çok okunan klasik eserler arasında olan Diriliş üç kez filme alınmıştır.
1958 - Diriliş - Reji: Rolf Hansen
1961 - Diriliş (Voskreseniye) – Reji: Michail Schweizer
2001 - Diriliş (Resurrezione) – Reji: Paolo Taviani, Vittorio Taviani
ROMANIN KARAKTERLERİ
Prens Dimitri Nehludov: En büyük zenginliğin sevgi olduğunu düşünen iyi kalpli bir prens olduğu halde cinsel hazzını tatmin etmek için halasının evlatlık aldığı bir kız olan Katyuşa’ya tecavüz eder. Katyuşa’nın hamile kaldığını, çocuğunun öldüğünü, kendisi yüzünden fahişe olduğunu öğrendiği halde suçsuz yere mahkûm olmasını da engelleyemez. Zaten sevgiye, ahlaka, insani değerlere çok önem veren prens büyük bir vicdani buhran yaşamaya başlar.
Özünde, asalet ve mülkiyet zenginliğinden ziyade sevgiye inanan biridir. Ancak cinsel dürtülerine uyup hata yapmış, hatasını telafi etmek için kendi sosyal sınıf, yozlaşmış adalet sistemi ve kilise ile çatışmak zorunda kalmayı göze alıp ruhani bir dirilişe yönelmiştir.
Katyuşa: Ekaterina Maslova: Köylü bir kadın ile bir çingeneden gayri meşru doğan bir kızdır. Annesi ölünce Prens Nehludov’un halası tarafından evlat edinilmiş, yarı hizmetçi yarı evin kızı olarak büyümüştür. Güzelliğiyle herkesi büyüleyen bu kıza Prens tecavüz edince Katyuşa hamile kalmış, evini terk etmiş, doğan çocuğu da ölünce fahişelik yaparak hayatını kazanmaya başlamıştır.
Marlo Morgan: Tekdüze hayattan bıkan , değişim arayan, , yardımsever ve çocuksu birisidir.
Simonson: Siyasi bir suçlu olarak Katyuşa’yı hapishane de tanımış ve ona aşık olmuştur. En sonunda Katyuşa ile evlenir.
ROMANIN ÖZETİ
Köylü bir kadın ile bir çingeneden gayri meşru doğan bir kız olan Katyuşa annesi ölünce Prens Dimitry’in teyzeleri olan iki yaşlı ve asil hanımın evlatlığı olmuştur. Alımlı ve iyi kalpli Katyuşa, hanımları ile yaşadığı bu evde çok mutlu olduğu için hiç kimse ile evlenmez.
Prens Dimitry öğrenim görürken teyzelerinin yanına gidip gelmekte evlatlık köylü kızı Katyuşa'yı cinsel yönden çekici bulmaktadır. Bir asilzade olarak Katyuşa ile evlenmesi imkânsızdır. Katyuşa da prense aşık olmuş ancak duygularını asla belli etmemiştir. Asilzade ve zengin olmaktan daha çok saf sevgiden yana olan Prens subay olduktan sonra arkadaşlarının düşünceleri ile değişmeye başlamıştır. Bir kaç sonra prens tekrar teyzelerinin yanına gidince Katyuşa’yla karşılaşır. En sonunda cinsel dürtülerine yenilip Katyuşa'ya sahip olur. Ona bir az para bırakıp zevkini düşünmesinin normal olduğuna inanıp oradan ayrılmıştır.
Prens gittikten sonra Katyuşa hamile kalmış evin hanımlarına durumu izah edemeyeceği için evden de ayrılmıştır. Çocuğunu teyzesinin yanında doğuran Katyuşa bebeğinden de kurtulmuş çeşitli işler bulup çalışmaya başlamıştır. Ancak çok alımlı bir kadın olduğu için erkekler onu hiç rahat bırakmaz. Başak çare bulamayan Katyuşa fahişe olur.
İnsanların zevkleri uğruna yaşadığını düşünmeye başlayan Katyuşa, kazanmaya ve istediği gibi yaşamaya başlamış, Prensi de unutmuştur.
Prens’in annesi ölmüş malikânesinde müreffeh bir hayat sürdürmektedir. Halen bekar olan Prens, kendisi gibi asil bir ailenin kızı Missy ile evlenmekte tereddüt etmekte , başka bir kadınla da yasak bir ilişki yaşamaktadır.
Bir gün, jürisinde görev aldığı mahkeme salonunda bir taciri öldürüp parasını çalmakla suçlanan Katyuşa’la karşılaşır. Katyuşa ile mahkeme edilen diğer iki sanık tüm suçu Katyuşa’nın üzerine atmaktadır. Uzun süren mahkeme sonucunda karar jüri üyelerine kalmıştır. Herkes Katyuşa'nın suçsuz olduğuna inansa bile Katyuşa kürek cezasına çarptırılır. Mahkemeden sonra jüri hatasının farkına varmış ancak artık iş işten geçmiştir.
Olayı tüm detayları ile öğrenen Prens, Katyuşa’nın başına gelen her kötü şeyin kendi hatasından kaynakladığını anlar. Büyük bir vicdani çatışma, pişmanlık ve acıma duygusu içine düşer. Yapılan hatayı telafi edebilmek için Katyuşa’ya avukat tutar.
Prensin ruh dünyası artık huzursuz olmuş, Katyuşa'ya yaptığı kötülüğü düşündükçe kendinden bile iğrenmeye başlamıştır. Bu ruh hali içindeyken eskiden zevk aldığı her şeyden kopmaya başlar. Artık herkes, mevcut düzen, asil arkadaşları hatta Missy'e bile ona iğrenç gelmektedir.
Çareler arayan Prens, Katyuşa ile görüşür. Katyuşa önce onu tanımamış, tanıdığında ise onu umursamamıştır. Ancak Dimitry, hatasını düzeltmeye gerekirse Katyuşa ile evlenmeye karar verir. Lakin Katyuşa bu teklifini reddeder.
Hapishaneye gidip gelirken masum insanların bile orada tutulduğunu fark eder. Suçsuz olduğuna inandığı her mahkûma yardım etmeye çalışır.
Evinden de ayrılmış, asillerden uzaklaşmış, annesinden kalan toprakları köylülere bırakmaya bile karar vermiştir. Katyuşa'nın teyzesine gidip doğan bebeğinin öldüğünü de öğrenir. Katyuşa’yı kurtarmak için soylu tanıdıklarından da yardım istemek zorunda kalmış ancak Katyuşa’nın temyizi yine de reddedilmiştir. Son şansını deneyerek Katyuşa’nın affı için Çar’a bir mektup yazar.
Katyuşa, Prens’in hayatını mahvetmemek için kürek mahkûmlarının gittiği Sibirya'ya gidecektir. Bunun üzerine prens de araba kiralayıp onların peşinden gider. Yolculuk sırasında birçok mahkûm ölünce valiyi, savcıyı, hapishane müdürünü hatta mevcut düzeni tenkit etmeye başlar.
Siyasi mahkûmlardan biri olan Simonson, Katyuşa'ya âşık olmuş Katyuşa ile evlenmek istemiştir. Bunu öğrenen Dimitry, Katyuşa'nın kararına saygı durmak zorunda kalır.
Katyuşa için yapabileceği bir şey kalmayan Dimitri, Katyuşa’nın affı için gönderdiği dilekçeden olumlu yanıt almıştır. Serbest kalan Katyuşa, Simonson nereye giderse oraya gitmeye kara vermiştir.
Dimitry, yaşamaktan yorulmuş, bir köşeye oturmuştur.