10.06.2012
Kaftan Osmanlıda Kaftan Geleneği
Kaftan (Farsça ), üste giyilen, kumaştan yapılan, uzun, süslü ve astarsız elbise, hilat. Üzerine cübbe giyilirdi. Kaftanlar cins ve nevilerine göre murabba, keçe, çuha gibi isimler alır. Kaftanların kıymetleri, renk, şerit ve düğmelerinden anlaşılırdı.
Kaftan Nedir: Sorusuna iki türlü cevap vermek mümkündür.
1.Padişahların gönül almak, ödüllendirmek için birine giydirdikleri değerli kumaş veya kürkten yapılmış giysi, hilat. Ödül mahiyetindeki kaftan hilat giydirme, zamanla Veziri azamın, vezirlerin ve beylerbeylerinin de giydirebildikleri üstün hizmetle ödüllendirme işlevi olarak kullanılmıştır.
2.Çoğu ipekten yapılan, bir çeşit uzun, süslü üst giysisi: Sarayda dokunan ve yapılan kaftanlar, kemha, culha, atlas, seraser gibi sadece padışah ailesine mahsus kişilerin giyebileceği çok değerli, altın, sırma işlemeli ve altın teller ve ipeklerle dokunmuş kumaşlardan yapılmış kaftanlar da vardır. Bu tip kumaşların saray dokuma tezgâhlarından başka yerde dokunması ve bu kumaşlardan dokunmuş, kaftanların padişah ailesi dışında kimse tarafından giyilmesi yasaktı.
Eski zamanlarda hem erkek hem de kadın giysiis olarak kullanılan kaftanların kadınlar tarafından giyilenlerine bindallı gibi adlar verilir, kadınlar için üretilen kaftanların renk desen, işiçilik ve bçimselliği erkekler için yapılan kaftanlardan farklı özellikler taşırdı. Kadınlar için üretilen kaftan modellerinde ve kumaşlarında parlak renkler ve desenler kullanılmaktaydı.
Saray kıyafetleri ve mefruşat için kullanılan kumaşlar saray bünyesindeki atölyelerde hassa nakkaşları tarafından hazırlanan desenlere göre dokunurdu. Bu atölyeler yeterli olmadığı zamansa İstanbul ve Bursa'daki diğer atölyelere sipariş verilirdi. İpekliler devlet tarafından kontrol altında tutulur, çözgü tellerinin sayısından boyasına dek her detayın esaslarına uygunluğuna bakılırdı. (1)
Ağır kıymetli kumaştan yapılanların önü ve kolları altın telli şeritler ve kordonlarla süslenirdi. Kadifeden yapılan vezir kaftanları ise kıymetli düğmeli, sırma şeritli olur ve kışın üzerine samur kürk geçirilirdi. Yeniçeriler, entariler üzerine kaftan giyer, yürürken zorluk vermemesi için eteklerini toplayıp bellerine sokarlardı. Bunlara dolama denilirdi.
Osmanlılarda, önemli hizmetler görenleri mükâfatlandırmak için, padişah tarafından kaftan hediye edilirdi. Kumandanlara bir imtiyaz verildiği zaman, buna işaret olarak kılıç ve kaftan verilirdi. (2)
Hükümdarların ya da seçkin kişilerin giydikleri sanatkârane altın sırma işlemeli, özellikle kenar yazıları ile süslü elbiseye tiraz denirdi. Tiraz, hilat veya kaftan olarak da adlandırılan bu elbiselerin kenar yazılarında sultanın adı ve lakapları bulunurdu. Kaftan, hilat veya tiraz adı verilen bu elbiseler mükâfat amacıyla birisine verildiğinde hilat giydirme veya hilat verme olarak adlandırılırdı. Hilat verme sadece elbise olarak değil, hilat verilecek kişinin yaptığı görevin özelliğine göre külah, at,kemer ve kılıç bağı olarak da verilebilir, hilat giydirme kılıç hediye etme ile birlikte yapılabilirdi. Selçuklularda hilat verilecek kişi, hacipler tarafından camehane (came elbise demektir) adı verilen odaya götürülür ve uygun olan elbise kendisine verilirdi. Hilat giymek padışah veya sadaretten onur belgesi alarak taltif edilme manasındaydı.
TÜRKLERDE HİLAT KAFTAN GİYDİRME
Padişahların sadrazama ve yüksek meretebeye ulaşacak olan şahıslara giydirdiği hil'at'a hil'at-ı zerrin denirdi. Hilat giymek sadece onur nişanesi almak değil aynı zamanda yüksek bir makama erdirmek anlamını da taşımakta hilat giydirilen kişiye önemli bir mevki verilmekteydi.
Fuat Köprülü ," Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülâhazalar," Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, c. l,s. 273-276) dergisinde konuyla ilgili şöyle yazmaktadır.
