Kocakarı Hekimliği 2 Kırbız Böceği Şifası Osmanlı Kırmızısı

13.04.2024

Eski Edebiyatta Kocakarı İlaçları Halk Hekimliği 2


El –Kırmız Kırbız Böceği Şifası Osmanlı Kırmızısı

 

Kırmız veya kırbız ile kırbız tohumu denilen kırmızı renkli bir böceğin haşlanması ile elde edilen bir tür boyadır. Kırmız, Arapça “kırmız” olarak adlandırılan, kırmızı boyanın elde edildiği bir böcek adı olmaktadır. [1] Kırmızı sözcüğünün ise kırmız sözcüğüne Farsça nispet ekinin getirilmesiyle oluştuğu düşünülür.

 A.T. Onay, Eski Türk edebiyatında Mazmunlar adlı eserinde kırmızı renkli bir tür böceğin haşlanması ile çıkarılan boyaya “  el- kırmız” denildiğini, bu boyanın halk arasındaki adının ise “ kırbız  “ olduğunu yazmıştır.  “El –Kırmız, kızıl boya veya inde’l ba’z bir küçürek böcek usaresidir ki anınla kızıl boyarlar (Aahteri ) “ – “ Avam kırbız derler. Boyacılar kullanırlar. Kırmızı boyası meşhurdur.  Ağaç yaprakları ( Evrak-ı eşcâr üzre hususa cidar dedikleri secer-i hindi üzerinde tekevvün eden) [2] şehrizâr-ı Rûmî’de çih gibi bir nev pelud ağacın” [3] üzerinde toplanan kırmızı renkli nohut büyüklüğünde yuvarlak, pis kokulu böceklerdir. “[4] Kırbız veya el kırmız denilen bu boya türünün yukarıda sözü edilen kırmızı renkli pis kokulu böceklerin sıcak suda haşlanması ile elde edildiği anlaşılır. “Kırmız dedikleri boya ol danelerin içlerinde olur. Anınla hayvanî olan yani yün ve iplik makulesini boyarlar. Pamuk boyanmaz.”[5]

Bu böceklerden çıkan bir cüz boyanın on cüz ipliği boyadığı bilgisi de verilmiştir.

Eski dile e ile a sesinin de elif harfi ile yazıldığını düşünürsek bu boyanın adının el kırmız değil, al- kırmız olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Al sözcüğü eski Türkçede kırmızı rengi temsil eden kırmızılar giyen, ateş ve kan rengi ile ilgili anlamında bir sözcüktür. Bu nedenle Türkçede “al “ ile  “kırmızı” eş anlamlıdır. Al, sözcüğü ile kırmızı renkli bir taş olan la’l arasında da irtibat kuranlar vardır.  Günümüzde de devam eden hamile kadınlar ve lohusalara musallat olan lohusaların ve bebeklerin ciğerlerini yemeye çalışan, kanlarını içmeye uğraşan daldığı suları kan rengine çeviren Alkarısı, ( Albastı, Albıs, Albız, Almıs, Yalmavuz, Yalmaguz) efsanesinde de bu ilişki gözükmektedir.

Eski devirlerde kırmız veya kırbız denilen bir şurup yapıldığı, ateşli hastalara bu şuruptan içirildiği de bilinmektedir. “ Şuruba benzeyen bir maidir ki ( sıvı ) içirilince çokça terleterek hastayı kurtarırdı. Eski devirlerde birkaç türlü    Kırmız veya kırbız şurubu olduğu sarayda yapılan türünün ise Adile Sultan zamanında halka bedava dağıtıldığı bildirilir. Sarayda yapılan kırbız şurubunun içinde anber olduğu için çok yapılabildiği de belirtilir.

Hummaya yakalananların, baygın veya dermansız kalanların vücuduna kırbız boyasının sürüldüğü kırbız boyalı bir ipliğin asıldığı  veya kırbız şurubu içirildiği şu beyitten bellidir.

  • Kırbız kadar neşât verir cân-ı hastaya
  • Tefrîh-i tab’a belki lebinden ilaç olur. Rahmi

Rahmi bu beytinde kırbızın hastaya can verdiğinden hareketle ve bu bahane ile sevgilinin kırmızı renkli dudağını öpmeye kalkışmaktadır.

  • Hâreret-i gam-ı aşkın devası la’lindir
  • Tabibim eyle bu mahmûma kırmız ile ilaç Hâlim Giray

Sevgilim aşkın hararetinin ilacı lal renkli dudağındır.  Ey sevgili bu humma hastasına hastaya kırmızı ilacı ver.

 Eski devrilerde kırmızı frengin çeşitli hastalıklara iyi geldiği inancı vardır ve bu inançların yukarıda aktartılan bilgiler ile alakalı olduğu söylenebilir. Kırmızı rengin, mürekkebin, kırmız ( kırbız ) otundan yapılan lokumun şifa olduğuna dair inançlar bunlardan kaynaklanıyor olabilir.  Eski devrilerde cilt işleri ile uğraşanlar, hattalar ve tezhip sanatçıları bu rengi Beyazıd civarında kırmız böceklerinden elde ediyorlardı.  Yapımı bu gün unutulmuş olan çinilerde de kullanılan pek meşhur Osmanlı kırmızısı da muhtemelen “kırmız veya kırbız” denilen böceklerden yapılırdı. .

KAYNAKÇA

  • [1] Zafer Önler, “TÜRKÇEDE ‘KIRMIZI’ RENK KAVRAMINA İLİŞKİN ADLANDIRMALAR” TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi 2015 Yıl:3, Sayı:5 Sayfa:17-23
  • [2] A.T. Onay, Eski Türk edebiyatında Mazmunlar, MEB, 1996, s.473
  • [3] Mütercim Asım, “Kâmûs Tercümesi”
  • [4] A.T. Onay, Eski Türk edebiyatında Mazmunlar, MEB, 1996, s.473
  • [5] Mütercim Asım, “Kâmûs Tercümesi”

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar