KategorilerÖdüllü RomanlarGuguk Kuşu Romanı Konusu İçeriği Olay Örgüsü Hakkında

Guguk Kuşu Romanı Konusu İçeriği Olay Örgüsü Hakkında

29.03.2015



Guguk Kuşu,  romanı Kan Kesey tarafından yazılan özgürlük ile  özgürlükleri komutası altına almak isteyenler arasındaki mücadeleyi anlatan ödüllü bir romandır.  Guguk Kuşu romanı  günümüz insanının yaşadığı toplum ve sosyal çevresi ile olan  çatışmlarını irdeleyen  bir romandır.  Roman ilk kez 1962 de Ken Kesey tarafından yazılmış kısa zamanda oldukça ses getiren bir roman haline gelmiş,  özgün adı “One Flew Over the Cuckoo’s Nest “  olan roman  aynı isimli sinemaya da  uyarlanmıştır

Roman  insanlar  gönüllerinin istediği gibi yaşamak isterlerse başlarına neler gelir sorgusu üzerine yazılmış; Toplumun  veya yönetenlerin mi yoksa gönlüne göre yaşamak isteyen özgür ruhların mı  dediği olacak sorusuna cevap verecek şekilde kaleme alınmıştır. “ Ken Kesey, bu il yapıtıyla Amerikan 'karşıt kültürünün' efsanelerinden biri olmuş eser kısa zamanda büyük bir çıkış yakalamış, yarattığı bu ilgi üzerine eser, filme de alınmıştır. “

Ken Kesey , Stanford'da iken ABD Ordusu için zihin değiştirici ilaçları kullanarak ilaçların etkilerini rapor halinde sunan deneklerin arasına katılmıştı. Gönüllü denek olarak ücret aldığı gibi aynı üniversitenin psikiyatri servisinde de asistan olarak çalışmıştı.

Ken Kesey hem kullandığı ilaçların etkisi hem de psikaytri bölümünde görevli iken görüp yaşadıklarını malzeme olarak eserlerinde kullandı.  Muhtemelen zihinsel değişimler yaratan ilaçların etkisi ile Lsd kullanan biri haline gelmiş, hippiler arasına karışarak sıra dışı bir hayatı da seçmişti. ( bkz Ken Kesey Biyografisi )

"Guguk Kuşu adlı eserini de ilaçlar için gönüllü denek olarak edindiği tecrübelerden ve psikiyatri servisindeki deneyimlerinden istifade ederek hazırlamıştır. Hastanede asistan olarak yaptığı çalışma, One Flew Over the Cuckoo's Nest adlı eserinin arka planını oluşturdu. " ( bkz Ken Kesey Biyografisi )

GUGUK KUŞU FİLMİ

Roman 1975 yılında Milos Forman tarafından sinemaya aktarıldığında, başta delişmen dalavereci MCMurphy rolüyle şeytani ve karizmatik oyunculuğunun temellerini atan Jack Nicholson ile katı ve sadist ruhunu taş bebek güzelliğinin altında saklayan Büyük Hemşire Ratched'ı canlandıran Louise Fletcher olmak üzere, film 5 Oscar ödülü kazanarak, bir başyapıt haline gelmiştir. “[1]

 Guguk Kuşu adlı roman  senaryo haline getirilerek  1975  yılında ABD yapımı  dramtik bir filme de konu olmuş, özgün adı One Flew Over the Cuckoo’s Nest olan filmin yönetmenliğini ise  Milos Forman yapmıştır. [2]  "Guguk Kuşu adlı film  1993 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.” [3]

1976 yılında 9 dalda Oskar’a aday gösterilen film:  En iyi erkek oyuncu Jack Nicholson; en iyi kadın oyuncu,  Louise Fletcher; en iyi yönetmen Milos Forman; en iyi film ve en iyi uyarlama dallarında oscara layık görülmüştür.  Film ayrıca en iyi müzik; en iyi yardımcı erkek oyuncu Brad Dourif; en iyi görüntü; en iyi kurgu dallarında ise sadece aday olmuştur.[4]

KONUSU

Bir akıl hastanesine  deli diye tıkılan özgür ruhlu bir adamın akıl hastenesindeki hastalara ruhlarını  özgür bırakmayı öğretmesi ile  hastanedeki tedavi edici ekipman ile hastaların arasında oluşan çatışmalara dayanır.  Akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkûm bu akıl hastanesinde  hastalara ruhlarını özgürlüğe kavuşturmayı öğretmeye başlar.  Akıl  hastalarının tavırları ve tepkileri  hızla değişmeye ve akıl hastaları ile hastane yönetimi arasında çatışmalar çıkmaya başlar.  Akıl hastası gözüken bu akıllı mahkumun  sayesinde iler çığırından çıkmaya başlamıştır.

Özgür ruhlar  ile disiplin sağlamaya çalışan  hastane yönetimi arasında çıkan çatışmalar  romanın konusunu oluşturur.

 

ROMANIN İÇERİĞİ ÖZETİ OLAYLARI HAKKINDA

Roman bir akıl hastanesinde geçer.  Olaylar Kızılderili Şef olarak adlandırılan bir akıl hastasının gözlemlerinden anlatılmaktadır. Bu tımarhane hastalarını topluma ve onun ahlak düzenine yeniden kazandırmak için hastalarını tıman etmektedir. Kızılderili Şef’te tımara sokulmuş hastalarından birisidir. Fakat romandaki ironi hemen burada başlar. Kaybedenler ve  kaybettiklerine kavuşturulmaya çalışılanlar gerçekte neyi kaybetmişlerdir?

Tımarhanede ‘iyileşebilir” olanlar ile ‘ ve ‘iyileşemez olan” hastalar bulunmaktadır. ‘ Mc Murphy buraya deli olduğu şüphesiyle getirilmiştir ve hikâye böylece başlar. Mc Murphy düzene aykırı bir adamdır ve ruhunun özgürlüğünü korumaya ve özgürce yaşamaya çalışmaktadır.  Hayatını bu düşünceleri ve arayışları içinde şekillendirmiş, davranışlarını da bu tutumlarına göre düzenlemiş, bu yüzden de düzene ve topluma aykırı kalmıştır.

McMurphy, otuz beş yaşında, hiç evlenmemiş, Kore Savaşında tutsak kalmış ama Komünist Savaş Esirleri Kampı’ndan tutsakları kurtarmış bunun için de Üstün Hizmet Madalyası almış eski bir askerdir. Ancak emirlere itaat etmediği için sonradan ordudan atılmıştır. Kavga, sarhoşluk, asayişi bozmak gibi suçlardan sık sık gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Durmaksızın kumar oynayan ergen bir kızla aşk ilişkisi yaşayan ve mahkeme kararıyla bu akıl hastanesine kapatılmış uyumsuz bir tiptir. Otoriteyle ciddi problemler yaşayan, çalışmayı sevmeyen ve kızdığı zaman şiddete meyilli ancak aslında oldukça eğlenceli, hayattan zevk alan bir adamdır. McMurphy de akıl hastanesinin hapishaneden daha eğlenceli olacağını düşünmüş ve bu nedenle karara itiraz etmemiştir. 

Mc Murpy iyileşebilir hastalar arasına atılmış, deli olup olmadığı araştırılmaya başlanmıştır. Ancak McMurphy tımarhane dahi özelliklerini kaybetmemiş aksine yeniden gerçekleştirmek için türlü yollar denemeye devam etmektedir. Çünkü o bir deli değil, daha rahat bir hayat arayan bir kimsedir. McMurphy ilk günlerde çeşitli ruhsal sorunları olan arkadaşlarıyla eğlenmekte, onlarla kart oynayarak paralarına ve sigaralarına el koymaktadır. Hem doğasını korumak hem de toplumla barışık yaşamak için yollara aramaktadır.   Tımarhanedeki deliler arasına bırakılan Mc Murpy deli olmadığını farklı düşünüp, farklı davrandığını toplumla da barışık olmak istediğini anlatamaya çalışmaktadır.  Mc Murpy, deliler arasında bırakılacak deli olup olmadığı kanıtlanan kadar hastalar arasında yaşayacaktır. Sonunda hastane onun deli olup olmadığına karar verecektir. McMurphy kısa sürede özgürlüğünün elinden alındığını fark eder.    Hemşire Ratched ile çatışmaya başlar.

Mc Murpy ile Hemşire Ratched arasındaki kriz gittikçe derinleşir. Hemşire Ratched otoritesini korumak istemektedir. Ancak McMurphy daha ilk anlardan itibaren faaliyete başlamış hasta olduğu söylenen hastaları uyandırmaya hastanenin deli diye içeri tıktığı hastaları deli olmadıklarına ikna etmeye ve sistemin çarklarını zorlamaya başlamıştır. Akıl hastası olarak içeri tıkılan tımarhane sakinlerini hayat döndürmeye başlamıştır.  Tımarhanedeki bu küçücük toplum dışarıdaki dünyanın birebir aynasıdır. Bu küçük topluluk dışarıdaki büyük toplumun aynasıdır aslında. McMurphy hastanenin kurallarını ve hiç değişmeyen yöntemlerini sarsmaya düzenin işleyişinin gözden geçirilmesine yol açan yöntemlerine aşındırmaya başlamıştır. Ölü insanlara dönüşen, tamamen toplum ve insanlık dışı kalan özgüvenlerini ve ruhlarını yitiren hastalar normal insanlar olduklarına inanmaya ve yaşadıklarının farkına varmaya başlamışlardır.  Yönetim onların hizaya getirmeye çalıştıkça onlar da çeşitli biçimlerde direnmeyi keşfetmektedirler.

Sistemin savunucusu durumunda olan Hemşire Ratched ile McMurpy arasındaki savaş kızışmaktadır. Hemşire Ratched hastalar üzerinde baskı kurmakta ve onların üstüne giderek iyileşmeleri konusunda olumsuz etki yapmaktadır.  Hemşire Ratched’ın agresif yaklaşımları hastaları intihara kadar sürüklemektedir.

Tımarhaneye tıkılanlar toplumun alışılmış kurlar manzumesinden aykırı yaşamak isteyen buna uymadıkları için deli olarak kabul edilip buraya tıkılmış kimselerdir.  Tımarhanedekiler uyum isteyen topluma uyumsuz kalmış, toplumun uyumunu bozdukları için ceza görmüş mahkûmlardır. Bu insanlar topluma uyum sağlamaları yolunda değil uyuşturulma ve insansızlaştırılma muamelesi içindedirler. Hâlbuki “ İnsan sosyal bir hayvandır, sadece sürünün içindeyken mutlu olur. Saçmaymış, kötüymüş, onun için fark etmez, her şeyi benimseyebilir, yeter ki sürü de benimsemiş olsun. Sürünün yaptığı her şeyi yapar, böylece bir yere ait olur.”[5]

McMurphy göre meselenin özü insanın evcilleştirilmesidir.  “Onları evcilleştirmek ve yeniden sürüye katmak, sürüden ayrılan olursa da onları birer ‘boyalı kuş’ haline getirmektir. “ Evet. Bildiğim bir şey var.  Ona göre tımarhaneler de yatan hastalar, hastane, okul, Kilise ve sokaklarda yapılan hataların ürünleridir. Akıl hastaneleri ise bu hataların onarım merkezleri halindedir. Dini öğretiler, sokaklarda yapılan hatalar, düzenin çarklarına uyum sağlayamayanlar, ötelenip itilenler toplum ve düzen tarafından hasta olmak zorunda bırakılmış zavallı kişilerdir.  

Dışardaki insanlar ise  “’mutlu’ olmak için sürü olmayı ama dışarlıklı bir sürü olmayı benimsemişlerdir. McMurphy dışarıdaki sürüyü şöyle tanımlamaktadır.  “Bunlar kendi kendilerini yönetemiyorlar. Bunları yönetecek birileri lazım” diye düşünmüş ve onların ruhlarını özgür kılmak için liderliğe soyunmuştur. Süürnün başına geçen kahraman kısa zamanda ‘sürü’nün üzerinde tahakküm kurmuş ve yönetimle çatışmaya girişmiştir.

 
KAYNAKÇA


[1] https://www.idefix.com/kitap/guguk-kusu-ken-kesey/tanim.asp?sid=UIEZIDK1YK1KJYLM3DCG

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Guguk_Ku%C5%9Fu_(film)

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Guguk_Ku%C5%9Fu_(film)

[4] https://www.insanokur.org/?p=492

[5] ttps://mavimelek.com/gugukkusu.htm

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da