İntibah Romanı Özeti ve Hakkında Namık Kemal

15.11.2016

İntibah Romanı Özeti ve Hakkında  Namık Kemal

İntibah   adlı roman Namık kermal’in ilk baskısı (1876, yeni harflerle 1944 yılında basılan eseridir. Cezmi  ise (1880, yeni harflerle 1963) Namık Kemal  'in ikinci romanı olmaktadır. Gülnihal ( 1875)  ,    Vatan Yahut Silistre  AKİF BEY ,Celâleddin Harzemşah gibi eserlerin yazarı ve şairi olan Namık Kemal'in en çok bilinen eserlerinden biri olan İntibah’ın Osmnalıca illk basımı 1876’da(  Maarif Vekaleti ) yapılmıştır:

 

Özgün adı İntibah: Sergüzeşt-i Ali Bey" (Uyanış: Ali Bey'in Macerası ) olan bu romanı Namık Kemal 1873-1876 yılları arasında Kıbrıs Magosa Kalesi'ndeki sürgünde bulunurken kaleme almış,  eser  Türk edebiyatının ilk edebi  romanı olarak tanınmıştır. [1]Namık Kemal’in bu romanı kimi çevrelerce romancılığımızın bir dönüm noktası olarak görülür.  İntibahın sözlük karşılığı uyanıştır.

Namık Kemal  bu eseri yazarken Osmanlıca ve Türkçenin de  roman yazımına uygun işlek ve edebi bir dil  olduğunu ispatlamak amacıyla kaleme almıştır. “Yazar, romana "Son Pişmanlık" adını koymuş ama dönemin Maarif Vekâleti, romanın başlığını yazara danışmaksızın  değiştirmiş, bazı kısımlarını da sansürlemiştir. Romanın özgün metni bu nedenle günümüze ulaşmamıştır.” [2]Yapılan bu ilk baskısı Maarif Vekâlet’inin marifetiyle yazar adı olmaksızın bastırılmıştır. Osmanlıca ilk baskısından sonra Eser 1944 yılında Latin harfleriyle yeniden basılmıştır. [3]

Her bölümün başında Divan şairlerinden bir beyit yer almıştır.  Romanın konusu, Türk halk edebiyatının eski meddah hikayelerinden birisi olan "Hançerli Hanım’ın öyküsünden esintiler taşımaktadır. [4]

Roman  o yıllarda moda olan romantizm akımının tesiriyle yazılmıştır. Romanın başında yer alan Çamlıca tasviri,  romanın hazin bir sonla bitmesi romantizm etkisinin açıkça göstermektedir.  Roman Ahmet Midhat Efendinin yazmış olduğu Dürdane Hanım romanına birçok yönden benzemektedir.

KONUSU:

Mehpeyker gibi kötü bir kadınla Dilaşup gibi saf bir kadının aşkı arasında kalan  yakışıklı ve zengin delikanlının ailesi ve çevresindeki olaylar romanın konusunu teşkil eder.  Ali Bey, hafifmeşrep bir kadın olan Mehpeyker’e âşık olmuş, Dilaşup gibi saf ve çok temiz bir cariyenin kıymetin bilememiştir.  Mehpeyker ise Ali Bey’in servetine sahip olmak  için elinden geleni yapmaktadır.

KİTABIN ANA FİKRİ: 

Doğruyu  tam olarak öğrenmeden  kalkışılan işlerden ve verilen kararlardan bir felaket çıkar. Son pişmanlık fayda vermez.

ROMANIN TÜRÜ VE SANAT ANLAYIŞI

Roman  romantizm akımını tesiriyle yazılmıştır. Romandaki tasvirler olaylar ve romanın finali bu etkileri bariz bir şekilde ortaya koyar.  Roman konusu itibarı ile sosyal bir roman olarak kabul edilebilir.

MEKÂNLAR  VE ZAMAN

Roman 1870 yıllarındaki İstanbul, İstanbul’un Çamlıca semti ve mesire yerlerini mekân olarak seçmiştir. 1870 li yıllardaki  Osmanlı sosyal hayatı, düşünce ve toplum düzeni romanın dekorlarını ve arka fonlarını teşkil eder.

KARAKTERLER

·         Ali Bey: Zengin bir ailenin tek evladı. Yirmi bir yaşında, iyi bir eğitim görmüş, İstanbullu hovarda bir gençtir.  

·         Mahpeyker: Hafifmeşrep ,kötü niyetli , namussuz bir aileden yetişmiş; on beşine gelmeden rezaletin her çeşitini öğrenmiş bir fahişe.

·         Dilâşûb:  Sırma  saçlı kalın kaşlı, mavi gözlü, genç, güzel, ahlaklı, saf ve temiz  bir cariye.

·         Fatma Hanım: Ali Bey'in annesi.

·         Atıf Bey: Ali Bey'in çalışma arkadaşı.

·         Mesut Bey: Atıf Bey'in dayısı.

·         Abdullah Efendi: Çok zengin Suriyeli bir Arap.

·         Hırvat: Abdullah Efendi'nin Ali Bey'i öldürmek için tuttuğu kiralık katil.

·         Pertev Ağa: Abdullah Efendi'nin Dilâşûb'a iftira atması için görevlendirdiği adam

ROMANIN ÖZET

Ali Bey, zengin bir ailenin tek evladıdır. Henüz  yirmi bir yaşlarında zeki, çalışkan ve yakışıklı bir delikanlıdır. Babası oğlunun eğitimine çok önem vermiş, henüz küçük yaşlarda iken birkaç yabancı dil öğrenmiştir. Kibar, saygılı, hiçbir kötü alışkanlığı olmayan bir gençtir. 

Henüz 21 yaşında iken babasını kaybetmiştir.  Babasını kaybettikten sonra hayatında büyük değişiklikler olmuş annesi de, babasının ölümünü unutması için  Ali Bey’i Çamlıca’ya gezmeye götürmeye başlamıştır. Ali Bey, önceleri zorla gittiği Çamlıca’ya  alışır ve sık sık gitmeye başlar.

Ali Bey bu gezilere arkadaşları ile de gitmeye başlamıştır.  Dairedeki arkadaşlarıyla Çamlıca’da gezerken; arkadaşlarının  kızlara lâf atıp, sarkıntılık etmelerine karşı çıkıp üzülmektedir. Bir gün Çamlıca’da dolaşırken yanından geçen bir arabaya arkadaşlarından öğrendiği şekilde bir işaret verir. Biraz sonra arabanın penceresi açılır, anlamını bilmediği bir işaret yapılır ve araba uzaklaşır. Ali Bey,  verilen işaretin ne anlama geldiğini bilmez.  Ali Bey, arkadaşına bu işaretin anlamını sorar. Verilen işaretin “Etrafta başkaları varken mektuplaşmak doğru değil.” (s.27) anlamına geldiğini öğrenmiştir.

Ali Bey ertesi gün kendine işaret veren arabayı ve kadını akşama kadar Çamlıca ‘da arar ama bulamaz. O güne kadar eve hiç gecikmediğinden annesi Fatma Hanım da çok meraklanmıştır. Ali Bey, kendisine işaret veren kızla karşılaşmak umuduyla günlerce Çamlıca’da dolaşmakta ;,evine de geç saatlerde dönmektedir. Nihayet bir gün kendisine işaret verilen arabaya rastlamıştır. 

Bu kadın Mehpeyker’dir. Mehpeyker İstanbul’un tanınmış fahişeler indendir. Ali Bey’i ilk gördüğü anda çok beğenmiş, toy bir delikanlı olduğunu görünce, avını kolayca elde edeceğini düşünen bir avcı gibi, davranmaya başlamıştır. 

Ali Bey Mehpeyker’i gördükten sonra  ona aşık olmuştur. Mehpeyker’i düşünmekten  geceleri uyuyamaz ve yapması gereken işleri yapamaz hale gelmiştir. Mehpeyker’le buluşacağı günleri büyük bir sabırsızlıkla, beklemektedir.  O gün geldiğinde  Mehpeyker’in işveleriyle kendinden geçerek her şeyi unutan birisi haline döner.  Ali Bey ile Mehpeyker arasındaki aşk, her geçen gün alevlenmekte, buluştukları günlerde birbirlerinden ayrılmak istememektedirler.  

Mehpeyker’in bir fahişe olduğunu bilmemekte ama onunla olan aşkını iş arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatmaktadır. Atıf Bey adlı arkadaşının dayısı ise Mehpeyker ile tanışmaktadır. Mehpeyker’in fahişe olduğunu öğrenen Atıf Bey  bunu ispat etmek için çaba göstermeye başlar ve sonun da Mehpeyker’in bir fahişe olduğunu Ali Bey’e ispat eder. “ O kadının adı Mehpeyker’dir değil mi? Hani Boğaziçi’nde, şu ufak körfezin kenarındaki pembe yalıda oturur. İstanbul’un havadarlık âlemlerini bilenlerden kime isterseniz sorun!.. Mehpeyker denilen bu aşfte o derece meşhur bir fahişedir ki, koca İstanbul’un içinde, koynuna girmediği, sizden başka bir genç kalmamıştır diyebilirim.” (s.65)
Arkadaşları kadının bir fahişe olduğunu Ali Bey’i ikna etmeyi başarmış olmalarına rağmen Ali Bey onu bırakmak istemez. Fakat  annesi de durumu öğrenmiştir.  

Ali Bey Mehpeyker’i kalbinden söküp atamaz ve  onu sevmeye devam eder. Mehpeyker’in  sayısız erkekle birlikte olduğu aklına gelince  onunla ilişkisini kökünden kesmek ,son bir kez görmek ve ne kadar aşağılık bir kadın olduğunu yüzüne vurmak ister. Mehpeyker, kötü yola düşmesinde suçu olmadığını,  çok küçük yaştayken akrabası olacak alçakların kendisini paralı erkeklere sattığını , her şeye rağmen Ali Bey’i sevdiğini, anlatır. (s.72-75)

Ali Bey, Mehpeyker’le daha sık buluşmaya başlar. Fatma Hanım, oğlunun bu durumuna çok üzülmektedir. Oğlunun daire arkadaşı olan Atıf Bey’i den yardım ister.  Atıf Bey’in aklına dayısı Mesut Efendi gelir. Mesut Efendi, Fatma Hanım'a bir takım tavsiyelerde bulunarak eve bir cariye almasını önerir. Fatma Hanım, Mesut Efendinin tavsiyeleri üzerine   Dilâşûb adında beyaz tenli, parlak sarı saçlı, mavi gözlü, dünyalar güzeli bir cariye satın alır.

Ali Bey, içki ve eğlenceye kendini iyiden iyiye kaptırmış, gündüzlerini de Mehpeyker’in yanında geçirmeye başlamıştır. Ali Bey, içki ve şehvet yorgunlukla, evine gelir. Kapıdan  girer girmez Dilâşûb’u yukarıdan aşağıya süzer ve ondan çok etkilenir.


Abdullah Efendi, hile ve düzenbazlıkla Suriye'nin zenginleri arasına girmiş, yaşı yetmişi bulduğu holde, kadın peşinde koşmaktan kendini alamayan, çirkin ve  suratsız bir adamdır. Abdullah Efendi, yılda birkaç kez görmesine rağmen Mehpeyker’e  her ay düzenli olarak yüz altın vermektedir. Mehpeyker bu sayede, lüks bir yaşam sürmektedir. Mehpeyker’le Ali Bey arasındaki ilişkinin başladığı sıralarda Abdullah Efendi İstanbul'a gelmiş ve Mehpeyker’i evine çağırmıştır.

Abdullah Efendinin her türlü kötülüğü yapabilecek hem Ali Bey’i hem de Mehpeyker’i öldürtebilecek biridir.  Mehpeyker, Ali Bey’le yaşadığı ilişkiyi Abdullah Efendi’yeaçık bir şekilde anlatır. Gönlündeki ateşi sönünceye kadar, kendisine izin vermesini, bu süre zarfında eğer isterse para yardımını da kesebileceğini söyler. Abdullah Efendi, ona altı ay süre verir.

Mahpeyker Abdullah Efendinin yanındayken Ali Bey,  biraz neşelenmek düşüncesiyle Mehpeyker’in yalısına  gelip de Mehpeyker’i bulamayınca çılgına döner. Mehpeyker’in üç günden önce yalıya gelmemesi için kendisine  ısrar ettiğini hatırlar. İçindeki şüphe arttıkça artar ve Mehpeyker’in  geçmiş yaşamını düşünüp, kıskançlıktan,  kudurur. Elinde içki kadehiyle sabaha kadar beklerken. bir fahişe için annesini kırdığından dolayı pişmanlık duyar.

Sabahın erken saatlerinde Mehpeyker döner. Ali Bey, öfkeli bir sesle “Al şu ücretini de git, peydahladığın yeni zamparalarını eğlendir.” (s.113) diye bağırdıktan sonra beş yüz liralık bir desteyi   kadının kafasına fırlatır. Mehpeyker, Ali Bey’in ayaklarına kapanarak yalvarır. Fakat Ali Bey,  kadını iterek kendisini dışarı atmayı başarır ve ebediyen yalıya veda eder.

Ali Bey annesinin dizlerine kapanır ve Mehpeyker’den ayrıldığını, bir daha o fahişenin adını bile duymak istemediğini söyler.  Fatma Hanım, Dilâşûb’un iyi huylu, temiz bir kız olduğunu, onu gelini olarak görmek istediğini söyler.  Ali Bey, annesinin bu isteğini kabul eder ve Dilâşûb’la evlenir.

Mehpeyker, Ali Bey’in evlendiğini duymuş, fakat  Ali Bey’in hevesinin geçeceğini, yine kendisine döneceğini, zannetmiştir.Ali Bey’e yazdığı mektuplarına cevap olarak Ali Beyden hakaret dolu bir mektup alır.  Mehpeyker ‘de intikam almak için yemin eder.

Mehpeyker, vakit geçirmeden Dilaşup hakkında  hakkında bilgi toplar. Fatma Hanım’ın cariyelerinden birini kandırır.  Birkaç bohçacı kadını Ali Bey’in evine gönderir. Bir yandan da , o civardaki hamamları dolaşmaya başlar. Dilâşûb’a bir hamamda rastlar. Kızın vücuduna bakınca göbeğinin yanında biri siyah, diğeri kumrala çalan iki tane beni olduğunu görür. 

Bir gün Dilâşûb, gönlünden geçenleri bir kağıda yazarken kocası içeri girmiş, Ali Bey, kağıdı almak istemiş. fakat Dilâşûb utancından ve kağıdı göstermek istememiş. elindeki kâğıdı yırtmıştır. Bu olayı, Mehpeyker’in yolladığı  bohçacı kadın öğrenmiş ve Mehpeyker’e haber vermiştir. 
Mehpeyker, Dilâşûb’un vücudundaki benleri ve kağıt yırtma olayının, genç âşıkları birbirinden ayırmak için yeterli olduğunu düşünür.

Abdullah Efendi, Ali Bey’in  Çamlıca’ya gideceğini öğrenir. Dilâşûb’a iftira atmak ve amacıyla Pertev Ağa adında yakışıklı bir delikanlıyı görevlendirir. Pertev Ağa ile Abdullah Efendi, yüksek sesle  Ali Bey’in evini tarif ederek, Dilâşûb’un göbeğindeki biri siyah, biri kumrala çalan iki beni olduğundan, aşk mektubunu kocası yakalayınca yırtmak zorunda kaldığından bahseder. Ali Bey, konuşmaları duyunca adeta taş kesilir. Mehpeyker, Ali Bey’den aldığı intikamın sevinciyle oradan uzaklaşır.

Ali Bey, sinirli bir hâlde eve gelir. Saatlerce bekler. Dilâşûb gelir gelmez hemen üzerine atlar ve : “Göbeğinin üstündeki benleri kime gösterdin fahişe? Geçen gün, benden saklayarak yırtıp attığın o mektubu hangi zamparana yazıyordun, alçak! Enayi gibi yutacağım sandın değil mi! Fingirdeştiğin herifin bari insana benzer bir tarafı olaydı. Bula bula o şebek suratlı fellahı mı buldun, midesiz karı?..” diyerek hesap sorar. Ali Bey, Dilâşûb’un başını duvara çarpar  kadıncağızın  ağzından burnundan kanlar boşanır. 

Fatma Hanım, gelininin namusundan emindir, fakat, gelinini gerektiği gibi savunamaz. Fatma Hanım bir esirci çağırtırak . Dilâşûb’a esirciye satar. Mehpeyker, ise Dilâşûb’un satılacağını bildiği için esircileri dolaşarak bir cariye satın almak istediğini, söylemiştir.


Esirci, Dilâşûb’u doğru Mehpeyker’e  götürüp, gayet yüksek bir fiyata satar. Dilâşûb, içeri girer girmez ne maksatla getirildiğini anlar. Mehpeyker, Dilâşûb’a hizmetçilik yaptırır, hakaret eder, dayak atar;  fakat günlerce işkence yaptırmasına rağmen Dilâşûb’un namusunu kirletmeyi başaramaz. Dilâşûb, gördüğü bu işkencelere daha fazla dayanamaz, intihara kalkışır.

Ali Bey, içki ve kumara başlar.  Dilâşûb’u eve soktuğu için annesini  affetmez. Ali Bey’in savurganlığı yüzünden Fatma Hanım’ın tüm mücevherleri satılır. Babadan kalma gayrimenkuller, oturdukları ev, cariyeler satılır. Fatma Hanım, birkaç eski püskü, kırık dökük eşyayla evden çıkar. Fatma Hanım, bu açlık ve sefalete daha fazla dayanamaz, hastalanır ve ölür. 

Mehpeyker, intikamını almıştır, fakat Ali Bey’i unutamamıştır.   Ali Bey’e kavuşmak için  tekrar Abdullah Efendi’den yardım ister. Ali Bey, eğlenmek için bir köşke davet edilir. Ali Bey iyice sarhoş olunca Mehpeyker karşısına gelir,  birlikte olmak için yalvarır. Fakat Ali Bey, kendisini reddeder. Bu hakaret Mehpeyker’in ağrına gider ve Ali Bey’i öldürmeye karar verir

Ali Bey’i davet edecekler, sarhoş olunca da  öldüreceklerdir.,Hırvat bir kiralık katil tutulur. Mehpeyker, acı çekmesi için Dilâşûb’u da yanında götürür. Dilâşûb, Mehpeyker’le Hırvat arasında geçen konuşmaları duyar. Ali Bey’in öldürüleceğini öğrenir. Dilâşûb, Ali Bey’in yanına gelerek onu öldüreceklerini söyler. 

Ali Bey, Dilâşûb’u köşkte bırakarak  kendisiyle birlikte götürmeyi akıl edemez. Köşkten ayrılır ayrılmaz doğru karakola gider,  “Beni iyice sarhoş ettikten sonra nasıl öldüreceklerini konuşurlarken kendi kulaklarımla işittim…” (s.177) Komiser, gerekli hazırlıkları yaptırdıktan sonra birkaç mahalleliyle beraber baskın için köşke gider.

Dilâşûb, hayatını kurtardığı için son derece mutludur. Ali Bey’in pencereden inerken yastığın üzerine attığı paltosunu alıp sırtına geçirir. Hırvat, Ali Bey’in paltosuna sarılıp yattığı için Dilâşûb’u, Ali Bey zanneder ve  elindeki hançerle Dilâşûb’un kalbine saplar. 

Baskın ekibi köşke girer. Mehpeyker, tavan arasından  kaçmaya çalışır. Tavan arasında Ali Bey’in sesini duyar. Ali Bey, odaya girince kendi paltosuna sarılmış, kanlar içinde yatan kişinin Dilâşûb’u görür.  O esnada Dilâşûb gözlerini açar. Dilâşûb, Ali Bey’e “mademki sadakatimi anladınız ve baş ucumda ağlıyorsunuz… Bu saadet bana yeter de artar bile… Allah aşkına bana acıyıp kendinizi üzmeyiniz!.. Bin yıl yatağınızda yatmış olsaydım, şu anda ve şöylece kucağınıza yaslanıp ölürken duyduğum saadetin binde birini duyamazdım…” (s.183) dedikten sonra ölür. 

Olup biteni, izleyen Mehpeyker, dışarıya çıkar. Mehpeyker, Ali Bey’in duyduğu pişmanlığı ve vicdan azabını daha da şiddetlendirmek için Dilâşûb’la ilgili gerçekleri anlatır. Mehpeyker, kaçmak için dolaba yönelince Ali Bey Mehpeyker’i tuttuğu gibi yere çarpar. Sonra da Hırvat’ın bıraktığı kanlı bıçağı eline alarak Mehpeyker’in göğsünün üstüne oturur. Mehpeyker, yalvarmaya başlar, fakat Ali Bey,  her sözüne bir bıçak darbesiyle karşılık verir.

Hırvat, köşkün yakınında  yaralı olarak yakalanır. Abdullah Efendi, olanları öğrenince, felç geçirir.  Ali Bey, hapishanede yattığı süre zarfında, ara sıra hapishane müdüründen izin alır, annesinin ve karısının mezarına kapanarak ağlar.

İLGİLİ LİNKLERİMİZ

Namık Kemal Hayatı Edebi Kişiliği

CEZMİ ÖZETİ NAMIK KEMAL

İntibah Romanı Özeti ve Hakkında Namık Kemal

Gülnihal ve Namık Kemal Hakkında Konusu Özeti

Namık Kemal Vatan Yahut Silistre Hakkında Bilgi Özet İnceleme

NAMIK KEMAL VE AKİF BEY OYUNU HAKKINDA BİLGİLER ÖZETİ

Namık Kemal Celâleddin Harzemşah Özeti İncelemesi ve

 KAYNAKÇA


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/namik-kemal-hayati-edebi-kisiligi/74536

[2] ]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ntibah

[3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cezmi-ozeti-namik-kemal/80141

[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ntibah

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar