Han Duvarları Faruk nafiz Çamlıbel

25.03.2015

Han Duvarları Faruk nafiz Çamlıbel



Şiir Faruk Nafiz’in en popüler şiirlerinden biridir. Şiir 1923 yıllarından sonra moda olan Memleketçilik akımının  tüm özelliklerini yansıtan konu anlayışını taşımaktadır.

Faruk Nafiz, 1928’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin başkanlığındaki “Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti'nde bulunmuş ve  Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini ve dönüşte Kastamonu'yu görmek fırsatını bulmuştu.  Bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir dönüm noktası olmuş o günlerde başlayan Memleketçilik akımının da tesiriyle  Memleket şiirleri yazmaya yönelmişti.

Şiir Adana’dan yola çıkarak Ulukışla'ya kadar giden şairin atlı araba ile yaptığı yolculuğu ve bu yolculuk boyunca şairin ruhunda cereyan eden duyguları dile getirmektedir. Anadolu'nun çileli yollarında çekilen gurbet acısı ve sıla özlemi  şiirin temasını oluşturmuştur.  Şiir yol boyunca yapılan yolculuk esnasında oluşan izlenimleri ve betimlemeleri  lirik bir  şekilde  ve Maraşlı Şeyhoğlu'nun anısı  etrafında oluşan ve duygular çerçevesinde yazılmıştır.

“Şiirde, şairin Anadolu'ya yaptığı yolculuk ile bu yolculuk sırasında görülenler dile getirilimiştir. Şair, yaylı bir at arabası ile Adana’dan yola çıkmış dağları aşarak Ulukışla’ya oradan da Anadolu’nun içlerine kadar ilerlemiştir.  Yolculuğu  sırasında hanlarda konaklamakta ve daha önce konak­layanların anıları ve izleriyle karşılaşmaktadır. Bun­lardan biri de Maraşlı Şeyhoğlu'nun han duvarlarına yazdığı dörtlüklerdir. ”Şair, Marşlı Şeyhoğlu'nun son dörtlüğü yazdığı handa öldüğünü öğrenir buna çok üzülür. Şair. daha sonraki yıllarda yaptığı yolcu­luklar, konakladığı hanlarda hep Maraşlı Şehyoğlu'nun yaşadığı gurbet hayatını, çektiği sıla özlemini hatırlar.”[1] Şiir de Niğde, İncesu, Ulukışla, Erciyes gibi  yer adları da geçmektedir.

Şiirde yapılan bu yolculuk şairde  gurbet, kış, Anadolu’nun çileli yaşamı, keder, Maraşlı Şeyhoğlu'nun ölümün­den duyulan büyük üzüntü gibi duygular dile gelir.

Gurbet, sılaya özlem, yolculuk, at ve arabacı temalı şiirin  Kafiye şeması şiirin asıl bölümünde: aa/bb/ cc/dd...Şiirin ara bölümünde: aaab/cccb/dadb biçimindedir. Hece ölçüsü ile yazılan bu şiir heceyi modernize etme düşüncesindeki beş hececilerin şiir zevkine  ve sanat anlayışına da uygundur.

Faruk Nafiz bu şiirinde "Şiirde hece ölçüsü esas alınmalı,  öz Türk­çe ile  millet, memleket ve  Anadolu kültürü  gibi  konular işlenmeli" görüşünü  savunan Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç'tan oluşan  "Beş Heceli­ler"  topluluğunun şiir görüşlerini uygulamıştır.  Bu şiir Faruk Nafiz’in Sanat adlı şiiri ile birlikte Beş  Hececilerin manifestosu gibi görünen şiirlerinden biridir.

Han  Duvarları adlı eser şairin aynı adlı şiiri ile birlikte memleket sevgisi konulu şiirlerini bir araya toplayan bir şiir kitabıdır. Eser Meb tarfından develet Kitapları aracılığı ile 1966 yılında basılmış dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in yazdığı önsöz ve giriş ile basılmıştır. [2]Bu eser de şairin Memleketçilk konulu heceli ve aruzlu şiirlerini ihtiva etmektedir.

Eserde şaiirin,  Han Duvarları, Sanat, Kızıl Saçlar, Yolcu ile Arabacı, ÇobanÇeşmesi, Ali , at, Tac Giyen Millet, Fatih’e Kaside, [3]gibi şiirleri de yer almaktadır.

Eser pek çok kez basılmış ve Cumhuriyet devrinde en çok basılan şiir kitapları arasında yer almıştır.

HAN DUVARLARI

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide.

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

 

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben"

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

 

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..      Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide.

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

 

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben"

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

 

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

FARUK NAFİZ İLE İLGİLİ LİNKLERİMİZ

Faruk Nafiz Çamlıbel'in Seçkin Şiirleri

Faruk Nafiz Çamlıbel Hayatı ve Edebi Kişiliği

Han Duvarları Faruk nafiz Çamlıbel


KAYNAKÇA


[1] https://www.liseedebiyat.com/index.php/metn-ncelemes/2248-han-duvarlari-faruk-nafz-camlibel.html

[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/han-duvarlari/88551

[3] file:///C:/Users/user/Downloads/Siir%20Kitabi%20-%20Faruk%20Nafiz%20Camlibel%20-%20Han%20Duvarlari.pd

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar