Gustav Klimt, ÖPÜCÜK
RESİMDE SEMBOLİZM
Gerçekçilik Akımı'nın etkisiyle oluşan Parnasse (Parnas) hareketine tepki olarak gelişen bu akım aslında edebi ve entelektüel bir harekettir ve resimde sembolizm de bunun görsel alandaki yansımasıdır. Sembolizmi, romantizmin devamıdır diyebileceğimiz gibi, empresyonizmin realist yaklaşımına, materyalizme ve pozitivizme dayalı inançlara karşı sanatsal bir tepkidir şeklinde de ifade edebiliriz.
Sembolizm, realizmi reddederek, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmiştir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirir.
Önceleri sadece şiir alanında ve şairler arasında ortaya çıkarak şekillenmeye başlayan bu akım, daha sonra edebiyatın öteki dallarını ve diğer sanat alanlarıyla özellikle resim sanatında etkili oluyordu. Sembolizm akımı, 1880’lerden sonra Fransa’da ortaya çıkmış ve diğer ülkelere de buradan yayılmıştır. Bu düşünce ilk olarak edebiyat ve güzel sanatlarda işlenmiş olsa da daha sonra diğer sanat dallarını da etkileyerek yayılmıştır. 1886 da ortaya çıkan bu akım empresyonizmin izlenimci gerçekçiliği kadar diğer anlayışların maddeci tavrına karşılık duygu ve hayalci bir iç duyarlılığın önem taşıdığı ifadeci ve anlatımcı bir tavırla belirginleşti. Hayatin karanlık ve çarpık yönlerini hayalci bir düşünceyle yenileyen sembolistler romantik sanata yaklaşan bir konu seçimine sahipti.
Bu akımı benimseyen sanatçılara ve bu akım içinde verilen ürünleri nitelemek için "Sembolist" ya da "Simgeci" sözcüğü kullanılmaya başlandı. Toplumsal düzenin dışına çıkmak, gelenekselleşmiş sanat kurallarını hiçe saymak isteyen sanatçılar bu doğrultuda ürün veriyorlardı. Özellikle Paul Verlaine'nin şiirlerinde kendini belli eden bu anlayış gene Verlaine'nin deyişiyle "çöküş" (decadence) olarak nitelendi. Böylece Sembolizm Akımı' na öncülük eden ve "Dekandanlar" diye adlandırılan bir şairler topluluğu oluştu. “Soysuzlaşmış, züppe, düşük vb.” gibi anlamlara gelen dekadan sıfatı bizde de Ahmet Mithat Efendi tarafından, Serveti Fünuncuları kınamak maksadıyla kullanılan bir terim oldu.
Bir şairler topluluğunun başlattığı bu edebiyat akımını tanımlamak için "symbolisme" sözcüğünü ilk kez Yunan asıllı Fransız şair Jean Moreas 1886'da, Le Figaro gazetesinin edebiyat ekinde yayımladığı bildirgede kullandı.
Şiirin gerçeği değil, gerçeğin insanda bıraktığı etkilerini anlatması gerektiğini savunan Sembolistler, bireyin duygusal yaşamının doğrudan bir anlatımla dile getirilmesine karşıydılar. Jean Moreas bildirgesinde Sembolist şiirin öğreticiliğe, sahte duyarlılığa, ağdalı anlatıma, gerçeği olduğu gibi yansıtmaya düşman olduğunu yazıyordu.
Çağın giderek artan maddeciliğine tepki gösteren bu sanatçılara göre gerçek sadece fiziksel alanla sınırlanmayıp düşünceyi de içerir. Sembolizmi fiziksel varlıklarda gizli olan gizemli anlamların arayışı olarak da tanımlayabiliriz. Düşünceleri belirsiz ama güçlü simgelerle ima etmeye çalışmıştır. Bu akım dini mistisizmi primitif olana duyulan ilgiyle birleştirmiştir. Sembolist estetik; din, düşsel, fantastik ve gerçek dışı, büyü ve Batınilik, uyku ve ölüm gibi o zamana kadar az değinilmiş alanlara eğilmiştir.
Realizm ve empresyonizm hayal gücüne önem vermezken sembolistler için esas olan gerçeğin betimlenmesi olmuştur. Sembolizm maddeye değil tinsel olana önem vermiş, algıyı ve hayali olanı öne çıkarmıştır. Sanatta, gövdeden ruha, maddeden manaya, kalıptan öze doğru bir dönüş olmalıydı. Şuur – altı, kayıp ve gizli âleme bir merak seziliyordu. Aklın ve deneyin asla giremeyeceği alanlar olduğunu söyleyerek müspet ilme baş kaldıran sanatçılar görülüyordu.
Sembolistler sanat ve edebiyatta her türlü gerçekçiliğe ve bilimsel düşünceye de karşıydılar. Onlar, insanın dış evreni olduğu gibi değil duyumsadığı gibi yansıttığını, bu duyuş ve yansıtışın ise sanatçıdan sanatçıya farklılıklar gösterdiğini öne sürüyorlardı. Evrenin, görüntülerin ya da görünenin ötesinde bir anlamı olduğundan, evrende her şeyin duyarlı olduğunu bilen ozanın bu görüntüleri aşmak, gerçeğe ulaşmak istemesinden yola çıkıyorlardı. Bu düşüncelerini "dış evrenin insan prizmasından geçerek yansıması" biçiminde dile getiriyorlardı.
Fransız şiirinde Sembolizm Akımı hem teknik, hem de tema açısından belirleyici olan kurallara bir tepki olarak doğmuştur. Şiirin kalıplaşmış biçimlerden arındırılmasını, işlev yönünden açıklayıcılık yüklenmemesini isteyen Sembolistler, insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duygulan betimlemeyi amaçladılar. Sembolist şairler sözcükleri, sözlük anlamlan yerine simge değerleriyle yaşatmaya çalıştılar. Anlam yönünden açıklık şiirin değil, düzyazının işiydi. Şiir düşünceyi, duyulara seslenen bir biçim içinde anlatmalıydı. Bu da ancak, gerçeği değil gerçeğin insanda bıraktığı etkileri, izlenimi anlatmakla sağlanabilirdi. (1)
Sembolistlere göre şiirin teması, tıpkı bir müzik parçasında olduğu gibi, özenle ve en uyumlu ses etkileriyle iletilmelidir. Bunun için de sözcükler özenle seçilmeliydi. Dış dünyanın nesnel ve görünen yönünün ardında başka bir gerçeklik olduğunu düşünen Sembolistler bunun ancak şiirle anlatılabileceği kanısındaydılar. Bu nedenle şiiri öbür anlatım biçimlerinden daha üstün kabul ediyorlardı. Şiirin doğasına ve özüne ilişkin öğelere verdikleri önemin nedeni de buydu. (1)
SEMBOL NEDİR.
Sembol, kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke, bilgi ve fikirleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanır. Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir. Sembol sözcüğünün kökeni, eski Mısır dilindeki symbolon sözcüğünün Grekçe’ye geçmiş hali olan symballein fiilidir, “birlikte tartışmak, birlikte birleştirmek, bir arada toparlayıp bağlamak” anlamlarına gelir. (2)
SEMBOLİST RESSAMLAR VE RESİM
Sembolist resimde en belirgin nitelikler tinsellik ve melankolidir. Sembolizmde iç dünya, düşler, hayaller, yalnızlık, düşünce, gerçek dışı, uyku ve ölüm de yer bulur. Sembolist ressamlar doğanın ruhunu ve nesnenin gizini melankolik bir şekilde çağrışımlara ve sembollere başvurarak aktarır. Gördüklerini, yaşadıklarını, edebiyattan ve efsanelerden aldıklarını imgelem ve hayal gücüyle bir araya getirir. Simgesel ve mitolojik resimlerinde ruhsal durumun yansımasına önem verirler. Klasik mimariyle doğa, deniz ve antik figürler düşsel düzenlemeler içinde duygulara yönelerek güçlü etkiler uyandırmak isterler. Romantik ressamlar gibi insanın doğa karşısındaki güçsüzlüğünü ve hüznünü göstermekle birlikte realist teknikleri de kullanmak istemişlerdir.
Simgeciler, ülkelerinin gerçeklerini simgelerle dile getirdiklerini ileri sürerek, açık olarak ifade etmekten kaçınıp sembollü anlatımlar yolunu deneyen sanatçılardır. Zaten sembolizmin ortaya çıkış nedeni gerçekçilikle natüralizme gösterilen bu tepkidir. Belirsizliğe özenen sembolistler, bütün duygu inceliklerini, doğrudan doğruya anlatılmayan ruh durumlarını duyurmayı gaye edinen insan aklının sembollerden başka bir şey olmadığına inanır ve felsefe olarak bunu savunurlar. Görüneni silikleştirmek, gölgelemek, belirli görüntüleri süslemek, aydınlığa varan anlamlardan kaçıp, sembollerle anlatmak ana hedefler olmuştur.
Sembolist ressamlar, mitolojiden ve İncil’den kaynaklanan semboller aracılığıyla, garip renkler ve ürpertici ışıklar yardımıyla mistik düşüncelerini ve içsel sezgilerini çarpıcı ve tedirgin edici görsel imgelere dönüştürmüşlerdir. Sembolistler ruhun karmaşa ve gizemini, bilinmeyeni, beş duyuyla ulaşılmayanı ele almaya çalıştılar.
Sembolist sanatçılar öteki dünyaya ve gizli olana çok ilgi duymuşlar, ölümü tasvir etmeyi bu nedenle sevmişlerdir.
Goya, William Blake resim sanatındaki sembolizmin öncüleri sayılırlar. Ferdinand Hodler, Gustave Klimt bu akımın başlıca temsilcileri olmuştur. Sembolist sanatın öncülerinden sayılan Gustave Moreau romantizm ve sembolizm arasında bir bağ oluşturur. 20 yaşında güzel sanatlar okuluna giren sanatçının ilk dönem yapıtlarında Delacroix'nin etkileri vardır. Ana kuralı şöyle özetler; "Sanatta hiçbir şey bizdeki iradeyle yaratılmaz. Tüm sanat kendini bilinçaltına bırakmanın, teslim etmenin bir sonucudur. Güzelliğe ancak düşüncenin üstünlüğü ile ulaşılır". Moreau ilk kez 1864 Salon'una yolladığı "Oedipus ve Sfenks" adlı tablosu ile adını duyurur. Bu tablo onun sembolist sanatının başlangıcıdır. En çok üzerinde durduğu konular karşı cinslerin çatışması, yaşam ve ölüm bilinmezi, iyi ve kötünün anlamıdır. Moreau 1865 yılında yaptığı "Orpheus" adlı tablosunda Trakyalı kadınlar tarafından aşklarını reddettiği için parçalanan Orpheus'un öyküsünü anlatır. Kadınlar Orpheus'un hala şarkı söyleyen başını ve lirini bir ırmağa atmışlardır. Orpheus efsanesi, yapıtları ya da düşünceleri yüzünden ölümsüzlüğe ulaşan sanatçıyı temsil eder. Moreau'dan sonra Fransa'daki en önde gelen sembolist sanatçı Odilon Redon'dur. Bordeaux'da doğan sanatçı meslek yaşamının ilk 20 yılında sırf kömür kalemle ve siyah-beyaz'ın egemen olduğu taş baskı tekniği ile çalışmıştır. Bu çalışmalarda insan yüzlü çiçekler, gülen örümcekler gibi garip figürler görülür. 1890'lardan başlayarak renge dönen Redon yağlı boya ve pastel yüzlerce resim yapmıştır.
20.yüzyılın ilk yarısında unutulmuş olan sembolizm 1920'lerde Andre Breton ve sürrealistler tarafından yeniden keşfedilmiştir.
Sembolizmin öncülerinden Paul Gauguin'in bir hayranı olan eleştirmen Albert Aurier, yazdığı bir makalede Sembolizmi şöyle anlatmıştır; "Sanat eserlerinin amacı mademki bir fikri ifade etmektir, o halde bir eser fikirci olmalıdır. İnsanları düşündürmelidir. Mademki az çok herkesin anlayacağı bir biçim içinde ifadesini bulacaktır, o halde terkipçi olmalıdır. Düşünceyi, fikri, bir biçim altında dışarı vurduğuna göre semboller kullanılıyor demektir. Sübjektiftir. Çünkü nesne, nesne olarak değil, sanatçıda uyandırdığı fikir olarak mevcuttur.”
Sembolizm bir sanatın pratikte nasıl bir tarzda yapılacağını söylemekten ziyade sanatın içeriğine ilişkin bir felsefedir. Bu nedenledir ki, akademik sanatın çeşitlemelerinden soyutlamanın eşiğine kadar geniş bir yelpazede farklı tarzlarda gelişmiştir.
Sembolist ressamlar görsel dili oluşturan bu sembolleri mitolojiden, düşsel imgelerden almışlardır. Sembolistler sanatın, gündelik gerçekler yerine, ancak dolaylı olarak erişilebilecek daha mutlak doğruları ele alması gerektiğine inanıyorlardı. Bu şekilde doğadan, insan etkinliklerinden ve gerçek dünyaya ilişkin görüngülerden sahneler resmettiklerinde bunu son derece değişmeceli ve örtük bir şekilde yaptılar. Ve kullandıkları semboller genel geçer ikonografinin bildik sembolleri değil ama büyük ölçüde kişisel, öznel ve muğlak göndermelerdi. (3)
Sembolizm'in, Ekspresyonizm ve Sürrealizm üzerinde büyük ve doğrudan bir etkisi oldu. Bazı Sembolist görsel sanatçılar Art Nouveau ve Nabiler akımlarını etkilediler.
SEMBOLİST RESSAMLAR
Goya ve William Blake, sembolizm resim akımının öncü ressamlarıdır.
Arnold Böcklin :
Edvard Munch
Henri Fantin-Latour
Gustav Klimt
Jan Toorop
Max Klinger
Gustave Moreau
Odilon Redon
Viktor Vasnetsov
Ferdinand Hodler
Arnold Böcklin :
1845 ila 1857 yıllarında Düsseldorf'ta Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gördü. Daha sonra İsviçre, Hollanda ve Fransa'yabir çalışma gezisine çıktı. 1850 ila 1857 yıllarında Roma'da kaldı. 1860'tan 1862'ye kadar Weimar'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık yaptı.
Böcklin; romantizmden etkilenen bir sembolisttir. Eserlerinde mitolojik konuları işler. MaxErnst, Salvador Dalí ve Giorgio de Chirico gibi gerçeküstücü ressamları etkilemiştir.
Friedrich-Nietzsche-Edvard-Munch-
Edvard Munch 1863-1944
Edvard Munch 1863 yılında Loten’de, Dr. Christian Munch ve Laura Cathrine’in ikinci oğulları olarak dünyaya gelmiştir. 1864 yılında aile Christiana’ya (bugün Oslo) taşınmıştır. Burada, Edvard henüz 5 yaşındayken, annesi 1868’de verem hastalığından hayata veda etmiştir. Özellikle Çığlık isimli tablosuyla tanınmış Norveçli ekspresyonist ressamdır. Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanındı. Alman dışavurumculuk akımının gelişmesine önemli katkıları oldu. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır. Hayatın Frizleri adlı serinin bir parçası olan Çığlık (1893; ilk adı ile Umutsuzluk), tablosunda Munch hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri işledi. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. 1994 ve 2004 Yıllarında iki sürüm çalındı, her ikisi de tekrar bulunmuştur.
Henri Fantin-Latour
Henri Fantin-Latour (14 Ocak 1836 - 25 Ağustos 1904), Fransız ressam ve grafikerdir. Tam ismi Ignace Henri Jean Théodore Fantin-Latour olan ressam Grenoble'da dünyaya geldi ve Paris'te École des Beaux-Arts'ta (Güzel Sanatlar Okulu) okudu. Sanatçı, çiçek tabloları ve Parisli ressam ve yazar arkadaşlarının grup portreleri ile ünlendi
James McNeill Whistler, Fantin'in İngiltere'de de tanınmasını sağladı. Tablolarının yanı sıra klasik bestecilerin müziklerini canlandırdığı ustaca yapılmış taşbaskıları da yarattı. 1876 yılında Henri Fantin-Latour kendisi gibi ressam olan Victoria Dubourg ile evlendi. Çift yaz aylarını Dubourg'un ailesinin Orne'de bulunan kır evinde geçirmeye başladı. Ressam, orada lyme hastalığı sebebiyle 25 Ağustos 1904'te hayatını kaybetti.
Henri Fantin-Latour, Paris'teki Montparnasse Mezarlığı'na gömüldü.
Gustav Klimt (1862 - 1918)
Bohemya kökenlidir. Viyana uygulamalı sanatlar okulunda eğitim gördüğü dönemde ressam Hans Makarat’tan etkilenmiş,1883’ten sonra kardeşi Ernst ve ressam Franz Matsch'la birlikte dekoratör olarak çalışmış, Burgtheater’ın ve Sanat Tarihi Müzesi’nin dekorasyonunu bitirdikten sonra
kardeşinin ölümüyle 1892 yılında işi bırakmıştır.
1897 yılında bir grup sanatçı ile "Viyana Sezession Grubu"nu oluşturmuş, grubun ilk başkanı seçildikten sonra 1905 yılına kadar bu görevini sürdürmüştür.
Viyana Üniversitesine felsefe, tıp ve hukuk adlı tavan resimleri yapan Klimt, erotik simgeleri ve karamsarlığı yüzünden büyük tepkiler almıştır. 1902 yılında mimar dostu Josef Hoffmann’ın Brüksel'deki "Stoclet Evi"nin yemek odası için duvar resimleri yapmıştır. Avusturya Galerisi'nde bulunan Öpücük, Fritza Riedler ve Adele Bloch-Baver
adlı çalışmalarında figürler silüet biçiminde ele alınmıştır.
Klimt, beyin kanaması sonucu hayatını kaybetmiştir.
Gustave Moreau
(1826 – 1898), Fransız sembolist ressam. Eserlerinde genelde mitolojiden etkilenmiştir. Ayrıca İncil’deki bazı öykülerde onun resimlerinde işlediği konulardandır. Moreau, resminde çoğunlukla edebiyattan etkilenmiştir. Bazı öyküler veya hikayelerdeki küçük ayrıntıları alıp onları resmeder. Sembolizm etkisi, resimden edebiyata sıçrayınca bir çok yazar onu öncü kabul etmiştir. Oedipe et le Sphinx veya Türkçeleştirilmiş haliyle Oedipus ve Sfensk resmini 1864 yılında yapmıştır.
KAYNAKÇA
1. ww.nuveforum.net/1735-genel-kultur-s-s/69808-sembolizm-simgecilik/
2. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/sembolizm-nedir/84167
3. https://www.solakkedi.com/sanat%20akimlari/sanat-akimlari.html
Gustav Klimt
Gustav Klimt