«Osmanlı hükümdarlarının herhangi bir kimseyi taltif için hil'at vermeleri, Osmanlı sarayında pek eski bir âdettir. İslâm devletinde daha Emevilerden başlayarak tıraz, yani hükümdarlara mahsus nakış ve yazılar ile işlenmiş mükellef elbiselerin ve bunları dokumaya mahsus (dâr-üt-tıraz) ların varlığı bilinmektedir. (Kemha, cuha, atlas, seraser adlı altın teller ve ipeklerle dokunan) Bu kumaşları yapmak yaptırmak ve taltif edilecek kimselere bunları vermek yani hil'at ihsan etmek, doğrudan doğruya hâkimiyyet hukukundan sayılıyordu. Abbasîlerde, Tahîrîler, Saffarîler ve Samanîlerde, Gaznevîlerde, Selçukîlerde, Fatımîlerde, Eyyubîlerde, Memlûklerde, Harzemşahlarda, Anadolu Selçukîlerinde de bu âdetin mevcut olduğunu görüyoruz. Sasanîlerde bu an'anenin büyük ehemmiyeti olduğuna bildiğimiz gibi, eski Mısır'da firavunların da taltif için hil'at verdikleri malûmdur. Jozef Von Karabacak bunun Babîl -Asuri menşeînden gelmesi ihtimalini ileri sürmüş ve islamların bu hususta Sasanîleri ve Bizansı taklit ettiklerini iddia etmiştir. Romalılardaki clavus ile İslâmlardaki tırazın alâkası, acemlerin bu clavusları taklit ettikleri iddiası, clavusları Etrüsk menşeînden gelmesi gibi cihetler mevzuumuzdan büsbütün hariçtir. Yalnız, bu hil'at vermek usulünün eski Çinlilerde mevcut olduğunu ve Türkler arasında daha İslâmiyyet’ten evvel bu uzak şark an'anesinin mevcudiyyetini tahmin edebiliriz. Osmanlılar, Memlûkların, Selçukîlerin tesiri -altında kalmış olsalar bile, Bizans ve osmanlı saraylarında müşterek olan bu hil'at vermek âdetinde Osmanlılar üzerinde Bizans tesiri aramak imkânsızdır.»
Hil'at; padişahlar tarafından sarayda, sadrazamlar tarafından da bab-ı âlide giydirilirdi. Sadrazamlar tarafından memuriyet tevcihi sırasında "hil'at ilbas olunur" du. bu resme aynı zamanda 'icra resmi' denilirdi.
Uhdelerine iradeli memuriyet tevcih olunanlar teşrifat dairesinden resmî tezkire ile davet olunarak ve teşrifatçı bizzat önlerine düşerek sadrazamın huzuruna götürülürdü. sadrazam ayakta olduğu halde teşrifatçı tarafından irade-i seniyye okunduktan sonra «filân memuriyet filân paşa veya efendi uhdesine tevcih» diye bağırır, memur taşra memurlarından ise teşrifat yamağı tarafından hil'ati giydirilirdi.
Valilik ve mutasarrıflık tevcih olunan zat merkezde bulunmayıp da dışarıda ise onun yerine kapı kethüdası'na hil'at giydirilirdi. hil'at giydirildikten sonra hil'atı giyen sadrazama teşekkür ederdi. Son zamanlarda valî ve mutasarrıf gibi taşra memurlarına icra sırasında sadrazam huzurunda giydirilen hil'at huzurdan çıkınca geri alınırdı.
Padişah tarafından Mekke Şerifi ile başkalarına ihsan olunan kaftanları giydirene kaftan ağası denirdi. Mükafat maksadıyla kaftanı, bazan padişahlar giydirdikleri gibi sadrazamlar ve vezirler de giydirirdi.
Hilat giydirme adet II. Mahmut tarafından kaldırılmış, padişahlar taltif etmek istedikleri devlet erkânına murassa saat, altın tabaka, enfiye kutusu ve saire vermeye başlamışlardır. 18 yy dan sonra zaten sadece saraya tezgahlarında dokunan, padışah ve padışah ailesine mahsus değerli kumaş üretimi, devletin ekonomisinin bozulmaya başlamasıyla son bulmuş, bazı değerlei kumaşların üretimi ve yapımı da böylece tarihe karışmıştır. Bu sebepten çok değerli kumaşlarla yapılan kaftan ve hilat üretimi, halk için yapılan kaftan kumaşlarıyla yapılır hale gelmiş, Cumhuriyetin ilanıyla, da bu tip elbise gfiyme devri kapandığı halde köy ve kasabalarda günümüzde bile giyilmeye devam eden bir giysi türü olarak yaşamaya devam etmektedir.
1845'te özel bir teşebbüsle kurulan Hereke fabrikası 1875 yılına kadar saray için döşemelik kumaş üretmiştir. Yalnızca saray ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan fabrikanın kumaşları, Osmanlı kumaşlarına ait son örnekleri teşkil eder.(3)
KAYNAKÇA
Şahamettin Kuzucular, Osmanlı Saray ve Halk Kültüründe Giyim Kuşam, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/osmanli-saray-ve-halk-kulturunde-giyim-kusam/78066
Melek SEVOKTEKIN APAK ve Arkadaşları. Osmanlı Dönemi Kadın Giyimleri, Ankara. 1997. s.IB
Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülâhazalar," Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, c. l,s. 273-276)
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın